26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Müge İplikçi ile Kül ve Yel'i Konuştuk 'Kalbin delikse eğer, o delik seninledir' Müge iplikçi, kendi deyimiyle "savrulan bir kuşağın" yazarı. Bunun için de kendisini şöyle tanımlıyor: "Tertipli bir yazar olmak hiç işime gelmiyor' Ama biz son çıkan kitabı "Kül ve Yel'i okuduğumuzda şunu görüyoruz ki romanında, kaotik de olsa bir tür düzenlilik var. Gerektiğinde statükoya karşı duran, gerektiğinde ise bulunduğu mevzide o statükoyla hâlâsavaşmaya devam eden bir "ruh" var. Kısacası Müge iplikçi. Kül ve Yel'de kendi deyimiyle, yaşadığı döneme "tanıklık" ederken şık bir ruh gösterisi vaat ediyor. n jaklin ÇELİK öçten başlayalım istersen. Roman göç ekseninde sekilleniyor. Fehime'ye ve oradaki yan karakterlere gelmeden evvel göç ve toplumsal birtakım değisimlerin romanında nasıl bir yer bulduğunu konuşalım. Kül ve Yel aslında bir göç kitabı değil. Göç insanlarını anlatabilirdi, göç kitabı olabilirdi. Bıınıı anlatmak istcmedim. Çünkü göçiin onu kitabın bir yerinde söylüyonım yanlış hafızalandırma açısından çok önemli bir ctkcn olduğuna inanıyorum. Bunun içerisinde istenilenin bellek içinde, istenilcnin bellek dışında tutulması gibi handikaplar olacaktır. Doğup büyüdüğiin yerden tarklı bir yerde olmak tuhaf saplan G tılar yaratabilir insanda. Cennetler, cehennemler, takıntılar... Peki Kül ve Yel sağlıklılığı (sağlıklı bir durumu mu?) mı anlatıyor? • Hayır. Çok ciddi bir sapkınlık var. Hatta bir okurum bana çok kızmıştı. Elli yıl sonrasının Türkiye'si böyle mi olacak demişti. Böyle olmaması gerektiğini, bir yazarın öngörüsünün bu oldu mu artık topluma dair hiçbir umudun taşınamayacağını söylemişti. Belki haklıdır. Biz yazarlann, • sen de bunu çok iyi biliyorsun ınsanlara umut aşılamamız gerektiği savlamyor. Ama ben böyle bir misyonumuzun olduğunu düşünmüyonım. Yani bu kadar umutsuzluğun içerisinde debelenirken, bu kadar umutsuzluğa dair yazılan, söylenilenlerin içerisinde boğulurken bizim kalkıp 'Hayır umut vardır, kaldığımız yerden devam ediyoruz arkadaşlar!' dememizin âlemi var mı, emin değüim. Bu da bir masal olurdu çünkü. îşin aslı şu: Ben kendimi bu anlamda hiç de karamsar görmüyorum. Gerçekçilik gibi bir derdimin olmadığını daha ilk kitabımda söyledim. Amaç sadece bir tanıklık. Benim baştan sona yapmaya çalıştığım bu. Yazının gücüne inandığım sen de bunlann içerisindesin yazar arkadaşlarımın da böylesi bir tanıklık içerisinde olduğuna inanıyorum. Eğer illa bir görev üstlenilecekse tırnak içerisinde söylüyorum, yapabileceğimiz tek şey budur; tanıklık. Elli yıl sonrasının Türkiye'si umarım bizim gördüğümüz gibi olmaz. Ama ben öyle olacağına da inanıyorum. Gene bilboard'lar olacaktır, gene acayip, ucubik gizliaçık kodlar olacaktır, sonrasında yalnızlık olacaktır. Yanüzlığımıza bulduğumuz kılıflar. Burada belki okuru da sorgulamak gerekiyor. Okur neyle karşılaşmak isliyor, neyi görmek istyor? • Bunu da söyleyeyirn sana; saygı duyduğum bir kişi bana dedi ki "Müge ne olur bu postmodernizmden vazgeç, yazık oluyor" diye. Ben de ona söz verdim bundan sonra böyle şeyler yapmayacağım diye! Ama serinkanlı düşünmeye çalıştığımda bu tavrımı şöyle değerlendiriyorum: Orada, metnin içerisinde kırılmayı yaşadığım bir yer var ve o yer aslında beni benim gibileri biz yapan bir yer. Çünkü bizim kuşağımız başka bir şey yaşadı. Biz çok fena savrulduk. Bu ruh savrukluğu sonucunda tertipli bir yazar olmak hiç işime gelmiyor. Düzenli tertipli yazabiliyor musun diye soracak olursan, artık yazamıyorum da galiba! Acayip bir isyan var içimde. Bu isyan için kriz noktalarında yaşamak da gerekmiyor. Büyük arbedeleri beklemek gerekmiyor. Ben sokağa çıktığımda da araba kullanırken de isyanlar içerisindeyim. Ama bu isyan bayrağımı açtım, hurra gidiyonım değil. Kendi başına, kendime karşı da isyankâr bir insanım. Ciddi çelişkileri yanı başında getiriyor bu, ama bir o kadar da sağlamlaştırıyor sizi. Modernizmin tuzaklarından alıkoyuyor, akılla duygunun karıştığı farklı bir eleştirel göz oluşuyor hayata bakışınızda. TEREDDÜTLÜ BİR ÇIÖUK Belki de senin tüm bu duygulart yasaman, toplum olarak konuşamamamızdan kaynaklanıyor. Konuşamamaktan mutevellit çığlıklarımız var. Kül ve Yel'de de duyurup duyurmamakta tereddüt ettiğin bir çığlığın olduğunu fark ettım. Ama tereddütlü bir çığlık, duyuhun mu duyulmasın mı... • Gene bir başka yazar arkadaşımdan gelen olumlu bir eleştiriyi aktarayım. "Kitabı okudum ve sonrasında sadece genzimden tuhaf bir ses çıktı" dedi. Bence bu çok başanlı bir yorum. Dilin bu kadar sivülesebümesi nereye kadar gidebilirdi, ben Kül ve Yel'de bunu gördüm dedi. Bu da çok onurlandıran bir yaklaşım. Sana da sonuna kadar katılıyorum. Bu çığlığı tam manasıyla çıkartmak ne derece özgürlük ne derece değil. Belki sadece o uğultulu anlara sahip çıkabildiğimizi düşünüyorum. Ama onlar tehdit anlan, tchlikeü anlar. Tekrar parantez açayım burada, "Kardeşim neyiniz eksik, hayatınızda mutsuz olabilecek hiçbir noktanız yok, her şeyiniz var, kitaplannız basılıyor, eleştiriliyor, belli bir okur kitleniz var, prestijlisiniz vs., bu ne umutsuzluk"diyenlere, "Ben umutsuzluğu kendime şiar edindiğim için böyle yazmadım, bu gidişe atılabilecek umutsuz bir çığlığın karşılığı olduğu için böyle beliriyor kitaplarım içerisindeki sesim" diyebildim bu kitabın arkasından. Benı çok etkıledi. Fortda bir ses akıyor, çıkmakla çıkmamak arast. Ama temelden gelen köklü bir çığlık. Senin içındekt gelgıtlerin sesi. Varla yok arast, yer yer çtktyor, yer yer çıkamtyor. Hüzünlü ve yorgun bir çığlık. Yorgun bir çığlık. Kesinlikle buna katılıyorum, çok güzel bir tespit. Çığlığın da yorgunu olabiliyor çünkü. Baktığımda, geçirdığimiz evreleri düşündüğümde hepimizin çığlıklarının o yorgunluktan nasiplendiğini biliyorum. Geçen gün güzel bir sey söylemistin: "Kalbin delikse eğer o delik seninledir, aâyorsunuzdur birlikte." Senden kaynaklı acıyan bir tarafvar Kül ve Yel'de. Fehime'ye çok mtsyon yüklemişsın bu anlamda. Kendinden attığını Fehime'ye yüklemişsın. O, bellek gelgitleri içerisinde olan yaslı bir kadın. Fchıme bu toplumun yarattığı kadın modeline tıpattp uyan bir kadın. Erkek egemen loplumdan nasibini almtş, kız çocuğu Fehıme, kadın Fehime, anne Fehime gömleklertyle bir dolu travmanın sahıbı, yaslı bir kadın. Üs/ü'ne üstlük ölütn çok yakınında. Bir ınsanın unulmak gibi bir hastalığa sahip olup belleğıntn sürekli gelgıller içerisinde olmast çok aamasızca değil mı 1 Aslında Alzheimer'dan başka bir hastalık da yakujtırabilirdim Fehime'ye. Ama haklısın, iistü kapalı bir intikarnın bedelini ödettim ona galiba. Çünkü hatırladığı zamanlarda çok bilinçli. Ayrıca sağduyusu çok kuvvetli bir kadın. Finalini çok düşündünı. Finalde, tekrar kendi dehlizlerine inerek bir gidiş olabilirdi. Son raddeye kadar böyleydi. Umutsa, umut orada verilecekti. Fakat hayır dedim. Hani o yorgun çığlığın kendi içerisindeki sağdan sola, soldan sağa gidiş gelişinde Fehime'yi yine cezalandırdım. Toplumun bütün dayattıklarım düşünecek olursak gerçekte olmast gereken de bu değil mi? Benim için bundan sonraki yazacağım kitaplar açısından bir kabuk bırakmaydı. Yani içim o kadar rahat ki. Kül ve Yel bir ilk kitap gibi duruyor. Içındeki her şeyi eteğine dökmüsçesıne. Bundan sonra ne yazacağını gerçekten merak ediyorum. Bunun yanı sıra çok rahatlamıs bir sey çıkacağım da düşünüyorum. İLK KİTAP HER ZAMAN BİR SANCIDIR' Ben de böyle düşünüyorum. Bu da çok doğru bir tespit. ilk kitabı bilirsin, ilk kitap her zaman bir sancıdır ve bir krampla atılır dışanya. Regl kramplanndan sonra pıhtı halinde atılan kan gibi. Kül ve Yel de öyleydi. Uzun soluklu bir metindi benim açımdan ve pıhtı gitti. O açıdan rahatım. Kullandığım dil açısından okuru düşünmediğimi kimse çıkarmasın bundan. Onlan da düşündüm ve onlar için de yazdım. Bencilce oturup, şimdi kusacağım şeklinde yazılmadı Kül ve Yel. Edebi kaygılar duyarak yazdım onu. Bu noktada biraz da kullandığın dili konuşalım. Dıli neden bu kadar zorladığım sormayaeağım... Ben dil üzerinde bir şeyler yapmaya çalışmıyorum, yapıyorum. Bu farkı bir kere göstermek lazım. Yapmaktan da rahatsız değilim. Sonrakilerde ne olacak? Demin belirttiğin yorgun çığlığın yaşamımıza değen noktalarında biriken pıhtılar bir biçimde yine atılacaktır dışanya. Dille niye bu kadar oynuyorum? Bunu defalarca anlattım, derdim Türkçe değil. Derdim dilin genel yapısının bizim beynimize ve ruhumuza verdiği şeklin sorgulanmasıyla ilgili. Ve bu anlamda, Kül ve Yel'in kendi içimde başarıya ulaştığına inanıyorum. Kül ve Yel gerçekten sivil bir yapıdır. Kesinlikle Türkçeye veya başka dillere karşı bir önyargı yok bu arayışımda. Kendi beynimdeki dille bir hesaplaşma bu. Nereye gidiyor bunun sonu kafamda, onu arıyorum ben. Hudutlar ve sınırlar...Resmi (ve kim kez askeri) söylemler ve daha öznel olanları. Kitapta da bu iki bariycri böyle ayrıştırdım. Yel ve rüzgârı da böyle ayrıştırdım (dayatılan itkiler ve kendimize dayattıklarımız anlamında). Edebi bir tutarsızlık ya da özensizlikten değil yani... Bunu da gündelik dil biçiminde yaptım çoğunlukla; çünkü en büyük manipülasyon gündelik hayat pratiklerinden ürüyor, bunu göstermekti çabam.B Kül ve Yel / Müge İplikçi / Alkım Yaytnevı/229s. KİTAP S AY I 75 SAYFA 8 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle