Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OOOF OFF LİNE Tanol Türkoğlu geliştirilen, birçok üniversiteyle ortak proje olarak yürütülmüş Pixellence (PixelExcellence) görüntü işleme teknolojisi, LCD TV'lerde çok yüksek kalitede görüntü elde etmeye olanak tanıyor. Pixellence görüntü iyileştirme teknolojisi görüntü kalitesini şu açılardan geliştiriyor: 1. Daha canlı ve gerçek renkler 2. Daha yüksek kontrast, daha belirgin hatlar 3. Daha keskin, daha belirgin detaylar 4. Daha gerçek ten rengi TanolTurkoglu@Gmail.com Bilgisayarınızın başına geçip elektronik kitabınızı okurken burnunuza da sevdiğiniz kitabın kokusu gelebilecek. Elektronik Yemek Devrine Doğru 26 Kasım 2005 tarihinde bu köşede yayımlanan yazının başlığı çarpıcı idi: Selülozun Elektronik Tadı. Yazıdan bir alıntı: “... insanlar kitabın ruhunun yok olmasını istemiyor. Kitabı kitap yapan şey sadece onun içinde yazanlar, çizilenler değil. Kitabın cildi de, kapağının rengi de, selülozun kokusu da kitabı kitap yapan unsurlar içinde geliyor. Kitap “tüketicisi” sadece içeriğin değil bu unsurların da “tüketicisi”. Hal böyle olunca bu unsurların yer almadığı bir “kitap” kitap olmaktan çıkıyor.” Özellikle kitabın elektronikleşmesi kitapçokseverlerin ruhunda derin bir yara açma potansiyeline sahip. Çünkü kitap elektronikleşse de “Geriye selülozun tadı kalıyor. Elbette şöyle düşünmek içimize su serpebilir: Bu kadar şey icat edecek olanlar, selülozun tadını da resmin içine dahil edecek bir mekanizma bulabilir.” Yaklaşık iki yıl önceki bu temenninin bugün gerçekleşmiş olduğunu öğrendiğimde hem şaşırdım hem de biraz tereddüt ettim. Acaba gerçekten selülozun elektronik tadı işe yarayacak mı diye. Önce haberden bahsedeyim. ABD'de özellikle ders kitaplarına yönelik olarak ekitap satan bir web sitesi, müşteri profili olan öğrenciler arasında bir anket yapmış ve bu anketin sonucunda gençlerin kitapta aradığı özelliklerin içinde (tabii içerikten sonra) kitabın kokusunun da yer aldığı tespit edilmiş. Doğal olarak elektronik ortamdan satılan bir metnin kokusu söz konusu olamayacağından firma bu gereksinimi nasıl karşılayabiliriz diye kafa patlatmış ve sonunda oldukça pratik bir çözüm bulmuş. Buna göre web sitesinden ekitap sipariş eden müşteriye, kendilerine sunulacak kitap kokusu alternatiflerinden birisini de edinme imkânı sağlanacakmış. Otomobillerdeki koku giderici türünde olduğunu varsaydığım bu nesneyi kitabı edinen kişi bilgisayarının bir kenarına yapıştırabilecek ve böylece bilgisayarından ekitabını okurken burnuna da tercih ettiği o kitap kokusu gelebilecek. Oldukça basit ve pratik bir çözüm değil mi? Elbette ki bu çözümden tatmin olmayacak kitapçokseverler olacaktır. Ancak daha 2007 yılındayız; gelecek on yıl içinde bu alanda çok çarpıcı icatların yapılacağı konusunda benim şüphem yok. Elektronik ortamın şekilsel kısma getirdiği bu değişiklik inanıyorum ki içeriği de etkileyecek. Bunun birkaç denemesini geçtiğimiz yıllarda yaşadık. Ülkemizden merhum Duygu Asena da dahil olmak üzere dünyada çeşitli yazarlar bir sonraki romanlarını internet ortamında okurları ile etkileşim içine girerek kaleme alma denemeleri yaptı. Stephen King bir kitabını sadece internet üzerinden satışa çıkardı ve basılı versiyon ürettirmedi. Kurgu türündeki kitapların içeriksel anlamda bir dönüm noktası yaşaması bence Dan Brown'ın Da Vinci Şifresi kitabı ile ilişkilendirilebilir. Kurgusal bir kitap olduğundan yola çıkarak işin edebi yanını bir kenara bırakmak gerekirse bundan sonraki başarılı kurgu romanı Da Vinci Şifresi kitabını format, sürükleyicilik, bölümlerin kısalığı vb açılarından aşabilmelidir. Elektronikleşme sürecinde de bu formasyon dönüşümü baz alınacaktır. Öte yandan bilgisayar dünyasına koku gibi elektronikleştirilemeyen şeylerin de yavaş yavaş girmesi belki de dönüp de yüzüne bakılmayan “tabu” başka alanların da dijitalleştirilmesini olanaklı kılabilir. Son yıllarda yazıcı teknolojisi ile yemek yeme olgusunun irtibatlandırılmaya çalışıldığını biliyoruz. Böylece mesela bilgisayarınızın başına geçip sevdiğiniz pizzanın siparişini vereceksiniz ve pizzanız yazıcınızdaki organik kâğıt üzerine, organik sıvılar kullanılarak basılan pizza resmi şeklinde anında elinize teslim edilecek. O “boyalı” organik kâğıdı afiyetle yediğinizde de gerçek pizza tadını alacak ve gerçekten “doyacaksınız”. Çocukken siyahbeyaz televizyon zamanındaki çizgi filmlerden olan Jetgiller'de en merak ettiğim şeylerin başında bu yemek konusu geliyordu. Mutfakta masanın başına oturan aile üyeleri ne yiyelim ne yiyelim diye uzun uzun düşünüp karar verdikten sonra elektronik masa anında yemekleri hazırlayıp önlerine çıkarıyordu ve evin annesi birkaç tuşa basmakla ne kadar yorulduğundan dem vuruyordu. Ben de şunu merak ediyordum. Acaba elektronik masanın o yemeği hazırlaması nasıl bir teknoloji ile sağlanıyor? Artık merak etmiyorum!... GÖZÜNÜZDEN YANSIYAN ŞİFRE Bundan böyle bankamatiklerde şifrenizi gizleyerek girmek zorunda kalmayacaksınız. Göz hareketlerini izleyen kızılötesi bir sistem şifrenizin başkaları tarafından kopyalanma riskini ortadan kaldırıyor. “Şifresini giren birinin omzunun üzerinden bakarak hangi tuşlara bastığını anlamak mümkün” diye konuşan Stanford Üniversitesi'nden Manu Kumar, “Oysa kullanıcının hangi tuşlara bakmakta olduğunu kimse anlayamaz” diyor. Manu Kumar'ın geliştirdiği EyePassword isimli sistemde, kullanıcının yüzüne gözle görülmeyen kızılötesi ışınlar yollanıyor. Bu da kullanıcının gözlerinde bir yansıma yaratıyor ve yansıma aynı noktada kalıyor. Bir kamera yansımanın görece pozisyonlarını izler ve bundan yararlanarak kullanıcının nereye baktığını saptıyor. 18 kullanıcı üzerinde denenen sistem, %3 oranında hata yaptı. Ancak bu sistemin en büyük dezavantajı 8 karakter uzunluğunda bir şifreyi girmenin 10 saniye sürmesi. Oysa tuşlara basarak yazmak yalnızca 2.5 saniye sürüyor. İngiltere'deki Newcastle Ü n i v e r sitesi'nden güvenlik uzmanı Paul Dunphy, uzun kuyrukların olduğu bankamatiklerde EyePassword'un nasıl bir tepkiyle karşılanacağını merak ediyor. Derleyen: Reyhan Oksay CBT 1068/19 7 Eylül 2007