Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cevat ÇAPAN Şiir Atlası urganlarla bağlanmış kirişler örmek için kararmış, dumanından tezeklerin üç ayaklı tenceremin altında yanan toprak zeminde pişsin, diye, yemeğim. TERK EDİLMİŞ BİR KUNDAK Sabah sisi ve Beyaz Kent Jabavu'nun baca dumanları akıverdi, sarı, kalın, kocaman bir yaradan sızan irin gibi. Kapadı ufacık evlerimizi ağa düşmüş balıklar örneği. Kanlı, kırmızı bezlere bürünmüş çöp köpekleri kavga ettiler vahşice kıpırdayan bir kundak uğruna. Bir tuğla parçası atıverdim: gösterdiler kırmızı kadifemsi dillerine fiskeler vuran azı dişlerini, kaçtılar sonra koşarak, bırakıp uzuvları kopuvermiş bir cesediçocuk atılmıştı bir çöp yığınına'Ah, Beşik'teki İsa Bebek iyi uykular insan pisliği üzerinde.' Doğan güneşin ışınlarına karışmıştı annesi, masumca parıldıyordu yüzü çiğnenmemiş çiğ taneleri kadar saftı yüreği HER ZAMAN BİR ŞÜPHE Sabahları kalkıyorum, giyiniyorum bir centilmen gibibeyaz gömlek, kravat, takım elbise. Yürüyorum caddelerde 'kimlik' diyen bir adam karşılasın diye, beni. Çıkarıp gösteriyorum varlığımın belgesini incelenip, izin verilmesi için. Derken, bekleme salonuna giriyorum bir binanın bir yetkili kapatıyor yolumu. 'Ne istiyorsun ?' Arşınlıyorum kaldırımlarını kentin, yorgunca çantasını benim tarafımdan diğer tarafa geçiren 'bayan'la yan yana, bakıyor konuşan gözlerle bana 'Ha! Ha! Tanıyorum seni, bu şık giysiler altında tıklıyor hırsız yüreği.' BOZKIRDA YAĞMUR Tüyleri karmakarışık bir kedi benzeri caka satan bir elle silkeleyip arkaya başını damlayıverdi bir tekne dolusu buz gibi suyun içine titreyerek kemiklerine kadar, hem de katarak iliğini tuzsuz, et suyu bir çorbaya; emiyordu gülümseyen dudaklarını silinmemiş burnundan akıveren soğuk bir sümükle pelteleşmiş. Beline bağlı boş bir çaydanlıkla oynayıp zıplayan, ufacık bir sığır çobanı olmak için güdüyor evine dönen gürbüz bir inek sürüsünü kan emici yarasalar yüzünden dereye kaçışan, yokluyor sonra, burun delikleri buhar motorları gibi çalışan buzağıları, ah! kaygısızca hoplayan CUMHURİYET KİTAP SAYI 925 Mbuyiseni Oswald Mtshali/ Şiirler/ Çeviren: İlyas Tunç ‘Bir kovandır evim, altın rengi’ Güney Afrikalı şair, Mbuyiseni Oswald Mtshali, 1940, Vryheid, Natal doğumlu. Şiirlerini İngilizce ve Zulu, yazmaktadır. Nadine Gordimer'in önsözüyle basılan ilk şiir kitabı, “İnek Derisinden Bir Davulun Sesleri / Sounds of a Cowhide Drum”, (1971) Güney Afrika edebiyatının köşe taşlarından biri oldu. 1971 Olive Schreiner Şiir Ödülü'ne değer görüldü. Şair, 1973'de Poetry International Ödülü'nü aldı. Geleneksel Afrika toplumlarının değerlerine sahip çıkmayı vurgulayan ikinci kitabı “Fireflames / Alevler (1980)”, 1976 Soweto ayaklanmasına değindiği, oradaki öğrencilere ithaf edildiği gerekçesiyle hükümet tarafından yasaklandı. 1986'da yasak kalktı. Şu anda New York Teknoloji Koleji'nde yardımcı profesör. SHAKA'NIN ALEVLERDEN DOĞUŞU Dişi aslanın boynuna asılan bir yavrununki gibiydi o bebeğin çığlığı babasızdı çünkü. Tanrılar kaynattı onun kanını kil çömleğinde tutkunun yürüsün diye, damarlarında. Bir öküz boyunduruğu şeklindeydi kalbi engellemek için her bir düşmanını. Ataları yaptı onun kaslarını su meşesi kadar sert sırımlar gibi, leylak dikenleri kadar keskinleştirdi sinirlerini. Gözleri, fenerler olurdu Zulu ülkesinin karanlık vadilerinden parlayan izlemek için beyaz kırlangıçların denizleri aşıp gelişini. İki suikastçi kardeşe karşı onun çığlığı: “İşte! sen, öldürebilirsin beni ama, bu topraklarda hüküm süremeyeceksin asla!” SALINCAKTAKİ ÇOCUK Kımıldıyor usulca ileri geri, sağa sola, derken daha hızlı, daha hızlı sürtünüyor yukarı aşağı. Mavi gömleği dalgalanıyor esintide yırtık pırtık bir uçurtma gibi. Dönüyor fırıl fırıl dünya: doğu oluyor batı, kuzey, dönüşüyor güneye; dört ana yön buluşuyor onun aklında. Anne! Nereden geldimdi ben? Ne zaman uzun pantolonlar giyeceğim? Babam, niçin hapiste? ZULU EVİMİN İÇİ Bir kovandır evim altın rengi, bal tuğlalarından duvarlar yapacak arıları olmayan. Darmadağın bir mağara; kilometre taşıyla, ekşimiş sütlerin su kabağı tasları köpüren biraların toprak maşrapaları ottan, uyku hasırları ağaç yastıkları tabaklanmış keçi derileriyle SAYFA 32