19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4TEMMUZ 2010/ SAY11267 PAZARİ Bu roman bir vicdan çağrısı Haydar Karataş',,, i ı «Gece erik-a Söe" k '"tapç,lardayerinı - a'dı. Romandaki ve H aydar Karataş "Gece Kelebeği- Perperik-a Söe" isimli romanında Türkiye'nin kanayan yaralanndan birlni konu alıyor. Dersim Katliamı sonrasında geride kalanlann yaşamlannı ve acılannı gerçek ve etkileyici bir dille anlatıyor. Dogduğu ve büyüdüğü coğrafya ile ailesinin yaşadıklannı çok jyi bilmesinin de yardımıyla okuaı tarihte bir yolculuğa çıkanyor. - Bu kttabı yazmaya sizl ne ItU? - Böyle bir romanı yazmamı tetikleyen, iç içe geçmiş pek çok neden vardı diyebilirim. 16 yaşına kadar iç Dersim'de bir dağ köyünde yaşadım. 1938 hikâyeleriyle büyüdüm. Babam ve annem bu olaylarda sağ kalmışlardı. Kış aylan çok uzun sürerdi ve bu acılı hayat hep anlatılırdı. ikincisi, yattığım her hapishanede Dersim kökenli insanlara denk geliyordum, örgütlerin merkez komite üyeleri ve önemli militanlan bu cografyadan çıkmaydı. Aslında bizi örgütleyenin bir örgüt degil, anne babalarımızın anlattıgı o acı hikâyenin oldugunu düşündüm. Anlatılmadıgı, birileri tarafından dinlenmediği için hem çevresini ve hem de kendisini yakmaya deyam ediyordu. Sânınm onlann bu isyankâr duygulannı ; , . yazmak istedim. Dersim yarası aslında bilinmezlikten kaynaklı, insanın derdini anlatacağı bir kapı bulmaması büyük bir acı. Bizde devlet geleneği böyle şeklllenmiş, yaparken utanmayız ama yaptıgımızın anlatılmasını istemeyiz, yasaklar koyanz. Birbiriyle dertleşemeyen toplumlar ' öfkeli kalabalıklardan oluşur. istedim ki sağırlaşan dünyada birbirimizin sesini yeniden duyalım. Bu roman bir vicdan çağnsı... - Kltabınız biyografik bir hlkflye sanınm... - Biyografik bir hikâye mi bilmem. Arka plandaki anlatıcı kişi annem, romandaki isimler, başlanna gelenler gerçek, ancak onlan kurgulayan benim. Çocukluguma ait insanlar, duydugum sesler yeniden kurgulandı. Benim içinde büyüdügüm atmosfer öyleydi, hatta daha feciydi diyebilirim. Biliyorsunuz Dersim olayları 1938'de yaşanmadı, 1936-37 yıllannı da kapsar. Seyit Rıza ve arkadaşlan asıldıktan, asker kaçaklan teslim olup askere alındıktan sonra 1938 Haziran'ında ordular hareket eder, insanlann evlerini ateşe verir, tarlaları yakar ve mal davarlara el koyarlar. Benim babam ve annemin de evleri yakılmış, mal davarlan elinden alınmıştı ve açlıktan kardeşlerini kaybetmişlerdi. Kim yaptı bunu anlamak zor, hangi aklın zoruyla yapıldı, ulus ve dinsel olgu bunda ne kadar rol oynadı bilemiyorum. Dersim'in etnodinsel biryapısı vardı, ortak kimlik kızılbaşlık ve sıgınmış Ermeni bir nüfus yaşıyordu. Ben romanımda 1939 yılı sonrasını konu alıyorum. Yani savaş denen şeyin geride bıraktıklannı ve savaşın vurduğu insanlann dramını anlatıyorum. Bu çığlığı seslendiriyorum. ŞİRİN GÜVEN arka P'andakianiat,c, da Karataş'm A 'tes,"nin aohhayatı üzerinden Dersim'i aniat,yor Karataş insan/ara bırbirinin sesini duyurnıay, umuyor. -Sol görüşlerlnlzden dolayı gözaltına alındınız, o dönem yaşadıklannızdan bahsedebllir misiniz? . - Çok acı bir hayat yaşadım. Geriye dönüp baktıgımda arkadaşlarımın neredeyse yarısmdan . fazlası ölmüş, öldürülmüş. Istanbul'a Ifseyi okumayâ geldiglmde agabeyim Metris Cezaevi'ndeydi; * * Yanında okudugum dlger agabeyim ise, geride kalan kardeşlerini kurtarma peşindeydi. Benim sol örgütlere katılmamdan korkuyordu. Bir gün kendi başıma, hapiste olan ağabeyimi görmeye gittim. Metris uzun birtabut gibiydi. Agabeyim geldi, uzun boyu kemiklehn içinde kaybolmuştu. Sanınm o sahne beni çok etkiledi. Babamın da Metris'i gördükten sonra öldügü söylenirdi. Okumak denen şey gözümde yok olup gitti, 1 Mayıslara katılıyor, eylemden eyleme koşuyordum. Ve o hapishanelerde yaşananları okuyorduk. Biliyorsunuz tüm bunlara Kürtlerin yaşadıgı coğrafyadaki acı eklendi, Kürtler isyan etti ve bu ateş hepimizi yaktı. Devlet Dersim'deki akrabalarımıza zulümlerden zulüm beğendirdi. Sol bir örgüte katıldım, isyan edip ayrı bir örgüt kurmaya kalktım ve tutuklandım. - Tahllye olduktan sonra neden yurtdışına çıktınız? - Açlık grevleri sebebiyle bıkarıldım. Dışarı çıktığımda, Türkiye çok değişmişti. Bizim karşı çıktıklarımıza artık devletin başındakiler de karşıydı. IMF ve Dünya Bankası'nı protesto eden bildiriler dağıtmış gözaltına alınmıştım. Oysa Ecevit ve Sezer, hatta Erdogan da bu kuruma itirazlarını dile ; getiriyorlardı. Kürt sözcüğü yasaktı, çıktığımda Harbiye Açık Hava Tiyatrosu'nda bir Kürt grubun konserini dinlemeye gittim. Bizi hapislere götüren etmenler düzelmişti, 12 Eylül sorgulanıyordu. Ancak Türkiye bir milliyetçilik batağına saplanmıştı. Hem Türk ve hem de Kürt arkadaşlarım bu hastalığa yakalanmıştı. Hapisten çıktıgımda Kürt ve Türk arkadaşlarım birbiıierine selam dahi vermez olmuşlardı. Ulusçuluk gözleri kör etmişti. Denizli'ye gittim, niyetim orada başka bir isimle yaşamaktı. Hapiste ölen bir arkadaşımın mezarı vardı kalacagım ilçede. Mezarlıga gittim, arkadaşımın hemen mezarının yanında bir asker mezarı vardı ve soyadlan aynıydı. O mezar ziyareti sonrası, kaçmam gerektiğini anladım. Çok ağladım istanbul'dan ayrılırken. Bence biz Türkiye'nin son devrimci kuşagıydık, etnik köken sormazdık, haksızlığa, haksızlık olduğu için karşıydık. Yargılandığımız mahkemelerde bile konuşturulmadık. Bugün Türkiye 12 Eylül'ün susturduğu o kuşağın topraklarımıza düşürdügü ateşle kavruluyor. • Ben yapamadım o yapsın FİGEN ATALAY S ag beyin ebeveyn misiniz? Yoksa sol beyin ebeveyn mi? Aşağıdaki kriterlere göre bunu çabucak bulabilirsiniz. Kiminden hiç hoşlanmasam da sag beyin ebeveyn özelliklerinin tamamı bana uydul Mesela ne yapsam, "anı kurtarmak" ya da "herşeye müdahale etmek"ten vazgeçemiyorum! insan beynini degiştiremeyeceğine göre aşırıya kaçmamaya çalışmaktan başka çare yok galiba. Davranış Bilimleri ve NLP Uzmanı Aşkım Kapışmak, Kültür Koleji'nin velilere yönelik düzenledigi "Masal Kahramanı Yetiştiren Ebeveynler" konulu seminerde, "Sag ve Sol Beyin Ebeveyn" özelliklerini anlattı. Uzun yıllar süren gözlem ve deneyimleri sonrasında, anne-babalarda gördüğü en büyük hatanın "Ben yapamadım, o yapsın, başkalanndan eksik kalmasın" anlayışı oldugunu ifade eden Aşkım Kapışmak, "Anne ve babalar çocuklannın hayatlarında oyuncu olmaya çalışmamalıdır. Örnegin çocuklannıza ev-araba almayın, onlann ileride ev alma, araba alma becerilerini yok edersiniz" dedi. Anne-babalara, birden fazla çocuklan varsa ergenlik çagına kadar hepsine aynı, ergenlikten sonra ise hak ettikleri şekilde davranmaları konusunda öneride bulunan uzman, aksi durumun kardeşler arasında düşmanlık yaşanmasına neden olacagını belirtti. Sag ve sol beyin ebeveyn tipleri hakkında da bilgiler veren Aşkım Kapışmak, iki tip için de iyi ya da kötü tanımlaması yapılamayacağını, ancak - aşınlıklann anne-bâbalara ve çocuklara zarar verdigini söyledi. - Duygularına göre hareket ederler. - Eylem insanıdırlar. - Aile içinde müdahaleci olmaktan kendini alıkoyamaz. - Gelecek odaklı yasar. - Hızhdır, hareketlidir. - Kolektff yaşamayı sever. - Yenilikçidir. - Bir anda parlar sonra plşman olurlar. - Kin tutamazlar. - Çabuk motive olur ama kısa sürer. - Çocuklarla iyi eşleşir. - Olaylann içlne çabuk glrer bu yüzden çocuklar bu tip ebeveynle sohbet etmekten çok hoslanırlar. - Çocuga anı kurtarmak için söz verir sonra unutabilir. - Genelde kaygı yaşariar. - Kurallan önemser. - Saygı, sevgiden önce gelir. - Yapaylığı sevmezler. - Az insanla uzun ilişkiler kurmak isterler. -Geçmiş odaklı olduklan için çocuklara en çok nasfhat veren ebeveynlerdir. - Geçmişi unutmadığı için kin tutar. - Kolay slnirlenmez ama sinlrlenlnce şiddetl yüksek olabilir, çocuklar bu hassas noktasını bilirler. - Tutamayacagı sözü vermez eğer çocuga söz vermişse tutmaya çalışır. - Olaylarda mantık arar. Daha çok güç odaklıdırlar. - Çocuklarına yemek yerken faydasından daha çok bahseder çünkü her şeyde fayda zarar ilişkisi ararlar. - Deglşlmi kolay benlmsemez bu yüzden zamana Ihtiyaç duyar. - Genelde ev, çocuk, hayat ile ilgili korkuları olur - Koruma içgüdüsü fazladır. Çocuklar İlhan Selçuk için çizdiler \s araburunlu çocuklar, ı \ yitirdiğimiz başyazarımız ilhan Selçuk için karikatürler çizdi. Gazetemiz çizerlerinden Kamil Masaracı öncülüğünde, Karaburun ve Konak Belediyesi tarafından açılan Karaburun Karikatürlü Ev'de, Hande Dilek Akçam'ın düzenledigi atölye çalışmasına katılan çocuklar, İlhan Selçuk'u çizgileriyle kâğıtlarda canlandırdı. • • p p i i n PAZAR YAZILARI ADNAN BİNYAZAR Sanatçının dünyası O anatçı, dışarıdan kolayca O algılanamayan bir ruh dinginliği ya da çatışması içinde sürdürüryaşamını. Kendi kurduğu bu dünyada kral sofralarına sırt çevirir de, dağı bayırı yol eyleyip gittiği yoksulun kuru ekmeğini yeğler. Papa X. Leo, zamanının gözde sanatçısı Raffaello'ya dinsel söylencelere ilişkin resimler ısmarlar. Diane Haeger'in Yakut Yüzük adlı romanında (Can Yayınları) okumuştum; Raffaello, bir fırıncının kızı olan Margherita'yı tanıdıktan sonra papanın isteklerini geciktirir, sevgilisinin güzelliğini sonsuzlaştıracak Madonna resimleri yapar. Sanatçı, içinden geçeni yaratır. Picasso, "Resim senin benden istediğin değil, benim sana verdiğimdir," sözüyle bu gerçeği vurguluyor. Gauguin'in Tahiti dönüşü açtığı sergide, bir izleyici, "Tahitili kadınları ne güzel çizmişsiniz," diye coşkuya kapılır da, Gauguin çizmekten çok, aradığı renkleri bulmak için Tahiti'ye gittiğini söyler... Bu anlayıştaki sanatçının iç dünyasında neler olup bittiğini kendisinden başka kimse bilemez. Aktaracagım öykücük, öyle bir sanatçının bir çocuga biçtiği değerle ilgili. Çocuğun biri, galeri vitrininde gördüğü bir tabloyu çok beğenir. Doğum gününde abisine armagan etmeyi düşünür onu. Ne ki, tablonun fiyatı oldukça yüksektir. Çocuk, umudunu yitirmez; önünde bir yıllık süre vardır, çalışıp para kazanırsa resmi alabileceğini düşünür. Galerinin önünden her geçişinde, tablonun o güne değin satılmamış olması onu sevindirir. Abisinin doğum gününe birkaç gün kala galeriye girip resmi yapan sanatçıya avcundaki parayı gösterir, "Sizin tablonuzu, doğum gününde abime armagan etmek istiyorum, ama param bu kadar," der. Ressam bir paraya bakar, bir çocuga, resmi paketleyip verir. Çocuk, galeriden ayrılırken, ressamın o sırada yanında olan arkadaşları olayı şaşkın gözlerle izlemektedirler. "Ne yaptın sen, o resmin değerinin milyonlar oldugunu bilmiyor muydun, nasıl üç beş kuruşa verirsinl.." diye ona çıkışırlar. Ressamın yanıtı hazırdır: "Karşı çıkmakta haklısınız; resmi, değeıini karşılayacak paraya satmadım. Ona milyonlar verecek adamlar çıkabilirdi ama soranm size, elindekinin avcundakinin tümünü bir resme yatıracak kaç adam çıkardı?.." Ressam, şunu da ekler sözlerine: "Günümüzde insanlar her şeyi parayla ölçüyor, ne yazık ki hiçbir şeyin değerini bilmeden yaşıyor." Gerçek ya da sanatçının erdemine inanmış birinin yakıstırması olabilir bu küçük öykü. Anlatılanlar bir düşünsel temele oturtulmuşsa ne değişir! Büyük ressamların birçok resmi para babalarının elinde, çok kazandıracak bir müzayede nesnesidir. Büyük sermayenin müzeciliğe yatırım yapması da bu anlayışın ürünüdür. En başta Louvre, dünyanın bütün sanat galerilerine parayla girildiği biliniyor. Sanatsal gelişmenin önünü kesen dolaylı yollardan biri de budur. Bu, sanatı insandan kaçırma, onun beğeni kaynaklarına el koyma anlamına gelir. Oysa sanatçının dünyasına girip, ondan tat alarak duyguca beslenmek insanın en doğal hakkı j sayılmalıdır. Devlet, belediyeler, kazancı bir yana itip, sanatı simsarların elinden kurtarmalı. inanıyorum ki, o koşullarda sanat, bir çocuğun , iyi ruhlu bir ressamdan alıp • abisine armagan ettigi bir meta i olmaktan çıkacak, herkesin eşit ' oranda yararlandığı eğitsel araç işlevi görecektir. • [email protected] * •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle