28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? olması, sevilen kişinin yani Sophie’nin yani o düş kadının uçsuz bucaksız bir alanda gökyüzündeölümle bir olması ya da düşünülmesi aşkların en güzeli olsa gerek. Öyle ya bazı aşklar vardır insan ölünce dahi devam eder! Aşk, öyle çok işlenmiştir ki şairlerce önemli olanın elbette değişik açıdan ele alınmasıdır artık okuduğumuz metinlerin ya da şiirlerin mekanik bir hâl almış olmasına dudak büker olduk. Çünkü samimiyet ve canlılık tuz olmuştur hatta buz olmuştur. Şairin; “bir yana Marie, bir yana Sophie / Olmak, iki boşluğun arasında” (s. 16) ifadesinin bizleri şaşırtan bir söyleyiş olduğunu belirtmeliyiz. Neden? Semantik olarak baktığımızda bu iki dizeden şöyle bir anlam çıkar: “ne o ne o”! Yani bir hiç! Buradaki hiçliğin bir boşlukla bir alakası vardır. Aslında önceden söylenmiş bir söz kulaklarımızda çınlar böylesi bir ifadeden sonra; o da şu: “sevginin aşinalığa dönüştüğü yerde her şey biter!”. Ve bu tehlikelidir! Bu önemli zira böylesine yaklaşım, bir zamanların “Leyla ve Mecnun” hikâyelerini çağrıştırır gibidir. Bu da okumakta olduğumuz kitabı daha ilginç bir konuma getirir. Yıllarca bize öğretilen veya okuduğumuz o mesnevilerde yazan o aşkla dolu hikâye! Öyle ki beşeriden başka bir aşka geçişin hikâyesi. Peki Marie Sophie için bunu söyleyebilir miyiz? Sanırım bu çok iddalı olur çünkü ben her zaman bir şairin yazdığı şiirlerinde kendine ait inanç sistemini ya da dünyaya bakışını yansıtmasına karşı çıkmışımdır. Böyle bir durumda şairin ideolojinin etkisinde kalacağını ve dolayısıyla ideolojik bir esere imza atmış olabileceğini düşünürüm. Edebiyatın ne olursa olsun ideolojiye teslim olmuş olması demek ortada edebiyat adına bir şey bırakmaması demektir. Şüphe yok ki bu ülkede bir zamanlar bir çok şairin ideolojik eserler ortaya koyduğunu biliyor ve okuyoruz; fakat bugün hangisinin ismi zihinlerimizdedir?Bu da ayrı bir konudur. Öyle ki yapılan, ortaya koyulan eserlere saygı duyuyor onların yaşadıklarına üzülüyoruz. Günümüz artık bu tür eserleri kaldırabilecek günleri çoktan aşmıştır. Bugünleri geçmiştir edebiyatımız ve dünyası üstelik o zamanlara baktığımızda toplumsal konular işleyen şairler bugün belki de hepsi için söylemek haksızlıktır ikinci yahut üçüncü sınıf aşk şiirleri yazmaktadırlar!Yeri geldiğinde bu tür şairleri de açıklayabileceğimi belirtmeliyim. Ancak gördüklerimiz ve okuduklarımızdır bizi böylesine cümleler kurmaya iten. Geçelim. HİÇLİK VE YOKLUK Serkan Ozan’ın; bir dizesi daha var ki; “Ey, her dizenin sonunda çağrılmayan sevgili”. Kitabı bütüncül kılan Marie Sophie’dir, hemen hemen her bölümdeki şiirlerinde vardır. Onun ismini anmamış olması “yan yatmış yazgının altında sıkışır adımlar”ın dandır(s. 27). Hiçlik, ölmek arzusu ve aynalardan yansıyanlar bize kalanlar kimi şiirlerini okurken. Bakınız bir başka şiirinde ne diyor Özağaç; “zaman hiç / zaman yokluk / zaman Endülüs”(s. 29)…Endülüs’te zamanın nasıl olduğunu ya da Endülüs’te raks ile bir ilişkisinin olup olmadığını bilemeyiz ama şairin karnındaki anlam bir yana sadece metnin içinden yorumlar getirebiliriz. “Hiç” ve” “yokluk” zamanda eriyedursun; hiçi etik açıdan değersizlikle birlikte düşünebileceğimiz gibi; Heidegger gibi düşünecek olursak “varlık kavramını insancıl bir konumdan ele almak”la ilgidir. Satre’da da olduğu gibi; “bir insan varlığı gerçekleşmemiş bir potansiyeldir” Kişilerin görünenden farklı algılanması buraya Marie Sophie’nin şairde bıraktığı derin yaralar konulabilirdünya ile; şairin, “ben böyle böyle değilim” gibi bilinçteki hiçliğin ürettiği bir boşluğun ta kendisidir. Fakat şair, burada “hiçliği” her şeyin farkında olarak kullanmaktadır. Çünkü “hiçlik” veyahut “yokluk” kavramları gerçek olmayan varoluştan, gerçek olan varoluşa geçişin zorunlu koşulu gibi kitabın sayfalarında kendisini belli eder. Bu duygu, kitabın sonuna kadar devam ederken en sonunda şair her şeyin bilincine kapsamlı bir şekilde varır ve Marie Sophie’yi öldürür “Biterken” (s. 54) adlı şiirde. Bu ölüm hepimizin bildiği bir ölüm değildir; bu daha çok bir ayrılı ğın şarkısı ya da vedanın senfonisidir. Ama şair yazmaya devam edecektir: “…………………. . Kağıtta ve yürekte Sözüm elbet Tamam değildir Tamam olan söz Sophie’nin suretine göç eden Dilsizliğimdir!” Şairin kitabını okurken değişik metinlerarasılığı, bilincli okurlar da tespit edecektir. Onun şiirlerinde Rilke ve oradan bizim şiirimizde önemli bir imza olan artık ustalığını kabul ettirmiş birçok şaire göndermeleri duyumsayacaksınız. Sadece bu değil onun şiirlerinde Baudelaire’in şiirlerine de tebessümü görürüz. Fakat belirtmeliyim ki bu kitap değişik okuma çalışmaları sonucunda da okunabilir ve değerlendirilebilir. Onu da bu kitap üzerine başka yazacak olanlar düşünsün diyelim. Son söz olarak şunu paylaşmak isterim. Belleğim beni yanıltmıyorsa; Bacon’un sözüydü: “Bazı kitaplar tadılmak, bazıları yutulmak, bir kaçı da ağır ağır çiğnenmek içindir!” İşte Serkan Ozan Özağaç’ın Marie Sophie’si ağır ağır çiğnenmek için olanlardan. Gerçek ve nitelikli okurun gözünden kaçırmayacağı bir kitap… ? Marie Sophie/ Serkan Ozan Özağaç/ Şiir/ Hayy Kitap/ 55 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 882 SAYFA 21
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle