23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Siyasetçi belli bir çevreyi varlıklı kılmak için İslam’ı kullanıyor da, içtenlikle inanan Anadolu insanı yoksul kalıyorsa, İslam, moderniteyi de yozlaştırabilir. İnsanlığın kurtuluşu için indirilen Kuran’ı iyi anlayalım. Bizi ölümsüzlüğe taşıyacak değerleri kazanmaya, kendimizde yeni bir insan yaratmaya bakalım... nsanların bir dine bağlanmasının arkasında ne var? Önce içtenlikli bir inanç, sonra yaşamasını kolaylaştıran bir alışkanlık. Bilimsel gerçeklerle bağdaşmadığına, akılcı bir anlayışa uymadığına inananlar, dahası Tanrı dediğimiz “Sonsuz Güç”e aldırmayanlar olabilir. Bunu açıklamak gereğini de duymazlar. Kendi kurallarına, toplum düzeninin koşullarına göre yaşamaya bakarlar. Kimileri birtakım baskılar altında dine sığınmıştır. Gerçek kimliklerini gizleyerek inanmış gibi görünürler. İnanmayanın kendini gizlemesi ile inanmış görünenin kendini gizlemesi toplumsal baskıdan kurtulmak içindir. Oysa o baskıyı hafifletmenin yolu, inançlara saygılı olmaktan geçer. Kim bilir 800 yıl önce de nasıl bir baskı vardı ki Yunus Emre yakınmaya çalıştı: Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler İ “İslam ve Modernite” neye yarar? rüşleri”, Remzi Kitabevi 2007). lenekle uzlaşmak isteyen siyasetçiler, bu Demek ki, XII. yüzyıla özgü yenilik anokullara değişik işlevler yüklediler. layışı İslam’ın gücüne dayanıyordu. Halil İnalcık Anadolu İslamı’nı şöyle Amerikalı doğubilimci Liebesney’e gö yorumluyor: re; meslek örgütleri yapılanması (Lonca “İslam, yanlış anlaşılmaktadır. İslam, Sistemi) Batı’ya İslam’ın vakıf örneğingerek kurumlarında, gerek toplum hayaden geçmiştir. tına ait kurallarında ve hukukunda, çok Ne var ki Batı’da dinsel inancın vicdan cepheli bir dindir. Bir ‘Medrese İslamı’ işi olduğunu öne süren Martin Luther vardır. Dar anlamda ‘medrese İslamı’nın, “Ben vicdanımın emrettiği şeye karşı geteolojiye dayanan, akli tartışmalara kapalemem” diyerek, hümanizmle ortaya çılı, doğmatik bir yapısı vardır ve İslam’a, kan vicdan özgürlüğünü savunmuştur. katı akideler içinde bir nitelik kazandırGiderek sanayi devrimiyle birlikte gelimıştır. Fakat bunun yanında, özellikle XI. şen laik düşünce, kentsoylu sınıfının yöyüzyıldan sonra bazı çevrelerde islam, netim erkini ele geçirmesini sağlamıştı. tasavvufla, katı sınırları aşmış bir dini göMustafa Kemal, Cumhuriyetle birlikte rüşe erişmiştir. Bu, medrese ilahiyatına hızlı, köklü bir değişime inandığı için Ziya sığmayan bir İslam’dır.” Gökalp’in “Gelişimci Değişim” tasarısını uygun bulmadı. ENGELLENEN DEVRİM Din kültürü de içinde olmak üzere, Ziya MODERNİTE DAYATMALARI Gökalp, kültür bütünlüğünü şöyle anlıBir yandan XIII. yüzyıl Anadolusu’ndaki yordu: karmaşık yapıyı bütünleştiren İslam hoş“Bir toplum, bir organizma gibi kendigörüsü, öte yandan bir ucu din ticaretine sini, kendi kültürünü bozulmadan, dışarıdayanan İslam bağnazlığı. dan bir müdahale olmadan devam ettiGünümüz Türkiyesi’nde İslam’ı “türren bir bütündür. Kültürü, örf ve âdat, o ban”la ölçen anlayışın ötesinde “tesettopluma özgü tüm öğelerin ‘organik bütür”le ilgili öyle “yan sanayi ürünleri” tünlüğü’ oluşturur.” oluşmaya başladı ki, siyasetçilerin körükHalil İnalcık, “Kemalist Devrim”in lediği bu “din ticareti”ne engel olmak özelliklerini, gelişme kuramına göre dekolay değildir. ğerlendiren Eisenstadt’ın, geleneksel Bu tutumu cumhuriyet dönemindeki toplumlarda değişimi nasıl karşıladıklarılaiklik uygulamalarına tepki olarak göstena da değiniyor: riyorlar. “Geleneksel ve modern toplumların İlber Ortaylı diyor ki: karşılaştırmalı ve sosyolajik incelemesiyle “Burada açıkça belirtmek gerek, Türkiher toplumun sosyal, kültürel, ekonomik ye’de belirli bir cephenin, adeta Stalin çevrede mevcut tarihsel verilerini önemle devrini anlatan, benzeştiren bir tarihyagöz önünde tutma gereğine parmak bas zımcılığı anlayışı var. Bu anlayışa göre makta; büyüme ve gelişmeyi hazmetme Müslümanlar hapsedilmiş, sağda soda kapasitesi bakımından, geleneksel topasılmış; bütün camiler kapatılmış... Türkilumların çok daha sınırlı ve dışlayıcı bir ye’de, böyle bir dalga halinde ateizm olkarakter sergilediğinin gözlemlenmekte madı.” olduğuna işaret etmektedir.” Çağdaş uygarlığın en gelişmiş örneği “Batı Medeniyeti” olduğu için Türkiye’nin “Batılılaşması” sorunu daha 1920’de Kurtuluş Savaşı sürerken başlamıştı. Mustafa Kemal uygar uluslar arasında yer almanın siyaset işi olmaktan çok, toplumsal düzenleme işi olduğuna inanıyordu. Akılcı olmayan gelenekler ulusun ilerlemesine engeldi. Kadınların örtünmesi toplumdaki yaşama koşullarına, çalışmalarına, bilimsel etkinliklerine, erkeklerle işbirliğine engel olmayacak biçimde, yalın bir durum göstermelidir. Mustafa Kemal diyordu ki: “Bazı yerlerde kadınlar, görüyorum ki, başına bir bez veya peştamal veya buna mümasil bir şeyler atarak yüzünü, gözünü örter ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir veya yere oturarak yumulur. Bu tavrın mana ve Halil İnalcık medlulü nedir? Efendiler, medeni bir millet anası, millet kızı bu garip şekle, bu Değişik modernitelerin özellikleri üzerinde duran Halil İnalcık, XII. yüzyılda tersine bir durum olduğunu saptavahşi vaziyete girer mi?” (Atatürk’ten mıştır: “Haçlı Seferleri’nden sonra, bugünkü Suriye topDüşünceler, Enver Ziya Karal, ODTÜ raklarında kurulan haçlı devletleri, İslam âlemiyle sıkı medeni münasebetlere girişimlerdi. O zaman ‘Modernite’ İsYayınları, 2003). ülkelerinde idi; dünyada en ileri medeniyet, en mürefKırklı yılların ikinci yarısında köy ensti lam feh toplum, İslam âleminde bulunuyordu. Batı, İslam âletülerinin işlevsizleştirilip İmam Hatip mini taklid ederek, kurumlarını benimseyerek ve teknolojiokullarına gereksinim duyulmasında, ge si ile fikirlerini alarak hamle yaptı.” “Bana namaz kılmaz, diyen, Ben kılarım namazımı. Kılsam da, ya kılmasam da Tanrı bilir niyazımı.” Bir dine sığınmak gösteriş için değil, kendini iyileştirmek içindir. Tasavvuf’taki “riyazet” anlayışı, kendinin bile uzağındaki bir yalnızlığa çekilip çile çekmek midir? “Ölmezden önce, ölmek”, “nefis terbiyesi” anlamına mı gelmektedir? Yoksa, çağdaş bir yorumla insanlığın kurtuluşu uğruna savaşım vermek midir? O zaman “hayatı cavidan” dediğimiz yaşamanın sonsuzluğu Şeyh Sadık’ın beytinde yeni bir anlam kazanacaktır: “Hayatı cavidanı Şeyhi kâmilden sual ettim Ölümden evvel ölmektir deyince intikal ettim.” Öfkemizi yatıştırmakla yetinmeyip “Celal Sahibi” insanların, kendinin gerisinde durmasını sağlayabilirsek, yaşamanın anlamı değişebilir. Yunus Emre’nin dizelerine bir kez de böyle bakmak gerekecek: “Bikez gönül yıktın ise Bu kıldığın namaz değil. Bil ki yetmiş iki millet Elinyüzün yumaz değil.” “İslam ve Modernite”nin başka boyutlarına bakarken “önce insan” diyor, kendi engellerimizden kurtularak yaşamanın yeni yüzünü anlayacağımızı umuyoruz. XII. YÜZYILDAN GÜNÜMÜZE Yaşama koşullarının iyileşmesiyle dine bağlanma arasında uyumlu bir gelişme olursa, inanmanın mutluluğu içinde, İslam’ı yorumlamak kolaylaşır. Batı uygarlığı karşısında yoksul düşen İslam ülkeleri moderniteye ayak uyduramadığı için hor görülmüş, sömürülmüş, doğal kaynaklarına el koymak için, sözde nedenlerle kanlı savaşlara girişilmiştir. Değişik modernitelerin özellikleri üzerinde duran Halil İnalcık, XII. yüzyılda tersine bir durum olduğunu saptamıştır: “Haçlı Seferleri’nden sonra, bugünkü Suriye topraklarında kurulan haçlı devletleri, İslam âlemiyle sıkı medeni münasebetlere girişimlerdi. O zaman ‘Modernite’ İslam ülkelerinde idi; dünyada en ileri medeniyet, en müreffeh toplum, İslam âleminde bulunuyordu. Batı, İslam âlemini taklid ederek, kurumlarını benimseyerek ve teknolojisi ile fikirlerini alarak hamle yaptı” (İSLAM VE MODERNİTE, “İslam, Modernleşme ve Atatürk’ün GöSAYFA 28 Tarihsel çerçeve içinde İslam’ın yorumlanması değişik evrelerden geçmiştir. Yeni bir “fıkıh” gerekirken Yaşar Nuri Öztürk, Roger Garaudy’nin görüşüne ilgimizi çeker: “Müslümanlar, eğer tarihin önünde ayakta kalacaklarsa, çöl fıkhından uzay fıkhına geçmek zorundalar.” Artık geride kalması gereken Emevilerin fıkıh anlayışıdır. Akılla, bilimle çözemediğimiz nice kavramı uzay fıkhı ile çözme olanağımız var mı? Kuran’ın değişmeceli anlamları bizi zamanın ötesine, ölümden sonraki dünyaya götürebilecek mi? İslam’dan önceki Arabistan’da kadınların diri diri gömülme geleneğine tepki olarak da indirilen Kuran, neden onları kendi içindeki karanlığa gizlemiş olsun? Küreselleşen dünyada modernitenin dayatmalarına ikircikli duran İslam toplumu, kendi içine çekilerek mi tepki göstermek istiyor? Snjezana Akpınar’a göre; “Moderniteyi eleştiren başlıca görüşlerden bazıları şunlardır: “1. Modernite, Batı fikirlerini sorgulanamaz norm olarak dünyaya dayatmaktadır. 2. Modernite, dünya tarihinin çizgisel ve yükselmekte olduğunu varsaymaktadır. 3. Modernite, sadece teknolojik ilerlemeleri ölçerek kültürel değerlendirmeleri gerçekleştirmektedir. 4. Modernite, geri kalmış, zamana uymayan bir geçmişten kurtuluşu sağlamaktır.” (Modernite İslam ve Budizm’le Karşı Karşıya: Akıl, Hikmet ve Gerilimler). Bu görüşlere Giv Nassiri’nin yanıtları doyurucu mudur? Gerilimi “tevekkül”le yumuşatmak yenilgi anlamına gelmez mi? Denge kurulmasında siyaset nasıl yardımcı olacak? Siyaset aşırı uçları bağdaştırma sanatı mıdır? Ne kadarını elde etmek gerekiyorsa onunla yetinmek sanatı mı? NEREYE KADAR İLERLEME Ernest Renan’ın sorusunu Hilmi Yavuz anımsatıyor: “İslam, ilerlemeye engel midir?” İslam ortaçağında “İçtihat Kapısı’nın Kapanması”yla ilerlemenin, dolayısıyla “modernleşme”nin önü kapanmıştır. Renan, bu anlayışın bilimsel düşünceye engel olduğu kanısındadır. Bir zamanlar bilime öncülük eden İslam’ın çağdaş yaşama koşullarına uyum sağlamada düştüğü çelişkili durumu tartışalım. Gönül Pultar’ın düzenlediği “İSLAM VE MODERNİTE” bu soruna çok yönlü bakmamızı kolaylaştıran bir kitap. Çağdaş anlayış içinde İslam’ın gücünü göstermekte yetersiz kalıyor da, “tesettür” anlayışıyla kadını gizlemekte önemli bir güç olacağına inanıyorsak, kendimizi aldatmış olmaz mıyız? İslam Peygamberi bir hadisinde “Bilim Çin’de de olsa gidip alınız” dememiş miydi? İnanç, bilimi aramakla güç kazanır. Atatürk, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” derken; uygarlığa ulaşmada, yaşarken başarılı olmada bilimin gücüne inanıyordu. Anadolu insanını yoksulluktan kurtarmak, çağdaş uygarlığın üzerine çıkarmak istiyorsak, Mehmet Âkif’in dediği gibi; “Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı.” Siyasetçi belli bir çevreyi varlıklı kılmak için İslam’ı kullanıyor da, içtenlikle inanan Anadolu insanı yoksul kalıyorsa, İslam, moderniteyi de yozlaştırabilir. İnsanlığın kurtuluşu için indirilen Kuran’ı iyi anlayalım. Bizi ölümsüzlüğe taşıyacak değerleri kazanmaya, kendimizde yeni bir insan yaratmaya bakalım... ? Bu sayfayla iletişim kurabilmeniz için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz. MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sk. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 924
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle