05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KISA KISA... KISA KISA... KISA KISA... KISA KISA... Doğu Malı, Batı Sanatı larının eserlerinde Doğu motifleri görülmeye başlanıyor. SANATIN GÜCÜ Sanatın gücü bu elbette, öyle ya da böyle toplumsal yaşamın bire bir aynası olarak gündelik olayları yansıtma işlevini hiç yitirmiyor. Böyle bir perspektiften bakıldığında Lorenzo Lotto’nun Azize Katerina’nın evliliğini resmettiği tablosunda arka planda bir Anadolu seccadesinin size gülümsediğini görüyorsunuz! Devam ediyorsunuz, bu sefer karşınıza Aziz Antonius çıkıyor, halka sadaka dağıttığı balkonda yine bir Anadolu motifli halı var, Bellini Tanrıların Şöleni’nde Çin porselenleri kullanıyor, Giotto ve yardımcıları Meryem’in taç giyme törenindeki Azizlere Doğu yazısından esinlenmiş motiflerle bezeli haleleri layık görüyor…. Ya da Pisanello’nun halen Louvre Müzesi’nde bulunan çizimlerinde, Bizans İmparatoru VIII. Paleologos’a, İslam tiraz dokuması bir elbise giydirmesinin aslında Batı’dan acil yardım isteyen bir imparator mesajını veriyor olması da örneklere ekleniyor… Bu noktada biraz soluklanıp düşünmek ve konunun çerçevelerini daraltıp zoom yapmak gerek belki, önce şu en geniş anlamda “DOĞU” sanatının içinden İslam sanatını alalım, kaldı ki Rosamond E. Mack da zengin görsel örneklerle daha çok bu alanın altını çiziyor: İslam sanatı insan tasvir etmediği için son derece dekoratif (burada tüm sanatların dekoratif olduğunu savunan Rodin’e de bir selam yollamak gerekebilir), aynı zamanda stilize edilmeye geniş imkân tanıyan, soyutlamaya çok yatkın bir yapısı var. İslam felsefesinin soyutlamayla ilgili ilişkisi burada önemli bir rol oynuyor (öyle ki Kufi yazılar birçok modern soyut resmin temeline inildiğinde karşımıza birden çıkabiliyor, şaşırmamak lazım). İkinci zoom ise kaçınılmaz olarak Anadolu toprakları… Sürekli geçmişe dönüp “Biz ne şahane bir uygarlıktık, bugünü bırakalım, eskiyi yaşayalım” gibi son derece sığ bir söylemden uzak kalabilme çabasıyla birlikte bazı gerçekleri de göz ardı etmemek gerekiyor. Söz konusu tarihi dönem, yani 13001600 Osmanlı’nın gelişme ve yükseliş döneminde, kültürel birikimin zenginleşmesi ve yayılması dışında tam da Doğu Malı, Batı Sanatı’ nın da gösterdiği gibi inanılmaz bir ticari boyut var. Bu ilerleme ve sonrasındaki gelişmeler de bize tam olarak bu yolculuktaki dönüş biletini elimize alışımızı anlatıyor. Ne oluyor: Amerika’nın keşfiyle “Doğu” dışında yepyeni bir kıta bulunuyor, Rönesans tüm hızıyla yayılıyor, yeni pazarlar gelişiyor, zaman içinde Osmanlı duraklıyor, düşünüp yoluna devam edeceğine gerilemeye başlıyor. Tarih, “Batı”nın eline geçiyor. Zamandizinsel bir sıçramayla birkaç yüzyıl sonra aynı topraklarda “Batılılaşma” bir amaç haline geliyor. Arada eksik kalan tarihi araştırmalar, bunu yapacak kurumlar, bilim adamları vs… Kendini ötekinin aynasında yok eden bir kültür… Hem öğrencilere, hem koleksiyonerlere, hem müze küratörlerine, hem tarihçilere hem de konuyla yakından uzaktan ilgili dünyaya merak duyan herkese seslenen bir kitap Doğu Malı, Batı Sanatı. İslam Ülkeleriyle Ticaret ve İtalyan Sanatı / 13001600. 200’e yakın birbirinden ilginç resim içermesi ve konuların ayrı başlıklar halinde açık bir dille ele alınması kitabın hem bir başvuru kaynağı hem de bir başucu kitabı olmasını sağlıyor. ? Doğu Malı, Batı Sanatıİslam Ülkeleriyle Ticaret ve İtalyan Sanatı / Rosamond E. Mack / Çeviren: Ali Özdamar / Kitap YayıneviTarih ve Coğrafya Dizisi / 399 s. Kuşe kâğıda renkli baskı, 187 resim. ? Ceyda AKAŞ u bir yolculuğun hikâyesi, her iyi yolculukta olması gerektiği gibi bir gidiş bir de dönüş biletinin olduğu, Doğu’nun ve Batı’nın, seyyahların, ticaretin, sanatın ve bu eksende kaçınılmaz olarak bir kültürel kimliğin ana kahramanlarını oluşturduğu taa 1300’lere dayanan oldukça eski bir hikâye. Anlatıcısı Rosamond E. Mack, bir Rönesans tarihçisi. Doktorasını Harvard Üniversitesi’nde yapmış. Kitabın adıysa Doğu Malı, Batı Sanatı. İslam Ülkeleriyle Ticaret ve İtalyan Sanatı / 13001600. Kitap Yayınevi’nin 100. kitabı. Çevirisini Ali Özdamar’ın yaptığı kitabın birçoğu renkli pek çok resim içermesi, eseri daha da ilginç kılıyor. eden bir el altı müracaat kitabı kaleme almışlar. Kitap şu günlerde, “Nâzım Kitaplığı” Yayınları arasından çıkıyor. Nâzım Kitaplığı, toplumsal telif eserlerin yanı sıra, düzenlenmiş çeşitli toplantıların içeriğini de belgesel olarak yazın dünyasına kazandırıyor. “Başka bir dünya mümkündür” algısını irdeleyen, genişleten ve derinleştiren bir yayın politikasına sahip olan yayınevi, “kuş gribi” olayını da benzeri bir pencereden değerlendiren yazarlarını bu yapıtla okuyucusu ile buluşturmaya hazırlanıyor. Yedi bölümden oluşan kitabın sunuşunda, yazarlar yapıtlarının amacını, “(...) kuş gribi konusunda halkımızı aydınlatırken, yaşadığımız sağlık sorunlarının kökenlerine de ışık tutmak ve sadece kuş gribinden ve genel olarak salgın hastalıklardan değil, kapitalizmin insan sağlığına ve aklına yönelik saldırılarından korunmanın yollarını tartışmaya açmak” (s. 78) olarak açıklıyorlar. Sunuşa son söz olarak da, salgın hastalıklardan korunmanın ve bunların etkilerini en aza indirmenin mümkün olduğunu, ama bunun için neyle ve nasıl mücadele edilmesinin iyi bilinmesi gerektiğine işaret ediyorlar.. Sunuşu takip eden yedi bölümden ikisi yazarların doğrudan, kalan beş bölüm ise ortaklaşa katkılarıyla kaleme alınmış. B Kuş Gribi “KUŞ GRİBİ VE TÜRKİYE” Erhan Nalçacı, giriş bölümünde, “Kuş Gribi ve Türkiye” sorunsalını irdeliyor. Toplumsal eşitsizliklerin doğal felaketlere karşı toplumu korunaksız hale getirdiğine işaret eden yazar, bunun arka planını, egemen üretim biçimi olan “Türkiye kapitalizmi” bağlamında inceliyor. “Serbest piyasa ekonomisi”nin geneldeki önemli özelliklerinden birisinin “kayıp insanlar düzeni” olduğu betimlemesiyle, bunun Türkiye’ye yansımasını resimleyen yazar, emperyalizme bağımlı bir ülkede, bilim ve teknoloji manzarasının içinde yoksunlaştırılma olgusunun bulunduğuna dikkat çekiyor ve bunu ilaç ve aşı üretimi açısından değerlendiriyor. Siyasi otoritenin olaya yaklaşımının da irdelendiği bu bölümde, kitabın amacı bir kez daha şöyle tanımlanıyor: “Elinizdeki kitap, konuyla ilgili bilimsel bilgileri bilimsel bir yöntem ve anlaşılır bir dille halkımızla paylaşmayı amaçlamaktadır. Çünkü içinden geçtiğimiz dönemde en çok gereksinim duyduğumuz şey, korku ve panik değil, siyasi akıldır.” (s. 16) “Kuş Gribi Hakkında Temel Bilgiler” bölümü, yazarların kolektif katkısını içeriyor. “Kuş gribi nedir?”, “Kuş gribi neden tehlikeli?”, “Son kuş gribi salgını nasıl bir seyir izliyor?”, “Ne tür önlemler alınmalı?” ve “Riskin boyutları” bu bölümün alt başlıkları. Bölüm bütünüyle konu ile ilgili bilgileri derli toplu ve sıkmadan okunabilecek bir şekilde sunuyor. BATI, DOĞU’YU ÖĞRENİYOR... Yolculuk 1300’lerde başlıyor, 1600’lere kadar sürüyor. Dünya henüz Batı’nın ekseninde dönmüyor, tam tersine Batı, Doğu’yu öğrenmeye çalışıyor, Doğu bilimiyle, kültürüyle, hem egzotik hem de ticari bir merak unsuru. Doğu diyorsak bu, Çin’den başlayıp, Moğol İmparatorluğu’ndan geçip, Suriye, Anadolu, İran ve Kuzey Afrika’ya kadar gelen, bu arada İslam kültürüyle yakın akrabalık ilişkisi içinde bulunan İspanya’yı da içine katan oldukça geniş bir toprak parçası. Bu topraklar, özellikle Akdeniz ticaretini elinde tutan İtalyanların uğrak noktası. Uluslararası lüks mallar ticaretinin altın dönemi, seramikler, kumaşlar, halılar, gemiler dolusu mal Batı’ya taşınıyor dur durak bilmeden. Bu ticaretin birçok sebebi var, öncelikle masallar diyarının gündelik yaşamında Batı için gerçekten çok lüks eşyalar kullanılıyor. İpek dokumalar, altın kakma tabaklar, göz kamaştırıcı seccadeler, porselenler bütün baş döndürücülüğüyle gerçek bir pazar oluşturmayı çok kolay başarıyor. Bununla birlikte bilinmeyen ve az bulunana duyulan merak, ticaretin gitgide güçlenmesine sebep oluyor. İlginç olan, böylesine geniş bir toprağın, din, dil ve ırk gözetilmeksizin sadece Doğu olarak değerlendirilmesi öte yandan. Ticaret, olay örgüsünün temel taşı ama aynı zamanda bu eşyaların gündelik hayata girmesi ve kullanımına başlanmasıyla beraber sanat devreye giriyor. Bu yolculuklar, uzak topraklar resmediliyor, oradaki hayat anlatılıyor, yolculuk kitapları, anılar kaleme alınıyor. İlk görme ve algılama evresi geçtikten sonra, birikenler dışarıya yansıtılıyor. İşte tam bu noktada Rosamond E. Mack’ın kitabı en ilgi çekici noktaya varıyor, buraya kadar “Her şey tamam, ticaret yapılıyor işte” derken birden Rönesans’ın ünlü ressamSAYFA 24 ? Prof. Dr. Nurettin ABACIOĞLU(*) u sıralar “kuş gribi”, hem Türkiye’nin ve hem de dolayımlı olarak dünyanın gündemindeki konular arasında… Onlarca olay, yoksul kesimlerden insanların çaresizce karşılaştıkları acı ölümler ve hastalıklarına çare arayış çabaları, her tür yöntemle itlaf edilen kanatlılar, camilerden hutbe ile halkı eğitmeye kalkan hükümet söylemleri, her boydan uzman açıklamaları, Avrupa Birliği komiserleri ve Dünya Sağlık Örgütü yetkililerinin denetimleri ve yazılıgörsel basında ucunu çeksen her yere giden haberler, haberler… 2006 yılının ilk karşılaması böyle başladı bu coğrafyada.. Yüz yıllardan beri, yine bu coğrafyada “tavuk vebası” olarak bilinen bir illet, bu sefer bir başka türlü yaşamın orta yerine düştü, adeta yeniden markalaşarak toplumsal hafızamıza şu sıralar “kuş gribi” olarak kazınmakta. Ve şu sıralar, belki de en çok önemsenmesi gereken olgu, doğru bilgi, doğru değerlendirme ve önerilere duyulan açlık... Bunu iki hekim ve bilim insanı yazar, Dr. Aslıhan Çakaloğlu ve Prof. Dr. Erhan Nalçacı gecikmeden yerine getirmişler. Toplumlarına karşı sorumluluklarını hekim duyarlılıkları ile bitiştirip, salt tıbbi bilgiler yumağından ve yığınından oluşmayan ve sorunun arka planındaki toplumsal ve ekonomik boyutları da inceleyen, göndermeler yapan ve çözüm üretmeye gayret Ş “SORULARLA KUŞ GRİBİ” Sonraki bölüm “Sorularla Kuş Gribi” başlığını taşıyor ve Aslıhan Çakaloğlu’nun kaleminden çıkma. Yazar, konuyla ilgili çok etraflı tıbbi bilgileri zoru kolay eden bir dille ve soru cevap tekniğine dönüştürerek yazmış. Toplam 129 soru ve yanıtı barındıran bu bölüm, toplumda akla gelebilecek olası tüm sorulara yanıt arama çabasında. Soruların önemli bir kısmı tıbbi bilgi gereksinimini karşıladığı gibi, diğer önemli bir kısmı da endişe ve korkulara karşı yanıt üretmekte ya da gereksiz cesaretleri doğru bilgi ile doğru zemine oturtma çabalarını içermekte. Özlü ve sade yazım diliyle kolay anlaşılır olan bu bölüm, gülünesi soruların yanıtlarını bile üretmeye çabalamış. Örnek olsun; toplumsal heyecan ve isteklerimiz arasında başta gelenlerden birisi de, bir gün talih kuşuyla buluşma ümididir. Bu bakımdan uçan kanatlı dostlarımızın kafamıza defi hacet etmelerine kızmaz, tersine bunu bir uğur ve yaklaşan mutlu günlerin bir habercisi bile sayarız. Kuşkusuz bu keyfimizin içine “kuş gribi” etmiş gibi görünmektedir. Çakaloğlu bu sorunsalı, işte şöyle bir soru ve yanıtla irdelemiş: “Yolda yürürken üzerime kuş KİTAP SAYI TARİH... KÜLTÜR... Son dönemdeki kimlik tartışmaları, ulusal kimlik çalkantıları bu kitabın konusu değil elbette, ancak yine de bu kapsamlı araştırma, geniş bir bakış açısıyla bir kere daha farklı açılardan tarih, kültür, kültürün iletkenliği konularını düşünmemize yol açıyor. ? CUMHURİYET 834
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle