04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

O K U R L A R A Yunus Nadi Ödülleri, halen verilmekte olan en eski ödül. Yunus Nadi'nin 1946 yılında arımızdan ayrılmasından bir yıl sonra 'Yunus Nadi Armağanı' adıyla verilmeye başlanan ödül önceleri sadece edebiyat alanında verilirken 20 yıl önce roman, öykü, şiir, sosyal bilimler, karikatür, fotoğraf, kısa film, uzun film, afiş, ve grafik alanında verilmeye başladı. Yakın zamanlarda ise ödül yayımlanmış roman yayımlanmamış roman, yayımlanmış öykü yayımlanmamış öykü, yayımlanmış şiir yayımlanmamış şiir, sosyal bilimlerde basılmış çalışma basılmamış çalışma ve karikatür dallarında veriliyor. Bu yılın ödül sahipleri ise romanda Enver Aysever, öyküde Cem Uçan ve İlhan Doğruyol, şiirde Yüksel Pazarkaya, sosyal bilimlerde Dr. Zuhal Güler Parlak, karikatürde Mustafa Bora ve Ali Şur. Kendileriyle yaptığımız söyleşileri ve yazıları okuyacaksınız sayfalarımızda. Ödül kazanan arkadaşlarımızı Cumhuriyet Kitap olarak bir kez daha kutluyoruz. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamının ardından yapılan çalışmalardan biri de Nihat Behram'ın 'Darağacında Üç Fidan' adlı çalışmasıydı. Sonraki yıllarda kitabın basımı ve dağıtımı yasaklandı. Kitap tam 35 yıl sonra yeniden basılıyor. Kitap üzerine Nihat Behram ile yaptığımız bir söyleşiye, Ataol Behramoğlu'nun bir değerlendirmesi ve kitabın yayıncısı İsfendiyar Erzik'in bir yazısı eşlik ediyor. Bol kitaplı günler… O TURHAN GÜNAY eposta: [email protected] [email protected] nar yıllık sözümona 'kuşak'lar halinde şairlerin değerlendirilme, tasniflenme ya da tasfiye edilme çabasını beyhude bulduğumu daha önce de dile getirmiştim. Şairlerin şairleri, eleştirmenlerin şairleri gül ve püskül dağıtarak öne çıkarma, püskürtme, olduğundan büyük ya da küçük gösterme, itip kakma ya da taçlandırma girişimlerini öteden beri gelişmemiş, gelişemeyecek ortam kaygıları sayıyorum. Altı üstü kişisel görüşlerim tabii bunlar, genelgeçer doğru diye öne sürüyor değilim düşüncelerimi. Şairler el kol hareketleriyle, dehşet münafık edâlarla, yüz çığlık bir yumurta ortalıkta dolaşmak için mi buradalar, yoksa iyi şiirler yazmak üzere mi, kestiremez oluyoruz zamanla. Peki ama, ne demeye gelir iyi şiir? İşin kolayına kaçıp, upuzunluğa dolayısıyla özür dileyerek Rilke'ye başvuracağım: “Bir mısra yazabilmek için insan, birçok şehirler görmeli, insanları, nesneleri görmeli, hayvanları tanımalı, kuşların nasıl uçtuğunu hissetmeli, küçük çiçeklerin sabahları açarken nasıl titreştiğini bilmeli. İnsan, bilinmeyen yerlerdeki yolları, beklenmedik rastlantıları ve uzun zamandır yaklaşmakta olduğunu sezdiği ayrılıkları düşünebilmeli, hâlâ anlaşılamamış çocukluk günlerini; sevindirici bir şey söyledikleri vakit anlamayıp kırdığımız ana babaları; o kadar çok, derin ve ağır değişmelerle garip tuhaf başlayan çocukluk hastalıklarını; sessiz ve kapanık odalarda geçen günleri; deniz kıyısındaki sabahları; denizi; denizleri; yukarlarda çağıldayan, yıldızlarla uçuşan yolculuk gecelerini düşünebilmeli; bütün bunları düşünmek de yetmez. Anılar da olmalı; birbirine benzemeyen birçok sevda gecelerinden, doğuran kadınların çığlıklarından, içlerine kapanık hafif beyaz uyuyan lohusalardan gelme anılarımız da olmalı. Hem sonra ölenlerin yanında bulunmalı; açık penceresinden içeri kesik kesik gürültüler doğan odalarda, ölülerin başucunda oturmuş olmalı. Bu da yetmez, anılar da yetmez. Çoksa onlar, onları unutabilmeli. Sonra da dönüp gelmelerini beklemekten yana büyük sabır göstermeli. Çünkü anılarla da bitmez. Onlar ancak içimizde kan, bizde bakış davranış oldukları, isimsizleştikleri, artık bizden ayırt edilemedikleri zaman, işte ancak o zaman, çok seyrek bir saatte, bir mısraın ilk kelimesi, anıların arasından, anılardan çıkıverir”. (Malte, Necatigil çevirisinden). Şairin bu metni neredeyse yüz yaşında. İçi geçmiş, işi bitmiş, miyadı dolmuş bir yaklaşım sayanlar çıkacaktır; gelgelelim, bir yandan da çok eskilere, birkaç bin yıllık şiir yazma serüveninin farklı çağ ve kültürlerde dile getirilmiş gerçekliğine ait sözler bunlar: Dileyen Başo'ya, dileyen Milton'a ya da Gongora'ya bakabilir. Enis BATUR Pervasız Pertavsız Can Alkor’dan sımsıkı bir şiir kitabı Can Alkor'un yeni yayımlanan Güneşdil başlıklı şiir kitabının ilk tanışma okumasını gerçekleştirirken, kenarda, önce bütün bunları düşündüm. Bu soldan sağa okumayı, ilk yukarıdan aşağıya okuma denemesi izledi. Şimdi bekletme evresindeyim: Tortular çöktüğünde, daha da aşağıya inmeye çalışacağım. İyi şiir bir de bu işte: Riverrun, dönme dolabından inemiyor, kaldı ki inmek de istemiyor okuru. Orada, dipsiz kaynaklı bir çağrı mekanizması çalışıyor, işliyor. Saatların en şehvetlisi. Güneşdil'de altı şiiriyle dört ağıtını bir araya getirmiş Alkor; beşinci ağıtı, henüz tamamlanmadığı için bir başka sefere ertelemiş. Püf noktalarından biri işte tam da burada: “Tamamla(ya)madığı” değil, “tamamlanmadığı” şiir, henüz kendi oluşma kıvamına oturmamış. Can Alkor'u okur yetkin çeviri çalışmalarından anımsayacaktır: Ecce Homo'suyla Nietzsche, Rimbaud, Rilke'nin Ağıtlar'ı, Deniz Mezarlığı'nın Valéry'si. İçeriden izleyenler, Alkor'un ilk şiirleriyle yaklaşık 40 yıl önce, Soyut dergisinde tanışmışlardır; Can Alkor çok uzun aralarla, seyrek, başka şiirleri de önlerine çıkmıştır yıllar geçerken. Neredeyse yarım yüzyıllık bir ilişkinin sonucu öyleyse, Güneşdil bir püf noktası daha. Can Alkor'un, başlangıcından bugüne, ara vermediğini biliyorum: Onon beş yılda biir şiire dönen, sonra yeniden uzaklaşan biri değil o; tam tersine, kesintisiz bir şiir çalışmasının, ağır ağır olgunlaşmış, yetkinlik uğruna dalında bekletilmiş meyvesi Güneşdil. Türk şiirinde durulma mı var diye soranlar çıkıyor bir de: 2007, Dağlarca'nın İçimdeki Şiir Hayvanı'yla başlamıştı, Can Alkor'un müthiş Güneşdil'iyle sürüyor. Siz, raflara dikkatle bakıyor musunuz? ? Bir şiir öyle yazılmış gelmişse, hemen anlarız. İyi şiir bir öntanı olarak okur gözümüzde, terazimizde kendini koymak için zaman istemez. Gizlerine sokulmak, ele avuca sığmaz ezgisel özelliklerine ulaşmak uğruna emek sarfedeceğimizi bu çarpışma anında kavrar, bırakın bundan yüksünmeyi, tersine, bizi çağıran zorlu seferin olası dayatmalarını tartarken haz dalgaları peşin peşin içimizde yayılsınlar, diye bırakır hazırlanırız. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk? Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız ? Yayın Yönetmeni: Turhan Günay ? Sorumlu Müdür: Güray Öz ? Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı ? Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. ?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişliİstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 ? Baskı: İhlas Gazetecilik A.Ş. 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna İstanbul Tel:0 (212 454 30 00 ? Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden / Reklam Müdürü: Eylem Çevik? Tel: 0 (212) 251 98 74 75 0 (212) 343 72 74 ?Yerel süreli yayın ? Cumhuriyet Gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 898 SAYFA 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle