25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
PAZAR 4 TEMMUZ 2010 / SAYI 1267 PAZAR SÖYLEŞILERI ııımııııııtmımıımtımıumımmmmntıııttımuıuti llllllllllllUtUIHIMHHI ATAOL BEHRAMOÖLU Akıl ve imgelem A klınla mı hayal etme yetinle mi yazıyorsun diye sorsalar, i \ yanıtlamakta güçlük çekerim. Sanırım sanatın bütün alanlarında ürün verenler için aynı güçlük söz konusudur. "Her ikisiyle de" diye yanıtlamak belki en dogrusu... Fakat o zaman da öncelik- sonralık sorusuyla karşılaşacağız. Sanatsal yaratıda öncelik hangisinde? Akılda mı, hayal etme yetisinde mi? Sorulara büyük olasılıkla farklı farklı yanıtlar gelecektir... Kendi payıma yanıtlayacak olursam, önceden konu belirleyerek yola koyuluşum enderdir. Ya da şöyle söyleyeyim: Konu belirlediğinizde bu sizi daha çok aklın ağır bastığı epik (anlatısal) şiire yöneltecektir. Zaten bu yöntemle yazarken hedeflenmiş olan amaç da budur. Gerçi hayal etme yetisi, aklın yönetiminde yazılan şiirde de sürecin büsbütün dışında değildir. Fakat bu tür şiirde akıl hem öncü hem de sürekli olarak denetleyen konumunda olduğundan, duyguların, sezgilerin alıp başını gitmelerine pek fazla izin vermeyecektir... Başka türlü, konudan sapılması, kurgunun bozulması tehlikesi vardır çünkü... * * * Buna karşılık, hayal etme yetisinin öncülüğünde yazılan şiirin de bir tema'sı ve kurgusu olacaktır kuşkusuz. Akıl, yapılan işin büsbütün dışında değildir. Devinmekte olan şilrsel sürecin tümüyle denetim dışı kalmasına göz yummak istemeyecektir... Fakat imgelemin (sezgilerin, hayal etme yetisinin) kazandırdıgı dizeler de sıklıkla aklın denetiminin dışına çıkacaktır... Bu, zincirlerinden o kadar boşalmış olmasa da, gerçeküstücülerin "otomatik yazı" dedikleri yazma tekniğine yaklaşan bir süreçtir. Ben, yine kendi adıma konuşacak olursam, bu türden şiirlerimde de, aklımı ve hayal etme yetimi, aynı yarışta koşmakta olan iki yarış atı gibi düşünürüm... * * * 19. yüzyıl romantik ingiliz şairi Shelley'nin "Şiirin Savunusu" adlı denemesinde bu konuda dâhice denebilecek açıklamalar var. Dilimize çevrilip çevrilmediğini bilmediğim bu uzun yazıyı bütünüyle okumak için internetten indirdim. Fakat "Devrimci Romantizm" adlı çok degerli kitabın (Versus Yayınları, M. Blechman, çev. B. Çölgeçen) bazı sayfalarında Shelley'nin ünlü denemesinin bir özeti yer alıyor. Shelley, aklı bir irdeleme yetisi olarak tanımlıyor. İmgelem ise, onu "hatalarımızın kaynağı" olarak gören Kartezyen (akılcı, pozitivist) felsefenin düşündüğünün tam tersine, "eyleme yol gösteren temel yeti"dir... Bu dünyadan otuz yaşında (1792-1822) ayrılmış olan P. B. Shelley, "eylem" kavramını, şiirsel yaratının da ötesinde, insana ve topluma ilişkin etkinliklerin bütününü kapsayan bir "erdem eylemi", bir "Aydınlanma etigi" olarak kavrıyor... Shelley'ye göre, bu erdem ve etik, "akla uygun düsturlar" dan çok, "şiirin esinlediği daha yüksek bir kimlik duygusu"nun sonucunda gerçekleşir... İmgelemin uyandıracağı güzellik ve adalet arzusu bozuldugunda, insan ona ahlâksal eylemi esinleyen yetiden koparılmış demektir... Daha açık bir deyişle, bizi ahlâksal eyleme yönelten itki, akıldan çok, şiirsel esinin kazandıracagı güzellik ve adalet duygularıdır... Yaşamlarımızda dar ve sığ bir yararcılıgın, sanat alanında ilkesiz, derinliksiz ve süslemeci anlayışların egemen oldugu günümüz dünyasında ve sanatında, varoluşlarının anlamı tüketime ve birkaç sözcüğe indirgenmiş insan topluluklarının belki bir kez daha şairlerin (ve bütün sanatçıların) öncülüğüne gereksinimi var... Çünkü sanatçı, sahip olduğu hayal etme yetisiyle, güzellik ve adalet duygularını, şu anda içinde bulunduklan çamurdan arındırarak bir kez daha yükseklere taşıyabilecektir... • r-N ünya sıralamasında önemli yerlere çıkan tenisçilerin olmazsa VJ olmazı tenise çocuk yaşlarda başlamak. Marsel ilhan için de farklı bir durum yok. Ancak özbekistan, her sene profesyonel tenise birkaç sporcu armağan eden Ispanya ya da ABD gibi yetenekli gençlere imkân sağlayan bir ülke değil. Marsel ilhan da çocukluğunda antrenmanlara gitmek için çetin Orta Asya ikliminde uzun yolculuklar yapmış. Ilk turnuvasını kazanana kadar hâlâ antrenörünün ödünç verdiği raketi kullanıyormuş. Tenis zengin sporu olarak bilinir ama Marsel llhan'ın hikâyesi pek de böyle başlamamış. Uluslararası tenis otoritelerinin dikkatiniyse ilk olarak 2007'de 1320'inci sıradan 320'inciliğe ilerleyerek çekmiş. Biryıl sonraysa DENIZ ÜLKÜTEKİN ataolb@cumhurtyst.com.tr Y eşilyurt Spor Kulübü'nün toplantı odasında nadir görülen bir kalabalık var, kalabalığın büyük kısmını gazeteciler oluşturuyor. Beklenen isim Marsel İlhan, elemelerden katıldığı VVimbledon Tenis Turnuvası'nda ikinci tura yükselerek Türk tenis tarihinin en büyük başarısına imza attı. Yaptığı dereceye göre ilgi belki biraz abartılı gelebilir ama dedik ya bu bile tenisimiz için bir ilk. Yine de bunun yıllardır hasreti çekilen bir başarı olduğunu söylemek çok da kolay değil. Elbette yıllardır teniste olan bitenleri aktaran, toplantı sırasında Davis Kupası öncesi ingilizlerin Marsel İlhan hakkındaki yorumlannı gündeme getirebilen basın mensuplarını ve tenis severleri tenzih ederim ama tenisteki başarılarımıza paralel olarak artan ilgi patlaması beraberinde tenis uzmanı bir spor basını da getirmiyor. Marsel llhan'ın basında yer alan haberlerinin sınırlı içeriği de biraz bu yüzden. Açıkçası gelecek vaat eden bir tenisçiye ne soracağımız konusunda çok azımızın bir fikri vardı. Biz de hemen genelde yabancı futbolculara uyguladığımız bayrakla fotoğraf çektirme taktiğini denedik. Işe yaramış olmalı ki ertesi gün gazetelerin büyük çoğunluğunu o fotoğraflar kaplıyordu. Elbette bu kareler rasgele çekilmiş değildi. Marsel İlhan Semerkant doğumlu bir özbekti ve istanbul'a 2004 yılında gelmişti. VVimbledon sona erdiğinde açıklanacak, dünya çapındaki profesyonel erkek tenisçilerin derecesini belirleyen ATP sıralamasında ilk yüzün içinde olması beklenen bir isim Marsel İlhan. Bu ne mi demek? Eğer sıralamadaki yerini korursa bundan sonraki Grand Slam turnuvalarına ön eleme oynamadan katılabilecek. Bu başarının herhangi bir Grand Slam'de değil de VVimbledon'da gelmesi işi daha da ilginç kılıyor. Çünkü çim kortta mücadele etmek Türk tenisçiler için senede bir ya da iki defa ele geçebilecek bir şans. Basın toplantısı bitip de kendisine futbola olan ilgisini, hangi takımı tuttuğunu ve bunun gibi bir sürü anlamsız soru soran basın mensubunu geride bırakarak bizim için birkaç soru cevaplamasını istediğimizde Marsel ilhan ilk bizimle konuşuyormuşcasına sakin ve bıkkınlıktan uzaktı. İlk merak ettiğimiz VVimbledon'da korta ayak bastığı an neler hissetiğiydi. "Elbette heyecanlanmıştım, çünkü mutlaka kazanmam gereken bir maçtı. Kazanamasaydım aylarca süren hazırlık boşa gidecekti." Ancak ' bilmeyenlere söyleyelim Marsel llhan'ın en büyük özelliği belki de sadece ilk yirmideki tenisçilerde görülen soğukkanlılığı. Dolayısıyla bu heyecanı üzerinden atması da pek zor olmamış. ilk sette iki farkla geri düşünce heyecan ve tedirginliğin yerini anında hırs almış ve ilk turdaki zafer de bu hırs sayesinde gelmiş. "O benim için ayn bir motivasyon oldu, ilk kez VVimbledon'a katılıyordum dolayısyla bu fırsatı kaçırmak istemedim." , Marsel ilhan bundan altı yıl önce ' •':, Türkiye'ye geldiğinde 17 yaşındaydı. ^r '- Teniste adı duyulmuş bir isim değildi ama bu spora özbekistan'da başladı. Bir adım ileri gitmek için Türkiye ve Istanbul doğru tercih olmayabilirdi. Çünkü Türkiye teniste pek adı sanı duyulmuş ülkeler arasında yer almıyor. Ancak onun kararı sadece tenisle alakalı değil. Dünyada Türk tenislnin yeri başlıklı bir tartışmanın içinde yer alsanız elinizde pek konuşacak bir şeyîniz olmazdı. Ta kl geçen haftaya kadar. Özbek asıllı Türk tenîsçi Marsel İlhan elemelerden başladığı VVimbledon Tenfs Turnuvası'nda Skinci tura kadar yükselmeyi başardı. Şimdi herkes çeyrek ya da yarıfinal olur mu dlye soruyor ama onun daha kalıcı bir hedefi var. On yıl boyunca ATP sıralamasında İlk yüzde kalmak... <* kariyerinin ilk challenge kupasını Ramat Hasharon Açık'ta Slovak İvo Kloç'u yenerek elde etti. 2009'da US Open'da elemeleri geçerek ana tabloya girmeyi başardı. Böylece bir Grand Slam'de bunu başaran ilk Türk tenisçi olarak tarihe geçti. İlk turda da Belçikalı Christophe Rochus'u beş sette yenerek yine Grand Slam'de tur atlayan ilk Türk tenisçi oldu. • "Türkiye'yi ve istanbul'u çok seviyordum. Hayatıma burada devam edecektim ve burada başarılı olacaktım." Aldığı kararı tenis kariyeri açısından da bir risk olarak görmüyor. "Türkiye benim için yabancı bir ülke bile sayılmazdı. 2002 Dünya Kupası'nda bile Türk milli takımını tutuyordum." Her zaman hedefini yüksekte tutuğunu söylüyor, gösterdiği gelişme de kimi tenis otoriteleri için beklenenden hızlı olabilir ama kendisini hiç şaşırtmamış. Henüz sıralamada 500'le 600 arasında yer alırken bile ilk yüze gireceğini ve en az on yıl bu derecesini koruyacağını söylüyormuş. Şimdi hayallerinin bir kısmını da gerçekleştirmek üzere. Yaptıklarından sonra hâlâ gözden uzak olması beklenemezdi ama o basın karşısında olmaya alışkanlığını ilginç bir cümleyle dile getiriyor. "Zaten tumuvalara gittiğimde sık sık röportajlarla karşılaşıyordum. Yurtdışında buradan daha çok tanınıyorum." Ancak bu tanınmışlıkla birlikte gelişen bir de isteksizliği var. "Artık yurtdışına gitmek istemiyorum" diyor. Bunun sebebi, mesleği. "Boş zamanlarında ne yapıyorsun" diye sorduğumda, aslında baltayı taşa vurduğumu geç anlıyorum. Marsel ilhan'ın tüm sezon boyunca seyahatler ve turnuvalardan geriye sadece iki boş haftası kalıyor, o süre içinde de seyahat etmek istemiyor doğal olarak. önümüzdeki on yıl da İlhan için bundan pek farklı olmayacak. Yine de istanbul'da geçirdiği kısıtlı zamandan büyük keyif alıyor. Onun hayatı diğer tenisçilerden çok farklı değil, farkı büyük çoğunluğu bir tenis maçına bir set bile tahammül edemeyen bir halkı iki buçuk saat boyunca ekran başına kilitleyebilmesi. Klişe olacak ama doğru, Marsel için küçük ama Türk tenisi için büyük bir adım atıldı. •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle