04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? unsuru, iyi bir gözlemci ve iyi bir araştırmacı olmaktır. Tiyatro oyuncusu iyi bir araştırmacı ve gözlemci olmadığı zaman sadece afakî bir takım şeyler yapar. Benim araştırmacılığımın kökeninde de bu yatar zaten. Bir de empati kurma; tiyatrodan gelen. Karadeniz Ereğli'ye gittim, Çobançeşme ve Bababurnu'nu gezdim. Zaten öyle bir yer de kalmamış. Ama ben oranın fotoğraflarını bulduğum için, o fotoğraflara göre gezdim. Sildim oraları, o zamanlardaki dünyayı kurdum, şimdi orada var olanları sildim yok ettim. Örneğin hamam nerede olabilir dedim, orada bir hamam gördüm, onu kafamda yerleştirdim. Sahil muhafaza askeri birlik binası vardı orada. Şu anda ona benzer bir bina var. Kafamda kurdum o dönem Ereğli'sini. Kurduktan sonra, yaşamış karakterlere geçtim; Recep Kâhya'nın duyguları nedir? Recep Kâhya uzun yıllar Filistin cephesinde İngilizlere esir olmuş. İki üç sene Hindistan'da kalmış. Sonra İstanbul'da yeraltı örgütüne girmiş. Hikâyenin aslı budur. Recep Kâhya'nın Seyrisefain denizcilik işletmelerinde adı yoktur. Memleketine dönecekken, Alemdar gemisinde bir görev verilince hiç düşünmeden göreve atılıyor çünkü vatan esir, o da esareti biliyor. Recep Kâhya'nın özlemi var; ailesi, çocukları var. Onları görme isteği var, bu duyguyu bir yerde kullanmalıydım. O duyguyu Recep Kâhya ölürken anlattım. O özlemi anlatmam lazımdı. Empati denen unsur bende biraz fazla galiba. Kendimi oraya gönderiyorum, oraya gidiyorum, orada yürüyorum, duyguları yaşıyorum. Tabii etkilendiğim bazı şeyler var; okuduğum kitaplar, izlediğim filmler… Hissetmesem yazamam zaten. Kitabın adı nereden geliyor? “Karadeniz'de Üç Liman; Temmuz, Ağustos ve Sinop.” Karadeniz'in çılgınlığını anlatacak bundan daha güzel bir tanımlama yok; Karadeniz'in dalgalarını, kıyametini, dayanacak hiçbir geminin olmadığını… 60'lı yıllara, belki daha sonrasına kadar Karadeniz'de hiçbir şehirde liman yok; gemilerin yanaşabileceği, iskele yapabileceği yer yok. Gemiler ancak şehrin önüne geliyor, açıkta demirliyor, kayıklar gidip alıp getiriyor. Eski tabirle İnebolu Kütüğü denilen İnebolu tarzında kayıklar. Onlar gidip yolcuyu gemiden alıyor, sahile taşıyor, sahilden gemiye gidecekleri yine o kayıklar götürüyor. Gemiler bu işi ancak Temmuz ve Ağustos ayında yapabiliyorlar. Liman önünde demirlemeleri bile bu aylarda. Diğer aylarda o demirleme şansları da yok. Karadeniz öyle çılgın. Bir tek Sinop var. Orası da doğal bir koydur. Orada on iki ay liman yapabiliyorsun ama iskele yok hemen girebiliyorsun oraya. O dönemde Karadenizliler: ' Ula Karadenuz'da üç tane liman vardur; haçen biri Temmuz, biri Ağustos biri de Sinop'tur' demişler. Beni bu laf çok etkiledi. Karadeniz'in çılgınlığından dolayı güçlü gemilere ihtiyacı var Anadolu ordusunun. Takalar yetişemiyor, çıkamıyor denize. Gidip karşıdan cephaneyi getiremiyor ama o cephanenin on iki ay, sürekli gelmesi lazım. Bir tek Temmuz, Ağustos'ta gelecek cephaneyle bir şey yapılmaz ki.? Karadeniz'de Üç Liman/ Osman Çağlar/ Doğan Kitap/ 210 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 924 SAYFA 17
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle