Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Orhan Tüleylioğlu ndan "Her Karşılaşma Bir Veda" Dizelerdeki simvacı aklı lar boyu dizelerde saklı olduğunu kim bilmez. Kimi zaman en söylenmedik sözlerimizi bir başkaları bizim adımıza, bizim için, bizden habersiz dizelerine katmaz mı? Şairin bir bilim adamı tavrıdır bu. Yüzünü görmedikJeri, göremeyecekJeri adına bir dizenin ardından uzun yolculuklara çıkılması dizenin atından dort mevsim hiç inilmeyişL.. "Bir aşkın merdiven boşlu^una itilme", lıayatın merdiven boşluğuna itilmeden farklı neler taşır? Bir boşluktasınız düşünün. "Düşme" hep birolumsuzluğun anlatımı olarak bilinir. Düşen insanın bir yerleri kanar, bir acı sarar bedenini. Ya aşka düşmek, âşık olmak, sevmek, tutkun olmak... Bir düşüşle kazanılan coşkular az şey midir? "Ben bu aşka düşeli" sözünü tamamlayan nice anlatım yok mudur dilimizde. "Adresi değişmişti dostlukların / geri dönen bir mektuba / iliştirilmişti rüzgâr" yaşamın gerçeğini şiirin estetigiyle bütünlüyor şair. Sahibine ulaşamayıp geri dönen mektup yine de bize bir şeyler gctirir. Düşünün ki rüzgâr, dağlardan, koyaklardan, derin göllerden, mavi denizlerden, güllerden, manolyalardan, ortancalardan, petunyalardan, leylaklar ve yaseminlerden bir Ortıan TUieylloğiu. yenl kitabında da yaşamı sorgulamayı sürdürüyor. Toplumdaki görevlerimiz nelerdir? în san olarak neyi ne denli gerçekleştirebilmişizdir yaşadığımız süreçte. Azınlıkta kalsak da çoğunluğun yanlış düşüncesi karşısında düşündüğümüzün bize verdiği heyeean az şey midir? Şiir insanı bulunduğu yerden ötelere taşımayı gerçekleştirebiliyorsa, işlevini yerine getirmiş sayıhr. Şairin görevlcrinden biri de bu dcğil midir? Bunca duvgunun, bunca düşüneenin sarmalında kulaç atmak... Meydanlardan, binlerce insanın yürcğine bir top gül oluveren dizelcrden turun da bardakta rengi yavaş yavaş solan karanfillere uzanmaz mı dizeler. Ve aşkın o sarsıcı gizeminin yüzyıl esinti taşıyor. Ya da bir acının, bir a^ıtın, bir ölümün, bir yitip gitmenin habercisi oluyor. Bir fırtınayı sırtlayıp koyuyor kapımıza: "sevdigim bütün iokaklar kaztlmij bir ktyı kasabasında sanki bir gcçit aranıyordu aydınltğa" Yaşamın acımasız gerçekleri karşısında iyimserliği terkisinden eksiltmeyen bir duyarlı yürekten başka kim söyleyebilir bu dizeleri? Aydınlık, hep aydınlık... Cı<K'the'nin dediği gibi "ışık, biraz daha ışık..." Işin gerçeği şair herkesin göremedigini görcndir ya da herkesin sıradan bir yorumla karşıladığı "an"a degişik biryorum getirebilendir. "Her anın bir anlamı vardır gccenin sözlüğünde." Şair bu sözlügü yaşanı boyu cebinde taşıyandır. Bu sözlüğün sayfaları zaman içindc sürekli kabanr ve rüzgârın kanatlarıyla havalanır. Ve trenler... Raylardan akan, bizi alıp uzak diyarlara götüren o masal devleri. Yaşamın o sonsuz raylarında akıp giden trenlerin birer yolcusuyuz aslında. "Tehlike" kolunu çekerck biri durdurur düşlerimizin raylarında akıp giden trenleri. Oysa insanın düşleri de onun yaşamının bir parçası degil midir? Birilerinin birbaşkasının önündeki mektuba bir şişe mürekkcbi dökmcsi neyi anlatmaz öfice adına, yaşamı karartma adına... Orhan Tüleylioölu, soyut nesnelerin dünyalanna da uzak yolculuklara çıkıyor: "yürüyorum bir cümlenin başından noktantn ttsız bir köşesine kar fırttnauna yakalanıyorum bağlıyken ellerim denklemin bilinmeyenlerine" Kimyanın dünyayı yorumlama adına, insana sonsuz serüvenler sunması değil midir bu? Tüleylioğlu, şiiri, mcsleginin Iabirentlerindeki bifinmezin ardından yakalamıştır desek gerçeği yansıtmış olmaz mıyız? Kar fırtınalanna yakalanmak, gecenin sözlüğünde anların anlamını göreDİİmek, bizi nerelere götürmez! Yaşamın acımaanlamı olduğunu bilmek yetmez, o anlamları da telc tek çözümlemek gerekir. Öyküsünü bir defterin arasına, kurutulmuş çiçeklerin yanına koyan biri, elbette sevgilisini geri çağınrken "gökyüzünden bir şarkıyla dön bana" der. Çünkü, giden, yaşanmışlığın tüm güzelliğini de sırtlandığından gökyüzünün sınırsız maviliğine gider, dönerse de oradan derlediği bir şarkıyla döner geriye. Ama mutlaka döner. Çünkü her gidenin cebinde dönüş bileti, ardında düşsüz bir kentin zorlanmış kilidi vardır: "metal sesi karısıyor karanlığm uğjultusuna şimdi ve susmak uyuyan sözcüklerin taşıdığı küçük bir bıçak cebimde dönüş bileti ardımda düşsüz bir kentin Zorlanmış kilidi" Orhan Tüleylioğlu, şiirin derin sularında kulaç atıyor çünkü hayatın tasarlanmamış uzun bir eümle olduğunu biliyor. Şiirin hayatı karşılayan, çoğaltan, yeniden yorumlayan bir yapı olduğunu, hayatın dışına taşmadığını anlıyoruz; her dizede çoğalan bir kalabalıkla öpüşüyoruz çünkü. Şiirin bir tür "cehcnnem bilgisi" oldu ğıınu iyi biliyor Orhan Tüleylioğlu. Ama bu bilgiyi dönüştürerek lirik bir şiir kuruyor. İnsana durgun bir deniz hissi vcriyor. Görünüşte durgun, oysa derinlerindeazgın fırtıı ılarınyarattığı akıntılar hiç cksik olmuşor. Bütün düs yönetmenleri bilir: Böyle bir film, gittikçc uzaklaşan bir yelkenliyle bitebilir ancak. • CUMHURİYET KİTAP SAYI 502 Orhan Tüleylioğlu, yeni kitabında da yaşamı sorgulamayı sürdürüyor. Ona göre yaşamın görünen gcrçekliğinden çok bu yaşamın ardında bıraktığı tortunun sarsıcılığıdır insanı etkileyen. Bu tortunun düşlerimizde açtığı yaralar, getirdiği sarsıcı özlemler, önümüze dayattığı kavuşup ayrılmalar, okurun düş gücünü harman yerine dönüştürür. Bir ince esintinin ürpertisinde savrulursunuz. AHMET OZER kısaran düşlerl G östa Agren'in "Eğcr uzun beklcnmişsc karşılaşma bir vedalaşmadır" sözünün ışığında, ikinci kitabına "Her Karşılaşma Bir Veda" adını vermiş Şair Orhan Tüleylioğlu. llk kitabı "Anların Tetiği 'nin oluşturduğu çağrışımlar, şiire gönül verenlerin yüreğincîeki esintiyi sürdürürken yeni bir kitapla çıkıp geldi şair. Anların Tetiği'ni okurken düşünmüştüm: Gerçekten yaşamın her anında bir tetik düşer üstümü/e. Sanatın bütün yaratılarında o "anlık" titreşim bir büyük dünyayı sererönümüzc. Birdüşünün, fotoğaf makinesi elinizdedir. Onünüzde sonsuz bir güzellik akıp gitmektedir. Bu güzelliği işaret parmağınızın küçük bir darbesiyle, bir tetik diişürür gibi donduruyorsunuz. Artık oraya çıkan görünüm elirıizin altındadır, tarihin koynundadır. Ölümc göndcrdiğiniz her şey bu sürccin sonundaki eylemin ellerindedir artık. Sonuç, bir "an"m bütün yaşamımızı farklı alanlara yöneltmesidir. Tüleylioğlu, şiirinde okuru şaşırtmayı scviyor. Onu bulunduğu yerden çok ötelere taşımayı önemsiyor. Kiıni şiirler, okurun önüne düşlerden bir dünya koyar. Okur bu dünyanın kanatlarında, bulunduğu "an"dan farklı alanlara uzun yolculuklara çıkar. Kimi şiirler ise "düş"lerin yanına, düşüncenin sonsuz katmanlarını da katar: Yaşamın içindeki ayrıntıda var olan gizemin bizi nerelerden alıp nerelere götürdüğünü öğreniriz. Tüleylioğlu'nun şiirinde işte bu ayrıntının gizemini yaşarız içten içe. Her Karşılaşma Bir Veda: "Yanlış Bir Dans Adımı" ile "Zorlanmış Kilit" adlarını taşıyan bölümlerden oluşuyor. Toplam 29 şiirin yer aldığı kitabı okurken kimi dizeleri havalandıran düşsel derinlik karşısında uzun uzun düşündüm. Anların Tetiği i]e Zorlanmış Kilit arasında nasıl da uyum vardı. Yaşamın o kuşatıcı gerilimi, insanın yaşananlar karşısındaki çıkmazı, dunnadan değişen gündem karşısında yaşadığımız şaşkınLk, bu iki tamlamada özetlenmiş gibidir. "Yanılmış bir sesc en güzel yanıttıın" Şairin "yıfdızın(ııı) parladlğıan"larvardıı. Bu "an'Mar çoğu zaman 'mısrai berceste" olarak yansırlar şiirin bir yerlerin den. Bu dizeler şairden çok okurun yüreğindc demlenir vıllar boyu. Hatta şair çekip gider bu dünyadan, şairi tanıyan kalmaz, ancak dize sesini ve hızmı hiç yitirmeden uçuruma akmayı sürdürür. Böyle dizelerin karşısında uzun uzun düşünürüz: Nelcristernişizdiıyaşamdan.bize sunulanlar nelerdir, sunulanların kaçışını benimsiyor; kaçına karşı duruyoruz. SAYFA 10 AyrnüıtHi yizwııi Her Karşılaşma Bir Veda ALTAY OKTEM O rhan Tüleylioğlu, 1994'deyayımlanan ilk kitabı "Anların Tetiği"ndcn sonra "Her Karşılaşma Bir Veda" demenin coşkusunu yaşatıyor şimdi de. Karlı bir kış gecesinde, ellerin ceplerinde dolaşırken sokak aralarında; yani cesetler arasındaki bir mevsimi teşhis etmeye çalışırken Orhan Tüleylioğlu'nun bir dizesi çıkıveriyor karşına; "benim için bir son daha ekle aşka." Hayatta, her karşılaşmanın bir veda ol duğunu zaten öğrenmişizdir hepimiz. Ama bir ad koyamamışızdır aşka. Aşkın büyüsü de budur belki; adlandırılamaması. Aşk var olduğu siirece yanlış bir dans adımıdır yaşantımız. F.n yanlış dans adımıdır hem cîe. Düşlerin çekimine doğru yürüyenler bilir bunu. Zamanın anlamı azaldıkça şiire tutunuyoruz hepimiz. Önemli olan tutunduğumuz dalın elimizde kalmaması. Bunca kırık dal arasında bir adim öne çıkı yor ()rhan Tüleylioğlu'nun kitabı. Az şey mi bu, çok şey elbette. "Islakbırşemsiyenin kapanması gibiydi gccc" dizesi dilime dolanıp duruyor ve sabah oluyor aniden. Diğer bir söylcyişlc gündüzı yüzüyor gece. Bir sabahçı kahvesinde konaklıyorum. Demli birçay içiyorum yaşadığım anı kendimc yakıştır mak için. Rasgele bir sayfa açıyorum: "kıyıya vardığında sevgilim / sığın düşüme" dizelerinin yer aldığı rasgele bir sayfa. "yaşamın kayalıklanna takılan olta yaprakları zamanı gecikmiş bir takvim asılı durur duvarda oysa gecıkmiş olan ne varsa erken bir bahara benzer yaşanınca" dizeleri genç bir şairin değil, "görınüş geçirmiş" bir dervişin kaleminden dökülebilir ancak. Tüleylioğlu hayatın tam orta yerinden yakalıyor şiiri ve damıtarak bize ulaştırıyor. Yaşananı özümsüyor, yoğunlaştırıyor, özsuyun yaprağa ilerlemesi gibi dizelere doğru yol almasını sağlıyor. Bir anda esip gürleyen bir fırtınaya değil, usul usul esen ama sürcklilik taşıyan, böylece insanın içine işleyen bir yefe benziyor şiirleri. Asla yüzeysel patlamalar yaratmıyor. Cıözeneklerimizden ağır ağır sızıyor ve iç patlamalara neden oluyor. "aşk heccsiz bir söz hazırlıgından düşmcktır zamanın azalan anlamına" diyebilmek için aşkı yaşamak yetmez. Aşkı 'doğru' anlamak, eksiksiz tanımlamak, tüın yoğunluğuyla yaşamak vc savruluşlarıyla birlikte bitişini, eriyip gitmcsini hissetmek gerekir. Bunu şiire dönüştürmekse basbayağı ustalık ister. Gccenin sözlüğünde, her anın bir anlamı olduğunu bilmeyi gerektirir bu zor uğraş. Zordur, çünkü yalmzca her anın bir