19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 4 TEMMUZ 2010 PAZAR CUMHURİYET SAYFA İLHAN ABİ’NİN ARDINDAN 13 HİKMET BİLA İlhan Selçuk’un ardõndan yazmak hem çok zor hem çok kolay. Zorluğu, onu kaybetmenin acõsõ… Kolaylõğõ, onun kim olduğunu bilmenin güveni… Cumhuriyet gazetesi, “İlhan Abi”nin kaybõnõ dün şu ifadelerle duyurdu: “Başyazarımız, gazetemiz imtiyaz sahibi, demokrasi, laiklik, bağımsız- lık ve Atatürkçülüğün ödünsüz sa- vunucusu, Türk basınının eğilmeyen kalemi İlhan Selçuk’u 85 yaşında kaybettik.” İşte bir cümlede İlhan Selçuk ve İlhan Selçuk’un kaybõ. “Cumhuriyet İmtiyaz Sahibi”… “Başyazar”… “Gazeteci-yazar”… İlhan Selçuk için kullanõlan sõfatlar- dan bazõlarõydõ bunlar. Ama hepsinden öte biriydi İlhan Selçuk. Onu kaybetti- ğimiz andan itibaren hakkõnda yazõlan- lar, söylenenler hemen hemen aynõ ger- çeğin altõnõ çiziyordu. İlhan Selçuk, sadece bir gazeteci, bir yazar değil, bir düşünür, bir bilge kişi, bir filozoftu. Aydõnlanma önderiydi. Bağõmsõzlõkçõydõ. Cumhuriyetçiydi. Özgürlükçüydü. Yurtseverdi. Eşitlikçiydi. İnsan haklarõ savunucusuydu. Demokrattõ. İnsancõldõ. Sabõrlõydõ. Dirençliydi. Kararlõydõ. Bilgiliydi. Fikirliydi. Hoşgörülüydü. Alçakgönüllüydü. Affediciydi. Öğretmendi. O, Türkiye’nin Voltaire’ydi. Önce çocuk yaşta okuru, sonra Cum- huriyet’te yaklaşõk on yõllõk “yazar arkadaşı” ve hep öğrencisi olarak İlhan Selçuk’u tanõmõş olmanõn onurunu ta- şõyorum, gururunu yaşõyorum. Ve onun açtõğõ “Pencere”nin kapanmadõğõna ve hiç kapanmayacağõna inanõyorum. İlhan Selçuk’un hiç unutulmayacağõna da… Bugüne kadar aydõnlanmanõn hangi ön- deri, hangi filozofu unutuldu ki?.. Eminim, onun değeri bundan sonra daha iyi anlaşõlacak. Ve bundan sonra birçok kişi, söze ya da yazõya “İlhan Selçuk’un dediği gibi…” ifadesiyle başlayacak. İlhan Selçuk’un yazdõklarõnõ baştan okumanõn zamanõdõr şimdi. İlhan Selçuk yarõn, kardeşi Turhan Selçuk gibi, bir başka Anadolu aydõn- lanmacõsõnõn, Hacı Bektaş-ı Veli’nin õşõk yaydõğõ yerde, Hacõbektaş’ta toprağa veriliyor. “Bilge”lere yaraşõr şekilde… Türkiye’nin, insanlõğõn başõ sağ olsun. 23 Haziran 2010, Vatan ZEKİ ARIKAN İlhan Selçuk, bizim gençliğimizin kahrama- nõ, ileri yaşlarõmõzõn da bilgesiydi. Hiç unutmam; Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’ndayõm. Cum- huriyet’i bir arkadaşla ortak alõyoruz. Her iki- mizin de her gün bir gazete alacak gücümüz yok. Gazetenin Pencere’sinde İlhan Selçuk imzalõ ya- zõlar dikkatimizi çekiyor. Bu imzanõn dolgun içe- rikli yazõlarõ gözümüzden kaçmõyor. Bu denli kültürlü ve güçlü yazarõ merak ediyoruz. Bir gün bir konferans için okula geldi. Gencecik, şõk gi- yimli, tertemiz, hatta biraz mahcup bir delikanlõ ile karşõlaştõk. Şaşõrdõk, çünkü biz onu yaşlõ bi- ri sanõyorduk. Öyle ya bu kadar genç bir insa- nõn bu denli birikimli yazõlarõ yazmasõ, yaza- bilmesi bize şaşõrtõcõ gelmişti. Konuşmasõnda Anadolu’nun nice İlhan Selçuk’larõ barõndõr- dõğõnõ, fakat bunlarõn fõrsat bulamadõklarõ için sö- nüp gittiklerini söyledi. Üzerinde düşünüle- cek, kafa yoracak bir cümleydi bu... Evet İlhan Selçuk gençliği, çağdaş ve ileri düşünceler etrafõnda topluyor, bir- leştiriyor ve sürüklüyordu. Ülkenin, dünyanõn belli başlõ gelişmeleri, açmazlarõ, sorunlarõ kar- şõsõnda “Acaba İlhan Selçuk ne diyecek?” di- ye merak ediyor, aradõğõmõz yanõtlarõ, çözüm- leri onun Pencere’sinde buluyorduk. O günler- de gençleri etkileyen bir başka güçlü yazar da Çetin Altan’dõ. Ama Çetin Altan orada kaldõ. Daha sonra yazõlarõnõ tarihsel fõkra ve öyküler- le dolduran bir yazar haline geldi. İlhan Selçuk, toplumsal bir savaş vererek aydõnlatma ve uya- rõ görevini yaşam boyu sürdürdü. İlhan Selçuk, düşüncelerinden, duruşundan, kişiliğinden son nefesine kadar ödün vermedi. Ödün vermediği için de başõ dertten kurtulma- dõ. Düşünen bir aydõndõ. Düşündüğü için de bağ- nazlõğõn, tutuculuğun hedef tahtasõ oldu. Tu- tuklandõ. İşkence gördü. TV kanallarõnda çizi- len şemalarda, onun Ergenekon örgütünün te- pesinde yer aldõğõ ilan edildi. Gece yarõsõ evin- den alõnarak emniyete götürüldü. Yazõklar ol- sun!.. Acaba kendisine haber verilse ve çağrõl- sa bundan kaçacak mõydõ? Bu olay bana hep talihsiz Mithat Paşa’nõn başõna gelenleri anõm- satõr. Bir gece yarõsõ İzmir’de valinin konağõ- nõn iki adõm ötesindeki kõşladan silahlar patlõ- yor, kapõsõ zorlanõyor ve koca Mithat Paşa tu- tuklanmaya çalõşõlõyordu. İlhan Selçuk, 12 Mart’tan sonraki günlerde tutuklu olarak yar- gõlanõyordu. Askeri yargõç onun yurtdõşõna kaçma olasõlõğõndan söz ediyor ve ona göre ön- lem alõnmasõnõ istiyordu. O tarihe geçecek bir yanõt veriyor: “Ben bu ülkenin yazarıyım, dı- şarıya kaçacak değilim.” Öyle oldu. İlhan Selçuk, hep bu ül- kenin sorumluğunun bilincinde bir ya- zarõ olarak kaldõ. Ülkenin tarihsel ko- şullarõ ve süreci içinde 1923 aydõnlanma devri- mini yerli yerine oturttu. Atatürkçülüğün ABC’sini de o yazdõ. Binlerce yazõya imza at- tõ. Onun bitip tükenmez hazine değerindeki ya- zõlarõ sistemleştirildiği ve sõnõflandõrõldõğõ zaman İlhan Selçuk’un aydõn kişiliği, düşünce yapõsõ, bilimselliği ortaya çõkacaktõr. Bir yandan Do- ğu’nun Farabi, Şeyh Sadi, Ömer Hayyam, Ha- cı Bektaş, Mevlana, Yunus Emre gibi bilge- lerine uzanõr, bunlarõn felsefesini Batõ’nõn Ef- latun, Shakespeare, Kant, Marx gibi aydõn- larõnõn yazõlarõyla harmanlar, bir potada eritir, iki dünya arasõnda gerçek bir bireşime varõrdõ. Onun hümanizmasõ, Doğu ve Batõ değerlerinin kaynaşmasõnda yatmaktadõr. İlhan Selçuk; felsefeden tarihe, siyasetbilimine vb. uzanan yolda en karmaşõk sorun ve öğreti- leri bir paragrafta açõklayabilecek kadar güçlü bir yazardõ. Usta kalemi büyük insanlarõn kim- lik ve düşünce yapõlarõnõ Pencere’deki tek ya- zõya sõğdõrabiliyordu. Tevfik Fikret, Ziya Gö- kalp, Hasan Âli Yücel, Şevket Süreyya Ay- demir, Cahit Arf, Vedat Günyol ve daha ni- celeri üzerine yazdõklarõ birer destandõr. Şüphesiz İlhan Selçuk günümüzden geleceğe uzanan en büyük yazarlarõmõzdan biridir. İlhan Selçuk hakkõnda pek çok yazõ yazõldõ, yazõlõyor ve yazõlacaktõr. Fakat asõl yazõlar ge- lecekte saklõdõr. Üniversitelerimizde onu çeşit- li yönleriyle ele alõp inceleyecek yõğõnla tezler yapõlacağõna inanõyorum. Bugün onun için ya- zõlanlarõn bir bölümünün zoraki bir yasak sav- ma niteliğinde olduğu anlaşõlõyor. Sağlõğõnda onun şapkasõnõ, yürüyüşünü Stalin’e benze- tenlerin yazdõklarõ size inandõrõcõ gelebilir mi? Ya, hangi psikolojik travmalarõn etkisiyle ona kin kusanlarõn yazdõklarõna ne buyrulur? İlhan Selçuk İlhan Selçuk’un dediği gibi... İlhan Abi’nin ardõndan... AYDIN ENGİN Başlõğõ üç kez değiştirdim. “İlhan Selçuk’un ardından” dedim, so- ğuk ve resmi geldi. “Cumhuriyet öksüz kaldı” dedim, onun da sev- meyeceği kadar “hissi” geldi. So- nunda “İlhan Abi”de karar kõldõm. İyi de ettim. Seveni sevmeye- niyle, eleştireni, göklere çõkara- nõyla sayõlmasõ olanaksõz genişlik- te bir gazeteciler tayfasõ için, bir ga- zeteci kuşağõ için o hep İlhan Abi idi ve sonuna kadar da öyle kaldõ. Demek ki başlõk “münasiptir”. Biliyorum, bugün bütün basõlõ medya, elektronik medya, görsel medya, işitsel medya ondan söz ede- cek. Cumhuriyet tezgâhõndan geç- miş (Geçmeyen kim kaldõ ki !) ni- ce namlõ kalem erbabõ onu yazacak, ondan anõlar, anõ dilimcikleri akta- racak... Kimi övecek, kimi satõr aralarõnda da olsa iğneleyecek. Ama ille de ondan söz edecek. Bu ülkede ölümünün ardõndan böyle- sine bir uğurlama yazõsõ sağanağõ boşanan, boşanacak kaç gazeteci var ki? Aslõnda okuduğunuz bu Tõrmõk’õ ben aylar ve aylar önce kafamda yazdõm. Hastane ziyaretimde, onu kapõ aralõğõndan serum şişeleri, karnõndan besleyen hortumlar ara- sõnda solgun, bitkin ve biraz da “vazgeçmiş” gördükten sonra dõ- şarõda doktorun “Yaşatıyoruz işte. Elimizden geldiği kadar yaşata- cağız da...” dediği günün akşa- mõnda yazdõm... Cumhuriyet’e ve Cumhuriyet’e adanmõş bir yaşamdõ. İkisine de sõm- sõkõ sarõldõ. Hiç bõrakmadõ. Dinsel referanslõ siyasal akõmlarõ Cum- huriyet için bir tehlike olarak gör- dü ve Cumhuriyet’i korumak için şeytanla bile işbirliği yapabilecek kadar gözü kara bir Cumhuriyetçi kaldõ... “Bitti, belini doğrultamaz, çök- tü” denen gazete Cumhuriyet’i bir enkaz olarak yeniden devraldõ ve en yakõnõnda saf tutanlarõn bile umut- suzluk ve parasõzlõktan kaynaklanan itirazlarõnõ umursamaksõzõn onu ayağa kaldõrdõ, deyim uygunsa “di- riltti” ve yaşattõ. Henüz hayattayken “darbeci, cuntacı, orducu” olarak nitelendi. Ölümünün ardõndan benzer satõrlar, paragraflar yazõlacak. Şaşõrmaya- cağõm. Darbeci, cuntacõ, orducu!.. Yaşamöyküsünde bu nitelemeleri haklõ çõkaracak dönemler var; ya- zõlarõndan bu nitelemeleri haklõ kõ- lacak satõrlar, paragraflar bulunup çõkarõlabilir.Ama bu nitelemeler onu anlatmaz, anlatamaz... Dikiş iğnesi bile üretemeyen bir ülkede, bozkõrdaki çekirdeği çatla- tan o Kemalist atõlõm, o meydan okuma onun yaşam rotasõnõ da çiz- di. 10. Yõl Marşõ’nõn en çok “demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan” dizesi onu etkiliyordu. Ja- kobenliği tepeden inmeci, halkõ yok sayan ceberrut bir akõm olarak değil, köylü yõğõnlarõndan oluşan halklarõ yok olmaktan kurtaran, onlarõ geleceğe taşõyan bir “adan- mışlar iktidarı” olarak kavrõyordu. Mõsõr’õn Abdülnasır’õ, Tunus’un Burgiba’sõ, Gana’nõn Nkrumah’õ, İran’õn Musaddık’õ, Küba’nõn Cas- tro’su, Cezayir’in Bumedyen’i, Filistin’in Arafat’õ, Hindistan’õn Gandi’si ve Nehru’su, Rusya’nõn Lenin’i ve Türkiye’nin Mustafa Kemal’i onun kahramanlarıydı... Genç kuşaklar bu saydõklarõmõn hatta belki adlarõnõ bile duymadõ. Hatõrlayabilecek yaştaki kuşaklar ise onlarõ sõk sõk 21. yüzyõl değerleri ile yargõlamaya kalkõşõyorlar. Ne kadar yanlõş. Gelin o zaman İngiliz emperya- lizmi, sömürgesi Mõsõr, Süveyş Kanalõ’nõ devletleştirince bombar- dõman uçaklarõ yolladõğõnda teslim olmayõp direnen ve kazanan Cemal Abdülnasõr’õn iktidarõ bir askeri darbe ile ele geçirdiğine vurgu ya- põp onu suçlayalõm. Gelin o zaman, yine bir darbe ile iktidara uzanõp Fransõz emperyalizmine karşõ Ce- zayir’e bağõmsõzlõk armağan eden Bumedyen’i, Ben Bella’yõ kõnaya- lõm. Gelin o zaman, işçi sõnõfõnõn bir avuç, köylülüğün bin avuç olduğu dev bir ülkede proletarya diktatör- lüğü ilan edip ilk iş olarak “Elek- trifikasyon” hedefini önüne koyan Vladimir İliç Lenin’i “demokrasi düşmanı” diye mahkûm edelim. Gelin o zaman petrolleri devletleş- tiren ve bu suçunun karşõlõğõnda ca- nõnõ veren İran’õn yiğidi Musaddõk’õ “Demokrasi için değil, Şah’ın ye- rine şah olmak için iktidara ya- pıştı” diye yerden yere vuralõm... Gelin o zaman geçen yüzyõlda, 1960’larda ve 1970’lerde -bugün hâlâ pek çok gencin saygõyla andõ- ğõ- Deniz Gezmiş’leri, Hüseyin İnan’larõ, Mahir Çayan’larõ, Kay- pakkaya’larõ, en azõndan siyasal yolculuklarõnõn başlarõnda Kemalist damardan nasõl ve ne kadar bes- lendiklerini, Kemalistleri nasõl ve neden doğal bağlaşõk saydõklarõnõ hatõrlayalõm. Gelin o zaman... İlhan Abi’yi son soluğuna kadar bağlõ kaldõğõ bir ideolojik çizgiden dolayõ çağõn bir miktar gerisinde kalmakla eleştirebilirsiniz. Ama her zaman kendi içinde tutarlõ kal- dõğõnõ, çizgisini inatla savunduğu- nu ve koruduğunu, Ziverbey Köş- kü’ndeki işkencecilere kõzmak ye- rine onlara acõmayõ tercih ettiğini, 12 Eylül generalleri için “Bu kadar aptal ve cahil olabilmek için her- halde eğitim görmek gerek” de- diğini sanõrõm sizler de kabul eder- siniz... Onunla on uzun ve zor yõl boyunca birlikte çalõştõm. Meslek- te bana onur veren işlerimin çoğu- nu onun şemsiyesi altõnda yaptõm. Cumhuriyet gazetesinin ve hele hele İlhan Abi’nin siyasal çizgisi- ne uymayan, hatta bazen taban ta- bana zõt olan Tõrmõk’larõ onun ko- ruyucu kalkanõ altõnda yazdõm. On yõl boyunca binlerce Tõrmõk yazdõm ve bir tek -evet bir tek- yazõma bi- le itiraz etmedi; yayõmlattõ ve kar- şõ çõkanlara karşõ durdu. Şimdi öte tarafa göçtü. Orada, yukarõda bir bö- lümünün adlarõnõ sõraladõğõm kah- ramanları ile birlikte ve sanõrõm “Neyi doğru yaptık, neyi yanlış” sorusunu kõyasõya tartõşõyorlardõr. İl- han Abime sadece ve sadece say- gõ ve sevgi borçluyum. 22 Haziran 2010, T24 İlhan Ağabey... MELİH AŞIK 83 yaşõndaki bir yazarõ gece yarõsõ yataktan kal- dõrõp Emniyet’e götüren- ler, dört gün dört gece gözaltõnda tutup uyut- mayanlar, sabahlara ka- dar ifade alanlar, her halde bunu amaçlõyor- lardõ; Türkiye’nin en saygõn ve dirençli kale- mini erken öldürmeyi... Gündüz zaten polis ko- rumasõnda dolaşan bir gazetecinin geceyarõsõ gözaltõna alõnmasõnõn başka anlamõ olabilir mi? İlhan Ağabey o olaydan hemen sonra hastaneye yattõ, ağõr bir tedavi süreci geçirdi, bir daha da tam anlamõyla kendine gelemedi. İktidarlar onu hiç sev- medi. Çünkü O: Cumhuriyetin, demok- rasinin, laikliğin, aydõn- lõğõn yõlmaz savunucu- suydu... Paranõn satõn alamaya- cağõ, korkunun sustura- mayacağõ adamdõ. Başbakanlarõn uçakla- rõna binmez... Onlarõn sofralarõna oturmaz... Paraya pula, iltifata teslim olmazdõ. Kalemini kõlõçtan daha keskin kullanõr... Halkõn ve ulusun onu- runu bir şövalye zarafe- tiyle savunurdu... Bir dostunun deyimiy- le: “İlhan Selçuk için onurlu, dürüst, haysi- yetli, demokrat, dev- rimci gibi sıfatları sıra- lamaya gerek yok. Tüm bu sıfatlar için bir İlhan Selçuk demek yeter”di. Onun gece yarõsõ adi suçlu gibi karakola çe- kilmesinin sebebi açõktõ; Onun yolundan gide- ceklere gözdağõ vermek, yurtseverlerden intikam almak... Onun fikirle ve kalemle yenilmeyeceği- ni iyi biliyorlardõ... O yüzdendi ömrünün son- larõnda reva görülen yüz kõzartõcõ hoyratlõk... Ama nafile... Cumhuri- yetin bu õşõk saçan deha- sõ önümüzdeki yõllarda da gençlerin yolunu ay- dõnlatacak, soylu insan- lara örnek olacaktõr... Sonsuz saygõyla. 22 Haziran 2010, Mil- liyet Yeniden doğacağõmõz bir ölüm! MUSTAFA MUTLU Din tacirlerinin gözü aydõn: Önlerindeki bir engel daha kalktõ... İlhan Selçuk öldü! Hem de Ergenekon davasõnõn “bir numaralı” sanõğõyken... Savcõlarõn gözü aydõn! Eski solcularõn, bugünün liboşlarõnõn, cumhuriyetin tüm değerlerini yok etmek için fõrsat kollayanlarõn, para ya da kariyer uğruna ilkelerini askõya asan gazetecilerin gözü aydõn... 12 Mart işkencecilerinin, 12 Eylül darbecilerinin, iftiracõlarõn, düzenbazlarõn, sahtekârlarõn gözü aydõn... Hiç birlikte çalõşmadõm; ama o benim ustalarõmdan biriydi... Onun yazõlarõndan “el” aldõm, duruşuna imrendim, cesaretine özendim... Evet; “bir” eksildik... Ama belki de en önemli meziyetimiz, eksile eksile çoğalmayõ öğrenmiş olmamõz... Bu “halk çocuğu”, bana göre Pablo Neruda’nõn şiiriyle uğurlanmayõ çoktan hak etti: “halkım ben, parmakla sayılmayan sesimde pırıl pırıl bir güç var karanlıkta boy atmaya sessizliği aşmaya yarayan ölü, yiğit, gölge ve buz, ne varsa tohuma dururlar yeniden ve halk, toprağa gömülü tohuma durur bir yerde buğday nasıl filizini sürer de çıkarsa toprağın üstüne güzelim kızıl elleriyle sessizliği burgu gibi deler de biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde.” Güle güle git ustam, aklõn burada kalmasõn... Ömrün boyunca savaştõğõn karanlõğõ biz yenebilir miyiz bilmiyorum ama... Sana söz; çõktõğõn yolculukta sõra bana gelinceye kadar pes etmeyeceğim... 22 Haziran 2010, Vatan
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle