25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 PAZAR 4 TEMMUZ 2010 / SAYI 1267 tMHmkMMM • • • • DüNYAUYAZILAR ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H ZÜLAL KALKANDELEN Clapper kim? A merika'da bir süre önce önemli / \ bir görev değişikliği oldu. Ulusal İstihbarat Direktörü Dennls Blair, 16 aydır sürdürdüğü görevinden istifa etti; Obama, onun yerine James R. Clapper Jr'ı atadı. Bu haber, Türk basınına yansıdıysa da bu değişikligin arkasındaki gariplik irdelenmedi. Emekli Amiral Blair, 11 Eylül terör saldırılarından sonra ülkedeki 16 istihbarat kurumunun eşgüdümünü sağlamak üzere kurulan Ulusal istihbarat Teşkilatı'nda başkanlığa getirilen üçüncü kişi. Bu göreve Ocak 2009'da Obama tarafından seçilmişti ve şu ana kadar bu yönetimde istifasını veren en üst düzey görevli oldu. Blair, atanmasının üzerinden çok kısa bir süre sonra CIA Direktörü Leon Panetta ile görüş aynlığına düştü. İstihbarat için sadece CIA görevlilerine bağlı kalmaktansa, kendi görevlendirdiği ajanları kullanmayı amaçlıyordu. Bu duruma tepki gösteren Panetta, amiri konumundaki Blair'in direktifini görmezden geldi. Sonuçta, bu tartışmada Beyaz Saray tarafından destek bulamayan Blair'in otoritesi sarsıldı. Noel öncesi Northvvest Havayollan uçağının bombalanma girişiminden sonra da, güvenlik açıkları nedeniyle ağır şekilde eleştirildi. Teksas'taki Fort Hood askeri üssünde 13 askerin | vuruiarak öldürüldüğü saldırı ve Tlmes 1 Square'deki bomba paniğl de üzerine gelince, Obama yönetiminin güvenini kaybetti. Medyadaki haberlere göre, Blair'in istifasını isteyen bizzat ABD Başkanı'ydı... * * * Blair'in istifasından sonra Obama, bu görev için emekli General James Clapper'ı seçti. Ulusal istihbaratla ilgili böyle üst düzey bir görev için sivil yerine yine asker kökenli birinin düşünülmüş olması eleştiri konusu... Ancak Clapper'ın atanmasını garip ', kılan daha ilginç özellikleri var. Kendisi, Bush döneminde 2001-2006 arasında ' Ulusal Jeo-Uzaysal istihbarat Ajansı '• Direktörü'ydü. 2003 yılında, Amerikan ' yönetiminl Saddam'ın kitle imha silahlarına sahip olduğuna inandıran kişilerden biriydi... Clapper, o dönemde yaptığı bir açıklamada, elde ettikleri belgelerin, Irak'tan Suriye'ye yoğun bir trafik olduğunu ortaya koyduğunu söyledi. Ona göre, Irak, kitle imha silahlarıyla ilgili bütün materyalleri, Amerikan işgalinin hemen öncesinde Suriye'ye göndermişti... Clapper'ın "kişisel yorumum" diyerek açıkladığı bu görüş, o dönemde Amerika'da neoconların arayıp da bulamadığı şeydi. Bush'un başdanışmanı Kari Rove, bu yıl çıkan "Courage and Consequence" adlı kitabında, hâlâ bu görüşü, savaşa haklılık kazandırma gerekçesi olarak kullanıyor... * • • Bir devlette üst düzey bir yöneticinin bir olay karşısında kendi yorumunu açıklaması normal olabilir. Bu yorumda dile getirilen görüşlerin yanlış olmasına da sıklıkla rastlanabilir. Yanlışlık ortaya çıktığında, o görevli hatasını kabul edip özür dileyebilir ya da gerekli görülürse görevden alınabilir. Ama bu kişi eğer ulusal istihbarat kurumlarının en tepesindeyse, yani en önemli işi doğru istihbarat almaksa, kamuoyuna yanlış bilgi vermesi kabul edilebilir mi? Üstelik o bilgi, 1 milyon insanın ölümüne yol açan kanlı bir savaşın gerekçelerinden biri olmuşsa, yapılan hata unutulabilir mi? Ülke içindeki olaylarda görülen istihbarat açıkları yüzünden Blair'i yetersiz bulan ABD Başkanı, Irak'taki yanlış istihbaratın sorumlusundan övgüyle söz ediyor. Obama'nın, Bush yönetiminin Irak'ta işlenen suçlar nedeniyle yargılanmasına yanaşmadığını biliyoruz. Ama anlaşılan, artık yargılamayı bırakın, onları ödüllendirmeye bile başlamış... Yalanlara dayanarak Irak'ı işgal eden ve onca insanın ölümüne neden olan Bush yönetiminden kimse hesap vermeyecek mi? Başkalarına "geçmişinizle yüzleşin" diyen ABD Başkanı, kendi ülkesinin geçmişiyle yüzleşmeyecek mi? • www.zulalkalkandelen.com Urfa kültürünü yitirdi MİYASE İLKNUR Mehmet Saraç, "Canlanna Değsin" kitabında kadim Urfa kültürünü anlatıyor. Kitapta anlatılan ne varsa bugün onu Urfa'da aramak beyhude. Zira 1970'lerdeki göç dalgası Urfa kültürünün de kaybolmasına neden olmuş. Bu iddialar bize değil, Mehmet Saraç'a ait... C umhuriyet gazetesinln Yurt Haberler Müdürü olarak görev yaptığı yıllarda sık sık bizleri şvinde toplar mükellef bir Urfa sofrası ile agırlardı. Sofradaki, çiğ köfteden boraniye, yumurtalı köfteden söğürmeye, bostanadan tirite kadar yemeklerin tamamı onun elcağızından çıkardı. Yemeyi sevdiği kadar, sofrayı süslemeyi ve nasıl yapıldıgını ballandıra ballandıra anlatmayı da severdi. Evet Mehmet Saraç'tan söz ediyoruz. Yiyip içme faslı bitince eliyle göbeğini ovuşturur "Oh canımıza değsin" diyerek kalkardı sofradan. Ardından da kahve ve çay Ikramı sırasında bizleri kınp geçiren Urfa fıkralarını anlatmaya koyulurdu. Ve sonunda Mehmet Saraç, "Canlarına Değsin" adıyla bir kitap yazdı. Kitapta Urfa'yı, Urfa Kültürünü ve Urfalılann gündelik yaşamını anlatıyor. Bir de bol bol yemek tanıtıyor. Saraç'ın tanıttığı Urfa kültürü bugün bize sunulandan oldukça farklı. ilginç, şaşırtıcı. Nicedir, bu konuyu kendisiyle konuşmak istiyorduk. Nasıl olsa Saraç, yanıbaşımızda diyerek ihmal etmiştik. Sonunda gerçekleştirdik. - Kitabınızda bizlm yabancısı olduğumuz bir Urfa kültüründen bahsediyorsunuz. Sanınm yenl nesil Urfalılann da bilmedlği bir kültür. O raflne kültüre ne oldu? - Kültürel hayat demek her şeyiyle birbiri ile örtüşen öğelerin tamamıdır. Yani bu, acıda da sevinçte de ekonomik yaşamda da mevsimlerin dönüşümünde de böyledir. Bugün bize Güneydoğu kültürü diye yutturulan şeylerin Urfa kültürü ile bir ilgisi yok. Urfa kültürü Orfeuslarla, Amazonlaıia başlıyor. Nemrut'a, İsa peygambere dek uzanıyor. Pagan kültürü ile başlayıp bu tarafagelen 14- 15 bln yılhk bir kültür. Ne acıdır ki ben bunun sonuna yetiştim. 1970'lerde bitti bu hayat. Bitmesinin sosyal nedenleri vardı. Göç bunda çok büyük etken oldu. Urfalılar kentten gidince gelenekler görenekler kayboldu. Oysa kültürel yaşamın içerisinde hertürlü şey vardı. Yemek adabının da, eglenmenin de, acının da bir kültürü vardır. Mesela, eskiden cenazelerin taziyeleri evlerde yapılırdı. Şimdi bir şey icad ettiler; paran varsa bir yer tutuyorşun orda oturup kalkıyorsun, taziye vermek isteyenler oraya geliyor. - Geleneksel düğünler yerine dügün salonunda yapılan tek düze düğünler gibl. - Tam da öyle. Cenazeler gibi düğünler de yine tek tip. Onu Urfalı'nın yaşadığı geniş avlulu evlerden, sedirlerden, divanlardan, o evin yemeğinden, şerbetinden, ağırlama kültüründen Otistikleri bir de Birsen'den dinleyin B irsen Başar, 4 Ocak 1986'da Hollanda'nın Breda kentinde dünyaya geldi. Babası öğretmen, annesiyse ev kadınıydı. ilk ve orta öğrenimini üstün başarıyla bitirdi ama o yıllar boyunca hiç arkadaş edinemedi. Okula giderken yalnızlık çekiyor, sınıfa girdiği zamanlarda huzursuzluk yaşıyordu. Her şeye rağmen yüksek öğrenimini de sürdürdü. Avans Hogeschool'nda işletme, ekonomi ve hukuk okudu. Fakat sorunları bir türlü bitmiyordu. Psikiyatristler ise "şımarıksın"dan başka bir şey söylemiyorlardı. Oysa o 21 yaşında otistik olduğunu öğrenecekti. Birsen şimdi "Ben de artık fark edilmek istiyorum" adlı kitabında insanları otizm ve etkileri konusunda bilinçlendirmeye çalışıyor. Birsen Başar ile yazdığı kitabı ve yaşadıklannı konuştuk: - Hayli ilginç bir yaşam hikâyeniz var... - Küçük yaşlarımdayken kendimi başka insanlann yanında hep yabancı gibi hissettim. Tabii o zaman ne ailem ne de ben otistik olduğumu bilmiyorduk. Zaten otistik olduğumu 3 yıl önce öğrendim. Ardından yaşamım bir anda değişti - Otistik olduğunuzun anlaşılması neden bu kadar geç oldu? - Normal ve yüksek zekâlılarda bunun teşhisini yapmak zor oluyormuş. Çünkü çoğu çocuk gibi ben de içine kapanık ve utangaçtım. Böyle olunca da benim otistik olduğum anlaşılamadı. Okul yaşamımda hep başarılı olduğum için beni muayene eden doktorlar bile otizmden şüphelenmedi. Psikiyatristler bana yıllarca "şımarıksın" dedi. _ SEVİL ARINAN Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ - Geç gelen bu teşhlsin ardından yasamınızda neler deglştl? ^ $ - Çok şey... Şu an bana karşı insanlar daha duyarlı davranıyor. Otistik olduğumu söylediğimden bu yana insanlar çok dlkkatli. örneğin şu an Hollanda'nın Breda Belediyesi'nde memur olarak çalışıyorum ve benim otistik olduğum biliniyor. Eğer teşhis konulmasaydı eminim burada çalışamazdım. Çünkü insanlar istemdışı yaptığım hareketleri. kasıtlı sanıyor. - Kitabı yazmaya nasıl karar verdlniz? - Gördüm ki Türkiye'de yetişkin otistiklerle ilgili kaynak yok. Asıl kitabı yazmamdaki etken otistik çocuğa sahip bazı ailelerin benim yalan söylediğimi düşünmesi. Yüksek okul eğitimi gördüğüm için insanlar, çevremdekiler otistik olduğuma inanmadı. Kitapta anaokulundan yüksek okula, iş yaşamımdan emekliliğe kadar her şeyi anlattım. -Emeklllik... - Hollanda'da 17 yaşından önce engelli olduğu saptanan kişilere emeklilik maaşı bağlanıyor. Bana teşhis konmadan önce alamıyordum. - Türkiye'de kltabınız nasıl karşılandı? - Büyük mücadelelerin ardından bu kitabı çıkarttım. Türkiye'deki yayınevleri kitabımı basmak istemedi. Hatta benden yüksek paralar isteyenler oldu. Basın-yayın kuruluşlarına elektronik postalar göndermeme karşın sürekli reddedildim. Ardından ilgi Otistik Çocukları Koruma Derneği ile iletişime geçtim ve.kitabım basıldı. Hollanda'da ise yayınevi bulmam sadece 3 ayımı aldı. - Peki kitabınıza nasıl tepkiler geliyor? - Çevremdekiler "otistikleri çok iyi anlatmışsın" diyor. Insanların bana olan bakış açısı değişti. Onun için kimse mücadele etmeyi bırakmasın. Savaş bırakıldığı an hiçbir şey kazanılamaz. • çıkarıyorsun, bir düğün salonun masasında bir kötü meşrubat ve kötü bir müzik eşliğinde icra ediyorsun. - Ama eskl evlerde ona göreydl. • ^ ' • ; ^ - - Elbette. Tamam mimari de sosyal hayat d8' ' n i J değişiyor ama o mimari yine o eski kültüre yâkıri ' yapılabilirdi. Apartmana çıktığın zaman bir sürü kültürün de yok oluyor. işte yemek için en önemli unsurlar olan isot çıkarma, salça yapma, domates, biber kurutma işlemi de sona eriyor. Artık her şeyi rnarketten alıyorsun. Şu anda hangi alanda bakarsan bak kültürel hayat aynı hayat değil. Mesela, sıra gecesi diye bir şey turistik bir - eğlenceye dönüşmüştür. Urfa kültürünün en özgün geleneklerinden biri olan sıra geceleri ile hiç alakası yok. - Sıra gecesi dedinlz de aklıma kitabınızda da anlattığınız bahar geldiğinde Tektek Dağlan'ndaki mağaralara gfdip orda eglenme geleneği geldi. - O kültür de binlerce yılhk bir gelenek. Çünkü bir dönem o dağlarda doksan bin keşiş yaşarmış. Urfa Müslümanların eline geçince bu gelenek Müslüman kültüründe de devam etmiş. Urfa'da genç erkeklere özgü birkaç tane gelenek vardır. Birtanesi sıra gecesidir. Kış aylarında hafta da bir sırayla bir erkeğin evinde oturma biçiminde gelişen bir gelenektir. Bahar geldiğindeyse aynı arkadaş grubuyla bu sefer dağa gidersin ve bir mağarayı derler toplar, kilimini, halını serer, yatağını yorganını yerleştirirsin. Orada yer içer, hafta sonu da müzik yaparsın. öyle dönemler olmuş ki elli, altmış grup çıkarmış dağa. Her birini 10-15 arkadaştan hesap edersen aşağı yukarı bin kadar insan dağa çıkıyor. Genç erkekler belli bir saatte yiyip içiyor ve her grup kendi müziğini icra ediyor. Her mağaradan farklı bir müzik yankılanıyor. - Kitabınızda sözünü ettiğlniz ömrü kısa olan "Pendlrli tatlı" dağa çıkma zaman mı yenlllr? - Yemek kültürü de mevsimlerle ilintilidir. Bahar gelince asma dalları yeşerir ve ilk asma yaprağına yeni çıkan kuzu etini koyup sararsın. O sırada ilk peynir de çıkmıştır. Bu mevsimin ilk peyniriyle de peynirli helva yaparsın. Baharla birlikte çiğ köfte bitmiştir mesela. Baharda ve yaz aylarında çiğ köfte yoğrulmaz. Ya kışın ya da güz aylarında yoğrulur. Çünkü şişer. Çiğköfte yoğuran adamın elini yıkattırmazlar ki çiğ köfte şişmesin. - Urfa'da isot yapmak başlıbaşına bir seramoni, itlbarve kıskançlık nedeni değil mi? - Müthiş bir itibar sebebi. Çünkü o yıl yapılan isot iyiyse, yani rengi çok güzel, tadı çok güzel, acısı kötü değil, insanın ağzını burmayan, lezzetli bir acı ortaya çıkarsa, bunu yapan o ev halkı bir yıl boyunca başı dik dolaşır. O biberin hırsızı da çok olur. Kötü isotun sahibi ise sokağa çıkamaz hale gelir. Çünkü sıra gecesinin esprisindenbir tanesi de evlerin isotunu yarıştırmaktır. Sıra gecelerinde asla içki ve müzik yoktur. Sadece yeme içme ve sohbet vardır. öyle şimdi olduğu gibi sabahlara kadar çalma söyleme, içme geleneği yoktur. •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle