23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ceyhun Atuf Kansu Ödülü Aydın Hatipoğlu'nun 'Yürüyoruz yüreğimizde umutlar' Yalnız Karanfil Sokağı, Aydın Hatipoğlu'nun yeni şiirlerini bir araya getiriyordu. Hatipoğlu bu kitabıyla bu yılın Ceyhun Atuf Kansu ödülü'nü aldı. Abdülkadir Budak, Salih Bolat. Adnan Binyazar, Müslim çelik, Refik Durbaş ve Bahar Göklerden oluşan seçici kurul oyçokluğu ile ödülü Aydın Hatipoğlu'na verdi. O Yilmaz ÖZTÜRK mişti. O dönemde baş şairimiz, hep gündemde olan, düşüncede de, şiirde de daha çok Osmanlı geleneğınin sürdürücüsü Yahya Kemal'di. Genellikle 'zararsız' sayılan, devletçe kabul gören şairlerimizin şiirleriyle noktalanırdı edebiyat derslcri, şiirli söyleşjler. O kadar ki, edebiyat/sanat çevrelerine uzak olanlanmız için, bu birkaç değerli şaırimizden sonrası, 'öteki'ler hemen hemen hiç yoktu. Ülkemizin en gözde okullarında biri olan lstanbul Erkek Lisesi'nde okudum. Orada bile, 'ders kitaplarının dışında bir edebiyattan' açıkça söz edildiğini anımsamıyorum. 'Bile' diyorum, çünkü edebiyat/kültür öğretmenlerimiz, hem sağlam kişilikleri açısından, hem de bilgi yönünden öyle sıradan 'lise öğretmenleri' değildi. Hepsi de, kültür/sanat dünyası ile iç içe, edebiyatçı olarak tanınan, bilenen, Hakkı Süha Gezgin, Tahir Nejat Gencan, Hilmi Soykut, Salim Rıza Akpınar vb. seçkin, örnek ögretmenlerdı. Fakat, en azından benim li.sede okuduğiım yıllarda, hiç birinin, 'ima' yoluyla da olsa, bizi 'müfredat dışı' edebiyata yönlendirdiklerini, o konuda dikkatimizi çekmeye çalıştıklarını, ne yazık ki, görmedim, duymadım. YASAKÇI ZİHNİYET Sözünü ettiğim o dönemde, 'ince eleyip sık dokuma' bu kadarla da kalmıyordu. Her şey, yönetimce en ince ayrıntısına kadar belirlenir, tartışılmasına bile izin verilmeyen kurallara bağlanırdı. Cumhuriyet karşıtı aşırı sağdan ve rejimi zorlayan aşırı soldan eğitime sızıntı olmasın diye, amansız bir yol izlenirdi. Üstelik, bu yasakçı zihniyet, yalnız okul kitaplarının içcriği ile sınırlı değildi. O kadar ki, okutulan kıtapların içeriği yanı sıra, yazannın kımliğinin de 'temiz' olması için ayrı bir özen gösterilirdi. B izim lise öğrenciliğimizde, 'edebiyat dünyamiü' okul kitaplarımızla sınırlıydı. O yıllardaki şair ve yazarlanmız, sadece 'icazetli' olanlardan, 'sakıncasız' sayılanlardandı, daha çok. Bu en azından Cumhuriyet dönemi edebiyatı için böyleydi. Edebiyat dünyamıza, deyim yerinde ise, 'resmiyet' egemendi.'Ders kitaplan'mızda yer alan o şairlerımizi, yazarlanmızı yadsımıyorum elbette. Zaten onlann edebi kişiliklerini tartışma konusu yapmak değil amacım. Ancak, azımsanmayacak bir müfredat dışı edebiyat/sanat eserleri de var dı, okullara giremeyen, ulaş,amadığımız. Uygulanagelcn bu 'ince cğitim politika'stnm o dönemlerde, neredeyse hiç gündeme getirilmemesi, zorlanmaması daha şaşırtıcı gelır bana. Çünkü bu çağ dışı politika, yalnız yok sayılan edebiyatçıların hakkını yemekle kalmadı, bizim kuşağın 'cdcbi zevki'ni de, özgür düşünme yeteneğini de kısıtladı, körleştirdi. Aslında, bu konuda, asd yadırgadığım, anlamakta zorlandığım, dönemin 'aydınlanma' yanlısı diye ünlenen kimi aydınlarının da böyle bir 'yanlış'ın içinde körü körüne yer almaları olmuştur. Böylelerinin, susarak, şu ya da bu gerekçeyle, bu ayıba ortak olmayı içlerine sindirmeleri, asla bağışlanır aydınca bir tavır değildir. Çünkü, özellikle bizim kuşak için söylüyorum, bu 'tek doğru'lu, 'tek boyut'lu eğitimin etkilerinden kurtulmak bizler için hiç de kolay olmamıştır. Biz bizden lyi düşünen devlet memuru eğitimci büyüklerimizin bu tavn, ister istemez, yasaklanan 'ötekiler'e bakış açımızı etkilemiş, uzun yıllar boyunca 'yok' sayılan bu 'edebi değerleri'mizden, düşünürlerimizden habersiz yetişmemize yol açmıştır. Ne yazık ki, yıllar sonra, çoğu ile çok yakın dost olduğumuz, bu 'öteki' yazarlannuzın, hiç de öyle 'tehlikeli', söylendiği gibi 'zararlı' kişiler olmadığını anladığımızda ise, iş işten çoktan geç Bu ürkütücü gerçek, elbette yalnız bizim 'gözde okulumuz' lstanbul Erkek Lisesi'ne, bizim 'aydınlık düşünce'li öğretmenlerimize özgü bir olgu değildi. 'Bana dokunmayın ytlan bin yıl yaşasın' felsefesi, birkaç istisna dışında, ülke çapında, neredeyse tüm öğretmenler için geçerli bir 'korku' idi. Bu nedenle, o ytllarda, daha çocuk yaşta, 'sözde demokrasi'ye, çok partili rejime geçişi yaşayan biri olarak söylüyorum, düzene aykın bilgilere ve farklı düşünen 'öteki'lere ulaşabileceğimiz bütiin yollar hep karanlık kaldı bize. Örneğin, bizim kuşak, çok küçük bir azınlık dışında, 'Nâzım'ın şiirlerine ulaşmayı bir yana bırakın, 60'ın ortalanna kadar •'1 küsüdür bu. Öykünün kahramanı eşek de bunu dile getirir : "Batıl isteyu haktan ayrıldım / Boynuz umup kulaktan ayrıldım". Aydın Hatipoğlu'nun Harname şiirinde de sıradan bir dişi eşeğin ağır yaşamı anlatılır. Ama onun düşü başka hayvanlar gibi olmak değildir. Örneğin o öküzler gibi semizlemeyi, taca benzer boynuzlar edinmeyi değil yılkıya bırakıknak, otmanda özgür yaşamayı düşler/özler. Haykınr durur bu özlemi. Şiirdeki eşeğin görüntüsünde umutsuz bir çalışma yaşamının izleri yer alır. lnsanlara doğrudan tek gönderme :"lnsan gibi ağlar ihtiyar eşek" ve iç çeken bir imgeyle "Kurumuş yaprak gibi ufalanır düşler." Şiirde yer alan tarım yaşamından sözcüklerle (örnekse nodul) iki anlamlı sözcüklerin (örnekse yer) renkliliği şiirdeki "Zamanı taşıyor nasınnda" benzeri imgeleri dengeler. Hatipoğlu, ağır çalışma koşullan sonunda görünüşte özgürlüğe/yılkıya bırakılma temaşını At adlı şiirinde de işliyor. O şiirde de yaşlılıktaki özgürlüğün hüznü yer alır: "Gün gelir yaşlanır köhner / Düşer yılkı dağlarına hüzünle / Yelesinde özgürlüğün rüzgân / Gözleri sonbahar". Ne var ki, atın şiirde anlatılan yaşamında, şüre K İ T A P O sennurSEZER ydın Hatipoğlu'yla aynı yülarda yayımlanmış ilk şiirlerimiz. Ikimiz de "60 Kuşağı"nın şiire toplumcu gerçekçi tavırla başlayıp sürdüren kanadındanız. Aydın Hatipoğlu, bu kanattan Afşar Tımuçin, Eray Canberk, Omür Candaş'la (bir iki kişi daha olmah) daha yakın arkadaştı. Yelken dergisinin yönetimini Şükran Kurdakul'dan devralarak bir dönem yönetmek de, sanatta toplumcu bakışın önemini ve uygulanması gerektiğini aoklayan "Yeni Gerçek" bildirisi de, 19671968 yılları arasında yayımlanan Yeni Gerçek, 1971'de sıkıyönetimce kapatılan Gelecek dergisi de bu grubun gerçekleştirdiği işlerden. Aydın bu dergilerin kimilerinde yazıişleri müdurlüğü de yaptı. A Yalnız Karanfil Sokağı haksızhktır. O yörenin alaysımalı ama incinebilir erkek tavrını çağdaş bir yorumla şüre dönüştürmüştür. Bölgenin, söylencelerle dinsel kinılik kazanmış, ölüm cezasıyla bile sindirilemeyen, haksızlığa boyun eğmeye karşı koyan tavrı yüzyılın gerisine düşmeyen bir açıyla yansır yazdıklarına. 1975'te yayımlanan tek oyununda söylencelerdeki kimliğiyle yer alır: Hazreti Ibrahim. Hatipoğlu, esin kaynaklannı sergilemekten çekinmez. 1966 yılında yayımlanan ilk şiir kitabına ad olan nesne (Çömçe Gelin ) bölgede çocuklann yağmur yağması için gerçekleştirdikleri bir oyun/büğü geleneğindeki kepçe bebektir. 1973 yüında yayımlanan kitabının adı (Hoyrat) halk şiirimizin ve müziğimizin yöreye özgü, cinaslı biçimlerindendir. Aydın Hatipoğlu anlatımcı şiirdeki savını Sovyetler Birliği gezisindeki izlenimlerini aktardığı Ben Size Konuk Gelende'de (1979) ortaya koydu. Toplumsal savaşımın, yılmamanın şiirleri de Beynim Yüreğim (1978), Son Değil (1983) yer alırken ozanın Çömçe Gelin (1966) ve Gebe'den (1968) sonraki şiirsel gelişimini somutladı. Hatipoğlu'nun şiirindeki yerel renklerle tatların yerini bir süredir Osmanlı kültürünün çağdaş bir yorumla yansıyan yansımalan aldı. Bu belki de Behçet Necatigil'in öğrencisi olmanın da sonucu. Son destansı çalışması Aşk Olsun (2001), divan ve halk cdebiyatında çeşidi ozanlarca yazılarak gelenekselleşmiş, mistik yorum kazanmış bir sevgi öyküsünün çağdaş bir şiir biçemiyle anlatımıydı. Çağdaş şiir tavrıyla yapılan bu çalışmanın bence önemli yanı şuydu: Öykünün yeni kurgusunda ve anlatımın örgüsünde yer yer beliren alaysılıkla hüzün birbirlerini dengelerken, öyküyü başka ozanlardan okumuş olmanın getirdiği duygulan ve karşılaştırma dürtüsünü, öykünün sonunu önceden bilmenin olumsuzlugunu yeniyordu. YALNIZ KARANFİL SOKAĞI Hatipoğlu'nun yeni kitabı Yalnız Karanfil Sokağı adını taşıyor. Yeni şürlerinde değişen, durulan bir içeriğin belirlediği biçim dalgalanmaları egemen. Divan edebiyatının ünlü şiiröykülerinden birinin, tstanbul'un ünlü mekânlannın, Osmanlı sanatlannın, günümüz resminin, el sanatı ve sanayi dallarının adları ve ustalan belirliyor bir çok şiirin temaşını ve adını: Harname, Kariye, Üsküdar, Kanlıca, Beşiktaş Iskelesi, Ebru, Levni, Nuri tyem'in Kadınlan, Çömlek, tpek, Cam, Camaltı, Sepetçiler... Şiirlerin adları bazan okuru şiire hazırlıyor, bazan da bir karşılaştırma olanağı vererek eski ustalarla hesaplaşuıyor. Örneklersek, Hatipoğlu'nun Harname si Şeyhi'nin aynı adlı mesnevisine bir nazire/benzek değil. Divan edebiyatındaki "Harname "de yük taşımaktan şikâyetçi zayıf, güçsüz bir eşek vardır. Besüi öküzlerin taca benzer boynuzlanna özenir. Onlar gibi olmak ister, soruşturur. Onlann buğday tarlasında çalıştıkları için buğday yediklerini öğrenip, çalışmak için buğday tarlasına girince tarla sahibi kulaklarını keser. fictidara acemice talip olmanın alaysımalı öy Aydın Hatipoğlu Şanlıurfahdır. Şiirini bu kentin ve yörenin gelenekleri, söylenceleriyle de besledi. Onun şiiri kuşağının şiirinden doğduğu kentin yerel renkleri kadar özgün bir romantizmle de ayrılır. Bu duyarlılıkta Urfa hoyratîarının sesini duymamak olanaksız, Aydın Hatipoğlu'nun yerelliği kullanışını, sıradan bir folklor yararlanması olarak anlamak da SAYFA 10 C U M H U R İ Y E T S AYI 7 39
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle