24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Frida Kaktüs Çiçeğim ? ? Hasan AKARSU O zan Atila Er, “Frida Kaktüs Çiçeğim” adlı yeni şiir yapıtıyla, 8. Uluslararası Altın Safran Belgesel Film Festivali 2007 Şiir Mansiyon Ödülü'nü aldı. Yapıtta adı geçen Frida Kahlo, “dünya emekçi kadınların direncini simgeleyen” ünlü ressam. 1929'da, Diego Rivera'nın üçüncü eşi olarak onunla evleniyor. Tablolarının küçüklüğüyle tanınan ve gerçeküstücü ressamların beğenisini kazanan Frida Kahlo, “politik bir kahraman ve devrimci bir savaşçı, acı çeken dişi, aldatılan eş, çocuksuz kadın ve 'Meksikalı Ophelia' olarak resmediliyor arkadaşları tarafından. Kocasından daha iyi bir ressam olduğu ileri sürülüyor. Ozan Atila Er, onun yaşantısından, resminden etkilenmiş olacak ki yapıtında, onu anma gereğini duyuyor. Ozan, Frida'yla Meksika halkını tümleştirerek yaşantısından kesitler sunuyor. Frida'yı, emperyalist düşlerin peşinden gitmekle, kıraç yüzlü insanlarını terk etmekle suçlasa da, onun yaşantısından etkileniyor. Kendi sevgilisini, kendi ev durumlarını yansıtırken, “her şeye katlanıyor insan deli gibi sevince/...sevgilim, canım, bağlama sana gelen yolları/ yüzünü dön, küsme, bunlar da geçer” (s10) diyor. Küskünlüklerin, kırgınlıkların geçeceğini; ancak yüreğinde bunların izinin kalacağını belirten ozan, içinin “esmer sıkıntısının” nedenini şiirinin gücüyle yansıtıyor: “...çocuklar büyüdü, eziyetleri yok, geçinip gidiyoruz/ büyük oğlan askerden yeni geldi daha iş arıyoruz/...iki bin beş yılı: içimde bir sıkıntı, boğulacak gibiyim/ nurten'ime de bi şey söyleyemiyorum üzülmesin diye/ kırk dokuzumu çoktan aştım, merdiven dayadım elliye// kim bilir, belki de bundandır içimin esmer sıkıntısı” (s.13) Atila Er, şiirlerini yazarken çoğunlukla, kendisiyle ya da karşısındakiyle konuşuyormuş gibi bir söylemi benimsiyor. Bu da şiirine içtenlik katıyor, yeni bir soluk getiriyor: “...yoktun; aşk yağmurları ipe çekiyordu kendini// dur şimdi, nerden başlayacağımı unuttum/ dur şimdi, nerde kalmıştık, neyi anlatıyorduk?/...yoktun; aldım başımı çok uzaklara gittim...” (s.14) Ozan, “Merhaba Kuruşlu Yaşam” derken, paramızda yapılan değişiklikle alay ediyor: “ ne kadar da çok boğulmuşuz/ bol sıfırlı yaşamların denizinde...// duydun mu nihal?/ sıfırlar kalkacakmış hayatımızdan/ oysa ne çok alışmıştık birbirimize/ alışan yalnızca biz miyiz acaba?/ ya bakkal, kasap, manav.../ bunlar da mı yalan hayatımızda?” (s.25) Çocukluğunu, sevgilisini sorgularken, umudun adının olmadığını belirtiyor. Ozanın sorguladığı KİTAP SAYI yalnız bunlar değil. Usta ozanların yaşantısına bakarak, sözgelimi; Tevfik Fikret'i, Nesimi'yi anarak, örnek göstererek, şarlatanlık eden ozanları kınıyor. Her insanın, zamana, kendi tünelinden ırmak gibi aktığını bilen ozan, bir gün ansızın çekip gittiğinde bu dünyadan, ardından şiirler okunmasını istiyor. “Ceketim” şiirinde, ceketiyle konuşurken, içerik ayrı olsa da Orhan Veli'yi anımsatıyor: “düğmeleri iliklerine yabancı ceketim/ haykırma yoksulluğunu sırtımda/ dayanamam/ vücudumda emanetmiş gibi durmana//... bu yıl da kapat yoksulluğumu; söz,/ en iyi terziye götüreceğim seni// bir dahaki seneye” (s.32) Şimdiki aşklar, eski aşklar değilse, içimizdeki buruk sevinci kim silebilir? Üstelik uzak düşlerde kalmışsa eski aşklarımız! DÜNYADAN İZLER Ozan, şiirlerinde kendi yaşantısını yansıttığı gibi, dünyada olan biteni de göz ardı etmiyor. Sözgelimi; “Ekmeğini Öfkeye Banan Bağdat”ta atılan bombaların yıkımını anlatıyor, saklambaç oynarken savaşa yakalanan çocukların dünyasına götürüyor bizi. “En gelişmiş silahların kapkara ateş namlularının” nasıl ölüm saçtığını duyumsuyor. Egemenlerin, saldırganların, en gelişmiş silahlarının, barış ocağında eriyeceğine inanıyor. Yurdumuzda yaşanan iç savaşta, yaşamını yitiren askerlere üzülüyor, teğmene seslenirken, namlulara menekşeler dikilmesini, karanfillerin erken solmamasını istiyor. Şanlıurfa'da, terörist diye yanlışlıkla vurulan on iki yaşındaki Uğur Kaymaz'ı unutamıyor, onu konuşturuyor şiirinde: “henüz on iki yaşında küçük bir çocuğum/ uçurtmaları, balonları düşünüyorum yalnızca/... ben terörist değilim polis amca!...// ağır gelecek üstüme atılan topraklar toy bedenime/...bir yandan devlet baba, diğer yandan doğa ana/ bu kadar mı düşmandınız bize, bu kadar mı/ nefret doluydu yürekleriniz? Ah nasıl da kıydınız,/ kıyılır mı çocuklara, ben terörist değilim polis amca!” (s.4041) Günlerin şiirini de yazıyor ozan. Pazartesi günü, öğrencilerin okula, işçilerin fabrikaya gitme ve esnafın siftah etme telaşlarını anımsatıyor. Babaannesinin “salı sallanır” deyişiyle, salı günlerinin özelliğini, “çarşamba çarşafa dolanır” deyişiyle de çarşambanın özelliğini yansıtıyor. Attila İlhan'a sunduğu “Üçleme” şiirinde, Aşiyan'da yatan üç ozanı anımsatarak yaşamın bir yalan olduğunu vurguluyor:” ey aşiyan!/ mutlu musun şimdi?/ önce fikret,/ sonra veli;/ şimdi de ilhan/ öyle ya/ hayat dediğin ne ki? koca bir yalan”(s.51) Ozan Atila Er, yeni şiirlerinde, yaşadığı kentlerden, sevdiklerinden ayrı kalmanın hüznünü, yurt ve dünya gerçeklerini içtenlikli bir dille yansıtırken, kimi kez kendisiyle, yaşamla dalga geçiyor. Severek okuyacağımız şiirler yazıyor. ? Frida Kaktüs Çiçeğim/ Atila Er/ Karabük Kültür ve Sanat Derneği Tay Dergisi Yayınları/ Eylül 2007. 925 SAYFA 25 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle