24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ayşe Cemile’den “Zağfiran’da Kırık Beyaz Zamanlar” Ayşe Cemile'nin romanı, olay örgüsünün yaslandığı mekân olarak, Safranbolu'yu da konu ediniyor. Zağfiran; Safranbolu'nun tarihteki adlarından biri. Safranbolu'nun tarihi ve mekânları konusunda da özet bilgiler vermekte yazar. ? Hüseyin Avni CİNOZOĞLU anat bir illüzyondur (yanılsama) saptaması doğru mu? Somut gerçekliği devre dışı bırakıp kurgusallığı önceleyen yapıtlar için doğru ve genel bir tanımlama olduğunu savlayabiliriz. Çünkü sanat yapıtı alışkanlıklara bağlı olarak devam eden gerçekliği sarsmak zorundadır. Şair Oktay Rıfat'ın tanıklığına başvurursak, “Gerçek alıştığımız bir şeydir.” Şiirde Andre Breton buradan yola koyulmuştur. Ayşe Cemile'nin kaleme aldığı “Zağfiran'da Kırık Beyaz Zamanlar” adlı romanı geleneksel gerçekçi romanın dışında bir arayışın ürünü. Bir Kayıp Aranıyor; ana izleğine indirgemek de yanlış olur. Hayal, adlı romanın anlatıcı konumundaki ana karakteri, kaybolan ablası İlkin'i bulmak için iki arkadaşıyla gelir tarihi ve mimari dokusuyla ünlü Safranbolu'ya. İlkin'in bıraktığı doğru, yanlış izlerden hareket ederek İlkin'i bulmaya çalışır. İlkin'in kaybolma ve aranması serüveni bir yanılsama içinde ilerler ve polisiye romanlara özgü akıcılık ve heyecanlandırıcı sahnelerle devam eder. Ama roman, bir polisiye değil, edebi bir roman. Anlatıcı kahramanın adının Hayal olması sanırım bilinçli olarak düşünülmüş. Bir sanat yapıtını belirleyen ilk ölçüt o yapıttaki hayal gücüdür. Yazar hayal gücünün zenginliğini romanda büyük ölçüde kullanmış. Romanın olay örgüsünü ayrıntılarına kadar serimlemeyeceğim, bu tanıtma yazısında. Bir serüven romanı olmasına rağmen, anlatının derin yapısında, insanın evrensel varoluş kaygıları irdelenir ve yanıtlanmak istenir: Tanrı, yazgı, ölüm, suç ve ceza, kendi olma, aşk, özveri, sürgün, delilik, kaçış gibi kavramların ustaca sorgulandığına tanık oluruz. Sanıyorum yazarın amacı bir serüven romanı yazmaktan çok; radarını bu alanlara tutup aydınlatmak. En bireysel sandığımız eylem bile toplumda yankısını bulur ve diğer insanların öykülerini etkiler. Romanın temellendirmek istediği ana sorunsal da bu. İlkin adlı kadın, Hayal'in iki yaş büyük ablasıdır. Eski bir devrimci kadın liderdir. Üç buçuk yıl Sıvas Cezaevi'nde hükümlü olarak hapis yatmıştır. Politik bir suçtan dolayı değil, otomobiliyle çarparak bir insanın ölümüne sebebiyet vermiştir. Üç buçuk yıl ceza alması vicdanını rahatsız eder, on yıl ceza alması SAYFA 18 S Kayıp aranıyor... gerektiğini düşünmektedir. Bu nedenle, İlkin'in evrensel bir adalet duygusunu içselleştiren, dürüst bir insan olduğunu anlıyoruz. Hayal arkadaşları Azra ve Hasan'la birlikte İlkin'in en son görüldüğü yer olan Safranbolu'ya gelir. Bir pansiyona yerleşirler. Daha sonra bir rastlantı sonucu, Safranbolu'ya yakın mesafede bulunan, Adrianopolis tarihi kentinde kazı çalışması yapan arkeolog Yusuf ve ekibiyle tanışırlar. Yusuf; İlkin'i bulmak için Hayal'e yardım edeceği sözünü verir. Hayal'in gösterdiği fotoğraftaki kişiyi tanır; adı Suzi olan bu kadının, ekibinin kazı çalışmalarında yardım ettiğinden, ama tuhaf, hatta “deli” bir kadın olduğundan, daha sonra da iz bırakmadan gittiğinden söz eder. “Zağfiran'da Kırık Beyaz Zamanlar” polisiye olmayan ama insanı heyecanlandıran sahneleriyle başarılı polisiye romanlara taş çıkartacak ustalıkta. SAFRANBOLU’NUN ADLARINDAN BİRİ... İlkin'in delirmiş olabileceği ihtimali, onu arayanların zihninde yanıtlanması gerekli bir soru iken; Hayal, kaldığı pansiyonun sahibi Abdi Efendi'nin güzel ve akıllı kızı (eskiden akıllı) Fadik'in; on yedi yaşında köye gidiyorum diye evden çıkıp kaybolduğunu, sonra ondan hiç haber alamadıklarını ve on altı yıl sonra bir gece tanınmaz vaziyette eve döndüğünü anlatınca dehşete kapılır. Fadik'in trajedisi inanılır gibi değildir. Zaman zaman delilik krizleri yoklamaktadır. Psikiyatrlar derdine çare olamamışlardır ve nöbet geldiğinde bir hocanın üfürüğüne bel bağlanmıştır. Ama bu da çare değildir. Fadik de İlkin gibi kaybolmuştur. Burada yazar ikiz kimliği başarıyla kurgular. Roman, olay örgüsünün yaslandığı mekân olarak, Safranbolu'yu da konu ediniyor. Zağfiran; Safranbolu'nun tarihteki adlarından biri. Safranbolu'nun tarihi ve mekânları konusunda da özet bilgiler vermekte yazar. Bu bilgiler romanın akışını aksatmadan, ustalıkla, iğreti durmaksızın metne yerleştirilmiş. Safranbolu ya da romandaki yaygın kavramla “kasaba”, bir roman kahramanı gibi metne dahil edilmiş. Yoksul, varsıl ayırmaksızın tanımadığımız kayıp hayatlar, bu kayıp hayatların tortuladığı acılar içimize damladığında daha bir insan oluyoruz. Yazar bu kırık hayatları, yarım kalan “imkânsız aşkları” hikâye ederken, sanki “Mutlu Aşk Yok” sav sözünü doğrulamakta. Deli Kız Fadik'le, dünyaya sırtını çeviren, kitaplarla sınırlı bir dünya kuran münzevi, tek kolu sakat Yakup arasındaki “imkânsız aşk”. Yakup; bana Victor Hugo'nun, Notre Dame'ın Kamburu romanının, çirkin ama kitapları hatmeden kamburu Quasimado'yu hatırlattı. Hayatı ıskalayan bu münzeviler sürgün hayatlara; belki hayatın başkaları için daha yaşanılır olması için birer Sisphos gibi katlanmaktalar. Kırk yaşında tıpkı babası gibi aynı odada kendini asarak öldüren Mehmet Rifat ile Rum kızı Teodora arasındaki “imkânsız aşk”. Yine Hayal ile Ali Rıza arasında, artık yasını tutmasa daHayal'in anıları arasında bir şafak yıldızı güzelliğinde parıltısı görünen aşk. Belki de Yusuf ile Suzi (İlkin) arasındaki aşk. Romanın finalinde yetkin bir intertextualite ile karşılaşılaşıyoruz ; Nabakov'un “İnfaz'a Çağrı” romanına göndermede bulunur... Kırık bir zamanın tanıklığı içinde, aşk yüzünden bozguna uğrayan ama aşkın yüceliğini koruyan kahramanların, roman boyunca öyküleri serimlenir. Bu öyküler; üst kurmacaya iğreti durmaksızın eklenir. Bir mezar taşının yosun tutmuş harfleri sayesinde ulaşır Hayal, Mehmet Rifat'ın öyküsüne. Hayal'den önce İlkin bu öyküye ulaşmış ve Mehmet Rifat'ın mezarındaki toprağı çılgınca kazarken görülmüştür. Zaten bu olay İlkin'in arama çabasını kuvvetlendirirken, İlkin'in delirme ihtimalini üzüntüyle Hayal'in zihnine yerleştirir. Romanın bu sahnesi ilerideki “ezoterik” (gizemci) izlek içinde zorunlu bir temel vazifesi görmekte. Romanın ezoterik izleğinde; büyü, büyücülük, cadılık yer almaktadır. Hurafeler ne kadar akıldışı da olsa, hâlâ günümüz toplumunda yaygınlığı tartışma götürmez. Romanda bu gizemci izlek olmasaydı, belki daha iyi olurdu? Deli Kız Fadik'e bir zamanlar ve “Hâlâ” âşık Yakup, “Doğru ondan vazgeçtim ama aşkından vazgeçmedim” diyecektir. Ve yine Yakup'un şu sözleri: “Dünya yazılmış ve daha da yazılacak kitapların mihenk taşları üzerinde dönmeye devam ediyor. Bir gün hiç kitap kalmazsa dünyada; o zaman dönmekten vazgeçer. Geçmişten geleceğe bırakacak bir şey kalmaz çünkü.” Hayal, Fadik'in içe kapanmasının kendi isteğiyle olduğuna emindir ve onu, kapılarını sımsıkı tuttuğu karanlık odasından çıkarmaya kararlıdır. Bütünsel çöküntü içindeki bir akıl hastası “Katharsis”le deva bulabilir mi? Hayal'in bu çabası hüsranla sonuçlanır. Fadik Hayal'i öldürmek ister. Çünkü; Fadik katil kimliğini deli gömleğinin içinde gizlemektedir aslında. İki kaybolmuşu bulmak için gösterdiği çabası hüsranla sonuçlanan Hayal, İlkin'in Yusuf'tan bir çocuğu olduğunu öğrenince duygu dünyasında; İlkin'i bulduğu anda tekrar kaybeder. Fadik'i de kaybetmiştir. Romanın şiirsel bölümlerinden biri de Mehmet Rifat'ın günlüğünün yer aldığı bölüm. Bu bölümden bazı cümleleri alıntılıyorum: “Zağfiran, hatıralarınızdaki gibidir. Kırık beyaz bulutlar dolaşır semada. Ben mahdumunuz o vakit hülyalara dalar giderim.” PARÇALANMIŞ KİMLİKLER Romanın yüz doksan üçüncü sayfasında; Hayal geçmişteki devrimci eylemlerin yanlışlığına işaret ederek eleştirir. Hayal'in bu düşüncelerine katılmak mümkün değil. Çok yakın tarihimizdeki devrimci düşüncenin yönlendirdiği eylemler olmasaydı yaşadığımız ülkede hiçbir “hak” duygusu varlık bulamazdı. Ateşten bir gömlek giyerek düzeni değiştirme misyonunu yüklenen devrimciler başkaldırmasaydı; bazı değerler ayakta kalmazdı. Özalizm'in yok edemediği bazı değerleri, bu ülke; on iki mart ve on iki eylülün tırpanladığı devrimcilere borçlu çünkü… İlkin'in Suzi ve Fadik adlarının ardında kimliğini gizlediğinden söz ettik. Parçalanmış modern toplum, parçalanmış kimliklere neden olmakta; özne olarak da özne dağılmakta. Anlatıcı kahraman Hayal adının taşıdığı düşsel, gerçek dışı, çağrışımı düşünüldüğün de; İlkin, Suzi ve Fadik; Hayal'in parçalanmış kişilikleri olduğu düşünülebilir. Modern toplumda (Ben), başkasıdır. Kendi olmak (Ben) olabilmek, modern toplumun ikiyüzlü değer yargılarından kurtulmak için kaybolmuştur İlkin. Roman boyunca Hayal'in içten bir sevgiyle yücelttiği iki maskot var. Yaver olan adını sevmeyen, Fenerbahçe futbol takımının ünlü oyuncusu “Şeytan Rıdvan” lakabını benimseyen küçük çocuk ile bir bacağı olmadan doğan Yakup'un beline sardığı bir bez parçasına bağladığı tahtadan bacağıyla hareket eden Çomar adlı köpek. Hayal'in Yaver ve Çomar'a duyduğu o içten sevgi… Salt, insanların bireysel tarihine ışık tutan öykülerin yetkinliği yanı sıra, üst kurmacanın yaslandığı olay örgüsünün yetkinliğiyle de dikkat çeken bir roman. Üç yüz on yedi sayfalık uzun sayılabilecek bir romanın hemen öne çıkan izleklerine değinebildim bu tanıtma yazısında. Genç bir romancı Ayşe Cemile. Yetkin, arı Türkçesi hemen fark ediliyor. Geleneksel gerçekçi romanı bir başka biçimde aşmayı başarmış. ? Zağfiran'da Kırık Beyaz Zamanlar Ayşe Cemile/ Gendaş Kültür /317 s. KİTAP SAYI 925 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle