Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
4 TEMMUZ 2010 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
İLHAN ABİ’NİN ARDINDAN 13
HİKMET BİLA
İlhan Selçuk’un ardõndan yazmak
hem çok zor hem çok kolay. Zorluğu,
onu kaybetmenin acõsõ… Kolaylõğõ,
onun kim olduğunu bilmenin güveni…
Cumhuriyet gazetesi, “İlhan Abi”nin
kaybõnõ dün şu ifadelerle duyurdu:
“Başyazarımız, gazetemiz imtiyaz
sahibi, demokrasi, laiklik, bağımsız-
lık ve Atatürkçülüğün ödünsüz sa-
vunucusu, Türk basınının eğilmeyen
kalemi İlhan Selçuk’u 85 yaşında
kaybettik.”
İşte bir cümlede İlhan Selçuk ve İlhan
Selçuk’un kaybõ.
“Cumhuriyet İmtiyaz Sahibi”…
“Başyazar”…
“Gazeteci-yazar”…
İlhan Selçuk için kullanõlan sõfatlar-
dan bazõlarõydõ bunlar. Ama hepsinden
öte biriydi İlhan Selçuk. Onu kaybetti-
ğimiz andan itibaren hakkõnda yazõlan-
lar, söylenenler hemen hemen aynõ ger-
çeğin altõnõ çiziyordu. İlhan Selçuk,
sadece bir gazeteci, bir yazar değil, bir
düşünür, bir bilge kişi, bir filozoftu.
Aydõnlanma önderiydi.
Bağõmsõzlõkçõydõ.
Cumhuriyetçiydi.
Özgürlükçüydü.
Yurtseverdi.
Eşitlikçiydi.
İnsan haklarõ savunucusuydu.
Demokrattõ.
İnsancõldõ.
Sabõrlõydõ.
Dirençliydi.
Kararlõydõ.
Bilgiliydi.
Fikirliydi.
Hoşgörülüydü.
Alçakgönüllüydü.
Affediciydi.
Öğretmendi.
O, Türkiye’nin Voltaire’ydi.
Önce çocuk yaşta okuru, sonra Cum-
huriyet’te yaklaşõk on yõllõk “yazar
arkadaşı” ve hep öğrencisi olarak İlhan
Selçuk’u tanõmõş olmanõn onurunu ta-
şõyorum, gururunu yaşõyorum. Ve onun
açtõğõ “Pencere”nin kapanmadõğõna ve
hiç kapanmayacağõna inanõyorum. İlhan
Selçuk’un hiç unutulmayacağõna da…
Bugüne kadar aydõnlanmanõn hangi ön-
deri, hangi filozofu unutuldu ki?..
Eminim, onun değeri bundan sonra
daha iyi anlaşõlacak. Ve bundan sonra
birçok kişi, söze ya da yazõya “İlhan
Selçuk’un dediği gibi…” ifadesiyle
başlayacak.
İlhan Selçuk’un yazdõklarõnõ baştan
okumanõn zamanõdõr şimdi.
İlhan Selçuk yarõn, kardeşi Turhan
Selçuk gibi, bir başka Anadolu aydõn-
lanmacõsõnõn, Hacı Bektaş-ı Veli’nin
õşõk yaydõğõ yerde, Hacõbektaş’ta toprağa
veriliyor. “Bilge”lere yaraşõr şekilde…
Türkiye’nin, insanlõğõn başõ sağ olsun.
23 Haziran 2010, Vatan
ZEKİ ARIKAN
İlhan Selçuk, bizim gençliğimizin kahrama-
nõ, ileri yaşlarõmõzõn da bilgesiydi. Hiç unutmam;
Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’ndayõm. Cum-
huriyet’i bir arkadaşla ortak alõyoruz. Her iki-
mizin de her gün bir gazete alacak gücümüz yok.
Gazetenin Pencere’sinde İlhan Selçuk imzalõ ya-
zõlar dikkatimizi çekiyor. Bu imzanõn dolgun içe-
rikli yazõlarõ gözümüzden kaçmõyor. Bu denli
kültürlü ve güçlü yazarõ merak ediyoruz. Bir gün
bir konferans için okula geldi. Gencecik, şõk gi-
yimli, tertemiz, hatta biraz mahcup bir delikanlõ
ile karşõlaştõk. Şaşõrdõk, çünkü biz onu yaşlõ bi-
ri sanõyorduk. Öyle ya bu kadar genç bir insa-
nõn bu denli birikimli yazõlarõ yazmasõ, yaza-
bilmesi bize şaşõrtõcõ gelmişti. Konuşmasõnda
Anadolu’nun nice İlhan Selçuk’larõ barõndõr-
dõğõnõ, fakat bunlarõn fõrsat bulamadõklarõ için sö-
nüp gittiklerini söyledi. Üzerinde düşünüle-
cek, kafa yoracak bir cümleydi
bu...
Evet İlhan Selçuk gençliği,
çağdaş ve ileri düşünceler etrafõnda topluyor, bir-
leştiriyor ve sürüklüyordu. Ülkenin, dünyanõn
belli başlõ gelişmeleri, açmazlarõ, sorunlarõ kar-
şõsõnda “Acaba İlhan Selçuk ne diyecek?” di-
ye merak ediyor, aradõğõmõz yanõtlarõ, çözüm-
leri onun Pencere’sinde buluyorduk. O günler-
de gençleri etkileyen bir başka güçlü yazar da
Çetin Altan’dõ. Ama Çetin Altan orada kaldõ.
Daha sonra yazõlarõnõ tarihsel fõkra ve öyküler-
le dolduran bir yazar haline geldi. İlhan Selçuk,
toplumsal bir savaş vererek aydõnlatma ve uya-
rõ görevini yaşam boyu sürdürdü.
İlhan Selçuk, düşüncelerinden, duruşundan,
kişiliğinden son nefesine kadar ödün vermedi.
Ödün vermediği için de başõ dertten kurtulma-
dõ. Düşünen bir aydõndõ. Düşündüğü için de bağ-
nazlõğõn, tutuculuğun hedef tahtasõ oldu. Tu-
tuklandõ. İşkence gördü. TV kanallarõnda çizi-
len şemalarda, onun Ergenekon örgütünün te-
pesinde yer aldõğõ ilan edildi. Gece yarõsõ evin-
den alõnarak emniyete götürüldü. Yazõklar ol-
sun!.. Acaba kendisine haber verilse ve çağrõl-
sa bundan kaçacak mõydõ? Bu olay bana hep
talihsiz Mithat Paşa’nõn başõna gelenleri anõm-
satõr. Bir gece yarõsõ İzmir’de valinin konağõ-
nõn iki adõm ötesindeki kõşladan silahlar patlõ-
yor, kapõsõ zorlanõyor ve koca Mithat Paşa tu-
tuklanmaya çalõşõlõyordu. İlhan Selçuk, 12
Mart’tan sonraki günlerde tutuklu olarak yar-
gõlanõyordu. Askeri yargõç onun yurtdõşõna
kaçma olasõlõğõndan söz ediyor ve ona göre ön-
lem alõnmasõnõ istiyordu. O tarihe geçecek bir
yanõt veriyor: “Ben bu ülkenin yazarıyım, dı-
şarıya kaçacak değilim.”
Öyle oldu. İlhan Selçuk, hep bu ül-
kenin sorumluğunun bilincinde bir ya-
zarõ olarak kaldõ. Ülkenin tarihsel ko-
şullarõ ve süreci içinde 1923 aydõnlanma devri-
mini yerli yerine oturttu. Atatürkçülüğün
ABC’sini de o yazdõ. Binlerce yazõya imza at-
tõ. Onun bitip tükenmez hazine değerindeki ya-
zõlarõ sistemleştirildiği ve sõnõflandõrõldõğõ zaman
İlhan Selçuk’un aydõn kişiliği, düşünce yapõsõ,
bilimselliği ortaya çõkacaktõr. Bir yandan Do-
ğu’nun Farabi, Şeyh Sadi, Ömer Hayyam, Ha-
cı Bektaş, Mevlana, Yunus Emre gibi bilge-
lerine uzanõr, bunlarõn felsefesini Batõ’nõn Ef-
latun, Shakespeare, Kant, Marx gibi aydõn-
larõnõn yazõlarõyla harmanlar, bir potada eritir,
iki dünya arasõnda gerçek bir bireşime varõrdõ.
Onun hümanizmasõ, Doğu ve Batõ değerlerinin
kaynaşmasõnda yatmaktadõr.
İlhan Selçuk; felsefeden tarihe, siyasetbilimine
vb. uzanan yolda en karmaşõk sorun ve öğreti-
leri bir paragrafta açõklayabilecek kadar güçlü
bir yazardõ. Usta kalemi büyük insanlarõn kim-
lik ve düşünce yapõlarõnõ Pencere’deki tek ya-
zõya sõğdõrabiliyordu. Tevfik Fikret, Ziya Gö-
kalp, Hasan Âli Yücel, Şevket Süreyya Ay-
demir, Cahit Arf, Vedat Günyol ve daha ni-
celeri üzerine yazdõklarõ birer destandõr. Şüphesiz
İlhan Selçuk günümüzden geleceğe uzanan en
büyük yazarlarõmõzdan biridir.
İlhan Selçuk hakkõnda pek çok yazõ yazõldõ,
yazõlõyor ve yazõlacaktõr. Fakat asõl yazõlar ge-
lecekte saklõdõr. Üniversitelerimizde onu çeşit-
li yönleriyle ele alõp inceleyecek yõğõnla tezler
yapõlacağõna inanõyorum. Bugün onun için ya-
zõlanlarõn bir bölümünün zoraki bir yasak sav-
ma niteliğinde olduğu anlaşõlõyor. Sağlõğõnda
onun şapkasõnõ, yürüyüşünü Stalin’e benze-
tenlerin yazdõklarõ size inandõrõcõ gelebilir mi?
Ya, hangi psikolojik travmalarõn etkisiyle ona
kin kusanlarõn yazdõklarõna ne buyrulur?
İlhan Selçuk
İlhan Selçuk’un dediği gibi...
İlhan Abi’nin ardõndan...
AYDIN ENGİN
Başlõğõ üç kez değiştirdim. “İlhan
Selçuk’un ardından” dedim, so-
ğuk ve resmi geldi. “Cumhuriyet
öksüz kaldı” dedim, onun da sev-
meyeceği kadar “hissi” geldi. So-
nunda “İlhan Abi”de karar kõldõm.
İyi de ettim. Seveni sevmeye-
niyle, eleştireni, göklere çõkara-
nõyla sayõlmasõ olanaksõz genişlik-
te bir gazeteciler tayfasõ için, bir ga-
zeteci kuşağõ için o hep İlhan Abi
idi ve sonuna kadar da öyle kaldõ.
Demek ki başlõk “münasiptir”.
Biliyorum, bugün bütün basõlõ
medya, elektronik medya, görsel
medya, işitsel medya ondan söz ede-
cek. Cumhuriyet tezgâhõndan geç-
miş (Geçmeyen kim kaldõ ki !) ni-
ce namlõ kalem erbabõ onu yazacak,
ondan anõlar, anõ dilimcikleri akta-
racak... Kimi övecek, kimi satõr
aralarõnda da olsa iğneleyecek.
Ama ille de ondan söz edecek. Bu
ülkede ölümünün ardõndan böyle-
sine bir uğurlama yazõsõ sağanağõ
boşanan, boşanacak kaç gazeteci var
ki?
Aslõnda okuduğunuz bu Tõrmõk’õ
ben aylar ve aylar önce kafamda
yazdõm. Hastane ziyaretimde, onu
kapõ aralõğõndan serum şişeleri,
karnõndan besleyen hortumlar ara-
sõnda solgun, bitkin ve biraz da
“vazgeçmiş” gördükten sonra dõ-
şarõda doktorun “Yaşatıyoruz işte.
Elimizden geldiği kadar yaşata-
cağız da...” dediği günün akşa-
mõnda yazdõm...
Cumhuriyet’e ve Cumhuriyet’e
adanmõş bir yaşamdõ. İkisine de sõm-
sõkõ sarõldõ. Hiç bõrakmadõ. Dinsel
referanslõ siyasal akõmlarõ Cum-
huriyet için bir tehlike olarak gör-
dü ve Cumhuriyet’i korumak için
şeytanla bile işbirliği yapabilecek
kadar gözü kara bir Cumhuriyetçi
kaldõ...
“Bitti, belini doğrultamaz, çök-
tü” denen gazete Cumhuriyet’i bir
enkaz olarak yeniden devraldõ ve en
yakõnõnda saf tutanlarõn bile umut-
suzluk ve parasõzlõktan kaynaklanan
itirazlarõnõ umursamaksõzõn onu
ayağa kaldõrdõ, deyim uygunsa “di-
riltti” ve yaşattõ.
Henüz hayattayken “darbeci,
cuntacı, orducu” olarak nitelendi.
Ölümünün ardõndan benzer satõrlar,
paragraflar yazõlacak. Şaşõrmaya-
cağõm. Darbeci, cuntacõ, orducu!..
Yaşamöyküsünde bu nitelemeleri
haklõ çõkaracak dönemler var; ya-
zõlarõndan bu nitelemeleri haklõ kõ-
lacak satõrlar, paragraflar bulunup
çõkarõlabilir.Ama bu nitelemeler
onu anlatmaz, anlatamaz...
Dikiş iğnesi bile üretemeyen bir
ülkede, bozkõrdaki çekirdeği çatla-
tan o Kemalist atõlõm, o meydan
okuma onun yaşam rotasõnõ da çiz-
di. 10. Yõl Marşõ’nõn en çok “demir
ağlarla ördük anayurdu dört
baştan” dizesi onu etkiliyordu. Ja-
kobenliği tepeden inmeci, halkõ
yok sayan ceberrut bir akõm olarak
değil, köylü yõğõnlarõndan oluşan
halklarõ yok olmaktan kurtaran,
onlarõ geleceğe taşõyan bir “adan-
mışlar iktidarı” olarak kavrõyordu.
Mõsõr’õn Abdülnasır’õ, Tunus’un
Burgiba’sõ, Gana’nõn Nkrumah’õ,
İran’õn Musaddık’õ, Küba’nõn Cas-
tro’su, Cezayir’in Bumedyen’i,
Filistin’in Arafat’õ, Hindistan’õn
Gandi’si ve Nehru’su, Rusya’nõn
Lenin’i ve Türkiye’nin Mustafa
Kemal’i onun kahramanlarıydı...
Genç kuşaklar bu saydõklarõmõn
hatta belki adlarõnõ bile duymadõ.
Hatõrlayabilecek yaştaki kuşaklar ise
onlarõ sõk sõk 21. yüzyõl değerleri ile
yargõlamaya kalkõşõyorlar. Ne kadar
yanlõş.
Gelin o zaman İngiliz emperya-
lizmi, sömürgesi Mõsõr, Süveyş
Kanalõ’nõ devletleştirince bombar-
dõman uçaklarõ yolladõğõnda teslim
olmayõp direnen ve kazanan Cemal
Abdülnasõr’õn iktidarõ bir askeri
darbe ile ele geçirdiğine vurgu ya-
põp onu suçlayalõm. Gelin o zaman,
yine bir darbe ile iktidara uzanõp
Fransõz emperyalizmine karşõ Ce-
zayir’e bağõmsõzlõk armağan eden
Bumedyen’i, Ben Bella’yõ kõnaya-
lõm. Gelin o zaman, işçi sõnõfõnõn bir
avuç, köylülüğün bin avuç olduğu
dev bir ülkede proletarya diktatör-
lüğü ilan edip ilk iş olarak “Elek-
trifikasyon” hedefini önüne koyan
Vladimir İliç Lenin’i “demokrasi
düşmanı” diye mahkûm edelim.
Gelin o zaman petrolleri devletleş-
tiren ve bu suçunun karşõlõğõnda ca-
nõnõ veren İran’õn yiğidi Musaddõk’õ
“Demokrasi için değil, Şah’ın ye-
rine şah olmak için iktidara ya-
pıştı” diye yerden yere vuralõm...
Gelin o zaman geçen yüzyõlda,
1960’larda ve 1970’lerde -bugün
hâlâ pek çok gencin saygõyla andõ-
ğõ- Deniz Gezmiş’leri, Hüseyin
İnan’larõ, Mahir Çayan’larõ, Kay-
pakkaya’larõ, en azõndan siyasal
yolculuklarõnõn başlarõnda Kemalist
damardan nasõl ve ne kadar bes-
lendiklerini, Kemalistleri nasõl ve
neden doğal bağlaşõk saydõklarõnõ
hatõrlayalõm. Gelin o zaman...
İlhan Abi’yi son soluğuna kadar
bağlõ kaldõğõ bir ideolojik çizgiden
dolayõ çağõn bir miktar gerisinde
kalmakla eleştirebilirsiniz. Ama
her zaman kendi içinde tutarlõ kal-
dõğõnõ, çizgisini inatla savunduğu-
nu ve koruduğunu, Ziverbey Köş-
kü’ndeki işkencecilere kõzmak ye-
rine onlara acõmayõ tercih ettiğini,
12 Eylül generalleri için “Bu kadar
aptal ve cahil olabilmek için her-
halde eğitim görmek gerek” de-
diğini sanõrõm sizler de kabul eder-
siniz... Onunla on uzun ve zor yõl
boyunca birlikte çalõştõm. Meslek-
te bana onur veren işlerimin çoğu-
nu onun şemsiyesi altõnda yaptõm.
Cumhuriyet gazetesinin ve hele
hele İlhan Abi’nin siyasal çizgisi-
ne uymayan, hatta bazen taban ta-
bana zõt olan Tõrmõk’larõ onun ko-
ruyucu kalkanõ altõnda yazdõm. On
yõl boyunca binlerce Tõrmõk yazdõm
ve bir tek -evet bir tek- yazõma bi-
le itiraz etmedi; yayõmlattõ ve kar-
şõ çõkanlara karşõ durdu. Şimdi öte
tarafa göçtü. Orada, yukarõda bir bö-
lümünün adlarõnõ sõraladõğõm kah-
ramanları ile birlikte ve sanõrõm
“Neyi doğru yaptık, neyi yanlış”
sorusunu kõyasõya tartõşõyorlardõr. İl-
han Abime sadece ve sadece say-
gõ ve sevgi borçluyum.
22 Haziran 2010, T24
İlhan
Ağabey...
MELİH AŞIK
83 yaşõndaki bir yazarõ
gece yarõsõ yataktan kal-
dõrõp Emniyet’e götüren-
ler, dört gün dört gece
gözaltõnda tutup uyut-
mayanlar, sabahlara ka-
dar ifade alanlar, her
halde bunu amaçlõyor-
lardõ; Türkiye’nin en
saygõn ve dirençli kale-
mini erken öldürmeyi...
Gündüz zaten polis ko-
rumasõnda dolaşan bir
gazetecinin geceyarõsõ
gözaltõna alõnmasõnõn
başka anlamõ olabilir
mi? İlhan Ağabey o
olaydan hemen sonra
hastaneye yattõ, ağõr bir
tedavi süreci geçirdi, bir
daha da tam anlamõyla
kendine gelemedi.
İktidarlar onu hiç sev-
medi. Çünkü O:
Cumhuriyetin, demok-
rasinin, laikliğin, aydõn-
lõğõn yõlmaz savunucu-
suydu...
Paranõn satõn alamaya-
cağõ, korkunun sustura-
mayacağõ adamdõ.
Başbakanlarõn uçakla-
rõna binmez...
Onlarõn sofralarõna
oturmaz...
Paraya pula, iltifata
teslim olmazdõ.
Kalemini kõlõçtan daha
keskin kullanõr...
Halkõn ve ulusun onu-
runu bir şövalye zarafe-
tiyle savunurdu...
Bir dostunun deyimiy-
le: “İlhan Selçuk için
onurlu, dürüst, haysi-
yetli, demokrat, dev-
rimci gibi sıfatları sıra-
lamaya gerek yok.
Tüm bu sıfatlar için
bir İlhan Selçuk demek
yeter”di.
Onun gece yarõsõ adi
suçlu gibi karakola çe-
kilmesinin sebebi açõktõ;
Onun yolundan gide-
ceklere gözdağõ vermek,
yurtseverlerden intikam
almak... Onun fikirle ve
kalemle yenilmeyeceği-
ni iyi biliyorlardõ... O
yüzdendi ömrünün son-
larõnda reva görülen yüz
kõzartõcõ hoyratlõk...
Ama nafile... Cumhuri-
yetin bu õşõk saçan deha-
sõ önümüzdeki yõllarda
da gençlerin yolunu ay-
dõnlatacak, soylu insan-
lara örnek olacaktõr...
Sonsuz saygõyla.
22 Haziran 2010, Mil-
liyet
Yeniden
doğacağõmõz
bir ölüm!
MUSTAFA MUTLU
Din tacirlerinin gözü
aydõn: Önlerindeki bir
engel daha kalktõ...
İlhan Selçuk öldü!
Hem de Ergenekon
davasõnõn “bir
numaralı” sanõğõyken...
Savcõlarõn gözü aydõn!
Eski solcularõn,
bugünün liboşlarõnõn,
cumhuriyetin tüm
değerlerini yok etmek
için fõrsat kollayanlarõn,
para ya da kariyer
uğruna ilkelerini askõya
asan gazetecilerin gözü
aydõn...
12 Mart
işkencecilerinin, 12
Eylül darbecilerinin,
iftiracõlarõn,
düzenbazlarõn,
sahtekârlarõn gözü
aydõn...
Hiç birlikte
çalõşmadõm; ama o
benim ustalarõmdan
biriydi...
Onun yazõlarõndan
“el” aldõm, duruşuna
imrendim, cesaretine
özendim...
Evet; “bir” eksildik...
Ama belki de en
önemli meziyetimiz,
eksile eksile çoğalmayõ
öğrenmiş olmamõz...
Bu “halk çocuğu”,
bana göre Pablo
Neruda’nõn şiiriyle
uğurlanmayõ çoktan hak
etti:
“halkım ben,
parmakla sayılmayan
sesimde pırıl pırıl bir
güç var
karanlıkta boy
atmaya
sessizliği aşmaya
yarayan
ölü, yiğit, gölge ve
buz, ne varsa
tohuma dururlar
yeniden
ve halk, toprağa
gömülü
tohuma durur bir
yerde
buğday nasıl filizini
sürer de
çıkarsa toprağın
üstüne
güzelim kızıl elleriyle
sessizliği burgu gibi
deler de
biz halkız, yeniden
doğarız ölümlerde.”
Güle güle git ustam,
aklõn burada kalmasõn...
Ömrün boyunca
savaştõğõn karanlõğõ biz
yenebilir miyiz
bilmiyorum ama...
Sana söz; çõktõğõn
yolculukta sõra bana
gelinceye kadar pes
etmeyeceğim...
22 Haziran 2010,
Vatan