19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
CMYB C M Y B 18 HAZİRAN 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 17 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Halide Edib ve “Biz”!.. Yaşamımda tanıma mutluluğuna erdiğim ender bilgelerden olan Şeref Serdengeçti, yıllar önce bir gece sohbetimiz sırasında şöyle demişti: “Artık zamanı geldi; bundan böyle tarihi biyografilerden öğreneceksin…” Ve eklemişti: “Almanca bildiğin için Stefan Zweig’la başla, Emil Ludwig’e ve Friedrich Sieburg’a doğru açıl, listenin gerisini daha sonra veririm!” Tarihi neden ‘artık’ biyografilerden öğrenmem gerektiğini sorduğumda ise, bunu okumaya başladıktan sonra zaten kendi kendime anlayacağımı söylemişti. Bundan çok emindi. Yanılmadı. İşe Stefan Zweig’ın “Fouché”, “Marie Antoinette”, “Montaigne” ve “Erasmus” biyografileri ile başladım. Ardından Emil Ludwig’in “Napoleon”unu ve “Kleopatra”sını okudum. Friedrich Sieburg’un “Robespierre” ve “Chateaubriand” başlıklı eserlerini bitirdiğimde, artık biyografi hastası olup çıkmıştım. Daha da önemlisi, bu yola girmek tarih tiryakiliğimin de başlangıcı olmuştu. Çünkü usta işi biyografilerle, başka deyişle tarihi yapan kişilerin koluna girerek yola çıktığımda karşılaştığım tarih, o güne kadar tarih diye okuduklarımdan çok farklıydı. Bu yolculukta benden geçmişi ezberlemem değil, fakat yaşamam bekleniyordu. Böyle bir yaşama eylemi ise beni o zamana kadar bilmediğim bir yükümlülük altına sokuyordu: Yolculuğun hiçbir noktasında ilerisi için hazır reçeteler sunulmadığından, yolun bir noktasından başlayarak artık kendi Fouché’mi, Marie Antoinette’imi, Erasmus’umu, Montaigne’imi oluşturmak zorundaydım! Böylesi, zordu elbette, ama tarih dağarcığımı kapanmış dosyalarla dolu bir arşiv yerine hayatım boyunca hiç kurumayacak bir düşünce fidanlığına dönüştürmek gibi eşsiz çekicilikte bir yanı vardı. Bütün bunları, yakınlarda İpek Çalışlar’ın Everest Yayınları arasında çıkan “Halide Edib” biyografisinin son sayfalarına vardığımda yeniden düşündüm. Halide Edib’i yazmaya kalkışmak, çok çetin bir iş, çünkü karşımızda yazar kimliği politik kimliğiyle harmanlanmış, Milli Mücadele yıllarındaki yaşamı sonraki yılların zorlukta daha geride kalmayan mücadelelerine eklenmiş, düşünürlüğü duygu evreniyle ve bilim insanı olma niteliyle kaynaşmış bir kişilik var. Üstelik bu kişilik, uzun yıllar boyunca çoğu çevrelerde görmezlikten gelinmiş ya da geri plana itilmiş. Bu, İpek Çalışlar’ın çok güzel belirttiği gibi, başlıca iki nedenden, daha doğrusu iki suçtan (!) kaynaklanıyor: Bu suçlardan ilki kadın, ikincisi de ‘muhalif’ olmak! Buna bir de bu muhalefetin hiçbir zaman sessiz kalmadığı, sürekli olarak yüksek sesliliği seçtiği eklenirse, Halide Edib’in neden kimilerine çoğu zaman ‘itici’ geldiği de kendiliğinden anlaşılır! Ha, tabii bir de şunu eklemek gerek: Burada söz konusu olan, hiçbir zaman laf olsun diye değil, fakat hep eleştirel düşüncelerin bir ifade biçimi niteliğiyle açığa vurulan bir muhalefet. İpek Çalışlar, bize “Halide Edib” başlığı altında hazır bir reçete ya da kalıcı, tekdüze bir model sunmuyor. Gerçekten takdire değer zenginlikte bir arşiv ve kaynak çalışması temeline oturtulmuş analiz yeteneği aracılığıyla, kendi Halide Edib’lerimizi oluşturmanın yollarını gösteriyor. Aynı arşiv ve kaynak çalışması, çoğu belgelerin hâlâ yurtdışında bulunduğu göz önünde tutulduğunda, ölümünün ardından kitaplığına bile yeterince sahip çıkamadığımız Halide Edib gibi bir kültür insanına gösterdiğimiz (!) ilgiyi de acıtıcı bir örnek niteliğiyle gözler önüne seriyor! [email protected] [email protected] P ina Bausch, dünyanõn önde gelen yaratõcõlarõndan biriy- di. “Dans Tiyatrosu” kav- ramõnõ yaratan, yaygõnlaştõran, bu alanda çõğõr açan bir sanatçõydõ... Onu geçen yõl sonsuzluğa uğurladõk. Pina Bausch’suz bir Pina Bauch eseri “Nefes”, önümüzdeki gün- lerde (22-23-24 Haziran’da) İs- tanbul 2010 çerçevesinde İstan- bul’da seyirciyle buluşacak... Üs- telik herhangi bir eser değil bu. Pina Bauch’un İstanbul’da yarattõğõ, İstanbul’dan ilham alarak İstanbul için yarattõğõ bir eser. Türkiye’deki izleyiciler onu uluslararasõ İstanbul tiyatro festivallerinde tanõdõ. 1998’de Hong-Kong için tasarladõğõ “Cam Temizleyicisi” ve 2000 yõ- lõnda Lizbon üzerine kurduğu “Masurca Fogo” eser- leriyle İstanbul seyircisini büyüledi. Bu karşõlaş- malardan sonra Dikmen Gürün’ün öncülüğünde ye- ni bir proje doğdu. İstanbul Kültür ve Sanat Vak- fõ’yla Pina Bausch’un kurduğu ve yönettiği “Wup- pertal Dans Tiyatrosu”nun ortak yapõmõ “İstan- bul Projesi”... Pina Bausch ve ekibinin İstanbul’da uzun süreli kalõşlarõndan, incelemelerinden ve malzeme topla- malarõndan (daha doğrusu duyarlõlõklar toplamala- rõndan sonra) ortaya çõkan eser, ilk kez Almanya’da, sonra 2003’te İstanbul’da, sonra dünyanõn birçok merkezinde gösterildi... Rastlantõ bu ya, o hayata göz- lerini yumduğu akşam, onun topluluğu bu kez Vi- yana’da onun İstanbul için gerçekleştirdiği “Nefes” eserini sunmaktaydõ... KIRILGANLIĞIN SINIRINDA Pina Bausch’suz bir Pina Bausch eserini bekler- ken 80’li yõllarõn başõndan beri izlediğim bu müt- hiş sanatçõyõ düşünüyorum. Onu ilk kez Avignon Festivali’nde izlemiş ve tanõmõştõm: İncecik bir dal gibi endamõ, hüzünlü mü hüzün- lü yüzü, çocuk gibi şaşan ve kucaklayan bakõşlarõyla, sözcükleri dikkatle seçmeye çalõşõyordu. Daha doğrusu sözcükleri arõyordu. Arõyor, arõyor, bulduğu sözcüğü beğenmiyor, yeniden arõyor, anlatmaya ça- lõşõyordu... Avignon’da, Taormina’da, İstanbul’da farklõ sohbetlerde onun konuşmalarõnõ izlerken hep şunu düşünüyordum: Aradõğõ, bulduğu ve söylediği her sözcüğe sonuna dek inanõyorsunuz. İçtenliğine, ger- çekliğine inanõyorsunuz. Sahiciliğine inanõyorsunuz. İnanmaktan öte en çok kõrõlganlõğõnõ görüyordum. Sorularõ yanõtlarken põr põr eden kelebek kanadõn- dan hassas yüreğini getirip koyuyordu ortaya... Son- ra bir kucaklaşmamõzda, kulağõma şöyle fõsõldõyordu: “...Ben kelimelerin insanı değilim... Eğer, duy- gularımı, düşüncelerimi sözcüklere dökebilsey- dim, hiç koreografi yapar mıydım!” “Neden İstanbul” soruma verdiği yanõt, “Nedeni yok... Aşk gibi bir şey bu” olacaktõ. Neden âşõk ol- dum diye sorar mõ hiç insan? İstanbul’a ilişkin daha çok soru sormak için bu ça- lõşmaya girişmişti. Amacõ bir İstanbul belgeseli fa- lan değil, olsa olsa İstanbul düş- lerini, düşüncelerini, imgelerini, İstanbul’a kendi ve ekibinin yaklaşõmõ olabilirdi... ‘NEFES’İN BÜYÜSÜ Hiç kuşkum yok, 2003’te “Nefes”i gören birçok insan bu ölümsüz sanat- çõnõn ölümsüz eserini yeniden izle- meye koşacak, henüz gör- memiş olanlar ise bu fõrsatõ sakõn kaçõrma- sõn... “Nefes”i ilk izle- yişimden sonra içime yerleşen birkaç notu sizlerle paylaşõyo- rum... Tadõmlõk niyetine. Pina Ba- usch, san- ki her anõ spontane, kendili- ğindenmiş gibi görü- nen, ama her anõ en ince ayrõntõsõna dek saptanmõş, yerleştirilmiş çalõ- şõlmõş eserini, gerçeklerden, düşlerden, çağrõşõmlardan ve renklerden dokumuştu... Pina Bausch’un İstanbul’unda önce insanlar var- dõ. Hem “maço”, hem de kõrõlgan mõ kõrõlgan er- kekler... Erkek egemenliği vardõ. Kadõnlar vardõ. Gi- zil bir gücü barõndõran ve yayan kadõnlar... Bunlar arasõnda her an değişen, gözle görülmez, elle tu- tulmaz ama ta derinden hissedilen iliş- kiler vardõ. Sahnede erkeklerin maçoluğunun sa- bun köpükleri altõnda eriyip gitmesini gör- düm. Bir öpücük uğruna bitmeyen çaba- larõnõ gördüm. Döne döne, başlarõ dönen, yü- rekleri dönen erkeklerin “Mecnun”a dö- nüşlerini gördüm... Kadõnlarõn ön plana çõkan saçlarõnõ gördüm. Erkeği baştan çõkarmak için kullandõğõmõz saçlarõmõz, onlara hizmet etmek için süpürge ettiğimiz saçlarõmõz, “günaha” girmemek için bir telini bile gözlerden sakõndõğõmõz saçlarõmõz... Saçlardan ördüğümüz peçe- ler, duvarlar... Minicik bir su damlasõnõn büyüyüp ya- yõldõğõnõ, Boğaz’a, Marmara Deni- zi’ne dönüşmesini gördüm. Tehli- ke çok yakõnõmõzda olsa da, bi- zim sularda “çal oynasın vur patlasın”a dönüşen vur- dumduymazlõğõ gördüm. Marmara’nõn öfkesini ve doğurganlõğõnõ gör- düm. Yürüye yü- rüye arşõnladõğõ- mõz kaldõrõm taş- larõnõn sonsuzluğu- nu gördüm... Sularõn akõşõnda ve duruluğunda Mevla- na’nõn fõsõltõsõnõ duydum, derinlere kök salarken gök- yüzüne uzanabilmeyi gördüm... Bakalõm, “Nefes”i izlerken siz neler göreceksiniz?.. [email protected] Kendisi aramõzdan ayrõldõ, eseri dünyayõ fethediyor Ayla Erduran SSM’de Kültür Servisi - Keman ustasõ Ayla Erduran, uzun bir aradan sonra, piyanist Birsen Ulucan ile birlikte yarõn saat 20.00’de Sakõp Sabancõ Müzesi’nin (SSM) etkinlik merkezi The Seed’de sevenleri ile buluşuyor. 60 yõldan uzun bir süredir müzikseverler için ayrõ bir yere sahip olan Erduran ve kuşağõnõn önde gelen yorumcularõndan Ulucan, bu etkinlikte dinleyicileri Handel’in re majör sonatõ, Grieg’in sol majör sonatõ, Albeniz’in Tango’su, Sarasate’in Romanza Andaluza’sõ, Çaykovski’nin Meditation ve Valse Scherzo’suyla, İspanya’dan Rusya’ya keyifli bir gezintiye çõkaracaklar. Kültür Servisi - Yenilik ve bu- luşlarõyla saatçilik tarihinde önemli bir isim olan mucit ve sanatçõ, Abraham Louis Bre- guet’nin yapõtlarõndan oluşan Osmanlõ koleksiyonu, “Akrep ve Yelkovan: Dâhi Bregu- et’nin Osmanlı Saat Şaheser- leri” sergisi önceki gün Topkapõ Sarayõ Divit Odasõ’nda açõldõ. Topkapõ Sarayõ Müzesi Başkanõ Prof. Dr. İlber Ortaylı’nõn açõ- lõşõnõ yaptõğõ ve Breguet’nin 7. kuşak torunu ve aynõ zamanda Breguet Saat grubunun tarih konservatörü ve Saat Müze- si’nin yöneticisi Emmanuel Breguet’nin de katõldõğõ sergi- nin en önemli parçasõ, Bregu- et’nin Sultan 2. Mahmud’a özel yaptõğõ ve üzerinde İstan- bul Boğaz manzarasõ bulunan “Pendule Sympathique.” Sergide nicelik olarak az olsa da içerik olarak çok zengin ör- neklerin sunulduğunu söyle- yen Ortaylõ, koleksiyonun Bre- guet ailesini bile etkilediğini be- lirterek, “Topkapı Sarayı maa- lesef kendi zengin saat kolek- siyonunu teşhir ve ilan ede- medi. Bizim 380 adet saatimiz var. Bunlar mekanik saatlerin en mucizevi örnekleri. Bu sa- at koleksiyonumuzda da 18. yüzyıl mekanik saatlerinin en dâhi yapımcısı Bregu- et’den birçok eser var” dedi. 3. Selim döneminde Paris Bü- yükelçisi olarak görev yapan Seyit Ali Efendi ile başlayan, Osmanlõ İmparatorluğu ve Breguet arasõndaki ilişki, 1798 yõlõndan itibaren Seyit Ali’nin Breguet’nin devamlõ müşteri- si olmasõyla süreklilik kaza- nõyor. Siparişler üzerinden mektuplaşan ikilinin mektup- larõnõn orijinalleri ve Seyit Ali Efendi için yapõlmõş saat- lerin de yer aldõğõ sergide zümrüt ve yakutlarla bezenmiş ve 1813 yõlõnda Napoleon ta- rafõndan Sultan 2. Mahmud’a sunulan “Pendule Sympat- hique” de yer alõyor. Sergi 30 Ağustos’a kadar sürecek. Pina Bausch’un İstanbul’u Breguet’nin akrep ve yelkovanlarõ ASLI KAYABAL U zun süren bir restoras- yon döneminin ardõndan interaktif bir müze şek- linde düzenlenen Floransa Bilim Tarihi Müzesi, kapõlarõnõ “Galileo Galilei Müzesi” adõyla yeniden ziyarete açtõ. Kültür Bakanlõğõ ve Toscana bölgesel yönetimi işbirli- ği ile düzenlenen müze, 8 milyon Avro’luk bir bütçeyle gerçekleşti- rildi. Pisalõ bilimadamõ Galileo’nun adõnõ taşõyan ve Palazzo Castella- ni’de düzenlenen müzede Medici ve Lorena ailelerinin koleksiyonunda korunan ve Galileo’nun bilimsel araştõrmalarda kullandõğõ çesitli te- leskoplar, uzayõ gözlemlediği dev dürbünler, usturlap ve astronomi bi- liminde kullanõlan çeşitli aygõtlar sergileniyor. İnteraktif bir mantõkla düzenle- nen müzenin yöneticisi Paolo Gal- luzzi, Galileo’nun 1737 yõlõnda Floransa’da Santo Croce kilisesine bağlõ anõtsal mezarlõğa taşõnan ta- butunun açõlmasõ sõrasõnda alõnan ve yüzyõllardõr kayõp olduğu bilinen, en son Floransalõ iki koleksiyonerin ar- şivinde ortaya çõkan Galileo’ya ait iki parmak ve bir adet dişin de ye- ni müzede sergilendiğini söyledi. Multimedya teknolojileri temel alõnarak düzenlenen müzede her tür- den ayrõntõlõ bilgi; ziyaretçilere filmler, kõsa sunumlar ve görüntü- lerle aktarõlõyor. Müzenin internet adresi: www.museogalileo.it Galileo Galilei Müzesi Kültür Servisi - CDA Projects bu yõl ilk kez gerçekleştirdiği “Genç/Yeni/Farklı” sergisinde çağdaş Türk sanatõnõn genç isim- lerini bir araya getiriyor. Mõsõr Apartmanõ’nda- ki sergi 30 Hazi- ran’a kadar gezi- lebilir. Yaklaşõk 500 kişilik başvuru- nun arasõndan seçilen 25 genç sanatçõnõn eser- lerinin sergilen- diği Genç/Ye- ni/Farklõ’nõn amacõ genç sa- natçõlarõ destek- lemek ve onlarõ sanatseverler ile buluşturmak. Tüm disiplinlere açõk olan sergiye katõlacak sanatçõlar Burçin Başar, Aslı Torcu, Hüse- yin Rüstemoğlu, Çağla Cömert, Ece Akay, Aslı Narin, Gözde Başkent, N. Müge Sel- çuk, Şerif Karasu, Leyla Emadi, Şefik Özcan, Elçin Acun, R. Alpagut Ayberk, Mehmet Sağbaş, Er- can Akın, Seyit Meh- met Bucukoğlu, Fun- da Alkan, İpek Şenel, Seçil Büyükkan, Ekin Onat Von Merhart, Faruk Yiğen, Kezban Boyla, Sema Kayaö- nu, Zeynep Kayan, Elif Süsler. Tel: 212 251 1214 İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ’NDE BUGÜN  İstanbul Arkeoloji Müzeleri avlusunda saat 21.00’de, piyanoda Andrzej Jagodzinski, kontrbasta Adam Cegielski ve davulda Czeslaw “Maly” Bartkowski, “Chopin Cazla Buluşuyor!” başlõklõ bir dinleti sunacak. Gençyeteneklerbusergide
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle