Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Vitrindekiler Tarih ve Tarihçi/ Burke, Bloch, Febre, Braduel, Mc Lennan, Ladurie, Vilar, Hobsbawm, Lefebre, S. Jones/ Der: Ali Boratav/ Kırmızı Yay./ 338 s. Fransa’da yayımlanan ‘Annales dergisi’ etrafında oluşan yeni tarihçi okul, tarih bilimini içerik ve yöntem bakımından sorguladı ve yeni bir tarih anlayışının oluşumuna öncülük yapmayı amaçladı. Tarih yazımının bir yana itilip, her şeye yeniden başlamanın önerilmesinin en önemli nedeni; ‘olayların tarihi’ olarak adlandırılabilecek eski tarih yazımının, ötesine geçebilme isteğiydi. Tarihsel malzemeyi göz ardı etmeksizin ve giderek birbirine yaklaşan sosyal ve ekonomik tarih anlayışına karşı Marc Bloch ve Lucien Febvre’in başlattığı hareket, Kültür Tarihi ve şematik olmayan Sosyal Tarih geleneklerinin bütünleşmesini simgeliyordu. Bu yapıtta daha çok, Annales Okulu’nun temellerini atan Bloch, Febvre ve Braudel’in metinlerine (ve haklarındaki makalelere) yer verildi. Derleme iki bölümden oluşuyor: Birinci bölümde, Annales Okulu’nun metedolojik öncülleri ve yönelimleri ile iki değerlendirme metni (Mc Lennan ve Burke) yer alıyor. İkinci bölüm ise “Annales E.S.C.” dergisine parelel olarak İngiltere’de kurulan “Past and Present” dergisinin oluşturucularından biri olan E. J. Hobsbawn’ın (Annales’çilerinkine) benzer bir bağlamı sergilediği denemesi; G. S. Jones’un İngiltere’de tarihçiliğin ve tarih yazımının eleştirel bir değerlendirmesini yaptığı bir makalesi ve Henri Lefevre’in tarihsel bilginin zorunlu sınırlılığı çağının bilinci yansıtması üzerine denemesi yer alıyor. Meryem Planı/ Mehmet Coral/ Doğan Kitap/ 292 s. Meryem Ana’nın kayıp mezarının peşindeki bir grup insan... Dünyadaki ekonomik ve ruhani güçleri bünyesinde toplamak ve böylelikle dünya egemenliğini perçinlemek, yeni bir Vatikan oluşturmak isteyen ABD... Hâlâ bir güç olduğunu kanıtlamak isteyen Vatikan... Efes’te faaliyet gösteren Basel Vakfı... Bulunan mezar gerçekten Meryem Ana’ya mı ait, yoksa bu Türk hükümetinin bir aldatmacası mı? Yunanistan 1920’lerde Batı Anadolu’da kurulmuş ve 1 yıl yaşamış İyonya Cumhuriyeti’ni yeniden canlandırmak ister. Türk hükümeti ise gerekli her tedbiri alır, her şeyi sükunetle izler... Cantatrix Sopranica L. ve Diğer Bilimsel Yazılar/ Georges Perec/ Çev.: Alper Ünal/ Sel Yay./ 80 s. Perec, yeri geldiğinde değerli kadın ses sanatçılarının üzerine domates atılması deneyinin sonuçlarını göstermek için nörofizyolojist veya İputupi Adası’ndaki kelebeklerin melezleşmesini incelemek için böcek uzmanı; yeri geldiğinde iki büyük adamın arkadaşlığının şarkısını söylemek için kutsal işler bilimci veya Chartres Katedrali’ni takdim etmek için tarihçi olacaktır. Bu kez, arkadaşı Harry Mathews’la işbirliği yaparak, bilgili bir filolog kimliğiyle, CUMHURİYET KİTAP SAYI 925 kinleştiren her şeyden bağımsız bir dostluktur”diyor Marcel Proust kitabında. ‘Rejisör’ Atıf Yılmaz/ Derleyen: Müjde Arslan/ Agora Kitaplığı/ 220 s. “50 yılı aşkın sürede 113 film: Atıf Yılmaz, ölümüne kadar neredeyse hiç sinema kitabını okumadığını söylese ve sinemayı bir sanat olarak hafife aldığını yer yer ifade etse de, katıksız bir sinema âşığıydı ve bütün ömrünü sinema sanatına adadı. Yılda altı film birden çektiği de oldu, uzun yıllar hiç kamera arkasına geçmediği de. Ortaokulda bir arkadaşının taktığını söylediği isimle bir ‘rejisör’dü; halk onu böyle tanıdı, böyle sevdi. Keza, halk filmlerinin yönetmeniydi, halka seveceği filmler yaptı. Dahası, sinemadan kazandı, sinemadan borçlandı, sinemadan yoksul düştü; sinemadan kadınlar sevdi, hayatına giren kadınlar sinema yolculuğunda onu hiç yalnız bırakmadılar. Türkiye’nin kültür hayatı ve politikasıyla her zaman yakından ilgilendi, dert edindi, bu alanda filmler yaptı. Tek kelimeyle Atıf Yılmaz, ülke sinemasının ‘rejisör’üydü” diyor Müjde Arslan. Kendimi Yıkmaya Hakkım Var/ Kim YoungHa/ Çeviren: Nana Lee/ Agora Kitaplığı/ 100 s. “Shakespeare şöyle demiş: ‘Ölüm cüret edip bize gelmeden önce, sır doludur o ölüm: evine koşup girersek bu günah mıdır?’ Bu büyük oyun yazarından çağlar sonraki bir dönemin şairi Sylvia Plath ise bir adım daha ileriye gider: ‘Kan fışkırmasıdır şiir. Ve bunu önlemenin yolu yoktur.’ Bu satırları yazan kadın, gaz ocağının vanasını açıp intihar etmişti. Müşterilerim Sylvia Plath kadar yazarlık yeteneğine sahip değillerdi, ama hayatlarının sonunu en az onunki kadar estetik biçimde sona erdirdiler. Onların hikâyelerini anlattığım yazılar artık on cildi aşıyor. Onları yavaş yavaş gün ışığına çıkartacağım. Yazı için telif ücretine falan gerek yok, geçinmek için yeterince param var. Ayrıca, kitap için para almam müşterilerime karşı saygısızlık olur. Maddi hiçbir şey beklemeden bu yazıları bir zarfa koyup yayınevine yollama düşüncesindeyim. Sonra bir köşeye saklanıp müşterilerimin kendi hikâyeleri aracılığıyla diriliş sahnelerini izleyeceğim.” Kore edebiyatının yazarlarından Kim YoungHa, “Kendimi Yıkmaya Hakkım Var” adlı yeni romanında, hayatla uzlaşamayan insanların intihar danışmanlığını yapan bir karakter yaratıyor ve onları ölümle buluşmaya hazırlıyor. Kore’de pek rastlanmayan ‘fantazi’ öğesinin kullanıldığı bu yapıt, başta Aziz Nesin, Yaşar Kemal ve Orhan Pamuk olmak üzere pek çok yazarı Kore okuruyla buluşturan Nana Lee’nin çevirisiyle okur karşısında. Devrimci Romantizm/ Editör: Max Blechman/ Çeviren: Bilal Çölgeçen/ Versus Kitap/ 372 s. “Devrimci Romantizm” birbirleriyle iç içe geçen aşağı yukarı iki yüzyıllıkkültürel ve siyasal yıkıcılık geleneklerini sorguluyor. Sanatçıların, düşünürlerin ve devrimcilerin yazılarından oluşan bu seçkide geçmişin atılımlarını hatırlatmak, bugünün ve yarının mücadeleleri yararına yeniden değerlendirmek amaçlanıyor. Kitapta Novalis’in, Friedrich Hölderlin’in ve Friedrich Schlegel’in radikal duyarlılıkları ve Percy Bysshe Shelley’in, John Keats’in, Lord ? SAYFA 35 Raymond Roussel’in daha önce yayımlanmamış yapıtını yorumluyor. Agnes Grey/ Anne Brontë / Çeviren: Azize Bergin/ Merkez Kitaplar/ 212 s. Bu kitapta Anne Brontë, Viktorya dönemi İngiltere’sinde, bir mürebbiyenin toplumsal sınıflar arasına sıkışmış yaşantısını anlatıyor. Romancı olan diğer kardeşleri Emily ve Charlotte’a göre, daha doğrudan ve naif bir üslupla yazan Anne, kendi hayat hikâyesinden sahneleri de malzeme olarak kullanıyor. Katı bir sınıf sistemine sahip, okuryazarlık oranının düşük olduğu Viktorya döneminde Brontë kardeşler, aldıkları eğitime rağmen mütevazı bir yaşam sürdürmüşlerdi. Romanlarını pastoral yaşam, ilişkilerdeki görünmez kurallar, kaba, doğal ama özgür ruhlar, ahlaki yargılar üzerine kurmuş, yazdıklarıyla toplumlarının dönüşmesine de katkıda bulunmuşlardı. Entelektüel yoğunluk, duygusal açlık ve ahlâki sorumluluk arasında kurulmaya çalışılan dengenin yansıtılmasının amaçlandığı “Agnes Grey”, toplumsal yaşama dâhil olmaya çalışan kadınları anlatıyor. Can/ Andrei Platonov/ Çeviren: Didar Zeynep Batumlu/ Sel Yayıncılık/ 136 s. Moskova Ekonomi Enstitüsü’ndeki eğitimini tamamlayan Nazar Çagatayev, açlık ve sefalet içinde yaşayan halkı, ‘Canlar’a yardımcı olabilmek için yollara düşer. Çetin doğa koşullarında, her türlü zorlukla mücadele ederek yaptığı yolculuğun sonunda göçebe ‘Canlar’ı bulur. Ancak halkı çektiği acıların etkisiyle yaşama arzusunu yitirmiş, doğanın kucağında ölümü beklemeye koyulmuştur. Çagatayev, tüm yaşamı boyunca arzuladığını başarıp halkını kurtarabilecek midir? Yoksa daha mutlu ve güçlü olanlardan korunmak için ölü taklidi yapan halkı kendi yazgısını kendisi mi çizecektir? Rus edebiyatının George Orwell’ı olarak görülen, Dostoyevski’ye esin kaynağı olduğu bilinen Andrei Platonov, ‘Can’da yaşanan açlık ve sefaletin eleştirisini sunuyor okura. Okuma Üzerine/ Marcel Proust/ Çeviren: Işık Ergüden/ Notos Kitap/ 72 s. Marcel Proust’un birey ile kitap arasındaki ilişkiyi ve özgün psikolojik edim olarak okumayı irdelediği “Okuma Üzerine”, bu edimin kaynaklarına yaptığı yolculuğu içeren bir anlatı. Bir yazarın kitapla kurulan ilişki üstüne derin düşünme denemesi... Aynı zamanda Proust’un kütüphanesinde bir yol haritası olan “Okuma Üzerine”, dünyanın şimdi durduğu yeri de aydınlatıyor. “Hiç kuşkusuz, dostluk, bireyler arasındaki dostluk hava cıvadır ve okuma bir dostluk biçimidir. Ama en azından dostluğun samimî bir biçimidir ve bir ölüye, olmayan birine yönelik olması ona çıkarsız, neredeyse dokunaklı bir hava verir. Dahası o, öteki bütün dostluk biçimlerini çir