25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SOSYAL BİLİMLER: Şevket Çizmeli ‘50 yılı boşa geçirdik’ leyici ve teşvik edici oluyor. Çünkü her öğrendiğim konu, beni bir sonrakine götürdü. Ele aldığınız dönem, Türkiye’nin 60’tan sonraki siyasal ortamını ve bugününü de etkiledi aslında... 195060 arasında Türkiye’de demokrasi başka şekilde cereyan etmiş olsaydı, bugün de Türkiye’yi başka şekilde yaşardık; buna inanıyorum. Çünkü Süleyman Demirel, Menderes’i örnek aldı, bu kesinlikle belli. Şimdiki başbakanımız da bunu alenen itiraf ediyor; Menderes’in ve kendisinin fotoğraflarının olduğu afişleri, 2007 seçiminde kullandı. Keşke başka birine öykünseydi... Türkiye’nin kaderi belki de değişecekti... İşte Menderes bu bakımdan kusurlu. Gerçi bazı demokrat dostlarımız bize kızıyorlar, “Bu meseleyi böyle yaptın” diye ama bu çok tartışılacak bir konu değil. Menderes’in Demokrat Parti grubuyla ilişkileri, milletvekilleri ile tek tek ilişkileri, Erdoğan’ın kendi milletvekilleriyle ilişkilerine o kadar çok benziyor ki bu kader değil; bu adeta sosyal bir yasa gibi tecelli etti. Aynı yöntemleri kullanıyor... Elindeki genel başkanlık silahı maalesef ona bu imkânı veriyor ve o da kullanıyor. tu, yedek parça yoktu, kahve yoktu... Bütün bunlar Menderes’in “görülmemiş kalkınma” diye halka sunduklarının sonucuydu; tıpkı bugün Tayyip Erdoğan‘ın aldatmaca bir şekilde halka ekonomik başarı sunması gibi... Fakat işin iç yüzü öyle değil; ekonomi sıhhatli değildi, bugün de sıhhatli değil. Ekonomimiz rüzgârdan nem kapıyor... Menderes de ayağını yorganına göre uzatmadı, kaynakları tüketti... Menderes halktan oy almak için bilhassa tarım politikasında yanlışlar yaptı. “Meraları topraksız çiftçiye dağıtacağım” diye, ekilmesi mümkün olmayan yerleri tarıma açarak, Türkiye’de hayvancılığı öldürdü. Halbuki böyle sosyal bir endişesi yoktu; çünkü sosyal adalete o kadar inanmış bir adam değildi. İnansaydı, 1945’teki toprak yasasını sabote etmezdi. şeylerden koruyor. Avrupa ve Amerika’daki “dostlarımız(!)” da bizim 250 yıldır uğraştığımız laikliği yıkmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Ama buna direneceğiz, direniyoruz da... ‘KÖY ENSTİTÜLERİ’Nİ, HALKEVLERİ’Nİ ARIYORUZ’ Kitabınızın örgüsüne gelirsek, okurlara nereden başlayıp, neleri anlattınız? Daha çok bir başvuru kitabı düşündüm çünkü yeni kuşaklar o dönemdeki olaylardan pek fazla haberdar değildi. O nedenle, Atatürk dönemi ekonomisinden başlayarak olayları aldım ve 1950’ye getirdim. O günlerde basın üzerinde Menderes’in baskıları, Erdoğan’ın bugünkü baskılarına o kadar benziyor ki o bağlantıyı kurmadan edemedim. Köy Enstitüleri ve Halkevleri üzerinde durdum. Eğer o günlerde Köy Enstitüleri sıcak karşılanıp, ilkeleri uygulansaydı, bugün varoşlarda yığılan eğitimsiz kardeşlerimiz ve bu kadar donanımsız bir yığın meydana gelmeyecekti. Halkevleri’ndeki kültür faaliyetlerinin yokluğunu, bugün ne kadar hissediyoruz... Özellikle basın ve televizyonlardaki kültürsüzlük düzeyini gördüğünüz zaman, Halkevleri’ndeki sanat ve eğitim faaliyetlerinin, özellikle kadınlara yönelik faaliyetlerin, ne kadar kıymetli olduğu şimdi anlaşılıyor. O tarihlerdeki resimlere bakarsanız, bir tane başı örtülü kadın yoktur. Yaşadığınız ve o dönemi yaşayanların büyük bölümünün hayatta olduğu, yakın tarihi anlatmak zor oldu mu? Benim o günleri yaşamış olmam, mutlaka lehte etki yaptı çünkü tanıklık ettiğim birçok olgu var. Bunları yaşayan birisinin, dolaylı duyandan daha sağlıklı bir sonuca varacağı kesin. Diğer taraftan, 195055 arası Demokrat Parti sempatizanı olmama rağmen, 1955’ten sonra Demokrat Parti’ye karşı çıkmam ve ondan sonra da hep karşı olmam yanı sıra sağ partilere de karşı olmam “tarafsız olmadığım” şeklinde yorumlandı bazı kaynaklar tarafından. Belli bir siyasi konu edinip yazan herkesin, kuşkusuz ki belli bir siyasi tercihi olacaktır; ister istemez etkileniyorsunuz. Ben tabii ki Demokrat Parti’yi eleştirmek için yola çıkmıştım, bundan daha tabii bir şey olamaz. Bana karşı Demokrat Parti’nin ekonomi politikasının başarılı olduğunu iddia edenler ortaya çıktı, rakamlar verdiler... Fakat bu rakamlar gerçeği söylemiyor; elektrik, buğday bu kadar artmış önemli değil. Önemli olan, o elektriğin iyi bir şekilde kurulup, ileri yıllara götürülmesiydi... Tarımda ekili alanların arttığı ifade ediliyor. Çok ekili alan açtılar ama bilimsel yollarla verimi artırmadılar. Marifet o değildi ki... Eğer o alanları bugün hayvancılığa bıraksalardı, Türkiye bu hale gelmezdi. Şevket Çizmeli için Yunus Nadi Ödülü ne ifade ediyor? 50 yıllık Cumhuriyet okuru olarak, Yunus Nadi Ödülü’nün ne demek olduğunu çok iyi biliyorum. Bunun ne kadar büyük bir onur olduğunun farkındayım. Doğrusu pek beklemiyordum, benim için hem çok şaşırtıcı hem de çok onur verici oldu. Son derece mutluyum. ? Menderes: Demokrasi Yıldızı?/ Şevket Çizmeli/ Arkadaş Yayınevi/ 800 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 950 ‘KUTSALLIĞI SORGULANMALI’ Sıraladığınız tüm yanlışlar ortada olmasına karşın, idamından yarım asır sonra Menderes’in “kahraman” gibi gösterilmesinin tek nedeni, idam edilmiş olması mı? Menderes’in idamından sonra ismi üzerinde bir söylence doğdu ve ona yandaş partiler onun ismini arkalarına alarak seçimlere girdi. Tabii idam edilmesinin fertlerde yarattığı üzüntü bazı tepkilere neden oldu; Menderes’in adı havaalanlarına, bulvarlara falan verildi ve Menderes bir mit, bir söylence gibi kutsallaştırıldı. Ben kitabıma “Menderes Demokrasi Yıldızı?” derken sonuna bir soru işareti koydum, çünkü bunun sorgulanması gerektiği kanaatindeyim. Ben sorgulamaya çalıştım ama tabii siyaset bilimciler, tarihçiler bu meseleyi daha da derinleştireceklerdir. Dolayısıyla Menderes’in bir demokrasi havarisi, yıldızı olduğuna pek inanmıyorum. Bu bir görüntüydü ve bu görüntünün yıkılması lazım. Mademki siyasette acımasız ve tarafsız yargılarda bulunmak gerekiyor; bugün karşıtlarının Atatürk ve İnönü için yaptıklarını, Menderes’ten de esirgememek lazım. Şevket Çizmeli Demokrat Parti Türkiye’sini ve eski Başbakan Adnan Menderes‘i anlattığı, “Menderes Demokrasi Yıldızı?” isimli kitabıyla, bu yılki “Yunus Nadi Sosyal Bilimler Araştırma Ödülü”nü kazandı. Adnan Menderes’in bir “demokrasi havarisi” haline getirilmesinin ne derece doğru olduğunu sorguluyor avukat Çizmeli. Demokrat Parti sempatizanı iken 1955’ten sonra hem Demokrat Parti’den hem de sağ partilerden, bir daha yakınlaşmamak üzere uzaklaşan Çizmeli ile kitabını konuştuk… MENDERES ERDOĞAN BENZERLİKLERİ Menderes’in büyük hataları nelerdi? Demokrat Parti ekonomi politikasında da siyasi politikada da yanlışlar yaptı. İlk üç sene izlediği ekonomik politika aşırı serbest liberaldi ve bu süre içinde Türkiye’deki dövizleri tükettiler. En önemlisi mali disiplin kayboldu; bu, ileriki yıllarda siyasilere kötü örnek oldu. 1954’te ekonomi tıkandığı halde, halk daha büyük bir çoğunlukla Menderes’i iktidara getirdi. Milli irade meselesi son günlerde çok tartışılıyor; madem her şey eleştiriliyor, milli irade de eleştirilebilir. Yani oyların yöneldiği parti eğer başarısızsa, halk da sorgulanır, “Niçin bu oyları yanlış verdiniz” diye... Liberal dostlarımızdan bunu bekliyoruz. 1955’te Demokrat Parti meclis grubu ayaklandı ve Menderes, “Siz hilafeti getirebilirsiniz” diye kabinesini feda etti ama kendisini kurtardı. O tarihte demokratik gelenekler oturmamıştı... Celal Bayar kendisine verilmiş olan hakkı kullanıp, bir sonraki hükümeti Menderes’e kurdurmayabilirdi. Celal Bayar’ın tarihi hatalarından biri budur. İkinci hatası da 27 Mayıs’ı önceleyen günlerde, Ali Fuat Başgil‘in, “Hükümeti değiştirelim” tavsiyesine uymamasıydı. Eğer dinleseydi, 27 Mayıs İhtilali de olmayacaktı ve belki Türk siyasetinin demokratik geleneği zedelenmeyecekti. Ama belki de hayırlı oldu; bize 1961 Anayasası’nı armağan ettiler ancak bunu da idamlar gölgeledi... 1955’ten 1958’e kadar, ekonomi büyük ölçüde tıkanmıştı. Döviz yok Ë Zeynep ŞAHİN itabınızın hazırlanma süreci hakkında bilgi verir misiniz ? Bu çalışmayı hazırlamam 7 yıl sürdü. Ben o dönemi yaşadım. 1955 ile 1959 arasında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okudum. 195055 arasında, yine İstanbul’da Galatasaray Lisesi’ndeydim. Olaylar benim için çok canlıydı. Sonradan Ankara’da, Demokratlar Kulübü’nde, Menderes’in 9 ciltten oluşan konuşmalarını okurken, olayları bir anlamda tekrar yaşadım ve bu kitabı yazmaya karar verdim. Ama itiraf etmem gerekir ki ben bir sosyal bilimci değilim, bir hukukçuyum. Birçok şeyi yazarken öğrendim, önemli kaynakları kullandım. Atatürk döneminin ekonomisi benim için çok ilginçti; sağ olsun Prof. Dr. Bilsay Kuruç bana çok önemli kaynaklar sağladı. Eğitim ve İslam konusunda da Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden dekan Mualla Hanım kanalıyla çok yardımcı oldular, sağ olsunlar. Zaten çalışmamın 7 yıl sürmesinin nedeni de birçok konuyu öğrenerek yazmamdı. Bu yaşta, bu heves daha tetikSAYFA 26 K O dönemleri hem yaşamış hem araştırıp kitaplaştırmış bir isim olarak, 2000’lerin Türkiyesi ile 1950’lerin Türkiyesi’ni karşılaştırırsanız ortaya nasıl bir tablo çıkar? Avrupa ve Amerika demokrasilerinin çok uzun yıllara dayandığı ve halkın bunları iyi hazmettiğinden bahsedilir... Türkiye’de de bunun illa 200 yıl yaşanması gerekmiyordu fakat yozlaştırdılar... Dolayısıyla bugün 5060 yıl sonra varılması gereken yerde değiliz, daha gerideyiz. Halkın demokrasi terbiyesi, maalesef beklenildiği şekilde gelişmedi. Çünkü bu 50 yılı boşa geçirdik. Hani derler ya bozuk saat bile günde bir defa doğruyu gösterir, böyle bir demokrasi yaşadık ve sonunda bir yere geldik; şeklen seçimler yapılıyor, demokrasi yaşanmış gibi görünüyor ama nitelikli bir demokrasi değil! Demokrasiler de elbise gibi... Elbisenin Mahmutpaşası var, Nişantaşısı var; demokrasilerin de böyle kalite farkı var, iyisi var, kötüsü var... Biz maalesef kötü yaşadık, kötü yaşadığımız için de bugünlere geldik. Hiç akla gelir miydi şeriatçı bir partinin iktidar olacağı. Atatürkçü, aydın kesim olmasa çok daha kötü şeyler yaşanacaktı. İyi ki Anıtkabir’de yatan var; O’nun görüntüsü bile bizi bazı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle