Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Yunus Nadi 2007 Şiir Ödülü: Yüksel Pazarkaya 2007 Yunus Nadi Ödüller'nde şiir ödülü 'Yol Dolayları' adlı kitabıyla Yüksel Pazarkaya'nın oldu. Bu kitap, ülkemiz şiirini izleyen okur için 'Yol Dolayları', 'Yaz Dolayları ve Diğerleri' ve 'Necatigil Dolayları' bölümlerinde bir araya getirdiği uzun bir süreç göz önünde alındığında özel bir önem taşıyor. Şairin iç dünyasından seslerle hepimizin gözüne çarpan kimi olgulara uzanan cömertçe paylaşımı, duru dili ve özgün anlatımıyla bize ulaşıyor. Yol Dolayları ? Selcen AKSEL da aydınlanma deyince, işin içine hemen kuşku ilkesi, deneme ve yanılma yöntemi, araştırma ve somut umut (Ernst Bloch) kavramları giriveriyor. Bu anlamda, sanatta, edebiyatta da deneyselliği çok önemserim. Özellikle geçen yüzyılda emperyalizmin çıkardığı iki dünya savaşı karşısında yazında ve diğer sanat dallarında ortaya çıkan arayış akımlarını, tavırları, deneyleri önemsiyorum. İster Birinci Dünya Savaşı'na tepki veren Dadacılar, gerçeküstücülük, ister Nazizm'i, Hitler'i, Holocoust'u, İkinci Dünya Savaşı'nı önleyemeyen dile tepki olarak yeni dil ve deyiş arayışlarına geçen yeni roman akımını, Wittgenstein gibi bir felsefeciyi, somut şiir akımını (ki bu sonuncusuna uluslar arası alanda doğrudan katıldım: Somut Şiir, Açı Yayınları, 1996), Gertrude Stein, Helmut Heissenbüttel gibi deneycileri çok seviyorum ve önemsiyorum. Madem bu dil yetersiz kaldı, madem bu dili, diyelim Naziler ayrıca müthiş kirletti, öyleyse onu atıp yenisini yaparız tavrını benimsiyor ve özümsüyorum. BEŞ DUYU İLE BAKMAK Tüm bunlara bağlı olarak özen gösterdiğiniz noktalar neler? Kendinizi göz önüne alınca sorumluluğunuz var mı, varsa neler? Ben yazını, sanatı, insandan, toplumdan, yaşamdan ve dünyadan bağımsız görmüyorum. Sorumluluksa, bu anlamda bir sorumluluk duyuyorum. Bunun için dil ile, biçim ile, deyişle deney gerekiyorsa, denemeliyim. Aydınlanma düşüncesine güdümlü sayıyorum kendimi, bilim ve sanat ilkelerine bağlı görüyorum. Bunların gelişmesi için laik bir toplum düzenini olmazsa olmaz koşul görüyorum. Yaşama us ve gönül gözüyle, beş duyu ve duyumsamayla bakmayı sorumluluk sayıyorum. Yazın dille yapılan bir sanat olduğuna göre, Türkçe duyarlığını başat bir sorumluluk sayıyorum. Bütün bunları engelleyen durumlarla karşılaşınca, kavgaysa kavga, savaşımsa savaşım, yazarın, sanatçının sorumluluğuna girer diyorum. Çoğun açıktan algılanmasa bile, kendimi siyaset dışı bir yazar olarak da görmüyorum. Çevirilerinizde yazın dünyasına çok katkınız var. Bir sanatçı olarak dünya edebiyatı hayata bakış ve felsefeci yönünüzü nasıl etkiliyor? Çeviri, yazarın, sanatçının çok keskin ve bazen kesici Ben'ini terbiye, giderek aşma yollarından biridir. Benim için çeviri, asıl dili derinliğine okuma yöntemidir. Ayrıca çeviri, hedef dili incelikleri ve ayrıntılarıyla tanımanın da bir yoludur. Bu anlamda, hem Alman edebiyatından Türkçe'ye, hem de Türk edebiyatından Almanca'ya yaptığım çeviriler benim için hep kazanç olmuştur. Bu kazanç, yapıtların kurgularıyla, izlekleri işleyişiyle, dünyaya ve yaşama bakış çeşitlemeleriyle çoğalır. Ama en başta bana, senden çok önceleri ya da çağdaşların senden önce neler yapmışlar, bunu öğretir. Her şey bizimle başlamaz, bizimle de bitmez, bunu öğretir. Günter Grass'ın bir şiirinde dediği gibi, yağmur bizim yüzümüzden yağmaz, çeviri ve içte dışta diğer yazarlar insana bunu öğretir. Daha doğrusu, bunu öğretiyorsa, daha başka ne isterim. ? Yol Dolayları/ Yüksel Pazarkaya/ Cem Yayınevi/ 80 s. KİTAP SAYI 898 K itabınız için 1969 yılında okura ulaşan Umut Dolayları'ndan 2006'ya uzanan bir halka deniyor. Şiirimizde rastladığımız şairin farklı ancak bütüne ulaşan adımlarının izlerini sürüyor. İç dünyanız ve yaşamınız açısından hangi süreç bizi Yol Dolayları'na getirdi? İlk kitabım, 1968 yılında sevgiyle andığım S. Günay Akarsu'nun İzlem Yayınları arasında çıkan "Koca Sapmalarda Biz Vardık". Daha bu kitapta iki bölüm var ki, bir kavram etrafında dönenen metinlerden oluşur. Koca Sapmalarda bölümün adını bugün koysam, belki Bilim Dolayları derdim. Orada ayrıca Almanya'da Bizden Çizgiler başlığıyla bir bölüm var. Bu metinler, Anadolu'dan Almanya'ya ilk gidenlerin yeni ortamdaki duygu harmanlanmalarını, şaşkınlıklarını, yol, iz sürme çabalarını, acılı yurtsamalarını şiire ilk yansıtan yazılardır. Demem şu: Şiirde, yaşamımızın odak kavramları beni başından beri yakın ilgilendirdi. Bir söz ve yazı sanatı olarak edebiyata, özellikle şiire yansımaları, izdüşümleri ve onlardan yola çıkarak oluşacak şiir gerçekliğini, hem kendi yaşamımın, hem uzak yakın ilişki ve iletişi kurduğum insanların can damarlarından sayılabilecek bu kavramlar etrafında kurmaya, örmeye çalıştım. Bu anlamda, bilim, umut, sevgi, sen, dost, yol dolayları ortaya çıktı. Merkezinde insan olan ve onun etrafında iç içe oluşan halkalar gibi. Bilim ve umut, gençlik dönemimin yoğun kavramlarıydı. Bu hem kurucu ve kurtarıcımızın yol gösteren ilkesiyle, "en gerçek yol" olarak bizim kuşakların okullarında özümsenen kavramdı, hem de Rönesans ve Aydınlanma’nın olmazsa olmaz ilkesi. Buna bilimin sonucundan beklenen, yaşamımızı taşıyan umut ilkesini ekleyin. Umut, yine hem kuruluş devrimimizin gösterdiği çağdaş uygarlık hedefine yönelik, o hedefin içerdiği kavramdır, hem de yine Aydınlanma felsefesinin, isterseniz buna sosyalist felsefe de diyebilirsiniz. Bu kavram birey ile toplum arasındaki en güçlü bağdır aynı zamanda. Yol Dolayları'na gelince, bu şiirler, son yıllarda oluştu. Son yılların yeryüzündeki görünümüne bakıyorsunuz. İnsanlığı, uluslar arası para, uluslararası bir oligarşi, Rönesans'tan, Aydınlanma'dan gelen ne kadar değer varsa, diyelim insancalık, özgürlük, insan hakları, demokrasi v.b. hepsini kullanarak (araçlaştırıp istismar ederek) bir merkezden boyunduruk altına almak istiyor. Bunun için göz kırpmadan kana savaşa atılıyor. POSTMODERN ORTAÇAĞ Sonuç: Özellikle kendi halkına dehşet saçan bir diktatör, neredeyse bir milyona yakın insanı katleden savaşın buyurucuları yanında sanki "masum" kalıyor. Yol Dolayları'nda Harab Oldu Diyarı Sâdâd şiirinde (Irak savaşı başlar başlamaz yazılmış ve yayımlanmıştır) Bin Hülagu bir Bushman'dan az satırı, yalanlara dayalı bu "soykırım" savaşının başında görünen gerçekliktir. Ve yalanları, aydınlanma değerlerini istismarın yanı sıra, bir de ortaçağ kilisesinin yalanlarına dayandırmayı ekleyin. Evangelist olduğunu söyleyen savaşçı, bu savaşın kendisine Tanrı buyruğu olduğunu savlayacak denli yalana başvurabiliyor. Postmodern ortaçağdır bu. Usu uyuşturma, düşünme özgürlüğü derken, düşünme yetisini dumura uğratma, bireyi bilinçsizleştirip toplumdan koparma, toplumu atomize edip ortak bilinci silme operasyonudur. Nereden nereye. Yol Dolayları, kazanılmış değerler için, sen için, toplum için, barış ve özgürlük için, insanlık için yollara düşmek gibi geliyor bana. Yazınımızdan ve dünyadan başkalarına da sesleniyorsunuz. Yazın tarihinden de, çağdaşlarınızdan da kimleri anmak istersiniz şu an? Öyle çok, öyle çok ki, anmak istediklerim. Buralara sığdıramam, bir seçme yapmaya kalksam, atladıklarım herkesten önce beni incitir. Hem geçmişin, hem çağımın yazarlarını, şairlerini elimden geldiğince, vakit elverdiğince okumak, benim önde gelen uğraşım. Ama bundan öteye, hâlâ sevdiğim bütün yapıtlara, ister tek dize olsun, ister koca bir roman olsun algılama ve duyumsama kapılarım ardına dek açık. Buradan etkilenme süreci karmaşık bir süreç. Kim derse, ben etkilenmem, bana inandırıcı gelmez. Ben farkına varmadan sürekli etkilenirim, bundan da büyük keyif alırım. Biliyorum, Yol Dolayları'ndaki "Necatigil Dolayları"na gönderme sorunuz, öte yandan Bertolt Brecht'e, Gertrude Stein'a, Helmut Heissenbüttel'e adanmış metinler. Bakın ben bir Nâzım, bir Dağlarca, bir Orhan Veli, bir Melih Cevdet hayranıyım. Bu dört adı en az onla çarpın, çağdaş şiirimizden sevdiğim isimlerin sayısına varmak için, çıkan sayıyı da aşar. Her güzel satır, bana öyle gelen, beni mutlu ediyor. Ve özellikle çağdaş şiirimiz büyük ve varsıl. Ben böyle görüyorum. Çeşitli tema adlarıyla sınırlandırmadan doğa, rüzgâr, bir mitolojik kahraman, Anadolu deyişlerindeki etkiye sahip kısacık vurgulu kelimeler, Gertrude Stein'e adanan şiirler... Şiirlerinize yazınsal ve kültürel birikiminiz nasıl yansıyor sizce? İki çizgi beni çok etkilemiştir: Ansiklopediciler Diderot, d'Alambert, aydınlanmacılar Lessing, Kant v.b. ile başlayan modernin Nâzım'a, Brecht'e uzanan çizgisi bir yanda, öte yanda insanı odağa oturtan dini sevgi ve barış diye anlayan Yunus'tan, Hacı Bektaş'tan v.b. günümüze ulanan çizgi. Ama bakın, Diderot ya SAYFA 6 CUMHURİYET