02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ahmet Mithat Efendi'nin “Vah”ı üzerine… İstanbul’da geçen, yol gösterici bir roman Konusuyla günümüz toplum yapısına da kolayca uyarlanabilecek, güncelliğini hiç yitirmemiş bir roman, Vah. Aradan geçen onca yıla karşın günümüzde de benzer olaylar yaşanıyor. O dönemle bugün arasında değişen fazla bir şey yok. Onun için Vah romanı günümüz gençliğine de çok şey söyleyecektir kanısındayım. Hem geçmişi hem de günümüzü karşılaştırabileceğimiz bir roman, Vah. riyle başlar içeriğe ilişkin pek bir şey sezdirmeden. Girişteki “Bir Hecenin Hükmü”nde yer alan “Ah”la “Vah” arasında felsefi yorumları bir yana bırakırsak Vah, tümüyle İstanbul'da geçen ve ders verici, yol gösterici bir roman. Romanda iyiler ve kötüler vardır. Döneminin yaşam üslubunu yansıtması açısından da ilginçtir. Ahmet Mithat, Vah'ın beşinci bölümünde öyküsünü biçimlendiren kahramanlarla tanıştırır okuru: Behçet, “26 27 yaşlarında bir delikanlıdır”. Dönemin gençleri gibi içkiye ve kumara fazla düşkün değildir; havai, züppe, kadın düşkünü, kitap okumayı seven, oldukça iyi bir eğitim almış bir mirasyedidir yalnızca. Necati, “otuz beş yaşından fazla ve kırk yaşından noksan bir adam”dır. Çeşitli felsefecilerin ve onların düşüncelerinin etkisinde kalan, utangaç, kadından uzak duran biridir. “Maliye Nezareti’nde yedisekiz yüz kuruşluk bir memuriyet”i vardır. İyi bir eğitim görmemiştir. Evlilikten kaçınan, daha doğrusu korkan da bir adamdır. Kalabalık bir aileyi geçindirmek zorundadır. Behçet ile Necdet vapurda karşılaştıkça çeşitli konularda sohbet ederler. Evine gelip giden, daha doğrusu kardeşinin yanında çalışan bohçacı Despino'yu, izlediği ve çok merak ettiği Ferdane hakkında bilgi edinmesi için görevlendirir. Onu şöyle ikna eder bu soruşturma işine: “Tamam! Demek oluyor ki hiçbir kimseye zararı dokunmayacak olan yaşanmış bir roman okuyoruz veyahut bir tiyatro izliyoruz.” Burada bir de döneminin kimi yazarlarına eleştiri yer alıyor: “Zaten birtakım safsata pazarlamacısı romancıların hayallerini okumaktan veyahut o yolda birtakım yazarların uyarladıkları tiyatro oyunlarını seyretmekten ne çıkar? Böyle ciddi şeyler seyredelim.” Uzun boylu hanımın adı Ferdane'dir. Kocası Talat Bey kendisine Samurkaş diye seslenir. Şimdi de Despino'nun ağzından Ferdane Hanım'ın güzelliğinin nasıl betimlendiğine bir bakalım: “Şimdi, gayet güzel ve uzun bir gerdan üzerine oturtulmuş olan bu başa oval şeklinde bir yüz takınız. Geniş bir alın ile yumru bir çene ve yuvarlak bir çift yanak o çeneyi şekillendirmiş oldukları gibi, her biri adeta erkeklerin bıyık tarakları ile taranmaya muhtaç olacak kadar sık ve uzun kıllı bir çift kaş ve ne küçük, ne büyük görülmeye imkân olmaksızın, tamam yüz ile orantılı bir burun. Ve o burun ile yumru çene arasını canlar dayanmayacak bir güzellikle ayırmış bir çift dudak da bu yüzü süsler.” Daha sonra bu güzelliğe şu betimlemeler de eklenir: “O ağız! O bülbül gibi söyleyen ağız! Dudakların pembeliği, dudaklarını boyayan kadınların kesinlikle tamamen mahcup olmalarına neden olur. Ya dişlerin küçüklüğü? Sıklığı? Beyazlığı? Parlaklığı?” “Ağzın güzel liğini de bir tarafa bırakalım. Ya o diller! Ya o sözler! Ağzında şeker çiğniyor desem, pek doğru bir benzetme yapmış olurum.” Bir gün Bağlarbaşı'nda bir parkta üç erkek kendisini sözle taciz ederler. O sırada parkta bulunan Necati bu olaya müdahale eder ve kabadayılarla kavga eder. Sonra da mahkemelik olurlar. Burada sözü yine Ahmet Mithat'a bırakalım ve döneminin mahkemelerine eleştirisine kulak verelim: “Hikâyemizin geçtiği zamanlar adli reformlar henüz mevcut olmadığından mahkemeler şimdiki düzene sahip olmadıkları gibi öyle savcılar ve avukatlar filanlar dahi mevcut ve görevlendirilmiş değildiler.” Mahkeme Necati'yi haklı bulur ama Ferdane Hanım'ın eşi Talat Bey bu olay yüzünden küplere biner. Karısına demediğini koymaz. MUTLU SON Ferdane, Necati'ye, uygarca davranışı için bir teşekkür mektubu yazar. Sonra aralarında bir mektuplaşma başlar ve bu işi de Despino ayarlar. Behçet Bey olayı uzaktan uzağa izler. Bir gün Despino, Behçet Bey’in evinde Ferdane Hanım'ın mektubunu ve resmini düşürür. Behçet Bey, Ferdane Hanım'ın kendisine yüz vermesini ve kendisiyle ilgilenmesini ister. Necati Bey’le ilişkileri epeyce derinleşen Ferdane Hanım, Behçet'in isteklerine yanıt vermez. Behçet de, onun resmini çoğaltır ve kendisini kötü durumlara sokacak şantaja başlar ve Necati'yi Ferdane'den soğutacak davranışlar geliştirir. Ferdane'nin kocasının eline geçen bir mektup, adamcağızın bu dünyadan kısa sürede ayrılmasına neden olur. Ferdane güzelliğine kahreder ve yüzünü kezzapla yakar, çirkinleşir. Olaylara neden olan güzelliğini cezalandırır. Necati, Behçet'i mahkemeye verir. Behçet'in evinde yapılan aramada fotoğrafı çoğaltacak aletler bulunur ve mahkum olur. Öykünün sonunda ise Necati ile Ferdane evlenirler. Ahmet Mithat, yer yer metne, yani öyküye karışarak geliştirir romanın kurgusunu. Ustaca bir dram kurgular tüm iç ve dış çevreyle birlikte. Sonuçta mutlu bir son hazırlar dürüst kahramanlarına (Necati ve Ferdane). Kötü kahramanı (Behçet) da cezalandırılır. Ahmet Mithat Efendi, Vah'la toplumda kötüleri, iyileri gözler önüne seriyor. Böylece gençlere yol gösteriyor. Onların romanından dersler çıkarmasını sağlamaya çalışıyor. Kurgusu ve anlatımı kusursuz bir romanla karşı karşıyayız. Konusuyla günümüz toplum yapısına da kolayca uyarlanabilecek, güncelliğini hiç yitirmemiş bir roman, Vah. Aradan geçen onca yıla karşın günümüzde de benzer olaylar yaşanıyor. O dönemle bugün arasında değişen fazla bir şey yok. Onun için Vah romanı günümüz gençliğine de çok şey söyleyecektir kanısındayım. Hem geçmişi hem de günümüzü karşılaştırabileceğimiz bir roman, Vah. 125 yılda ne kadar yol aldık, ne kadar yerimizde saydık, bunu da görmemizi sağlıyor bu bir solukta okunan sürükleyici roman. (Romanın başındaki 16 sayfalık açıklamayla kitabın arkasında yer alan “Son Notlar”ı da faydalı bilgiler olarak göz önünde bulundurmak gerekiyor. Kitabı Süleyman Emrah Narlıhan yayına hazırlamış ve başarılı bir biçimde günümüz Türkçesine aktarmış.) ? Vah/Ahmet Mithat Efendi/ Sel Yayınları, 2007/196 s. KİTAP SAYI 922 ? Gültekin EMRE T anzimat devri romancılarından, hem de önde gelenlerinden, en önde duranlarındandır, Ahmet Mithat Efendi (19441912). İlginç mi ilginç bir yaşamöyküsü var. Aslında kendi kaleminden okumalı onun biyografisini ya, buna burada olanak olmadığından, onun için kısa bir özet vermeye çalışacağım: Babasını beşaltı yaşlarında kaybetmiş. Okula gitme olanağı bulamamış. Başkalarına verdiği zararlara ve mahallenin şikâyetlerine dayanamayan üvey babası onu Mısır Çarşısı'nda bir aktar dükkânına çırak olarak vermiş. Hem ustasından hem de üvey babasından çok dayak yemiş yaramazlıkları ve başkalarını rahatsız ettiği için. Dükkânda ölesiye çalıştırılmış, iyice sömürülmüş. Çalıştığı aktar dükkânının yanındaki işyerinin sahibi okumayazma bilen saygın biriymiş. Bu meraklı ve öğrenme aşkıyla dolu gencin isteğini kırmamış yaşlı kişi ve evinde ona altı ay içinde okumayazma öğretmiş. Gerisini sürekli gazete, kitap okuyarak Ahmet Mithat tamamlamış. Yaptığı padişah macunları dillere destan olmuş aktarda çalışırken. İşini o derece iyi yapan biriymiş. Öğrenme açlığı onu pek çok şeyle ilgilenmeye yöneltmiş. Ağabeyinin yanına Vidin'e gitmiş. İstanbul'a döndüklerinde ciddi bir biçimde okula başlamış. Niş Rüştiyesi'ni birincilikle bitirmiş. Sonra Rusçuk'ta memur olarak göreve başlamış. Bu arada Fransızca da öğrenmiş. Tuna Valisi Mithat Paşa tarafından korunmuş ve Tuna gazetesine başyazar olmuş. Bağdat'a, Mithat Paşa ile birlikte gitmiş. Orada sanat okulu öğrencileri için eğitici kitaplar yazmış. Ağabeyinin ölümü üzerine on beş kişilik ailesiyle birlikte İstanbul'a dönmüş. Tahtakale'de tuttuğu bir evde küçük bir matbaa kurmuş ve yazdıklarını basmaya başlamış. Bu arada gazeteler de yazmayı ihmal etmemiş, kendi de gazete çıkarmaya başlamış. Rodos'a sürülmüş. İlk romanlarını, oyunlarını burada yazmış. Abdülaziz tahttan indirilince sürgünlüğü bitmiş ve İstanbul'a dönmüş. Takvimi Vakayi gazetesi ve Devlet Matbaası müdürlüğüne getiril miş. Tercümanı Hakikat gazetesini çıkarmaya başlamış (1878). Karantina Başkâtibi, Sağlık İşleri Kurulu 2. Başkanlığı görevlerini üstlenmiş. 1908'den sonra üniversitede Genel Tarih ve Felsefe derslerine girmiş. İKİ YÜZ YAPIT İnce ayrıntılara girmeden bu kadar biyografi yeter. Ahmet Mithat Efendi'nin Tanzimat döneminin en gözde yazarı olduğunu bir kez daha söylemeye gerek yok. Düzyazının bütün türlerinde ve konularında yazmış bir yazar olduğuna dikkat çekmekte fayda var. Çevirilerle birlikte 200 kadar yapıtın da sahibidir kendisi. Ahmet Mithat, Vah romanında da göreceğimiz gibi, kalemini halkı eğitmekte bir araç olarak kullanır. O, bir eğiticidir, yani iyi bir yol göstericidir. Yazınımızın konu ve tema ufkunu da genişletmiş bir yazardır. Gelelim 1882'de okurla buluşan ve 125 yıl sonra günümüz Türkçesiyle geçen günlerde yeniden yayımlanan ve Sel Yayınları arasında çıkan Vah romanına. Roman, “Vah! Bir hece! Yalnız bir hece! Ama ne kadar anlamları, ne kadar hükümleri kapsayan bir hece!” cümlele SAYFA 18 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle