03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Erol Manisalı ile 5 kitaptan oluşan 'Hayatım Avrupa' dizisini konuştuk Dün çıkmaz sokaktı, bugün de öyle. AB yolu yol değil,kör patinaj... Türkiye AB'ye giremez sorunsalını millet nasıl yorumluyor? Halk nasıl aldatıldı? TürkiyeAvrupa ilişkilerinin sürüklendiği yapı… Bu yapıda dahli olan iç ve dış mihraklar… Siyasetçi, bürokrat, işadamı, akademisyen, sendikacı, gazeteci, üniversiteler, iktisadi dernekler, siyasi partiler, medya cephelerinin AB ve emperyalizmle flörtü… AB'nin TSK nefreti… Sessiz darbe… Askersiz işgal… Karşı ulusal direnç mücadelesi… Gümrük Birliği ve Kıbrıs konularında ülke çıkarlarının yılmaz savunucusu bir zamanlarki Abdullah Gül… Avrupa'nın AET kimliğinden AT ve sonra da AB'ye dönüşümünü en yakından gözleyenlerden biri olarak tüm ayrıntılarıyla anlatıyor beş kitaptan oluşan “Hayatım Avrupa” dizisinde Erol Manisalı. 'Ortak Pazar'dan Avrupa'ya', 'Askeri Darbeden Sivil Darbeye', 'Türkiye'nin Askersiz İşgali: Gümrük Birliği', 'Avrupa'nın Askerle Kavgası' ve 'Avrupa'yla Derin Bağlar' başlıklarını taşıyan dizide yakın tarihi mahşeri bir hızda devinen ülkemizde yaşananları değerlendirdiği kadar, öngörüleriyle yaşanacaklara da ışık tutuyor Manisalı. ‘Asker AB ve ABD ile hesaplaşmalı’ belgeler ışığında anlattım bu beş kitapta. Asıl Özalcılıkla başladı tüm bunlar. Önce 24 Ocak kararları, sonra 83'te ANAP'ın, Özal'ın iktidara gelmesi ve sermayenin sisteme egemen kılınması, yani sistemde oligarşik düzenin sermaye öncülüğünde oluşturulmasıyla başladı. Ve dış dengelerce sürekli bu pompalandı. 80'li yıllarda sermaye öncülüğünde başlatılan büyük şirketlerin sisteme egemenliğine; 90'larda İslamcı güçlerin sermaye ile birlikte sisteme egemen olması yani büyük sermaye artı işbirlikçi İslamcıların birlikte oligarşiyi oluşturarak Türkiye'de demokrasinin yerine ılımlı İslamı oluşturması formülü ABD'nin ve AB'nin önerdiği hatta dayattığı bir öğe haline geldi. TürkiyeAB ilişkileri de bunun için bir araç olarak kullanıldı/kullanılıyor. AB konusunda sürpriz zaten kalmamıştı ama Merkel de bir konuştu, pir konuştu. '50 yıl sonra konuşuruz belki ama üyeliğiniz söz konusu değil' dedi açık açık. İşte Verheugen'e Alman gazeteciler sordu 'Türkiye'ye ayıp olmuyor mu? Niye açık açık Türkiye'yi almayacağınızı söylemiyorsunuz?' diye. 'Biz akıllı insanların anlayacağı şekilde söylüyoruz' yanıtını verdi, daha ne olsun? Yani Türkiye'de aptalı oynayanlar var. İşlerine öyle geldiği için aptalı oynuyor o oynayanlar. AB'yi kullanıyorlar. AKP TÜSİAD ve bölücüler, bu üç grubun oluşturduğu oligarşi.. bunlar çoğunlukta değil. Bunlar 67 milyon en fazla ama her şeye hakimler. Dürüst adamın bir ayağı çoğunlukta oluyor bir ayağı orada. Şimdi Recep Tayyip Erdoğan'ın çelişkisi de o, çoğunluğu savunuyormuş gibi ama o 67 milyonluk dilimden gelme. . AB'nin Türkiye'yi almayacağı artık belli, her şey ortaya çıktı, bunu bugün siyasi partilerimiz biliyor, bürokrasimiz biliyor, işçi sendikalarımız biliyor, medyamız biliyor. Oligarşi üç maymunu oynuyor. Niye? Bölücü bölmek için kullanıyor, İslamcı onun sayesinde askeri tasfiye ederek Türkiye'de İslamcı bir yapıyı oluşturmak için kullanıyor. Büyük sermaye ne istiyor? AB ile işbirliği yaparak bizi almayacak ama biz onun yerine onlarla işbirliği yaparak Türkiye'de yönetimi ele geçiririz diye düşünüyorlar. Yani Latin Amerika'daki halkçı, demokratik yönetimler yerine eski Latin Amerika'da olduğu gibi sermayenin hâkim olduğu bir sistemi, sermaye otoriter bir sistemi ki ben ona örtülü faşist diyorum çakmak istiyorlar. EMPERYALİZMLE İŞBİRLİĞİ Ve oligarşi ulusal direnç mücadelesini teközletti... Tabi büyük sermaye medyası bugünkü gibi tek yanlı davrandı. İslamcılar ikiye ayrıldı, mesela Abdullah Gül gerçekçiydi o zaman, antiemperyalist pozisyondaydı. Abdullah Gül'ün Meclis'te yaptığı benim de adımın geçtiği konuşmalarını da yayınladım kitabımda. DPT beni destekledi ve 90'larda bir rapor hazırladı, Türkiye tam üye değilse Gümrük Birliği yükümlülüğü altına giremez dedi. İkinci kitabımda DPT'nin bu raporunu da yayınladım. ULUSALCI CEPHE TEHLİKENİN FARKINDA Özetlersek, 1970'ten 2007'ye kadar Türkiye'nin kırmızı çizgileri emperyalizmle işbirliği yapanlar ve ona karşı olanlar şeklinde ayrılıyor. Şimdi tehlikenin farkındaki ulusalcı cephe biraz daha netleşmeye başladı. Cumhuriyet gazetesi bugün ulusalcı cephenin kimliğini, iktisadi, siyasi, kültürel boyutlarıyla ortaya koyan bir misyon üstlenmiş durumda. “Tehlikenin Farkında mısınız?” Kampanyası bu ulusal cephenin emperyalizme karşı alması gereken duruşu gösteren bir hadisedir. Bu beş kitapta 70'ten bugüne kadar bunun belgelerini ve ilgili kurumların bürokrasisini, siyasal partiler, iş çevreleri, işçi sendikaları, medya, Brüksel, Amerika açılarından irdelendiği gibi, onların işi iteleyip nasıl götürdükleri, hangi faktörlerin 2007'de mücadele ettiğimiz sorunları ürettiğini de tahlil ediyor. Oligarşi bunları bile bile programlı biçimde yürüttü tabii. 2. kitapta da vardır, 78 Washington Uzlaşması mesela. ABD'nin dışarıdaki üçüncü ülkelere dayattığı bir iktisadi anayasadır aslında. Serbest ekonomi, özelleştirilmiş ekonomi, açık ekonomi, yani benim tekellerim istediği gibi girip askersiz işgali gerçekleştirsinler değil de nedir? Askersiz işgalin bir özelliği de halkın rızasını sağlamaları. Kitlelerin alıştırma, empoze etme, özendirme ve kıyasıya tüketme kültürüyle efsunlanması. KİTAP SAYI ? Gamze AKDEMİR 5 kitaptan oluşan Hayatım Avrupa dizisinde TürkiyeAvrupa Birliği ilişkilerini çeşitli cephelerden ele alıyorsunuz. Bu cepheleri açarak başlayalım söyleşimize. Tabii, cepheleri, siyasi çevreler ve partiler, siyaset adamları; TürkiyeAB ilişkilerine bakan iş çevreleri, sermaye çevreleri; sendikalar, işçiler; askerler; akademik çevreler; medya; Brüksel; Washington DC başlıklarında özetleyebiliriz. Dolayısıyla Hayatım Avrupa dizisinde, ayrı ayrı TürkiyeAB ilişkilerindeki rollerini, dahlini analiz ettiğim tüm bu cephelerden bakıldığında TürkiyeAB ilişkilerinin 60'ların sonundan ve Karma Protokol'ün imzasından itibaren 2007'ye kadar nasıl geldiğinin, getirildiğinin bir panoramasını görüyoruz. Kitaplarda ayrıca TürkiyeAB ilişkilerinin 2007'ye getirilişinde tüm bu güç odakları TürkiyeAB ilişkilerini yönlendirirken, yönetirken, Türkiye adına mı yönetmişler, demokrasi adına mı yönetmişler yoksa Batı kapitalizmi adına mı yönetmişler sorularının yanıtları da yer alıyor. Bu beş kitabı okuyan bir okur, Türkiye'nin 60'lardan 2007'ye kadar yavaş yavaş içerideki oligarşi ve işbirliği yaptığı dış odaklar tarafından nereye getirildiğini, nedenleri sonuçlarıyla daha iyi görür. Bundan sonraki çözümlerin neler olabileceği konusunda daha net bir fotoğrafla karşı karşıya kalır. Özellikle seçimlerde hangi partiye oy vereceğini belirlemek açısından buradaki düşünceleri okuması, anlaması, kırmızı çizginin nerede olduğunu görebilmesine yardımcı olur. Dizi de TürkiyeAB ilişkilerinin nasıl iç demogoji malzemesi yapıldığı da gözler önü ne seriliyor. Tabi, çok önemlidir. Ülkeye sürekli kaybettiren nedenlerin başında gelir. Mesela Türkiye aleyhine olduğu bilinmesine karşın imzalanan bazı anlaşmalar var. Bizde TürkiyeAB ilişkileri diğer ülkelerinkinden farklı bir psikoloji ile yürütülüyor. Onlarda çok büyük oranda ülkenin ulusal çıkarları, kendi çiftçisinin çıkarı, sanayicisinin, işçisinin çıkarı göz önünde tutularak sürdürülüyor. Biz de ise AB büyük ölçüde bir araç. Mesela bazı büyük sermaye çevrelerinin AB'yi Türkiye üzerinde bazı politikaların empoze edilmesi, serbest piyasa ekonomisinin mecliste tartışılarak ortaya konması değil de AB istediği için yapılması gerekiyor diye sunup, dayatması; veya bazı malum kişilerce askerin AB kızar deyip siyasetin dışına itmek istemesi gibi konularda AB bir bahane, itici güç, bir kaldıraç gibi kullanılıyor. Bazen siyasi meselelerde, bazen askeri meselelerde, bazen yabancı şirketlerle işbirliğinde ve en önemlisi bazı siyasi partiler iktidara gelmek isterken AB'yi kullanıyorlar. 'OLİGARŞİ ÜÇ MAYMUNU OYNUYOR’ İç dengelere dönersek; analizlerinizde TürkiyeAvrupa ilişkilerine 80'lerde birdenbire sıcak bakmaya başlayan sermaye çevrelerinin tornistanı da ortaya konuluyor. Tabii, dizide benzer örnekler eşliğinde bugün TÜSİAD niye AKP'yi destekliyor sorusunun yanıtı ve bu yanıtın nasıl öngörüldüğü de var mesela. Yıllar boyunca şahıslardaki ve kurumlardaki değişimi yakından izledim. Siyasetçi, bürokrat, işadamı, akademisyen, sendikacı, gazeteci, üniversiteler, iktisadi dernekler, siyasi partiler, gazeteler hepsindeki değişimlere tanık oldum. İç dengeler kalemini bu bağlamlarda çeşitli ? SAYFA 22 CUMHURİYET 898
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle