Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Betül Çotuksöken editörlüğünde bir felsefe kitabı: Kimi(n) İçin Felsefe Felsefe nedir ki ‘Bana felsefe yap(ma)’ diyelim? 'Kimi(n) İçin Felsefe'nin en önemli özelliği, felsefeyi belki de eskiden olduğu gibi daha fazla spekülasyonlara veya felsefi olmayan söylemlere başvurmadan ya da onlara bel bağlamadan kavramsal olarak tartışmaya açmaya önderlik edecek olmasıdır denebilir. Ancak burada, sorulan sorulara kesin yanıtlar bekleyenler kuşkusuz ki olacaktır. Onlara da Aristoteles’in şu cümlesini anımsatarak bunun üzerinde düşünmelerini önermek doğru olur: "Kesinliği her şeyde aynı şekilde aramamak, her bir şeyde konu edinilenin özelliğine göre ve o araştırmaya uygun düştüğü kadarıyla aramak gerekir." nedenlerinden birisinin; akademisyen kişilerde çeşitli biçimlerde ortaya çıkan akademik kapalılığın özgür tartışma ve eleştiri ortamını engellemesi olduğu belirtilmektedir. Öyle ki, "icazet alma, cezalandırılma korkusu ve iş bitiricilik kültürünün yaygın olduğu; küslüklerin hakiki felsefi tartışmalar sonucu değil, kişilik bozukluklarından doğup geliştiği bir coğrafyada, düşüncenin kendini en özsel şekilde dışa vurduğu bir etkinlik olan felsefe gelenekselleşemez…" Betül Çotuksöken’in "Türkiye’de Türkiye’den Felsefeye Bakışlar" yazısı ise felsefi bakışın ve felsefe yapmanın Türkiye’deki serüvenine kendine özgü eleştirel bir dille bakıyor. Bu eleştiri felsefenin kendine kapalı öznel bir etkinlik olması ile onun toplumsal işlevi ekseninde tartışılıyor. Bu tartışma ile, günümüzde varolan ilişkiler düzeninde, diğer kişilerle birlikte yaşayan bir kişi olan felsefeciye/filozofa bazı sorumluluklarının olduğunun anımsatılması gerektiği düşüncesi yazının özgün yanını göstermektedir. Bu sorumlulukların hareket noktasını ise kimi toplumsal gerçeklerimiz oluşturuyor: "İnsanlarımızın çok büyük bir bölümü salt içgüdüleriyle yaşıyor; biyolojik yaşam her türlü teknolojiyle sürüp gidiyor; örneğin cep telefonu biyolojik yaşamların daha da güçlenmesine, aslında yozlaşmaya yardım ediyor. Tam da bu noktada teknolojinin amacının/niyetinin olmadığını bir kez daha anımsamalıyız; niyet ya da amaç yalnız biz insanlara özgü!" FELSEFİ BAKIŞ Yusuf Çotuksöken’in "Felsefe Korkusundan Felsefe Sevgisine..." başlığını taşıyan yazısında, felsefeci olmayan ama yıllarını bir felsefeciyle birlikte geçirmiş bir kişinin önemli gözlemleri ve düşünceleri var. Bu gözlemlerini felsefe yapanlar ve felsefe okuyanlar olarak iki öbekte toplayan Çotuksöken’in felsefe yapanlara yönelttiği haklı bir eleştiri, felsefe yapanların yaptıkları iş dolayısıyla kendilerini yücelttikleri noktasında toplanıyor. Felsefe okurları açısından bakıldığında da yazarın kafasındaki ana sorunun "İyi bir felsefe okuru nasıl olunur?" sorusu olduğu anlaşılıyor. Ancak bu soruya yanıtının bir öneri olarak (kendini bir felsefecinin yanına çırak yazdırmak önerisi) ne kadar "pratik" bir öneri olduğu tartışılmaya açık gibi duruyor. İsmail H. Demirdöven ise yazısında ("Felsefi Bilgi ve Felsefi Bakış Üzerine…"), felsefi bilginin bazı özelliklerini kimi benzetmeler ve örnekler (örneğin "geniş açıdan, yükselerek bakmak"gibi) yoluyla anlatmayı deneyerek, felsefenin bir bakış olarak her insana kazandırılabilecek bir bakış olduğunu vurgularken, felsefenin üzerindeki dokunulmazlık perdesinin kaldırılabilirliğini düşündüğünü dolaylı olarak söylüyor. Ayrıca, felsefi bakışla ortaya konmuş bazı bilgi örnekleri veriyor. "Yüksekten bakınca, bakılan şeyin bütünü görülür. Bakılan şeyin bütünü ise, bakılan şeyi oluşturan tek tek unsurların birbirleriyle olan bağlantılarıdır.İşte bu bağlantıları görebilmek belirli bir ‘yüksekliği’ gerektirir. Yani bütünü gören, artık ‘bilginin çerineçöpüne’ itibar etmiyor demektir". Kurtul Gülenç’in "Polemikçi Bir Gelenek Olarak Felsefe: Eleştiri Kültürüne Açılan Bir Pencere" yazısı, "Felsefe nedir?" sorusunu bazı filozoflara dayanarak açımlamaya ve felsefeyi bilim, matematik, sanat, din gibi alanlardan ayırmaya yönelen bir yazı niteliği taşımaktadır. Yazı ayrıca, Türkiye’de felsefenin algılanış biçimini, felsefe eğitimi ve öğretiminin önemini ve hedefini de vurgulamaktadır. "Felsefe, günün geleneğini değiştiren polemikçi bir gelenektir. O, kendisiyle ve her şeyle hesaplaşır. Yapılan polemiklerle felsefe kendisinin eleştirel yanını sürekli yineler, böylelikle kendisini yeniler ve aşar…" Mustafa Günay, "21. Yüzyılda Türkiye’de Felsefe Yapmak" başlığını koyduğu yazısında, Türkiye’de felsefi düşünceyi ya da söylemi tarihsel bir yaklaşımla ele almakta ve bu yaklaşımda kültürün ve yaşanılan mekânın belirleyici olduğunun altını çizmektedir. " ...felsefe, kendi tarih ve geçmişinden kopuk olarak gelişemez ve etkinlik gösteremez. Bu nedenle ülkemizde felsefi düşüncenin gelişimini anlamaya ve kavramaya çalışmak, bir bakıma kendi tarihsel gerçekliğimizi de anlamak demektir". Ahmet İnam, "Cumhuriyet Döneminde Türkiye’deki Felsefenin Serüveni"ni, imgesel olarak, "beş yıldızlı felsefe devingenliği modeli" adını verdiği, şematize de edilebilir bir "model" çerçevesinde değerlendirmekte; bu Betül Çotuksöken ? ? İsmail H. DEMİRDÖVEN ditörlüğünü Betül Çotuksöken ve Sevgi İyi’nin yaptığı, İstanbul Maltepe Üniversitesi Felsefe Bölümü’nün bir çalışması olarak "Kimi(n) İçin Felsefe" başlığı ile yayımlanan ve on beş yazar ve felsefecinin yazılarını içeren kitap; "felsefenin ne olduğu sorusuna karşılık olarak verilen sıradan yanıtların yol açtığı kafa karışıklığı" gerçeğinden hareketle şu tür sorular üzerinde odaklanarak onları aydınlatmayı amaçlıyor: Acaba felsefe "değersiz, işe yaramaz ya da vazgeçilmez bir şey midir?", "Felsefe olmasa hayatımızdan bir şeyler eksilir miydi?", "Yoksa, dudak bükülen felsefeye, gereken değer verilmediğinden mi bir aşırılıklar çağında yaşıyoruz?", sonuçta "Felsefe nedir?". Bu sorular bağlamında bakıldığında, kitapta yer alan yazılar üzerine çok kısaca şunlar söylenebilir: Tüten Anğ’ın "Türkiye’de Felsefenin Dünü Bugünü" başlığını taşıyan yazısı; felsefe eğitiminin ülkemiz ve ülkemiz insanı için önemine değinerek, bugün yaşanılan toplumsalkültürel koşullarımızda felsefenin neliğinin şu sorulara verilecek yanıtlarda saklı olduğunu vurgulamaktadır: "Felsefe, insanı ve insanlığı geliştiren, insanlaşma sürecini hızlandıran ve onu değerli kılan bir çalışma alanı mı olacaktır, yoksa ortaçağın bir deyişiyle dinin hizmetinde mi olacaktır?" Güçlü Ateşoğlu’nun "Akademisyenin Uğraşı Üzerine Bir Deneme" başlıklı yazısında, J.G.Fichte’nin görüşlerinden hareketle, felsefeye karşı takınılan olumlu olmayan tavırların, bakışların ve bir felsefe geleneğinin oluşamamasının SAYFA 14 E CUMHURİYET KİTAP SAYI 882