Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
nizmaları anlamanın tek yolu da iyi bir temel bilim eğitimi almaktan geçer.” Bu aşamada Dr. Norman, çoğu tıp temel bilim eğiticisinin yaşama geçirmek için devamlı uğraş verdiği “iyi temel bilim eğitimi”ni tartışmanın odak noktasına taşıdı. Son yıllarda bizlerin de yoğun bir emekle uygulamaya koyduğu bu uğraş alanının, gelecek yıllarda tıp eğitiminde en can alıcı noktalardan biri olarak “iyi hekim” ayrımında bir turnusol kağıdı görevini göreceğini düşünüyorum. Bu nedenle temel tıp eğiticileri olarak bizler, ülkemiz koşullarında öncelikle öğrencilerimizin liseden gelen altyapı kısıtlılıklarını iyi gözlemleyip değerlendirerek eğitimimizi şekillendirmeliyiz. Sınav kaygısı ve yitirilen bilişsel yaşamlar Önceden belirlenmiş, planlanmış eğitsel bir olay karşısında, belirli bir zaman dilimi içinde, bireyin bilişsel ve duyuşsal tepkilerinin sayılarla ifade edilmesi durumuna sınav denir. Durumu böyle ele alınca, sınav; eğitim sistemlerinde son derece doğal ve olması gereken bir olgu olarak düşünülebilir. Mehmet Yapıcı, myapici@aku.edu.tr ğil de araç olarak görmeleri ve sınavın her zaman telafisinin olduğunu bilmeleri ama duygusal olarak kaybedilen çocukların tekrar kazanılmasının çok zor olduğunu bilmeleri gerekir. Öğretmenlerin, kendi performanslarını kanıtlamak için; akademik başarı gösteren çocukları değil, mutlu çocukları referans almaları gerekir. YAŞAMIN İÇİNDEN Tıp eğitiminin ilk yıllarında yer alan derslerimizi izole bir bilgi yığını olarak değil, yaşamın içindeki uygulamaları ve klinik bilimlerle ilişkisi çerçevesinde hak ettikleri zenginlikte aktarmalıyız. Temel bilimleri, yaşamla ve sağlıkla ilişkili, ancak “neden?nasıl?” sorgulaması atlanmadan ve yıllar içine planlı dağılacak bir içerikte sunmalıyız. Temel kavram ve mekanizmaları iyi kavrayarak eğitimlerine devam eden öğrenciler ancak bu yolla, yıllar içinde giderek artan bir şekilde bu kavramlarla klinik durumların ilişkilerini kurabilir ve bu bilgileri değişik alanlarda uygulayabilecek yetkinliğe erişebilirler. Bu noktada, tıp eğitiminin ilk “Tıp eğitiminin olmazsa yıllarında öğrencilerimizin mesolmazları” da öğrencilerilek yaşamlarında mize vereceğimiz iyi bir karşılarına çıkatemel bilim eğitimi, iyi ilecak yeni probtişim becerileri, etik yaklemlerde kullanabilecekleri altlaşım ve tıp eğitimi ve uyyapının sağlam gulamalarında hümanizmi temellerini atmayeniden layık olduğu noknın ve nedennasıl sorularıyla detaya taşımaktı.. vamlı araştırılacak ve zenginleşecek bir temel bilim dünyası sunmanın birincil görevimiz olduğunu düşünüyorum. İyi bir temel bilim eğitimi, tıp öğrencisinin eleştirel düşünme ve problem çözme becerilerine katkıda bulunacağı gibi bilgiyi kullanmauygulama yetilerinin de gelişmesine yol açacaktır. Herhangi bir hekimle iyi hekimi ayıran nokta burasıdır. İyi hekim, tanıizlemtedavi sürecinde günümüzde var olan teorik bilgi yığınını ezberleyerek uygulayan kişi değil, bilgileri temel mekanizmalar ışığında, hastaya ve koşullara göre değişen şartlarda uygulayabilen ve bu bağlamda uygun yaklaşımları sergileyebilen kişidir. S TÜRKİYE İÇİN İZDÜŞÜM Kongre sonlandığında biraz şaşırarak da olsa Türk tıp eğiticilerine bu toplantıdan yansıyacak izdüşümlerde artık müfredat oluşturma yöntemleri, aktif eğitim teknikleri gibi tıp eğitiminde son 2030 yılı kaplayan konuların, yerlerini “tıp eğitiminin olmazsa olmazları”na bıraktığını düşündüm. “Tıp eğitiminin olmazsa olmazları” da öğrencilerimize vereceğimiz iyi bir temel bilim eğitimi, iyi iletişim becerileri, etik yaklaşım ve tıp eğitimi ve uygulamalarında hümanizmi yeniden layık olduğu noktaya taşımaktı. Kim bilir, belki de Batı hızlı küreselleşen dünyada insani değerlerin, etik ve iletişimin nasıl ihmale uğradığını, son 2030 yıldır popüler bazı eğitim tekniklerinin yaygın bir şekilde uygulamaya sokulmasıyla, hızla doktorculuğa soyunan tıp öğrencilerinin meslek yaşamına başladıklarında temel bilim yaklaşımından ne kadar uzak kaldığını ve hekimlik ortamında profesyonellik adına insanlığın nasıl yok edildiğini bizden daha önce görmeye başladı. Artık aynı hataları tekrarlamamak için bu noktalarda tartışmalarını sürdürüyor ve tıp eğitimini yeniden yapılandırıyor. CBT1068/21 7 Eylül 2007 ınav kaygısı denildiğinde ise bireyin sınav olmayı reddetmesi durumundaki duygusal tepkisinin psikosomatik yansıması ifade edilir. Yani çocuk, sınav olma durumu karşısında, karın ağrısı, baş ağrısı, terleme, ağızda kuruma, kusma vb. gibi, kökeni fiziksel olmayan, psikolojik olumsuz duyguların fizyolojik sistemi etkilediği tepkiler göstermeye başlar. Sınav kaygısı ile baş etmenin yolu, onu ortaya çıkaran etkileri analiz etmekle olasıdır. Bu yapılmadan sınav kaygısının yarattığı olumsuzluklar ortadan kaldırılamaz. Sınav kaygısının temel bazı nedenleri şu şekilde ele alınabilir; 1. Annebaba Etkisi: Çoğu annebaba, çocuktaki sınav kaygısının yaratılmasının en önemli aktörüdür. Bunu şu şekilde davranarak yapar: • Çocuğuna okul dönüşü ilk sorduğu soru, sınav oldunuz mu sorusudur. Sonra; kaç aldın, neden aldın, hangi soruyu yanlış yaptın, neden yanlış yaptın ve en korkuncu da sınıfta pekiyi (100) alan oldu mu sorusudur. Bu sorularla karşılaşan çocuk, şu tespiti ulaşır: annem babam bana değil, notlara değer veriyor... Kesinlikle doğru bir tespit, kendimizi kandırmayalım. Ve bu çocuğun bilinçaltına yerleşir. Bir daha çıkmamak üzere.. • Çocuğuna her şartta ödevle ilgili şu konuşmaları yaparlar; ödevin var mı, çabuk ödevinin başına, ödevini yapmadan hiçbir şey isteyemezsin...vb. Bu durumda, çocuk şöyle algılar; benim ne istediğimin ne hissettiğimin önemi yok, en önemli olan şey ödev. Ve kesinlikle haklı çocuk ve şu sistemi kullanmaya başlar, “ödevimi yaptım şunu istiyorum”, “ödevimi yaptım şunu alsana versene..” vb. biz çocuğa neyi öğretiyoruz acaba, yıllar sonra nasıl bir yetişkin çıkacak karşımıza? • Çoğu annebaba, yaşamını okul ve okul sorumlulukları üzerine kurar. Dersinin başından ayrılmayan, akademik başarısı düştüğü için bunalıma giren çocuk, örnek gösterilir. Akademik başarı için sosyal etkinliklere katılmayan, arkadaşlık ilişkileri geliştiremeyen çocuk normal karşılanır. Böylece yaşamı not ve sınav olan bir çocuk profili ortaya çıkar. Ve şöyle savunma mekanizmaları kurulur: “hiç arkadaşı yok, eğlenmez, sinemaya gitmez, sosyal etkinliklere katılmaz ama karnesinin her tarafı 100”. Tamam o zaman değil mi? Sorun yok. 2. Öğretmen Etkisi: Öğretmenler, sınav kaygısının yaratılmasındaki önemli aktörlerden birisidir. İstenilen notu alan öğrenci desteklenir, pohpohlanır, örnek gösterilir. İstenilen notu almayan öğrenci, yargılanır, küçümsenir, görmezden gelinir. Ve bunların sözel davranışlarla yapılması önemli değildir. Beden dili ile de aynı etkinin hatta daha fazla etkinin yaratılması mümkündür. Bu nedenle, öğretmenlerin sınavı bir amaç olarak de 3. Bireyin Karakteristik Özelliklerinin Etkisi: Mükemmeliyetçi ve hırslı olan çocuklar, sınav kaygısına tutulmada biraz daha şanssızdırlar. Her şeyi en iyi şekilde yapmaya odaklanan hata yapmaktan korkan bu tür çocuklar sınavı da mutlaka sıfır hata ile başarılması gereken ödevler olarak görürler. Bu tür çocukların, bu özellikleri 05/6 yaş arasında aile de kazanılmış olabileceği gibi (çok az da olsa) doğuştan getiÜlkemizin hemen rilmiş de olabilir. Annebabaların, 05/6 yaş arasında, çohemen en önemli cuklarının hatalarını görmezkurum ve kuruluşden gelmeyi başarmaları gelelarında; seçkin, ceğe yönelik bir çok sorunun parlak diplomalara ortadan kaldırılmasının yolu sahip derece yapolabilir. 4. Toplumsal Etkiler: Toplumun akademik başarıya yüklediği aşırı önem ve anlam, genel olarak okulun da aynı değerleri içselleştirmesi ile sonuçlanmaktadır. Sokağa çıkmayan, oyun oynamayan, arkadaşlık ilişkileri zayıf olan çocukların, eve kapanıp ödev yapması ders çalışması, toplum tarafından alkışlanan bir davranış biçimidir. Anne babalar, çocuklarını verecekleri okulları belirlerken, önce okulun akademik başarısını sonra da okul öğretmenlerinden hangilerinin en iyi “yarış atı yetiştiricisi” olduğunu araştırıyor. O okulda okuyan çocukların mutlu olup olmadığını kimse sormuyor. Bu tür okullaştırma, çocukta ortalama iki genel tepki yaratmakta: ya biat ederek yarış atı olacak ya da reddedip sistem dışını itilecek. 5. Eğitim Sisteminin Genel Etkisi: Ezber ve bilginin aktarılması üzerine kurulmuş ve öğrenilenleri yaşantıya aktarmayı değil, sınav kâğıdına dökmeyi ilke edinmiş eğitim sistemi de sınav kaygısının yaratılmasında önemli bir etken olarak göze çarpmaktadır. Sınav derecesi yapan öğrenci ve okullar şatafatlı ilanlarla duyurulurken, hiç kimse orada çocukların mutlu olup olmadığını önemsemiyor. Eğitim sisteminin standart sınavları (OKS, ÖSS … vb.), bu sınavların yapılış biçimi ve içeriği ile birlikte sonuçları da sınav kaygısının yaratılmasında başat etkenlerden biridir. mış insanlar yer almaktadır. Acaba bunların yerine derece sahibi olmayanlar ya da sonuncular yerleştirilmiş olsaydı, mevcut durumumuzdan daha mı kötü durumda olacaktık? TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP