03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

... KISA KISA ... KISA KISA ... KISA KISA ... KISA KISA ... ? Fatih BALKIŞ H einrich von Kleist’ın dünyası, kimi oyun kahramanlarının trajik yönlerini barındırır. Olabildiğince küçük dünyasında iddiadan ve gösterişten yoksun, zamanın acı ve alayla her sabah karşısına dikildiği genç bir adamdır Kleist. Gençtir; çünkü öldüğünde otuz dört yaşındadır henüz. Buna karşın yapıtlarındaki olgunluk, onun yaşam enerjisini sonuna kadar akıttığı koca nehir yatakları gibidir. Sonunda nehirler, tüm enerjisini aldıktan sonra, bedenini ve kanını istercesine koşullu bir ölümü talep ederler ondan. Sık sık görüştüğü bir kadınla birlikte, onu da yaşamın dayanılmaz görüntülerinin üstünlüğüne ikna edip birlikte intihar etmişlerdir: Önce Henrietta Vogel’i, sonra kendini vurarak. Kafka’nın nişanlılarını anımsayalım. Bir türlü mutluluğu yakalayamayan o tatsız ruh halleri içindeki, sevgisinin izlerini mektuplara gizleyen ve en küçük zaman hesaplarıyla kendi mutluluğunu kurmak isteyen K’yi. Ya da Felice Bauer’le çekildiği, Felice’in arkasında, yüzü hafif bir tebessüm içinde, mutluluğunu dolaysız yaşayan fotoğrafı. Kafka’nın en sevdiği yazarlardan biridir Kleist. Benzer bir yaşam sürdüler. Nişanlılardan yana şansları yoktu. Onlarla geciken mutluluk, yerini başka bir telaşa bıraktı. Kafka için bürokrasinin, her şeyin olduğu Michael Kohlhaas Heinrich von Kleist gibi olmasının getirdiği bir başkalaşımdı bu. Ne bedensel dönüşümler, ne de nedensiz tutuklanmalar yaşamın akışını değiştirmiyordu. İnsandan beklenilen ne varsa, yaşam onu alana dek, kapısında nöbet tutuyordu. Kleist için de böyleydi bir bakıma. Akıl sahibi olmak, Antikite’ye duyulan sarsılmaz inanç, kırılgan bir beden ve incelikli duygular... Kendini öğrenmeye adadığında hukukun ve felsefenin eşliğinde Kant’ın evreninin içine girdi. Aklın ve yargı gücünün eleştirisinin, en basit anlamıyla güzel’in, doğadaki hallerinin peşine düştü. “Yakıcı bir üretme güdüsü, daymonik* bir duygusallık onu be lirsizliğe doğru itiyordu ve bu ruhsal hıza ayak uyduramamak, onun düzen, kendine hâkimiyet gibi” yaşamda kalmasını sağlayan temel özelliklerini sarsıyordu. Bu durumun yapıtlarında derinlemesine bir psikolojik boşluk yarattığını söylemek yersiz olur. Gittikçe güçlenen akıl çemberinin bir derinlikte değil, tam tersine dikine bir kırılmayla, daha doğrusu yükselmeyle yön değiştirdiği görülür. Hikâyelerinde ortaya çıkan olağanüstülük, olayların akışını değiştirecek beklenmedik olaylar ve her zaman mistik bir kuzey rüzgârının gelip öykünün duvarlarına çarpması bu yüzdendir. KURMACA VE KLEIST Evet, oyun kahramanlarının dünyasında, kurmaca kahramanlardan çok şey almıştır Kleist. Yaşamının yedi yılını verdiği askerlik mesleğinde bir Wozzeck’tir. Bütün sanatsal başarısızlıklarıyla ve ikilemleriyle Hamlet’e; eğitim sürecinin tamamlanmasını kafasına koyup önce bilime yönelen, ardından doğa bilimlerinde büyük bir hayal kırıklığı yaşayan Faust’a benzer. Ama ruhunu şeytana değil, sanatın kendisine adamıştır. O kadar yeteneklidir ki, yazdığı oyunlar henüz olgunluk dönemine yeni ulaşmış sayılabilecek bir zihnin çoktan varılmış duraklarda oyalanması olarak görülebilir. Amphitryon’u hem Plautus’unkinden hem de Moliere’inkinden daha eğlencelidir. Diyaloglar zekice tasarlanmıştır ve neredeyse kahkahaların matrisi ölçülerek yazılmıştır. Alman Tiyatrosu’nun ilk komedyası sayılan Kırık Testi, aynı zamanda politik bir yergidir. Ne yazık ki Kleist’a hak ettiği başarıyı Goethe’nin engellemeleri yüzünden getirememiştir. Diğer oyunları Prens von Houmburg ve Schoffrenstein Ailesi de sonu tatlıya bağlanan trajedilerdir. Öyküleri ise aynı temayla, olağanüstü olanın öykünün tek belirleyeni olma durumuyla çevrelenmiştir. O... Markizi, Locarnolu Dilenci ya da Şili’de Deprem insanın yazgısını bir anlığına değiştiren ve temelinden sarsan bir eylemin sonucunda oluşur. Kahramanlar bu duruma karşı koymak yerine içinde yitmeyi yeğlerler. YENİDEN ‘KOHLHAAS’ Can Yayınları, kuruluşunun yirmi beşinci yılında, dünya edebiyatının klasik niteliği kazanmış kitaplarını yepyeni bir sunumla bir araya getiriyor. Homeros ve Aristoteles’ten Charles Dickens ve Emily Brontë’ye, Gogol, Turgenyev ve Tolstoy’dan Dostoyevski ve Çehov’a, Stendhal ve Flaubert’den Balzac ve Zola’ya, Rilke’den Goethe’ye, Henry James’ten Jack London’a, kalıcılığını ve evrenselliğini hiç yitirmeyen yazarların başyapıtları, Tahsin Yücel, Nihal Yeğinobalı, Samih Rifat gibi ustaların çevirileri ve farklı bir kapak tasarımıyla yayınlanıyor. Dilimize yeniden kazandırılan klasikler arasında Kleist’ın Michael Kohlhaas’ı da var. Bu yapıtı, yalnızca basit bir köylünün adaleti arayış öyküsü olarak görmek yanlış olur. At taciri Kohlhaas’ın başına gelenler Antik Yunan metinlerinin ana temalarından biri olan Tanrı ve Devlet yasalarının karşı karşıya gelmesini, bir Ortaçağ hikâyesi temelinde yeni boyutlarıyla tartışmaya açan bir oyundur. Almanya’daki prensliklerin ve kralın egemenliğinde, bir hukuk devletinin temellerini kurmaya çalışan koca bir ulusun, bu at taciri karşısında demokrasiyi ve sağduyuyu hiç durmadan biçimlendirmesine dönüşür. Onun başardığı şeyi daha sonra en gelişmiş haliyle “düşünce tiyatrosu” yapan Brecht, Kafkas Tebeşir Dairesi adlı oyunda uygulayacaktır. Michael Kohlhaas, Voltaire ya da Rousseau’nun düşünceleri eşliğinde kendi döneminde 1500’lerde uğradığı haksızlıkları doğa yasaları gereğince yerine getirmeye çalışan bir adamın öyküsüne dönüşür. Düzen karşıtı, yalnızca kendi haklarının peşinde olan Kohlhaas bir anarşist gibi her yana saldırır. Sonunda aşırılığının kurbanı olan bir öfkenin etkisiyle bütün çevresine yıkım getirir. Okurlar onun davasındaki haklılığı yüzünden uzun süre peşinden giderler, ama inadındaki insanlık dışı yanlar, tutarsızlıklar, sanki Tanrıların cezalandırdığı Aias gibi deliliğin pençesine düşmüş, sınırı geçmiş bu adamı giderek onlardan uzaklaştırır. Bu onların tanıdığı kişi değildir artık. Kohlhaas’a yaklaşamamamızın nedenlerinden biri de budur. Okurla arasındaki mesafe kesinlikle Kleist’ın öngördüğü ve daha fazlasına izin vermediği için öyledir. Bu yüzden Kohlhaas bilindik anlamda zenginden alıp, yoksula veren bir Robin Hood’a dönüşmez, onun kadar safdil değildir. Erken ve çarpıcı ölümü yüzünden pek çok romantiğin kahramanı haline geldi Kleist. Belki bu yüzden eserleri uzun zaman göz ardı edildi ve onun bu soylu eylemi alkışlandı. Ancak yaşamı Schopenhauer vari bir pencereden algılayan bu zihin, böylece kendi kendine tanrısal bir ceza vermiş oldu. Novalis’in, Georg Büchner, Raymond Quineau onun soyundan geliyorlardı. Sonsuzluğu birlikte paylaşmak için, erkenden ayrıldılar aramızdan. ? Michael Kohlhaas/ Heinrich von Kleist/ Çeviren: Bilge UğurlarTürkis Noyan/ Can Yay./ 124 s. * Daymonik, (Daemon): Yol gösterici güç, cin ya da ruh. Yunancada kişileştirilmiş belli bir Tanrı’dan ayrı olarak insanüstü, Tanrısal etkinlikleri olan, kavranılmaz bir güce verilen ad. Eski Yunan dünyasında Tanrı’yla insan, gökle yer arasında bulunan, sonradan iyi ve kötü ruhlar olarak ikiye ayrılan varlıklara verilen ad. ? SAYFA 24 CUMHURİYET KİTAP SAYI 925
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle