03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Günümüzde de nice “Saklı Sevi”ler yaşanmadan göçüp giderken neden “Lale Devri”? Nevra Bucak’ın “Lale Devri”ne yakıştırdığı bu sevi öyküsü, iki sevgilinin içinde yaşattığı, dışa vurulamayan, bir başka “Saklı Sevi”dir. Başkaları sezse bile, görmezden, anlamazdan gelir bu seviyi. Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler E debiyata şiirle girmek gelenekten sayılır. Dizede ayrıntıyı gören uzun yola çıkmayı göze almış demektir. Ya şiirimizi geliştirmeye bakarız ya da edebiyatın başka alanlarına geçer, yaşamanın gizlerini orada aramaya başlarız. Edebiyat, insan ilişkilerindeki sonsuzluğa bir bakış denemesi olarak da yorumlanabilir. Şiirden uzaklaşalı elli yılı geçmiş olmalı. Abdülkadir Budak “Sincan İstasyonu” için benden bir şiir istedi. “Saklı Sevi”yi yazarken şu soruya yanıt aradım: “Düşlem gücünden başka nedir ruh yeteneği?” Çoğu zaman sevi ilişkilerindeki sonsuzlukta arar insan o ruh yeteneğini, içinden rüzgâr gibi geçen bir şey vardır. Belki sessizce çekip gider, belki bir şeyleri dağıtır. Behçet Necatigil’in “Gizli Sevda” şiirine biraz da bu gözle bakmalı. Başlamadan biten bir sevi, insanın içinde kırık dökük bir şeyler bırakmıştır. Neslişah’ın “Saklı Sevi”si yanlışlığı bilmeden Mihrunur’la evlenmek zorunda kalır. Paşa konağı geniştir. Ama içgüveyi giren Mithat’la Neslişah’ın yüreği dardır. Paşa baba ile Mihrunur söylenmeyen sözleri, yaşanmayan davranışları sezen bir gerginlik içindedir. Mihrunur’un ikiz çocuğu olur. Neslişah, Mithat’ın yeğeni Refik’le evlenip Bursa’ya göçer. Arada bir ailece görüşmeler olsa da, gönüllerdeki ateş küllenmiş görünse de, “Saklı Sevi” için için yanmayı sürdürür. Bir Venedik gemisi İstanbul’a veba getirmiştir. Mithat, yoksulluğa düşen kadınları kurtarmak için yoğun bir savaşıma girişmiştir. Vebaya yakalanarak yaşaması son bulur. İstanbul’da “Lale Zamanı”dır. Altın değerinde laleler vardır. Kanarya sarısı laleler “Saklı Sevi”nin simgesi sayılır. Van Mour’un resim işliği, divan şiirinin usta ozanı Nedim’in, Lady Montagu’nün geldiği bir sanat ortamıdır. Belli ki Lale Zamanı’nı yaşatmak için Nevra Bucak bir hayli inceleme yapmış. Giyimkuşam özelliklerinden paşa konağındaki yaşama düzenine kadar nice ayrıntı üzerinde özenle durmuş. “İbrahimî” denilen özel laleden binbir çeşit laleye kadar altınla tartılan savurganlıkla toplumun arka sokaklarındaki bilinmeyen yoksulluk arasındaki çelişki, Lale Zamanı’nın görkemli üzgünlüğünü anlatır. Halayıklar, cariyeler, köleler, kadın kalfalar, haremselamlık düzeni içindeki paşa konağında; herkesin her şeyi bildiği bir suskunluk yaşama üdzeni haline gelmişse, insan ancak “aşka aşık” olabilir. Hekimlikte oburluğu durdurmaya yarayacağı sanılan bir söz vardır: “Ağız aptaldır. Siz aklınızı kullanarak onu eğitmeye bakın.” Ama asıl gönül aptaldır. Üstelik aklın sözünü de dinlemez. O zaman “sevi” gibi bir yüce duygunun varlığı anlamını yitirir. GÜNÜMÜZE GELİRKEN Nevra Bucak, tarihsel çerçeve içinde Neslişah’ı anlatmak yerine, Lale Zamanı’ndaki olayları gölge gibi kullanıp günümüz insanının yalnızlığına ağırlık verse daha iyi olmaz mıydı? Çünkü Neslişah’ı yazan Zeynep Akdeniz’in ağzından Nevra Bucak şu gerçeği anlatmaya çalışıyor: “Ben insanı yazıyorum. İnsanın tinsel anatomisini çıkarıyorum.” Ama romanın tarihsel akışı böyle bir ruh yeteneğinin derinliğini göstermiyor. “Gönül yorgunluğu” olarak nitelenebilecek bir yalnızlıkta; birlikte yaşamanın anlamsızlığı ile evliliğin yük haline gelmesi, tartışmaya açık bir sorun gibi görünüyor. Günümüze gelirken Nevra Bucak, romanı şöyle bir anlayış üzerine biçimlendirmek istiyor: “İsteklerimizi yapmak için yaşam, fazla beklemeyecek kadar kısa, işin acı yanı, bunu bilmemize karşın, elimizden bir şey gelmiyormuş gibi düşünmemiz.” Feracesini çıkarıp yaşmağını açan, kaftanıyla seraserini sıyırıp haremde dinlenmeye çekilen Neslişah’ın yerini, bir omzunu açık bırakan tişörtü, ayağında kot pantolonuyla Berna alır. Ama Cem’le birliktelik yaşayan Berna’nın durumuyla, Neslişah’ın zorunlu evliliği arasında örtüşen bir yalnızlık vardır. Karısı öldükten sonra yeni bir yakınlaşmayı göze alamayan Ayhan’ın yalnızlığı da, içindeki engelleri aşamayan insanın duruksamaları yüzündendir. Mithat da o gengelleri aşamamıştı. Dersaadet’in arka sokaklarında tanıdığı ölüme sığınmakta bulmuştu kurtuluşu. Günümüzde yaşamaya yeniden başlamak, yeni bir birlikteliği denemek gerekiyor. Berna’nın ayağının incinmesi, Ayhan’ın onu evine taşıması, sevi aydınlığına açılan yeni bir yolu gösteriyor. O sevi, insanları yüceltecek mi, tüketecek mi? “Sevi” dediğimiz o duyarlı güce inanan Nevra Bucak; bir seviyi paylaşırken onu nasıl kirlettiğimizin, bağlılıkların nasıl çözüldüğünün de kaygılarını taşır: “Aşkın içinde masumiyet aranır. Masumiyetin bir adı da sadakattır. Aşkın, sadakatle beraber yürümesini isteriz. Ne yazık ki ikisi de bir arada fazla yürüyemez; öte yandan kimse sevdiğini bir başkasıyla paylaşmak istemez. Bu istem, aslında masumiyetin bir ifadesidir. Aşkta yaşanan düş kırıklığı, masumiyetin yitirilmesinden kaynaklanır. Aldatmak; masumiyetin yıkımı, dahası ölümüdür” (Trajik Bir Tutkunun Öyküsü). Berna ile Ayhan nasıl bir birlikteliğe yürüyor? Ruh dokumuzdaki yaralanmaları anlatmak istiyorsak, belki asıl roman bundan sonra başlayacak. Berna ile Ayhan’ın yaşamayı yorumlamasında, uzun bir yola baş koymanın yıpratan ya da bütünleştiren gücünü öğrenmiş olacağız. “AŞKA ÂŞIK OLMAK” Nevra Bucak, tarihsel bir kesit içinden sevi ilişkilerindeki bozulmalara bakarken, dolaylı bir anlatımla, insanların içine düştükleri yalnızlığı anlatmaya çalışıyor. Sadabat’ta içe işleyen bir bakış, ressam Van Mour’un fırçasında yaşarken, insanın yazgısını değiştiren bir serüvene yol açıyor. Artık görücü yöntemiyle evlenmiş olmak gereksiz bir ayrıntıdır. Neslişah ile Mithat evlenmiş olsaydı ömür boyu süren bir mutluluk mu bekleyecektik? Nevra Bucak “Aşka âşık olmak” derken, seviyle gelen yıpratıcı etkilerden kendimizi koruyamadığımız kuşkuları içindedir. Bir insan sorunlarını kafasında çözmeden gövdesinin özgürlüğünü tanıyabilir mi? BERNA’NIN ÖYKÜSÜ “Saklı Sevi”, gövdenin yabanıl gecesinde cinselliği aramak değil, kendi karalığından kurtulup sevii aydınlığına çıkmak, orada kendini tanımak diye yorumlanmalıdır. Nevra Bucak birbirinden koparılan insanların yazgısını anlatıyor. Romana Behçet Necatigil’in şiirinden bakacak olursak; “Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi Kalbinizde doldurun duygular Kalbinizde kaldı.” Belki de asıl roman Berna ile Ayhan’ın kalabalıklar içinden geçip kendi yollarına yöneldikten sonra başlayacaktı. O bakışın derinliğinde kurtarılmak istenen kadını anlatmalıydı Nevra Bucak. Çünkü gerçek sevi insanın kurtuluşudur. “Ben kurtarılmamış bir insanım” diyen Cahit Külebi, bir “saklı sevi”nin özlemini mi çekiyordu? Keşke o tarih gölgesi Berna ile Ayhan’ın yolunu karatması. Çünkü sevi zor günleri yenmeye yaramalı. Neslişah, bakışlarındaki etkileyen derinlik bir yana, kişilikli bir kadın mıydı? Ama Berna, gerçek seviyi tanıyınca, o yapap birlikteliği geride bırakmasını bilen kişilikli bir kadın. O zaman Neslişah’ın yaşama serüveni, günümüze doğru, Berna’da sürüyor, diyebilir miyiz? Ünlü olmak mutsuzluğa yol açacaksa neye yarar! Aragon “Mutlu aşk yoktur” diyor ama. Berna şöyle düşünüyor: “O sırada benim derdim, gündemde kalmaktan çok, Ayhan’ın evinde kalmaktı, hem de uzun bir süre, gittiği yere kadar. Birbirimize fazla ve çekilmez gelene kadar.” Bu roman bittiği yerde başlıyor. O zaman Nevra Bucak’a düşen Berna’nın öyküsünü da yazmak olmalı... ? Bu sayfayla iletişim kurabilmeniz için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz. “LALE DEVRİ” Nevra Bucak, bu başlamadan biten sevi üzgünlüğünü, Lale Devri’nde, Neslişah’ın içine gömdüğü “Saklı Sevi”de yaşatmak istemiş (NESLİŞAH, Laledeki Gözyaşı, Aya Kitap, 2007). Günümüzde de nice “Saklı Sevi”ler yaşanmadan göçüp giderken neden “Lale Devri”? Tülay Ferah şöyle soruyor: “Neslişah bir paşa kızı. Ablası Mihrinur’la Lale Devri’ne yaraşır bir biçimde görkemli bir yaşamları var. Mutlular ama, bu mutluluk yasak bir aşkla cehenneme dönüyor. Bu trajik aşk öyküsünü neden Lale Devri’nde yazdınız?” (Cumhuriyet KİTAP, Trajik Bir Tutkunun Öyküsü, 19 Temmuz 2007). Nevra Bucak’ın yanıtı inandırıcı mı? “Kurguladığım bu aşk öyküsü, beni geçmiş bir yüzyıla sürükledi. Böylesi bir aşkı 21. yüzyılda günümüze taşıyamazdım. İnandırıcı olmazdı.” Nevra Bucak’ın “Lale Devri”ne yakıştırdığı bu sevi öyküsü, iki sevgilinin içinde yaşattığı, dışa vurulamayan, bir başka “Saklı Sevi”dir. Başkaları sezse bile, görmezden, anlamazdan gelir bu seviyi. Behçet Necatigil’in şiirinden bakılırsa; “Bir suçlu gibi ezik”, kendi iç dünyalarında yaşayan iki sevgili vardır. BİR UMARSIZ SEVİNİN ANLAMI Romanın olay örgüsü iki boyutludur. Biri Lale Devri’nde geçen, Zeynep Akdeniz’in yazdğı var sayılan bir tarihsel sevi öyküsü; öteki filme çekilen, günümüze yansıyan özellikleriyle romanın öbür yüzü. Tarihsel romanda paşa torunu Mithat’la paşa kızı Neslişah’ın yaşamamış sevisinin; günümüze yansıyan olaylarda; Mithat’ı oynayan Ayhan’la Neslişah’ı oynayan Berna’nın sevi ilişkisinedönüşmesi. Tarihsel olayın roman övgüsü yüzeyseldir. Mithat Sadabat’ta bir kadının bakışlarından etkilenmiştir. Dönemin ünlü ressamı Van Mour o bakışlardan yola çıkarak bir resim yapmış, Mithat ressamın işliğinde o resmi görmüş, sevdiği kadın olduğunu anlamıştır. Ressam Van Mour bu kadını Rafet Paşa’nın kızı Mihrinur olarak tanıtır. Oysa Mihrinur’un giysileriyle Sadabat’a giden Neslişah’tır. Mithat bu SAYFA 28 MUSTAFA ŞERİF ONARAN Nevra Bucak, tarihsel bir kesit içinden sevi ilişkilerindeki bozulmalara bakarken, dolaylı bir anlatımla, insanların içine düştükleri yalnızlığı anlatmaya çalışıyor. Hekimköy Sitesi 20. Sk. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 925
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle