Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19
78’in Temmuz ayõnda
yaz çalõşmalarõ için İs-
tanbul’a giderken bir-
kaç gün Abant’ta kaldõ. Beşinci gün
Cumhurbaşkanõ’nõn aniden ciddi bir
rahatsõzlõk geçirdiği Çankaya Köş-
kü’ne iletildi. Korutürk aynõ gün
Ankara’ya döndü, istirahate çekildi.
Abant’ta nefes alõp vermekte güç-
lük çekerek uyanmõştõ. Yükseklik so-
runu tetiklemişti.
Köşk kapõsõnda karşõlanan Koru-
türk, halsiz ve solgun görünüyordu.
Özel doktoru İlhan Uğurtaş’a
“sağlık durumum çalışmama en-
gel bir noktaya gitmeye başlarsa
bir doktorlar heyeti teşkil edilme-
sini ve bu heyetin vereceği rapora
göre hareket edeceğini” söyledi, ta-
limat verdi.
Görevini yapamayacağõ doktor ra-
poru ile saptanõrsa Cumhurbaşkanlõğõ
görevinden istifa edecekti!
28 Temmuz’da hastaneye götü-
rüldü. Gülhane Askeri Tõp Fakülte-
si Hastanesi.
Ağustos ortalarõnda hastaneden
taburcu edildi. İki ay rapor alarak İs-
tanbul-Florya Deniz Köşkü’ne gitti.
Cumhurbaşkanlõğõ’na Senato Baş-
kanõ Sırrı Atalay vekâlet etti.
2. MC AP’den istifa eden millet-
vekillerinin oylarõyla düşürüldü.
Görev yine Ecevit’e verildi.
Korutürk’ün gönlünde yine CHP-
AP koalisyonu vardõ. Böyle bir hü-
kümetin ülkeyi cephelere ayrõl-
mõşlõktan kurtarabileceğini düşü-
nüyordu.
Zira sağ-sol çatõşmasõ giderek bü-
yüyor, yoğunlaşõyor. Her gün insanlar
öldürülüyordu.
O günü anlatan Baransel; “Koru-
türk, Ecevit’le yaptığı görüşmede
2. MC hükümetinin çok kritik bir
zamanda iktidara geldiğini ve kı-
sa sürede düştüğünü de hatırlat-
tıktan sonra, ‘Bundan ders almalõ-
sõnõz’ demişti; geniş tabanlı bir hü-
kümetin gücü ortada. Oysa ba-
ğımsızların sizi destekleyecekle-
rini belirten bir organik bağıları
yok. Nasıl güveniyorsunuz?” diyor.
Oysa Cumhurbaşkanõ’nõn böyle
konuşmasõnõ gerektiren bir hareket-
lilik vardõ. Adalet Partisi’nden arka
arkaya istifalar başlamõştõ.
CHP lideri Ecevit, İstanbul’da
Güneş Moteli’nde kimi AP millet-
vekilleriyle görüştü.
Partilerinden ayrõlõr bağõmsõz ola-
rak hükümeti desteklerlerse, her
birine bakanlõk görevi vaat etmişti.
Ecevit, 213’ü tamamlayacak mil-
letvekillerini arõyordu ve bulmuştu.
CHP lideri artõk AP’den ayrõlan-
larla hükümet olmayõ kafasõna koy-
muş ve yola çõkmõştõ.
Korutürk’ü dinleyecek durumda
değildi.
Örgüt ve kamuoyunun baskõsõ al-
tõndaydõ. 213 milletvekili ile hükü-
met olamayõşõnõ sürekli eleştiriyor-
du.
Ecevit, Batõ ülkelerinde böyle kri-
tik rakamlarla kurulan birçok hükü-
met olduğunu söyleyince, Korutürk,
o ülkelerin şartlarõyla Türkiye’nin
şartlarõnõ aynõ ölçüler içinde değer-
lendirmemek gerektiğini hatõrlattõ
Ecevit’e.
Amacõ açõktõ: AP’den ayrõlarak ba-
ğõmsõzlaşan milletvekillerinin des-
teğiyle 2. MC hükümetini düşür-
müştü. Yine onlarõn desteğiyle hü-
kümeti kuracaktõ.
AP’den ayrõlan 11 milletvekilinin
10’nuna kabinde yer vermesi siyasal
tansiyonu daha da yükseltti. Demi-
rel ile Ecevit’in arasõ artõk kapan-
mayacak biçimde açõldõ.
Bu arada anarşi ve terör olaylarõ gi-
derek tõrmanõyordu.
3. Ecevit hükümeti 6 Ocak
1978’den 12 Kasõm 1979’a kadar gö-
revde kaldõ.
1979’daki ara seçim, Ecevit hü-
kümetinin sonu oldu.
Demokratik rejimin sonunun baş-
langõcõ!
CMYB
C M Y B
18 HAZİRAN 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA
DİZİ 9
SÖZDEN YAZIYA
SÜHEYL BATUM
‘Hukuk ve Anayasa’
Konuşuyorlarmış
Yaklaşık 10 - 15 yıldan bu yana “birilerinin”
anlattıklarının gerçeklerle hiçbir ilgisi yok.
“Çağdaş bir demokrasi getireceğiz” dediklerinde
de yoktu, “AB’ye uygun değişiklikleri yapıyoruz”
dediklerinde de, “Anayasa yapıyoruz,
statükocular karşı çıkıyor” dediklerinde de...
Ve her zaman şu iki noktayı da sizlerle
paylaşmıştık. Birincisi şuydu; Türkiye, Osmanlı
İmparatorluğu döneminden bu yana (ister
beğenelim, ister beğenmeyelim) anayasalar,
anayasal belgeler yapmış bir ülke idi. Üstelik
ülkenin tümü işgal altında iken, Ankara’da
toplanan meclisinin, 1921 yılında, ilk sivil
anayasayı yaptığı ülke idi. Yine 1961 yılında,
Türkiye bir yana, birçok demokratik ülkenin bile o
güne kadar gördüğü en iyi anayasalardan birini
yapmış bir ülke idi. Ve bu birikimi ile,
“demokratik, sosyal, hukukun üstünlüğüne dayalı,
laik bir rejimin anayasasını” rahatlıkla yapabilecek
nitelikte bir ülke idi.
Sizlerle paylaştığım ikinci doğru da şuydu; bu
“birilerinin”, onları destekleyen liberal(!)
aydınların(!), liberal(!) gazetecilerin, bugüne kadar
söylediklerinin, gerçekten de demokrasi ile,
doğrularla, gerçeklerle kesinlikle ilgisi yoktu.
Hem de hiçbir ilgisi. Ve tek ortak amaç da sizleri
inandırmak, olmayan şeyleri sizlere doğruymuş
gibi yutturmaktı.
Her alanda böyle oldu. Bazı aydınlar(!) “Ben
Annan Planı’nı okumadım ama destekliyorum”
derken de, “Annan Planı’nı destekleyelim, Kıbrıs
sorunu hemen bitecek” derken de, bazı
ekonomistler “AB sayesinde, ekonomik durum
açısından, 1 Yunanlı 7 Türk’e bedel” derken de...
Aynı şekilde “Ermenistan protokolü, tüm sorunları
bitirmeye yöneliktir ve hukuksal olarak hiçbir
soruna çözüm getirmiyor diyenler yalan
söylüyorlar” derken de, “Kriz bizi teğet geçti”
derken de, “Bunlar usul kuralları, önemli olan
amacın ulviliği” derken de...
Tüm söylediklerinin, yaptıklarının tek bir amacı
vardı. Bir “korku imparatorluğu” yaratmak. Ve
iktidarla aynı düşünmeyenleri sindirmek. Hareket
edemez duruma getirmek. Bunun son uzantısı da
hiç kuşkusuz, iktidar partisinin yaptığı anayasa
değişikliği idi. Hiç kuşkusuz... Amaç ve hedef de
çok belirgindi; “tüm güçleri tek elde toplamak,
yargıyı tamamen iktidara bağlı hale getirmek”.
İşte HSYK ve Anayasa Mahkemesi maddeleri
bunun için getirilmiş, diğer sözüm ona bazı
özgürlük maddeleri etrafına serpiştirilmişti.
Nitekim çok sorduk; “Dünyanın hangi
demokratik ülkesinde, bir iktidar (isterse
kendini çok haklı görsün) sadece kendi zorunlu
gördüğü noktalara yönelik olarak anayasa
değişikliği yapar?” dedik. “Tek bir ülke gösterin,
bir tek demokraside bunun benzerini gösterin”
dedik. “Dünyanın hangi ülkesinde, birkaç bakan
ve başbakan, bir araya gelip, sözüm ona
demokratik anayasa hazırlamıştır” diye sorduk.
“Tek bir ülke gösterin” dedik.
Ama bu anayasa aşaması, iktidar için çok
önemli idi. Artık kaybedilecek zaman yoktu. Her
şeyi, basının yüzde doksanını ele geçirmişlerdi.
Hoşlanmadıkları gazetecileri içeri atmışlar ya da
Ruhat Mengi’ninki gibi çok seyredilen
programları, zor yoluyla yasaklatmışlardı. Ama
ele henüz geçiremedikleri tek kurum kalmıştı;
“yargının üst kurumları”. Yani HSYK, Anayasa
Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay gibi kurumlar.
İşte yeni anayasa bunun için, bunlar için
gerekliydi. Zaman yitirmemek bunun için
önemliydi.
İşte şimdi nedenini anladınız mı? Neden
Osman Can, “Anayasa Mahkemesi, istediğimiz
gibi karar vermezse, dinlemeyin, yokmuş gibi
davranın” dedi, anladınız mı? Neden Ergun
Özbudun destekledi, anladınız mı? Neden belli
gazeteler, televizyonlar ve gazeteciler, bu öneri
için “hukuk tarihinin en önemli keşfi” muamelesi
yaptılar, anladınız mı? Neden iktidar partisinin
tüm temsilcileri, Cumhurbaşkanı, Adalet Bakanı,
siyasetçileri, gazetecileri, aydınları(!) bu önerinin
üzerine atladılar, şimdi anladınız mı? Malum tüm
hukukçular, Osman Can’ın bu önerisine karşı
çıktılar; şimdi bir düşünün bakalım; “Acaba
Osman Can, gerçekten bilgisiz olduğu, hiçbir
şey anlamadığı için mi bu öneride bulundu?”...
E
cevit’in -Güneş Moteli gibi- kişiliğine
yakõşmayan bir serüvenden sonra hü-
kümeti kurmasõ, eleştiriden çok destek
aldõ.
Fakat terör ve anarşi azgõn dalgalar gibiydi.
Sokağa çõkõlmaz duruma gelmişti. Can gü-
venliği yok sayõlõyordu.
Ecevit hükümeti sõrasõnda çok önemli top-
lumsal olaylar patladõ.
16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi önün-
de sol görüşlü öğrencilerin üzerine bomba atõl-
dõ. 6 kişi öldü.
Malatya Belediye Başkanõ Hamid Fendoğ-
lu (17 Nisan 1978) evine gönderilen bombalõ pa-
ketin patlamasõ sonucu öldürüldü.
Bedrettin Cömert öldürüldü (9 Ekim 1978).
Ankara’da 7 TİP üyesi öğrenci kaldõklarõ evde
ülkücü komandolar tarafõndan katledildiler.
İTÜ Elektrik Fakültesi Dekanõ Bedri Kara-
fakioğlu öldürüldü (20 Ekim 1978).
Ve… Kahramanmaraş katliamõ (23 Aralõk
1978).
Baransel, katliamõ Köşk’ten anlatõyor:
“Kahramanmaraş’ta bir sinemaya atılan
bir bombanın solcular tarafından planlandığı
iddiası inanılmaz gelişmelere sahne oldu. Bu
olayın ardından CHP ve TÖB-DER binala-
rına saldırılmış, ardından da iki öğretmen ev-
lerine giderken vurularak öldürülmüşlerdi.
Öldürülenlerin cenaze töreninde halkın kış-
kırtılmasıyla Aleviler ve Sünniler arasında çı-
kan olaylar, zamanında durdurulamayınca
olanlar oldu. Cami önünde toplanan sağ
görüşlü oldukları öne sürülen kalabalık, si-
lah ve sopalarla şehir merkezine yürüyerek
CHP’lilerin ve Alevilerin üzerine, işyerleri-
ne saldırıya geçti. Bu çatışmalar arasında üç
kişinin, ‘sol görüşlü’ polislerin tabancasından
çıkan kurşunla öldürüldüğü haberi, olayla-
rı inanılmaz boyutlara ulaştırdı.
Saldırganlar, bütün şehirde solcu Alevi avı-
na çıktı. Evler yakılıyor, ele geçirilenler kat-
lediliyordu.
9 Aralık’ta başlayıp 23 Aralık’a kadar bü-
tün şiddetiyle devam eden olayların bilançosu
korkunçtu.
105 kişi ölmüş, çok daha fazlası yaralanmış,
yüzlerce ev ve işyeri yıkılmış, insanlar so-
kaklarda kalmışlardı.
Olaylar üzerine o güne kadar sıkıyönetim
uygulamasının karşısında olan Ecevit, 13 il-
de sıkıyönetim öngören tasarıyı Meclis’e
sunmak zorunda kaldı
Zorunda kalmıştı; günlerce aralarında
sıkıyönetim ilan etmekle etmemek konu-
sunda tartışmışlardı.
Hamido’nun paketle gelen bombayla
öldürülmesinden sonra Malatya’ya gittim
ve oradan da Kahramanmaraş’a…
Olaylar patlat vermemişti ama kent ba-
rut kokuyordu.
Toplum öylesine gergindi ki… Burada
yakın günlerde bir şeyler olacağı elle tu-
tulurcasına belliydi. Oradan gazeteye -Hür-
riyet’e- geçtiğim haberlerde, Maraş’ın
büyük olaylara gebe bir kent olduğunu be-
lirtmiştim.
Ankara’ya dönüşümde -oradan verdiğim
haberleri okumuş olacak- Cumhurbaşkanı
Korutürk aradı. İzlenimlerimi anlattım,
orada devlet yok, edim.
Bir gazeteci olarak benim görebil-
diklerimi devletin sezmemesi olanaklı
mıydı?
Çankaya’nın kaygılı olduğu ses tonun-
dan, anlaşılıyordu.
Birkaç gün geçti. Kahramanmaraş
katliamı patladı.”
“Yüz çizgilerinden okudum. Koru-
türk olaydan derin bir acı duyuyordu”
diyor Baransel. Cumhurbaşkanõ duygula-
rõnõ, yargõlarõnõ şöyle açõklamõştõ:
“Ne yazık ki ateşle oynamanın kor-
kunç tehlikelerini göremeyen ya da kes-
tirmek istemeyen bazı kişi, kuruluşlar
ve politikacılar da siyasi çıkar için el al-
tından mezhep ayrılıklarından yarar-
lanma yoluna girmişlerdir.”
Korutürk, doktor heyetinin raporuna göre görevine devam edip etmeme yönünde karar alacağõnõ açõkladõ
Sağlığı bozuluyor
Terör ve anarşi ortanın solu-sağı dinlemiyor
BülentEcevithükümetisõrasõndatoplumsalolaylarpatlakverdi.Maraşkatliamõbunlarõnenönemlisiydi
Cumhurbaşkanõ Korutürk ülke-
yi içine düştüğü çaresiz durumdan, ancak bir
CHP-AP hükümetinin çõkarabileceği inancõnõ hiç yitir-
medi. Görevinin son yõllarõnda bu konuda bir girişim başlat-
tõ. “CHP-AP koalisyonunu mümkün kılabilmek için” bir bü-
yük gazetenin öncülük yapmasõnõ düşünüyordu. Baransel’e “Mil-
liyet gazetesi başyazarı Abdi İpekçi saygın ve etkili bir gazeteci. Be-
nim düşüncelerimi ona anlatsak, kendisi de bunu haber yapsa, kö-
şesinde müdafaa etse çok iyi olur. Bunu sağlayabilir misin” diye sor-
du. Baransel gazete nezdinde gereken girişimlerde
bulundu, yokladõ. Abdi İpekçi’den haber geldi.
Köşk’ün görüşlerini gazetenin birinci sayfasõnda
haber yapacağõnõ, köşesini de bu konuya ayõraca-
ğõnõ bildiriyordu. Haber “Çankaya Köşkü CHP-
AP Koalisyonu İstiyor” manşetiyle çõktõ ve.. bek-
lendiği gibi büyük tepkiyle karşõlandõ. Köşk’ün gö-
rüşlerinin ya Cumhurbaşkanõ’nõ ya da Köşk Genel Sekreteri kanalõy-
la açõklandõğõnõ savunan Demirel; “Anlaşılıyor ki Çankaya Köş-
kü’nde karnından konuşanlar türemiştir” diyordu. AP lideri
ima yoluyla Baransel’i hedef alõyordu. Kahramanmaraş
olaylarõnõn yarasõ kapanmadan Türk basõn, düşün ve ya-
zõn yaşamõ bir darbe yedi. Abdi İpekçi evinin yakõ-
nõnda öldürüldü. (1 Ocak 1979)
BİR
GİRİŞİM
S
õkõyönetimin uzatõlmasõ
Meclis’te Ecevit’le Demirel
arasõnda sert tartõşmalara
neden oldu ve tartõşma Silahlõ Kuv-
vetler üzerinde yoğunlaşõnca Ko-
rutürk, devreye girmek zorunda
kaldõ: “Türk ordusu politikanın
dışında tutulmalıdır!”
İki lider arasõndaki gerginlik sü-
rerken Ecevit’in kõsa süre önce
AP’den ayrõlan Hasan Korkut’u
Devlet Bakanlõğõ’na atamasõ ve ata-
mayõ Köşk’ün onaylamasõ AP li-
derini adeta çileden çõkardõ.
Demirel, iki yakõn arkadaşõ İhsan
Sabri Çağlayangil’le Nuri Ba-
yar’õ Köşk’e gönderdi. Genel Sek-
reter Haluk Bayülken’le konuşan
AP’liler şu mesajlarõ iletiyorlardõ:
“Cumhurbaşkanı bu tutum ve
davranışlarıyla partiler demok-
rasisini ağır bir şekilde zedele-
miştir.
Türkiye’deki bunalımın teme-
linde Cumhurbaşkanı vardır.
Bundan sonra Cumhurbaşkanı
ile hiçbir şekilde görüşmeyeceğim.
Cumhurbaşkanı’nın tutumu-
nu meydanlarda kınayacağım.
Cumhurbaşkanı’nın taraf ol-
dığu ortada. CHP’yi tutuyor...
Köşk’ü töhmet altında bıra-
kan bir gelişme.
“- Eve geldim. Eşim Köşk’ten
arandığımı ve hemen gelmemin is-
tendiğini söyledi” diyor Baransel:
“Köşk’te Haluk Bayülken ile
Prof. İlhan Öztrak oturuyordu,
olay anlatıldı. Bayülken AP’li-
lerle yaptığı konuşmayı anlat-
mak için Korutürk’ün konutuna
gitti, geldi.
Cumhurbaşkanı’nın Demirel’e
iletilmek üzere öngördüğü mesa-
jın ana hatları şöyleydi: Bize, bu
bağımsız bakanın atanmasından
önce duyarlılıklarını açıkça bil-
direbilirlerdi. Cumhurbaşkanı-
nın AP ile karşı karşıya getirilmesi
doğru olmaz. Demirel daha tole-
ranslı davranmalı. Bunu kendi-
sinin devlet adamlığı tecrübele-
rinden ve hassasiyetinden bekle-
rim.”
Mesaj Demirel’e iletildi, ama AP
lideri tatmin olmadõ. Aynõ gün AP
Başkanlõk Divanõ yayõmladõğõ bil-
diride Korutürk’ü ağõr bir dille suç-
ladõ.
Köşk’ü Ecevit hükümetine alet ol-
makla itham ediyordu.
Bizi odasõna çağõrdõ ve ben Ko-
rutürk’ü böylesine morali bozuk, bit-
kin ve sarsõlmõş görmedim. Yüzü
kõpkõrmõzõ olmuş, elleri titriyor, ku-
ruyan boğazõnõ õslatmak için sõk sõk
su içiyordu.
Mesela Meclis Başkanõ’na bir
mektup yazõp tarafsõzlõğõnõ kaybe-
dip kaybetmediğinin oylanarak be-
lirlenmesini istedi. Bizler de anayasa
ve yasalarda böyle bir hüküm ve ge-
leneğin olmadõğõnõ belirterek yatõş-
tõrmaya çalõştõk. Fakat düşünceleri-
mizi bir türlü kabul ettiremedik.
Şöyle diyordu: “Biliyorum ana-
yasada böyle bir hüküm yok.
Ama lütfen bunun bir yolunu
bulun. Eğer benim tarafsızlığımı
kaybettiğime karar verilirse, Mec-
lis’te böyle bir kanaat varsa ben
yerimi, bulacakları tarafsız bir
cumhurbaşkanına bırakmaya ha-
zırım!”
Çaresiz kaldõk, Meclis Başka-
nõ’na bir mektup yazdõk. Korutürk,
tarafsõzlõğõnõ yitirmiş olup olmadõ-
ğõ konusunda TBMM’nin birleşik
oturumunda karar verilmesi yö-
nünde böyle bir başvuruyu yasal
yönden yapmanõn mümkün olma-
dõğõnõ anõmsattõktan sonra bu hak-
kõn kendisine verilmesi için gereken
yasal yol ve yöntemlerin oluşturul-
masõnõ istiyordu. Olanağõ olmayan
bir girişimdi, ama Korutürk’ün
amacõ duruşunu kamuoyuna bu yol-
dan duyurmaktõ.
O sõrada Meclis Başkanõ
olan Cahit Karakaş (CHP),
Korutürk’e moralini düzelt-
meye yardõmcõ olacak bir ya-
nõt verdi: “Sayın Cumhur-
başkanı, Yüce Meclis’in za-
tıâlinize karşı her zaman
tam bir güveni olmuştur.
Bundan sonra da olmaya
devam edecektir.”
SÜRECEK
Morali bozuk, bitkin bir cumhurbaşkanõ
İkder’in Deniz
Feneri sevgisi
DERNEKLERİN DAYANIŞMASI!
AYKUT
KÜÇÜKKAYA
AKP döneminde
“köklü cemiyetlere”
alternatif olarak kurulan
ve hükümetin ilgisini
esirgemediği dernekler
kamuoyunun dikkatini
çekiyor. İstanbul Üni-
versitesi İktisat Fakül-
tesi Mezunlarõ Cemi-
yeti’ne (İFMC) alter-
natif olarak kurulan,
AKP ve İslamcõ kesim-
lere yakõnlõğõyla bili-
nen İstanbul İktisatçõlar
Derneği’nin (İkder)
“Deniz Feneri sevgisi”
gözlerden kaçmõyor.
Derneğin tasfiyesinde
malvarlõğõnõn devredil-
mesi için “Deniz Fene-
ri Yardımlaşma ve
Dayanışma Derneği”
adres gösteriliyor.
Geçen yõl eski AKP
Milletvekili Prof. Dr.
Nevzat Yalçıntaş’a
“Hocaların Hocası”
beratõnõ Cumhurbaşka-
nõ Abdullah Gül’ün
elinden veren, Prof. Dr.
Sabahaddin Zaim İslam
ve Ekonomi Sempoz-
yumu’nu düzenleyen,
etkinliklerine AKP’li
bakan ve milletvekille-
rinin katõldõğõ İkder’in
tüzüğündeki bir madde
dikkat çekiyor. “Der-
neğin Feshi ve Mal
Varlığının Tasfiye
Şekli”ni düzenleyen 20.
madde de şöyle yazõyor:
“Genel kurulca fesih
kararı verildiğinde,
derneğin para, mal ve
haklarının tasfiyesi
son yönetim kurulu
üyelerinden oluşan
tasfiye kurulunca ya-
pılır. ... Genel kurulda,
devredilecek yer be-
lirlenmemişse Deniz
Feneri Yardımlaşma
ve Dayanışma Derne-
ği’ne devredilir.”