Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
O K U R L A R A Sezer Ateş Ayvaz, 1956 yılında Antakya’da doğdu. İlk ve ortaöğrenimini İstanbul’da tamamladı. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun oldu. Aynı üniversitenin Siyaset Bilimi bölümünde “Kadınlara Yönelik Periyodikler” konulu tezle yüksek lisans, “Türk Romanında Değişen Bir Paradigma: Politik Roman” konulu tezle doktora yaptı. Çeşitli kurumlarda felsefe, sosyoloji, davranış bilimleri dersleri verdi. Türkiye Yazıları, Sesimiz dergilerinde şiirleri yayımlandı. İlk öykü dosyası “Bütün Oteller İstanbul Palas” ile 1987 Akademi Kitabevi öykü başarı ödülünü kazandı. 1988’de “Aynalarda Yaz”, 2000’de “Yeryüzü Taksim” adlı öykü kitaplarını yayımladı. Kültür, edebiyat konularında, gazete ve dergilerde inceleme ve eleştiriler yazmayı sürdüren Sezer Ateş Ayvaz’ın yeni öyküleri “Tamiris’in Gecesuçları” adıyla yayımlandı. Sezer Ateş Ayvaz ile öykülerini konuştuk. Hasan Ali Toptaş yeni romanı “Uykuların Doğusu” ile geldi bu kez okurların karşısına. Makbule Aras Toptaş’ın yeni romanını değerlendirdi. Türk sineması üzerine yazılmış kitaplarda belirgin bir artış gözleniyor. Serpil Kırer de “Yeşilçam Öykü Sineması”ile geldi sinemaseverlerin karşısına. Kitabı Fatma Serbület Oran değerlendirdi. Bol kitaplı günler!.. “Kalfa ile Kıralıça” “ilginç” sözcüğünün hafif kalacağı kadar ilginç bir roman. Başlarda çok ağır ilerleyen metin, yazarın diline, yanlış sözcük yazılımlarına ve nükteli diyaloglara alışınca hoşlaşıyor, hatta komik bile geliyor. Asuman KAFAOĞLUBÜKE Yazın Sanatı B üyük İskender tarihi bir kişilik mi yoksa bir mitoloji kahramanı mı? Hollywood yapımı “İskender” filminin yönetmeni Oliver Stone bu soruyu sormadan edemediğini anlatırken, belki de Büyük İskender üzerinde 2300 yıllık bir lanet bulunduğunu, bu ünlü savaşçı kralın Yunan, Roma ya da Elizabeth çağı dramlarına konu olmamasını yadırgadığını söylemiş. Plutarkhos’un dediğine göre, 70’in üzerinde şehir kurup bunlara kendi adını veren Büyük İskender gerçekten de Herakles, Dionysos ve Akhileus gibi mitolojik kahramanlarla bir tutulmuş. Tanrısal güçleri olduğuna kendisi bile inanmış ama bu konuda Makedonyalılar tarafından alaya alındığını görünce tanrısallıktan vazgeçmiş. Kalfa ile Kıralıça kıralıça ile kalfa arasında şöyle bir konuşma geçer: “ ... Bendeniz, boş gezenin baş kalfası, A. Hermesi kulunuz kıralıçam. Memnun oldum kalfa efendi. Şuradaki size benzeyen Bey kimdir? İkizim kıralıçam. Neden yanımıza gelmiyor? Ruhen bizimle kıralıçam. Kucağındaki şey nedir? Bir hikaya kıralıçam. Filiboğlu İskender Bey’in Hind ormanında yaşadığı maceralar ve his dünyası üzerine. Güzel mi? ‘Üfür üfür ipe diz’ tekniği ile yazılmış serbest bir eser kıralıçam. Reca etsem kalfa. O güzel sesinizle.” Ve başlıyor A. Hermesi kalfa kucağındaki hikâyeyi okumaya. Hikâye, İskender’in babasının ölümü ardından orduların başına geçişini ve Anadolu ve Makedonya’nın büyük bir kısmına hükmeden Pers imparatorluğunu yenerek, askerlerini Hindistan’a kadar götürmesini anlatıyor. Tüm roman İskender etrafında gelişen olaylar ve düşüncelerden oluşsa da İskender’i bu romanın kahramanı değil. İskender’in öyküsü sonunda başka bir öyküye, daha doğrusu başka bir fikre zemin hazırlamak için anlatılıyor. Aslında yazar İskender’in biyografisini iyi araştırmış, kral hakkında bugün bilinen doğrulardan yola çıkmış ve ne bir yüceltme ne de bir aşağılamaya yer vermiş. Buna rağmen araya zıt düşünceler koymayı başarmış. DOĞUBATI EVLİLİĞİ Roman, karakterler üzerinden ilerleyen bir kurguya sahip değil, peşpeşe olayların akışı bütünlüğü sağlıyor. Okura İskender dışında bir karakter tanıtmıyor, olaylar hep bir kişi çevresinde gelişiyor. İskender’in yakın çevresinin, örneğin karısı, hocası, babası, başkâtibi vb. adı geçiyor ama onlar hakkında bilgi verilmediği gibi, onların İskender hakkında ne düşündükleri de anlatılmıyor. Sanırım roman boyunca tek düşüncelerini öğrendiğimiz kişi, bir kurbağa. Kurbağa deyince aklımıza hemen masallarda prensesin öptüğü hayvan geliyor, roman da kurbağayı bu masalsı yönüyle canlandırıyor fakat bu kurbağa İskandinav masallarından çıkmıyor karşımıza, Hindistan’da çıkıyor. Romanın bir noktasında İskender felsefesini anlatırken “onlara, yaşamaları ve çoğalmaları için topraklar, kadınlar, köleler verdim. Aralarında evlilikler, kan bağları kurdum. Yeni bir geleceği döllemeleri için yataklar sundum. Geldiğim yer ile vardığım yeri bir araya getirdim.” Yazının başında da belirttiğim gibi, İskender’in gerçekten de tarihsel önemi insanlığı bir tek ırk, dünyayı da sınırları olmayan bir coğrafya olarak görmesiydi. Bunlar Büyük İskender’in bugün de takdir edilen özellikleri ama tabii aynı adamın bir diğer yüzü var, çabuk öfkelenen, acımasız, inatçı, güven duymadığı ya da tehdit oluşturan insanları hiçbir sorgulama gereği duymadan öldürtmesi. BÜYÜK İSKENDER Oliver Stone’un “İskender” filminde beni en şaşırtan şey, Doğu despotuna dönüştüğü halde, elde ettiği topraklarda yaşayan insanlara ve onların kültürlerine karşı saygısını yitirmemesiydi. Pers imparatorluğunu yıktıktan sonra, kendi de Persli hükümdarlar gibi giyinmeye başlamış ve Doğu’nun geleneklerini benimser görünmüştü. İskender belki de, farklı kültürlerin ve ırkların bir arada yaşamasının önemini kavrayan ilk kraldı, bugün bile bunu görebilen yönetici sayısını düşünürsek, İÖ 4. yüzyıl için bu idealin olağanüstülüğü iyice ortaya çıkıyor. İskender, Asya ve Afrika halklarını sadece köle ve hizmetkâr olarak benimseyen düşünce yapısına karşı çıkıyordu, hayatının son yıllarında en çok bu ırkçı düşünceyle savaşması gerekti. Bu hafta okuduğum İlhami Algör’ün “Kalfa ile Kıralıça” adlı romanı özellikle Büyük İskender’in bu yönüyle ilgilenmiş ve şimdi Ortadoğu’yu istila eden Batılılarla karşılaştırmış. Romanı fantastik bir temel üzerine kurduğu halde İskender’in kişiliğine sadık bir karakter yaratmış. Romanın konusu sade bir yapıya sahip. A. Hermesi adlı kalfa, bir gün parkta “kıralıça” diye hitap ettiği bir kadınla karşılaşır düş gücünü temsil eden tanrı Hermes’in adını çağrıştırdığı gibi, yazar kendi önadına da gönderme yapmış bu karakter ileSAYI 834 Kuşkusuz ancak bir despot dünyayı ele geçirmeye çalışır ve bunu başarır. İskender’i ilginç kılan şey, bence bu acımasız portreye rağmen askerlerinin güvenini uzun yıllar kaybetmemiş olması ve onları dünyanın bir ucuna sürükleyecek güce sahip olması. FİLOZOF KURBAĞA İlhami Algör de romanında denge kurmuş, bir yanda saygı duyulacak idealleri olan bir asker anlatırken diğer yanda bu kralın despot yönünü de görmezden gelmemiş. Bu yönünü bize gösteren ise biraz önce sözünü ettiğim filozof kurbağa. Örneğin “onlara kadınlar, köleler verdim..” sözlerini eden İskender’e “kimin malını kime verdin deyyus?” diye soruyor bu kurbağa (yazar ona kurbaa diyor.) Fakat kimse onu adam yerine koymadığı için sesi de duyulmuyor. Roman boyunca birkaç kez daha çıkıyor ortaya kurbağa ve her seferinde olayların akışına eleştiri ve derinlik getiriyor. “Kalfa ile Kıralıça” “ilginç” sözcüğünün hafif kalacağı kadar ilginç bir roman. Başlarda çok ağır ilerleyen metin, yazarın diline, yanlış sözcük yazılımlarına ve nükteli diyaloglara alışınca hoşlaşıyor, hatta komik bile geliyor. Esprili bir roman olduğunu ben ancak romanın ortalarına geldiğimde fark ettim, bundan sonrası daha hızlı ilerledi. Zekice yazılmış bir metin, ayrıca sonunda fikir bütünlüğüne de kavuşuyor ama pırıltıları kalabalığın içine karıştığı için ne yazık ki fark edilmiyorlar. ? asu@yazinsanati.com Kalfa ile Kıralıça/ İlhami Algör/ Merkez Kitaplığı/ 2005/ 119 s. SAYFA 3 TURHAN GÜNAY eposta: cumkitap@cumhuriyet.com.tr İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk ? Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız ? Yayın Yönetmeni: Turhan Günay ? Yazıişleri Müdürleri: Mehmet Sucu ve Güray Öz (Sorumlu) ? Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı ? Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. ? Baskı: İhlas Gazetecilik A.Ş. 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna İstanbul ? İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişliİstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 ? Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden/Reklam Müdürü: Eylem Çevik ? Yerel süreli yayın ? Tel: 0 (212) 251 98 74 CUMHURİYET KİTAP