28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Meltem Arıkan'la 'Umut Lanettir'i konuştuk ‘Umut Lanettir, aslında bir başkaldırı romanıdır’ Meltem Arıkan yeni bir romanla bizleri selamladı, "Umut Lanettir". Bu romanda da kadın varoluşunun yılmaz bir neferi olarak, benzer izleklerden hareketle yeni açılımlar yapıyor. Kendisiyle kitabını merkez alan, kadın meselelerine değindiğimiz bir söyleşi gerçekleştirdik. dınları sahte umutlara yönlendirerek kadınları mutsuz hayatlara mahkum etlmektedir. O nedenle de bu tür umutlar benim için ve var olmak isteyen tüm kadınlar için Lanettir. Kahramanlarınızın isimleri dikkat çekiyor; başkahraman İnana, Toprak, Nehir… Doğadan boy veren bu adlar tesadüf olmasa gerek? Tesadüf değiller. Doğayla ilişkide olmak benim için çok önemli. Kahramanlarımın isimleri de bunun altını çiziyor. Aslında bence hümanizm adı altında insanın doğadan kopartılıp daha üstün bir yere konduğunu, bu anlamda da hümanizmin bir tür faşizm olduğunu düşünüyorum. Oysa insanlar da hayvanlar gibi, bitkiler gibi, toprak ve taşlar gibi doğaya ait, doğanın bir parçası, insanların doğadan kopartılması doğanın dengesiyle de oynandığı anlamına geliyor. HAYAL KIRIKLIKLARI... Romanınızın uzunca bir bölümü İnanna’nın hesaplaşmasına sahne olur! Geçmişle hesaplaşmak, hayal kırıklıkları… Belli bir yaşantının ürünü müdür bu, belirli bir yaşın getirisi mi, yoksa hepsi bir tesadüf ürünü müdür? Var olmak gibi bir derdiniz varsa soyunmanız şarttır. Geçmişinizden, inançlarınızdan, kandırmacalarınızdan, sahteliklerinizden, egonuzdan soyunmak, bir anlamda kendinizi tüm çıplaklığınızla kabul etmek demektir. Kendinizi çırılçıplak kabul etmeden ve kendi sorumluluğunuzu almadan var olamazsınız bu nedenle de var oluş yolculuğunun her adımı aslında kişinin kendisiyle hesaplaşmasını kaçınılMeltem Arıkan maz kılar. Acı içsel temalardan biri. Aynı tarihlerde çıkan, eşzamanlı okuduğum bir diğer roman da Mehmet Eroğlu’nun "Belleğin Kış Uykusu" idi. Onda da geçmiş acıların bellekten dışlanıp, dışlanamayacağı sorunsalı yer alıyordu! Şöyle sormalıyım: acısız bir yaşam var olabilir mi? Ya da acının hiçe sayılıp, sahte mutluluk senaryolarının yazılması insanı ne kadar huzura erdirir? Acısız bir yaşam var olamaz. Acıyı hiçe saymak ve sahte mutluluk senaryolarının yazılması çok kolaydır çünkü kişi en kolay kendini kandırır ancak bu kandırmacalarla huzura erilseydi eğer kadınlar ve erkekler bu kadar mutsuz ve tatminsiz olmazlardı değil mi? Sahte mutluluk senaryoları kendini kandırmanın ve sahteleşmenin ötesinde hiçbir yere götürmez. Sahteleştikte nefret edersiniz, nefret ettikçe sahteleşirsiniz ve gerçekler yerine artık sahtelikler sizin için gerçeğin yerini alır. "mış" gibi yaşam diye özetleyelim mi? Evet mış gibi yaşamak. Hiçbir sorumluluk almadan; suçlamanın, yargılamanın ve kendine acımanın çemberinde yaşamak… Kişiler hem yaşamlarında denge isterler hem de bir yandan olumlu olan her şeyi hakları olarak görürken diğer yandan da olumsuzluklar karşısında gösterdikleri tavırla aslında yaşamın dengesini reddederler. Bu nedenle aslında herkes hak ettiğini yaşıyor. Bu hak ediş ilahi bir gücün verdiği karar sonucu değil, tam tersi kişilerin kendilerine verdiği değerler sonuçlarında oluşmaktadır. Mış gibi yaşayanlar gerçeklerden korkarlar onların inançlara, korkulara ve baskılara ihtiyacı vardır. Oysa gerçek inanmayı bıraktığınızda yok olmayandır. Mış gibi yaşamlar ise inanmak üzerine kuruludur. Hatta konu bir ara toplumsal alana taşınır ve denir ki, "tarihte yaşanan bazı dönemler yok sayılıyordu…" Tarih aslında erkeğin hikâyesi değil mi? Tarihi yazanlar, yorumlayanlar, belgeleri koruyanlar ve yok edenler erkekler değil mi? Silme edimi boy gösterir bir de, ama nımlamaktan çok doğallığına en yakın gerçeğe yaklaşabilen ve yaklaşamayan diye tanımlamak daha doğru olur. Akıl yürüterek doğallığına aykırı olsa bile bir başarı elde etmişsin gibi görülen sonuçlar aldatıcıdır. Doğallığın dışında olduğu için gerçekçi değildir bu nedenle de faydalı olamayacaktır. Şöyle bir çözüm dile gelir: "Kendi acılarını yaşamak yerine, başkalarının yaşamlarıyla, acılarıyla ilgilenmelisin." Nasıl bir açıklık getirirsiniz konuya? Kişinin başkalarının hayatları konusunda yargıda bulunması, akıl vermesi, ahkam kesmesi ve fikir yürütmesi çok kolaydır çünkü sorumluluğu yoktur. Oysa söz konusu kendi hayatınız olunca sorumluluk girer işin içine sorumluluktan kaçmak içinde kendimizle değil hep çevremizle ilgileniriz kolaydır çünkü. İnana tüm bu duygu yoğunluğunun kurtuluşu olarak yazmakta buluyor çözümü diyebilir miyiz? Ya da şöyle özelleştirelim, yazmak sizin için de bir can simidi midir? İlk kitabımdan itibaren hep kendi varoluş yolculuğumdan yola çıkarak yazdığımı söyledim. Var olmak ve yazmak benim için birbirini besleyen, tetikleyen ve doğuran birbirinden ayrılmaz bir bütün. Romanda Muazzez İlmiye Çığ Hanımefendi’ye rastlıyoruz, nasıl yer aldı romanda, biraz anlatır mısınız? Muazzez Hanım’ın eserlerini çok severek okumuştum ancak kendisi ile tanıştıktan sonra çok etkilendim. Onunla yaptığımız sohbetlerden sonra bazı kitaplarını bir kez daha okudum aynı süreçte Umut Lanettir’i yazmaya başlamıştım ve… Muazzez hanım çok değerli bir bilim kaErdem Öztop dını ve roman boyunca da hem eserlerinden hem de sohbetlerinden yararlandım ve yazım sürecinde tüm kalbiyle beni destekledi. Benim için en önemli olansa kitabımı okuduktan sonra söyledikleri oldu. AŞKSIZ AŞK TANRIÇASI İnanna, aşk tanrıçasının adıdır. Kahramanımız içinse "şimdiye kadar hiç kimseye âşık olmamıştı. Aşksız aşk tanrıçası…" denir. Bu ters orantı neyin tezahürüdür? Arayışın… Kişinin var oluşu, onun mutluluğunda ve umutlarında sahip olduğu veya temsil ettiği şeylerden çok daha fazla söz hakkına sahiptir. Kişinin tüm yaşadıklarının rengini, kokusunu, dokusunu aslında var oluşu belirler. Bu hem bedensel hazlarda böyledir, hem de algısal hazlarda… Diğer romanlarımda olduğu gibi bu romanımda da KİTAP SAYI ? Erdem ÖZTOP eltem Arıkan, okurunuzla yeni bir roman aracılığıyla ve bir kez daha buluştunuz; "Umut Lanettir". Gayet iddialı bir başlık, bu bir tepki mi? Umut sizi hem harekete geçirebilir hem de hareketsiz bırakabilir. Umut ederek hiçbir şey yapmadan durup beklerseniz eğer umut lanettir. Çünkü istemek ve umut etmek eğer körü körüne yapılan bir eylemse, yani istekleriniz ve umutlarınız adına tüm benliğinizle çaba harcamıyorsanız, içinde kötülüğü barındırır; bilgisizlik ve cahillik de bunu körükler. Hareketsiz kalıp, istersiniz, umut edersiniz ama hiçbir şey elde edemezsiniz ve yargılamaya, nefret etmeye başlarsınız. Acı olan da kaba kalabalıkların hatta toplumun bile bu nefretle beslenmesidir. Bu anlamda evet bir tepki. Halbuki, bakınız Goethe ne der: "Umut yaşamımıza yardım eder." Siz ise tam tersini söylemektesiniz… Hayır aksini söylemiyorum. Aslında hep umuttan söz edilse de yaşamın içinde genelde umutsuzluğu kabul etmeye yatkınızdır çünkü umutsuzluk aynı zamanda hareketsiz kalmanın ve gerçeklerle yüzleşmemenin de gerekçesi haline gelir. Oysa ki Umut Lanettir umutsuzluğa kapılmamak için mücadele edebilenlerin romanı çünkü umutsuzluk ancak eylemle aşılabilir. Nasıl ki mutsuzluğu yok etmek için mutluluğu yaratmak gerekirse, umutsuzluğu da kabul etmemek, umutsuzluğun tutsaklığından sıyrılıp kendi kendinle mücadele ederek başkaldırmayı seçmek demektir. Baş kaldırışın temel adımı da bize öğretilen kavramları tekrar tekrar sorgulamaktan, topluma, ailemize, inançlarımıza rağmen kendimizi kendimizde tekrar var etmekten geçer. Bu anlamda Umut Lanettir aslında bir başkaldırı romanıdır. Konuya farklı bir boyut getireyim bari, bir yazar söyleşisinde ise şöyle buyurur: "Yazmak, umudun en yalın halidir." Buna ne dersiniz? Kadınların var olmak için mücadele etmeleri ve var olabilmeleri benim için umuttur. Ancak kadınların var olmasını istemeyen ve onları daha kolay yönetmek isteyen erkek egemen toplum kaSAYFA 4 M silgi, nefreti silemez, neden? Var oluş sürecinde yok sayarak, görmezlikten gelerek kendinizi ve geçmişinizi kabul edemezsiniz. Duyguları iyikötü diye ayıramazsınız ne hissediyorsanız onunla yüzleşmek onu kabul etmek çok önemlidir o nedenle nefret silinmez ancak içindeki nefretle yüzleşebilirseniz ve onu kabul edersiniz silinebildiği görürsünüz. "Sadece duygular ve beden değil, akıl da ihanete uğrar (…)" Bunu biraz açar mısınız? Akıl yürüterek bir sonuca ulaştığını sanırsın ancak o sonuç akıl yürütme gereksinmenin de tersine bir noktaya götürebilir seni çünkü akıl yürütmek için kullandığın parametreler doğru tespit edilmemiş ve aslında kendi kendini kandırmışsındır. Akıl yürütülerek ulaşılan sonuçları doğru veya yanlış diye ta ? CUMHURİYET 882
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle