02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? ilgi duyardık ona. İşte gerçeğin düzeninde yapamayacağımız bu değişikliği, kelimelerin konuşma dilindeki gündelik düzeninde yapmak bize bu açıyı sağlayacak, birbirine yabancı sanılan kelimelerin karşılıklı ışığında gerçek unuttuğumuz yüzüyle çıkacaktır karşımıza.” Bu açıklamaya rağmen, dilin düzenindeki bu alışılmadık değişiklikler, gerçekliğe böylece yepyeni bir açıdan bakma yönteminin yanı sıra Perçemli Sokak ve Âşık Merdiveni'ndeki şiirler bazı okurlar ve eleştirmenler için “Garip” şiirinin garipliklerinden daha irkiltici geldi. Oktay Rifat'ın gerçekliğe sanki bir çiçek dürbününden bakıyormuş gibi bakması, birbiriyle ilgisi olmayan nesnelerin ve imgelerin yan yana getirilmesi aslında okurda soyut resmin ya da atonal müziğin yaratabileceği bir etki yaratıyordu. İşin garip yanı, Oktay Rifat gerçekliğe daha inandırıcı bir yoldan ulaşmaya çalışırken bu yeni anlayışın örnekleri gerçeklikten bir kaçış olarak yorumlanıyordu. Bu yanlış yorumculardan biri ellili yılların saygın eleştirmenlerinden biri olan Suut Kemal Yetkin'di. Yetkin'e göre Oktay Rifat gibi toplumcu dünya görüşüne sahip güdümlü bir sanatçının gerçeküstücü şairlerin etkisiyle böyle anlamsız şiirler yazması anlaşılır bir durum değildi. Oktay Rifat, Yetkin'e verdiği yanıtta Paul Eluard gibi toplumsal sorunlara önem veren bir şairin Le lit la table (1944) ve Le dur desir de durer (1946) kitaplarında böyle şiirler yazdığını ve gerçekliğin gülünç yanlarını bu şiirlerde bilinçaltı bir tepkiyle protesto ettiğini hatırlattı. Oktay Rifat'ı bu döneminde anlamsız şiire yönelmekle suçlayan eleştirmenler Perçemli Sokak'ın önsözünden önce gelen “Ahmet'e” adlı ithaf şiirinin özelliğini önemsememişlerdir. Oysa bu şiir bir yandan aşılması gereken yoksulluğun bir temsilcisi olan Ahmet'i geleceğin gelişmiş bireyi olarak selamlamaktadır. Böylece Oktay Rifat bir önceki döneminin şiirinden kopmadan olağanın dışına çıkmayı ve soyutlama tekniğinden yararlanarak gerçekliğe yaklaşmayı amaçlamaktadır. VAR OLMANIN GİZLERİ 1966'da yayımladığı Elleri Var Özgürlüğün adlı kitabıyla şairliğinin en parlak dönemine girdi. Daha önceki şiirlerinde tarihsel semtleri, kozmopolit nüfusu, gürültücü sokak satıcılarıyla İstanbul onun için renkli bir dekor oluşturmuştu. Son dönem şiirlerinde ise onun kentten kıra, doğaya ve doğallığa yöneldiğini görüyoruz. Elleri Var Özgürlüğün'den son kitabı Koca Bir Yaz'a kadar yazdığı şiirlerde hayatı bütünselliği ve olanca ayrıntı zenginliğiyle yansıtabileceği yüksek bir üslup yarattı. Bu son döneminde Oktay Rifat ufkun ötesine bakarak var olmanın gizlerini okuruyla paylaşan cömert bir bilge gibidir. Adalet, özgürlük, zamanın geçişi onun hâlâ önem verdiği temalardır. Ama ilk şiirlerinin delifişek neşesi yerini filozofça bir gülümseyişe bırakmıştır. Sıradan insanlar, evcil nesneler gene vardır bu şiirlerde, ama nerdeyse evrensellik ya da eskimezlik boyutu kazanmış anlamlı ayrıntılar olarak çıkarlar karşımıza. Elleri Var Özgürlüğün'de Homeros ve Aiskhylos'dan esinlenerek yazdığı oldukça uzun “Agamemnon”da ve daha sonraki kısa lirik ve pastoral şiirlerinde Oktay Rifat zaman ve uzay içinde insanın yazgısını uzak geçmişinden CUMHURİYET KİTAP SAYI günümüze bu geniş zamanda yaşamışçasına ve sözünü ettiği kişiler ve nesnelerle özdeşleşerek gözden geçirir. Bu son dönemdeki şiirlerin çoğunun mekânı tümüyle evren, bütün doğal varlıklar da değişik kılıklarda sahneye çıkan oyunculardır: mevsimleri, günün değişik saatlerini canlandıran; güneşin, ayın, yıldızların, denizin, dağların, ovaların, rüzgârın, bulutların, yağmurun diliyle konuşan oyuncular. Agamemnon, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman ve daha nice ilginç oyun kişisi boy gösterirler Oktay Rifat'ın evrensel sahnesinde. Çünkü o da Shakespeare gibi bir sahne olarak görür bütün dünyayı, kadınlarla erkekleri de birer oyuncu. Zaman zaman cansız varlıklar da katılır bu oyuncuların arasına. Padişah saraylarından maden işçilerinin mahallelerine, ıssız Boğaz iskelelerinden Anadolu'nun dağ köylerine kadar uzanan değişik oyun alanlarında karşımıza çıkan bu varlıklar Oktay Rifat şiirinin dramatik dokusunu oluştururlar. TRAJİK DUYARLILIK Son dönem şiirlerinde genel olarak insanın Uzay ve Zaman içinde yaşadıkları büyük bir ayrıntı zenginliğiyle gözler önüne serilirken her şeyin geçici oluşu, Zaman'ın yıkıcılığı, insanın ölümlülüğü Oktay Rifat'ın trajik duyarlığını daha da belirginleştirir. Bazı eleştirmenler ilk dönemlerine göre bu köklü değişimi bir bunalımın sonucu olarak yorumlamışlardır. Gerçi bu şiirlerin yazıldığı 70'li, 80'li yıllarda dünyanın ve Türkiye'nin geçirdiği siyasal sarsıntılar, şairin yakın çevresinden birçok dostlarının uğradığı haksızlıklar, tutuklanmalar ve ölümler kuşkusuz onu da etkilemiştir. Ancak Oktay Rifat da kendinden önceki büyük sanatçıların çoğu gibi son çözümlemede hayatın olumlu ve olumsuz yanları arasında bir denge kurmayı, böylece hayatla uzlaşmayı ve barışmayı başarmıştır. Orhan Koçak'ın “Uzun Denklem” başlıklı önemli incelemesinde belirttiği gibi, iyimserlik ve kötümserlik kavramlarını aşan bir tutumdur bu. Oktay Rifat'ın “yaratıcı gücü” onu “yiten zamanın peşinde”ki serüvenin sonunda Türkçe şiirin doruğuna taşımıştı. Sanırım yakın bir zamanda şiirlerinin başta İngilizce olmak üzere yabancı dillere yapılan çevirileri onun bir dünya şairi olarak da değerlendirilmesini sağlayacaktır. Onun “Şiirin Zaman'ı”ndaki inancına katıldığım için inanıyorum buna: Ağaç kuşlarını toplamış başına bakıyordu denize bir atmacanın avına bakışı gibi ve sen ağacın altında budaklı sırada bir köşkün küllerine basıyordun yangından sonra güneş batabilirdi ey gözleri sudan sarı, ay doğabilirdi ey gözleri geceden karanlık ama bir kaya gibi koruyordu seni şiirin aşınmaz Zaman'ı. ? * Çevat Çapan’ın “Bütün Şiirleri” için yazdığı önsözden. Bütün Şiirleri III/ Oktay Rifat/ YKY/ 922 SAYFA 11
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle