05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Serpil Kırel’den başarılı ve titiz bir çalışma Yeşilçam’ın altın çağı ve öykü sineması yıllar nasıl yaşandı? Gündelik Yaşam ve Popüler Kültür: Sinemayı toplumla olan bağlarından koparmak olanaksızdır. Altmışlı yıllarda üretilen filmleri, o filmlerin seslendiği seyirciyi, yani “bizi” ancak yaşadığımız toplumsal değişimlerin izini sürerek anlayabiliriz. Altmışlı yıllar toplumsal etkinlikler açısından hareketli yıllardır. Ekonomik, sosyal ve politik birçok değişimin yaşandığı altmışlı yıllar 1960 yılında bir darbeyle başlar. Yeni anayasanın kabulü, köyden kente göç ve kent nüfusunun hızlı bir biçimde farklılaşması bu dönemin en tipik diğer özelliklerindendir. Kente yeni gelen nüfusun barınma sorunu gecekondulaşma ile kendi kendine çözümlenmeye çalışılırken, apartmanlar da yeni kent yaşam biçiminin simgeleri olarak ardı ardına mahallelerde yükselmeye başlar. Kentler kalabalıklaşırken, köyünden, kasabasından büyük kentlere gelenler için yeni bir hayat başlamaktadır. Altmışlı yılları anlamak bu yıllardaki gündelik yaşamı ve popüler kültürü de anlamayı gerektirir. Altmışlar günümüz yaşamından birçok açıdan farklıdır. Ancak ana hatlarıyla çok belirgin bir değişimden söz etmek, en azından bunu hatırlamak yerinde olacaktır. Altmışların dünyasında günümüzdeki gibi çok kanallı televizyondan, internetten kaynaklanan bir görsel bilgi bombardımanından söz edemeyiz. Günlük yaşama hareketli görüntü, ellili yıllarda popülerleşmeye başlayan sinema filmleri ile girmeye başlar. Toplumsal yaşamdaki hareketliliği ve gündelik yaşamdaki dinamikleri hatırlamak amacıyla bu bölüme yemeiçme kültüründen, radyo dinleme alışkanlıklarından, popüler olan dergilerin isimlerinden, kent yaşamının getirdiklerinden, apartman hayatından, otomobilden ve telefondan, kısacası altmışların dünyasında yeri olan ve hatırlanması gereken dönemin tipik temsilcilerinden söz ederek başlamak yerinde olur. Altmışlarda yaşanan bir başka toplumsal olgu dış göçtür. Dış göçün etkisi kırsal kesimdeki güç ilişkilerinde değişiklikler yaratır. Zürcher’e göre, bu değişimin toplumda maddeci bir dünya görüşünün ve buna bağlı olarak tüketim kalıplarının yerleşmesinde büyük ölçüde etkisi vardır. Altmışlarda mahalle yaşamı halen ağırlıktadır. Ancak apartmanların çoğaldığı semtlerde mahalle dokusu değişir. Kent içinde daha dinamik, değişken ve hareketli bir döneme girilir. Arabalar artar, apartman yaşamı yaygınlaşır, içgöç yüzünden nüfus çeşitlenir. Kentleşme mahalle dokusuna etki etmekle birlikte filmlerde henüz yabancılaşmadan söz edilemez. Belki de dışarıda “hızla” yaşananlara inat, filmlerde yansıtılan hayatta bu bağların kopmadığı döneme daha fazla yoğunlaşılmıştır. Altmışlarda üretilen filmlerin seslendiği seyircinin yaşadığı gündelik yaşam bu biçimde şekillenmektedir. Bu yaşananlar kaçınılmaz olarak popüler olana da yansıyacaktır. Popüler filmlerin anlatısının da ağırlıklı olarak bu türden yakın ve samimi bir sosyal çevre içinde öykülenmesi rastlantı değildir. Filmlerde ağırlıklı olarak mahalleler, mahallenin sevilen kişileri, bıçkınları, esnafı ve ileri gelenleri bir arada resmedilir. Herkesin bir Yeşilçam sinemasının "altın çağ"ına odaklanan Yeşilçam Öykü Sineması, hem sinema kesimindeki hem de yaşanan toplumsal hayattaki değişimler eşliğinde bir bütün olarak altmışlı yılları ve Türk sinemasının yaşadığı deneyimi ortaya koyan başarılı bir çalışma. ? Fatma Serbülent ORAN kaynaklık edecek denli zengindir. Film üretiminin yoğun olduğu, sinema sektörüne yeni yönetmenlerin, oyuncuların ve yapımcıların girdiği bu yıllarda sinema yapmak günümüzün sinema yapma pratiğinden çok farklıdır. Sinema ekonomik altyapı açısından sağlam bir yapıya sahip değildir. Film üretebilmek için sektör dışından gelecek borç paralara gereksinim vardır. Bu ilişkiler ağı, filmlerin üretim mantığını da değiştirecek ve para kazanmak yapımcılar için her zaman birincil amaç olacaktır. Filme yatırılan paranın geri dönebilmesi için ödünler verilecek, seyircinin istediği filmler yapılmaya çalışılacak, film yapanlar arasındaki rekabet gün geçtikçe kızışacak ve bir yerden sonra bu, sinema yapan herkesin elini kolunu bağlayan bir kısırdöngü halini alacaktır. Altmışlı yıllarda sinemaseyirci ilişkileri: Altmışlı yıllar, Türk sinemasının seyircisiyle bağlarının en sıkı olduğu yıllardır. Sinemasal üretim açısından bakıldığında ise seyircinin beğenisinin film üretiminde “doğrudan” ve belirleyici etkide bulunan bir gücü vardır. Belki de, ele alınan yılların en önemli özelliği gündelik yaşamda sinemaya gitmenin vazgeçilmez bir eğlence biçimi olmasında aranmalıdır. Altmışlı yıllarda sinemanın günlük yaşamdaki konumu değerlendirildiğinde, bunun sadece bir boş zaman geçirme eylemi olmadığı görülür. İncelenen yıllarda sinema aynı zamanda bir sosyalleşme aracıdır. ALTMIŞLI YILLAR... Yeşilçam’ın altmışlı yıllardaki günleri popüler sinemanın altın çağı olarak yorumlanabilir. Yeşilçam’ın seyircisi, beğenisi her zaman dikkate alınan, hatta deyim yerindeyse her dediği yapılan ve “şımartılan” bir seyircidir. Türk sinema seyircisinin en çok “şımartıldığı” yıllardır, ama aynı zamanda bir kısırdöngü içinde dönenip beğenisini en az geliştirdiği ve kendisine soru sorduracak çok az sayıda film izleme şansına sahip olduğu bir dönemdir. Halk eğlenmek istemektedir. Sinema bir eğlenceliktir ve Yeşilçam filmleri de bu isteği karşılamaya yaramaktadır. Altmışlı yıllarda Yeşilçam filmlerinin seyircisi kimdir? Bu yıllarda seyircinin beslendiği popüler kültür ürünleri arasında radyo, popüler romanlar, tiyatro ve yabancı filmler sayılabilir. Sinema seyircisi, bol diyaloglu ki bu radyo tiyatrosu alışkanlığından da kaynaklanmaktadırfilmlerden hoşlanmaktadır. Ayrıca, popüler edebiyat ürünleri de bu beğeniyi destekler niteliktedir. Yeşilçam anlatısının en önemli özelliklerinden birini filmlerin diyaloglarının oluşturduğu ileri sürülebilir. Karakterler her fırsatta birbirlerine duygu ve düşüncelerini süslü, abartılı ve edebi yazılmış diyaloglar aracılığıyla dile getirmektedirler. Yeşilçam filmleri sayesinde “film izleme kültürü” yaygınlaşır. Seyirciyi evinden çıkarıp sinema salonlarına kadar getirtmek Yeşilçam sinemasının başardığı bir şeydir. Altmışlı yılların seyircisi her şeyden önce ailelerden oluşan bir seyircidir ve perdede görmek istediklerini tepkileriyle hissettirmekte ve beklentilerini somut bir biçimde ortaya koymaktadır. Sinema profesyonelleri ise bu işaretleri yorumlamakta ve film üretirken değerlendirmektedirler. Yeşilçam sineması seyirci egemenliğinde yapılan, seyircinin desteklediği ve etkilediği öykülerin oluşturduğu bir öykü sinemasıdır. Altmışlar Türk sinemasının izleyicisi ile bağının en yoğun olduğu ve sinemanın radyo ile popülerlik yarışında olduğu yıllardır. Büyük kentlerde tiyatro izleyiciliğinin ve gazino kültürünün de popüler eğlence alışkanlıkları arasında olduğu varsayılabilir. Altmışlı yılların seyircisini besleyen popüler kaynaklar arasında yabancı sinema filmleri, tiyatro oyunları, popüler roman ve öykülerin yanı sıra gazeler, dergiler ve radyo sayılabilir. Altmışlı yıllarda Yeşilçam öykü sinemasını oluşturan dinamikler: Yeşilçam filmlerinin anlatısını oluşturan özellikler bu filmlerin seyircisinden bağımsız düşünüldüğünde tam olarak anlaşılamayabilir. Altmışlı yıllarda hareketli görüntüyü taşıyan araç sadece sinemadır. Televizyon henüz bir kitle iletişim aracı olarak yaygınlaşmamıştır. Kısaca, ana KİTAP SAYI Ö ncelikle kitabın yazarını tanıtmak istiyorum; çünkü böylesine kapsamlı ve titiz çalışmalara yine de az rastlanıyor… Serpil Kırel İstanbul doğumlu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdikten sonra aynı üniversitede yüksek lisans ve doktora derecesi aldı. 20002001 yılları arasında TÜBA bursuyla Amsterdam Üniversitesi’nde misafir araştırmacı olarak bulundu. 1993 yılından beri öğretim üyesi olarak çalıştığı Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yürüttüğü lisans ve yüksek lisans düzeyindeki dersler arasında “Senaryo Yazarlığı”, “Yaratıcı Yazarlık”, “Sinema ve Edebiyat”, “Amerikan sineması” ve “Sinemada Türler” sayılabilir. Yazar, ulusal sinemalar, Amerikan Sineması ve Türk sinema tarihi ile ilgili akademik dergilerde yayımlanan yazılarının yanı sıra çalışmalarını uygulamalı alanda da sürdürmektedir. Serpil Kırel’in kısa film ve belgesel dalındaki çeşitli amatör çalışmalarından sonra ilk profesyonel senaryo yazarlığı deneyimi “Belkıs Hanım’ın Konağı (1993)” adlı televizyon dizisi ile olur. Ardından.. benim ve babam Bülent Oran’ın da büyük bir coşku ve beğeniyle izlediğimiz “Herkes Kendi Evinde (2001)” (Filmi önce sevgili arkadaşım Sumru Yavrucuk’la, ertesi gün de babamla izlemiştim.) adlı filmin senaryo yazarlığını yönetmen Semih Kaplanoğlu ve Özden Cankaya ile birlikte üstlenir. Kırel, SENDER (Senaryo Yazarları Derneği) kurucu üyelerinden biridir. Serpil Kırel bu başarılı kültürel çalışmasını, bu filmleri izlerken tanışan annesi ve babasına armağan etmiş. Ne güzel... Giriş ve Jenerik’ten sonra Yeşilçam Sinemasını Anlamak, Altmışlı Yıllarda SinemaSeyirci İlişkileri, Altmışlı Yıllarda Yeşilçam Öykü Sinemasını Oluşturan Dinamikler üst başlıklarıyla üç ana bölümden oluşan kitap, Sonuç, Notlar ve Kaynakça bölümleriyle son buluyor. Yeşilçam Sinemasını Anlamak: Altmışlı KENTLEŞME VE GÖÇ Çağlar Keyder’in araştırmasına göre, altmışlı yılların toplumsal yaşamda meydana gelen önemli değişimlerinden biri kentleşme, diğeri ise göçtür. Altmışların sonlarına doğru büyük kentlerdeki konutların yarıya yakını gecekondu olarak sınıflandırılmaya başlanır. Gecekonduların yanı sıra orta sınıfa seslenen apartman daireleri de dönemin fenomenlerinden biridir. Popüler dergilerde yayınlanan reklamlar arasında müşterilerine çekilişle apartman daireleri veren bankaların reklamlarına sıklıkla rastlanır. Altmışlı yıllarda yaşanan değişimin en gözle görünür yanı, kent yaşamında otomobillerin gün geçtikçe daha çok görülmeye başlanmasıdır. Ellili ve altmışlı yılların bir fenomeni olan otomobil, sinemada da çok geçmeden yerini alır. Otomobiller “Şoför Nebahat” ve “Küçük Hanımefendi” gibi filmlerde film kişilerinin ayrılmaz parçaları gibidirler. Otomobil, filmlerde hem zengin sahipleriyle hem de fakir şoförleriyle günlük yaşamdaki önemini yansıtacak denli yoğun yer alır. Mekânın ve zamanın kullanımı da zaman içinde bu değişimden payına düşeni alır. 1950’lerde her on köylüden birinin kente göç etmesinin yarattığı mekânsal hareketlilik, fiziki mesafeleri de ortadan kaldırır ve merkez ile çevrenin kültürünü “hoyratça” karşı karşıya getirir. diğerinin hayatını az ya da çok bildiği ve bir diğerinin hayatı üzerinde etkin bir rol oynadığı görülür. Karakterler ve yan karakterlerin birbirleriyle ilişkileri henüz günümüzdeki gibi “modern”, “içe kapalı”, “yalnızlaştırıcı”, “bencil” ve “paylaşılmaz” değildir. Altmışlarda belki dışarıda yaşanan “hızlı” değişime ve başkalaşıma inat, “tanıdıklık” hissi popüler olana hükmetmektedir. Seyirci sinema salonundan içeri girdiğinde dışarıdaki hayatta bozulan ve yeniden oluşan dengeleri, düzensizliği, yersizliği geçici de olsa unutmak istemektedir. Altmışlı yıllar sinemasal üretim ortamı açısından ele alındığında birçok araştırmaya ? SAYFA 12 CUMHURİYET 834
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle