24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ray Huang'ın 'Çin Tarihi', Attila Sönmez'in çevirisiyle dilimizde lik ve doğayla uyuşum toplumsal bir amaçtır. İşte Çin toplumu, 17. yüzyıldan itibaren Avrupa standartlarında iktisadi gelişme göstermediyse ve 19. yüzyılda Avrupa güçlerinin limanlarını ve ekonomisini ele geçirmesine direnemediyse de 20. yüzyıl ortasında Çin Komünist Partisi ülkenin birliğini ve bağımsızlığını sağlayıp, 1911’de ilan edilen Dr. Sun Yatsen’in milliyetçi hareketini yani Çin Cumhuriyeti’ni veya modernleşme sürecini başka bir boyuta taşıdı. İşte, bu yeni siyasi ve büyük ölçüde iktisadi altyapı üzerinde, Başkan Mao’nun ölümünden sonra, siyasi rejimi değiştirmeden çok hızlı bir kapitalist sanayileşme ve küreselleşme modeli gerçekleştirildi. Güney Kore, HongKong veya Tayvan’da, bu kapitalist yol kitaba uygundu ama, kimse bunu Çin gibi katı bir komünist yönetimden beklemiyordu. (Acaba biz Marx’ı yanlış mı okuduk? Rusya’yı da düşünürsek, komünizm kapitalizmin önünde miydi yoksa arkasında mıydı?) İYİ BİR BAŞLANGIÇ Bunların cevaplarını, 20. yüzyılın tanığı olan kitabın yazarı Ray Huang (19182000) vermeye çalışıyor. Ünlü Wampoa Askeri Akademisi’nden mezun olup 19411950 arasında milliyetçi ordu saflarında hizmet etmiş ve devrimden sonra ABD’ye göç etmiş olan yazar, Çin tarihi konusunda uzmanlaşmış ve Amerikan üniversitelerinde ders vermiş bir uzmandır. Çeşitli Batı’lı tarihçilerin yazdığı Çin tarihlerini de okumuş birisi olarak, bir Çinlinin yazmış (ve kendi eskizleri, haritaları ve şemalarıyla hem süsleyip hem de anlatımı kolaylaştırdığı) bu kitabın, gerçekten, Çin ile ilk kez ilgilenenler için çok iyi bir başlangıç olduğunu ve başlıktaki "makro tarih yaklaşımını" hak ettiğini düşünüyorum. Yukarıda da ifade ettiğim gibi, Çin tarihi, milletlerdevletler ayrıntısına girmeden anlatılacak makro ölçekteki, 23 yüzyıllık bir Avrupa tarihinin yazım güçlüklerini taşır. Bu tür bir makrohistorya denemesini Arnold Toynbee yapmıştır ama, A Study of History, 12 ciltten oluşur ve okuması da güçtür. Oysa, Ray Huang, çok kolay okunan (tabii ki, çevirenin Türkçe kullanımını ve kültürünü göz ardı etmeden), nispeten kısa bir kitapta bu güçlükleri aşmıştır. Bir kapalı kutu olan, hatta bir kıta bile sayacağımız Çin hakkında, Türkiye’de aydınların çok şey öğrenmesi gerekir kanaatindeyim. Bir kuşak sonra süper güç olacağı veya bu güçler arasına gireceği neredeyse kesin bir görüş haline gelen bu toplumun tarihsel gelişmesi, bir çok sorunu anlamak için başlangıç noktasıdır. Gençliğimde, bir İngiliz üniversitesinin araştırma bölümündeki araştırıcıların üçte birinin, hem de Çince bilerek, Çin’in bilim ve teknoloji politikasıyla ilgilenmesini tuhaf bulmuş, olsa olsa kendi sömürgeci geçmişleri ve HongKong ilişkisine bağlamıştım. Bir kuşak sonra, İngiltere HongKong’u iade etti ama, en önemli ticaret partneri olmaya devam ediyor; İngiltere’nin Çin’le tanışması 1840’tır. Türkler ise, şu veya bu ad altında bin yıl komşuluk ettikleri ve bazı yakın akrabalarını Çin hâkimiyetine verdikleri halde (Uygur Türklerini, Kaşgar şehrini ve bu şehirde yaşayan Kaşgarlı Mahmud’un Divanı Lügat üt Türk’ünü yani Türkçe Sözlüğünü, sadece, hatırlatayım) Çin, bize, Arapçadaki Çini Maçin gibi, çok uzaktaki bir yer gibi görünüyor. Ama onlar bir dünya devleti olarak bizimle ilgileniyorlar. Bize de, Süleyman Amcanın, "bir zamanlar Adriyatik’ten Sarı Deniz’e" hikâyesini anlatmak düşüyor. Artık, Sarı Denizi ve Sarı Nehir’i görmek zamanı gelmiştir. ? (*)Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi Çin Tarihi, Bir Makro Tarih Yaklaşımı/ Ray Huang /Çev: Attila Sönmez/İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları/ 379 s. SAYFA 23 Bir Makro Tarih Yaklaşımı TürkÇin ilişkilerinin iki bin yıllık geçmişine değinen ve Türkçedeki "Çin" kelimesinin etimolojisiyle başlayan çevirmenin özgün önsözü de bize, bazı kitapların yazarları kadar çevirenlerin de önemini hatırlatıyor. Attila Sönmez, uzun yıllar bölgede Dünya Bankası uzmanı ve temsilcisi olarak görev yapmış, Çin dili ve kültürüne aşina ve tabii, ekonomik dönüşümün dinamiklerini çok yakından bilen birisidir: Kitabın seçiminden, Çince isimlerin ve terimlerin Türkçeleşmesine değin birçok sorunun optimal çözümü sadece yabancı bir dili çeviri yapacak kadar bilmekle mümkün değildir; bu bir deney birikimi ve kültür meselesidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI ? Ergun TÜRKCAN* in, şu anda dünyanın dördüncü büyük ekonomisi ve en kalabalık ülke olarak 20 yıl içinde dünyanın da en büyük ekonomisi olabilecek; başka bir deyişle bir "süper nova"nın, bir süper gücün ufukta doğduğunu görüyoruz ve bu sistem hakkında Türk okuyucusunun fazla bir bilgisi de yok. Aslında, Asya Kaplanları denen Doğu Asya ekonomileri hakkında Attila Sönmez’in bölgeyi en iyi bilen uzmanlardan birisi olarak bize hediye ettiği derinlemesine iktisat incelemesinin dışında, hele buranın tarihi konusunda fazla bir özgün kaynağımız yoktur. TürkÇin ilişkilerinin iki bin yıllık geçmişine değinen ve Türkçedeki "Çin" kelimesinin etimolojisiyle başlayan çevirmenin özgün önsözü de bize, bazı kitapların yazarları kadar çevirenlerin de önemini hatırlatıyor. Attila Sönmez, uzun yıllar bölgede Dünya Bankası uzman ve temsilcisi olarak görev yapmış, Çin dili ve kültürüne aşina ve tabii, ekonomik dönüşümün dinamiklerini çok yakından bilen birisidir: Kitabın seçiminden, Çince isimlerin ve terimlerin Türkçeleşmesine değin birçok sorunun optimal çözümü sadece yabancı bir dili çeviri yapacak kadar bilmekle mümkün değildir; bu bir deney birikimi ve kültür meselesidir. Ç nı, 19. yüzyıl ortasında başlayıp, 20. yüzyıl ortasına kadar süren Avrupalı ve Asyalı (Japon) saldırılarına ve kanlı iç savaşlara rağmen korumuş, 20. yüzyıl son çeyreğinde, iktisadi kalkınmasının hızlanmasıyla modern bilim ve teknolojide de, hızla ön sıralara çıkmaya başlamıştır. Aslında, Çin, bilim ve teknolojiyi yeniden öğrenmemiş, farklı bir amaçla kullanmaya başlamıştır. GELENEKSEL BAKIŞ... Avrupa’nın Çin’e geleneksel bakışı, bu toplumun statik ve devletçi yapısını bozamayacağı için gelişemeyeceği, daha geniş bir çerçevede formüle edilirse, Kapitalizmin veya bir sanayi devriminin burada doğamayacağı şeklindedir. Çin ve Avrupa değil de, genelde, Doğu ve Batı toplumları arasında temelde bir fark olup olmadığı, 17. yüzyıldan beri, Batıdaki düşünürler tarafından sorulmuş; sorun, 20. yüzyıl ortasında, tarih, coğrafya, iktisat, sosyolojiantropoloji gibi modern sosyal bilimler çerçevesinde bir kez daha ele alınmıştı. Bu çalışmalar sırasında, büyük İngiliz bilim tarihçisi Joseph Needham’ın ünlü "Science and Civilization in China" başlıklı çalışması, Çin’in 13. yüzyılda, Marko Polo’yu hayran bırakan medeniyetin, Büyük Coğrafi Keşifler döneminde yani 15. ve 16. yüzyıllarda da Avrupa’dan üstün olduğunu fakat, saldırgan bir kullanıma değil, ebedi düzenin sağlanmasına yönelik olduğunu gösteriyordu: Askeri güç değil fakat, akıl, bilgeAttila Sönmez ÇİN TOPLUMU Çin’i herhangi bir ülke olarak algılarız, oysa Çin Avrupa’dan büyük bir alanda, Portekiz’den İsveç’e kadar farklılıkları yaşayan, belki de en eski tarihi devlet yapısıdır. Çin’de Han İmparatorluğu ve Roma İmparatorluğu eşzamanlı tarih ürünleri olmakla birlikte, Roma kendi iç çelişkileri ve Barbar istilalarına dayanamayıp önce ikiye ve sonra pek çok parçaya bölündü; Doğusu on beşinci yüzyıl ortasına kadar ancak yaşayabilirken Batı’nın Feodal parçacıkları yeniden bir araya gelip ulus devletleri ve saldırgan sömürge imparatorlukları kurdular. Batı’da ticaret, özel mülkiyet ve her kademe ve süreçte bir mücadele ve yarış söz konusu iken, Çin toplumu, bir devlet düzeni içinde, statik "homeostatik" yapısı834
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle