23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 9 NİSAN 2010 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Cinayet ya da İntihar PENCERE Genç Kuşaktaki İkilem... Osmanlı’da devletin ve dinin başı tekti, birdi, aynıydı; padişah halifeydi. 1923’te Cumhuriyet kuruldu, padişahlık tarihe karıştı, 1924’te halifelik kaldırıldı. 1925’te saat ve takvim uluslararası kurallara göre düzenlendi; 1341 yılında yaşayan Türkiye, kâğıt üzerinde 1925’e atladı. Arada 584 yıl var. Gutenberg’in matbaasında ilk kitap yuvarlak sayıyla 1450’de, yani 15’inci yüzyılın tam ortasında basıldı; Osmanlı’da İbrahim Müteferrika, ilk matbaayı kurduğu zaman takvim 1729’u gösteriyordu. İkisi arasında 279 yıl var. Avrupa, din dogmalarının ağır bastığı medrese öğretiminden, aklın egemenliğine dayanan bilimsel öğretime 15’inci yüzyılda yöneldi. Türkiye, medrese öğretimini 20’nci yüzyılda cumhuriyeti ilan edene değin yapısında taşıdı. Arada 500 yıl var. Osmanlı aydınları, 19’uncu yüzyılda Avrupa ile tanışmak olanağını buldular. Aydınlanma yaşanıyordu Avrupa’da. Bu sürecin Rönesans ve Reform’dan daha değişik bir niteliği vardı. Rönesans ve Reform, Hıristiyanlık dünyasının iç hesaplaşması gibi görünüyordu. Rönesans ressamları kiliselerin tavanlarını süslüyor, Reform ise Papa’ya başkaldırıyı içeriyor; her iki büyük olgunun üstünde kilisenin kubbesi yükseliyordu. Oysa ‘Aydınlanma Devrimi’, kilise şeriatına karşıydı. Özgür insan doğuyordu. Demokrasinin doğuşu demekti bu!.. Çünkü insan kul olmaktan kurtuluyor, dinin ‘değişmez’ kurallarıyla yönetilen toplum, ‘değişebilir’ yasalarla yeni bir düzen kuruyordu. Osmanlı aydınları, Avrupa’da Jöntürkleştikçe, yurtlarında dışlanacaklar; halkın gözünde yabancılaşacaklar, ‘Con’ diye anılacaklardı. Avrupa’da ‘yeni insan’, sanayi devrimiyle altyapısını oluşturmuştu. Türkiye’de bu altyapı yoktu. Osmanlı; tarım toplumuydu, köylüydü çoğunluk, şeriatçı kafa yapısıydı geçerli olan... Bu sorun nasıl çözülecekti?.. Cumhuriyet devriminin öğretmenlere dayanması, eğitimi öngörmesi, öğretim temelinde Aydınlanma’yı yakalamaya çalışması, bilinçli bir atılımdır. Bir yandan devletçilik yöntemiyle fabrikalar açılırken; öte yandan genç kuşaklar ‘yeni insan’ kimliğiyle yetişiyordu. Atatürk’ün “Büyük Nutuk” sonunda Cumhuriyeti gençliğe emanet etmesi boşuna değildi. Köy Enstitüleri’nin açılışı ‘yeni insan’a yönelişin en önemli aşamalarından biridir. Ne var ki sanayi burjuvazisi oluşmamış bir toplumda, ilerici atılımlar, gerici toplumsal güçlerin eliyle baltalanıyordu. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra geçilen çok partili rejimde, feodal güçleri simgeleyen ‘ağa - mütegallibe’ ikilisinin ‘irtica’ ile işbirliğinde öğretmenlere sürekli saldırısı, Aydınlanma’yı durdurmak içindi. 2000’e yaklaşan Türkiye’de nüfusun yaklaşık yarısı tarım kesimindedir; köylülük hızlı göçle kent varoşlarına yığıldı; ağalık ya da aşiretçilik Doğu Anadolu’da süregeliyor; sanayi burjuvazisi -oluştuğunca- laiktir; ama, bu sorun çözülmüş değil; endüstrileşme, toplumsal sınıflarını yeterince üretemedi. Aydınlanma’nın eğitim seferberliğiyle gerçekleştiğini çok iyi ayrımsayan “irtica”, öğretim terazisinin kefelerini medreseye göre ayarladı; ‘yeni insan’ yerine ‘eski insan’ genç kuşaklarda çoğalıyor. Üstelik şeriatçılık ya da dincilik demokrasi adına yapılıyor. Herkes bilmelidir ki şeriatçılıkla demokrasi bağdaşamaz; mürteci, eline ilk fırsat geçtiğinde, beşikteki demokrasiyi boğazlayacaktır. Türkiye’nin bugün en büyük güncel sorunu da -ne yazık ki- budur. (20 Mayıs 1997 tarihli yazısı) Y asama dokunulmazlõğõ başlõğõnõ taşõyan anayasa- nõn 83. maddesinin 1. fõk- rasõnõn “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis ça- lışmalarındaki oy ve sözlerinden, Meclis’te ileri sürdükleri düşün- celerden, o oturumdaki Başkanlık Divanı’nın teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bun- ları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutu- lamazlar” şeklindeki hükmü, yasa- ma sorumsuzluğu ile ilgili bir dü- zenlemedir. Mutlak dokunulmazlõk olarak da tanõmlanan bu kural, yasa- ma üyelerini gerek cezai ve gerekse hukuki sorumluluktan bağõşõk tutar. Kuşkusuz ki düzenlemenin amacõ, milletvekillerinin görevlerini daha iyi yapabilmelerini sağlamaktõr. Mec- lis çalõşmalarõ kavramõ içine, genel ku- rul toplantõlarõnõn yanõ sõra komisyon ve siyasi partilerin grup toplantõlarõ da girer. Milletvekillerinin söz, oy ve dü- şünceleri aynõ zamanda ifade özgür- lüğü kapsamõnda değerlendirilmekte ve dava konusu edilememektedir. Yasama üyeliği sona erdiğinde de so- rumsuzluğun sonuçlarõ sürer. Yasama sorumsuzluğu Daha fazla teknik ayrõntõya giril- meden ifade edilmelidir ki yasama so- rumsuzluğu anayasaya göre münha- sõran milletvekilleri içindir; mensubu bulunduğu siyasal parti korumadan yararlanamaz. Bu niteliğiyle yasama sorumsuz- luğu milletvekilini bireysel olarak korur; ortak kolektif aklõn oluşturduğu yapõyõ/partiyi korumaz. Gerçekten de anayasanõn 69. maddesinin 6. fõk- rasõna göre kapatmayõ gerektiren fi- illerin o partinin üyelerince yoğun şe- kilde işlendiği ve bunun parti tara- fõndan benimsenmesi halinde söz konusu fiillerin o partiyi odak hali- ne getireceği belirtilirken yasama sorumsuzluğu kapsamõndaki eylem- ler istisna tutulmamõştõr. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Refah Partisi Davasõ’nda, parti genel başkanõnõn 13.4.1994 tarihli Meclis grubunda yaptõğõ ve yasama sorumsuzluğu kapsamõndaki konuşmayõ kapatma gerekçelerinden biri olarak kabul et- miştir. Hazõrlanan “değişiklik teklifi”nde, anayasanõn 69. maddesinin 6. fõkra- sõna “Meclis soruşturmalarındaki oy ve sözler, Meclis’te ileri sürülen düşünceler... odaklaşmanın tespi- tinde gözetilemez” hükmü eklenmek istenmektedir. Görülüyor ki yapõlmak istenen de- ğişiklikle bir milletvekili yasama so- rumsuzluğu kapsamõnda devletin ba- ğõmsõzlõğõna, ülkesi ve milletiyle bö- lünmez bütünlüğüne, insan haklarõna, millet egemenliğine, eşitlik ve hukuk devleti ile demokratik ve laik cum- huriyet ilkelerine aykõrõ, suç işlen- mesini teşvik edici fiilleri nedeniyle cezai ve hukuki dava ile karşõ karşõ- ya gelmeyeceği gibi, mensubu bu- lunduğu parti de yaptõrõmdan muaf ha- le getirilmekte ve bir bakõma Anayasa Mahkemesi kararõ aşõlmak isten- mektedir. Ayrõca aynõ “teklif”le “idarenin eylem ve işlemleri”nin de odaklaşmanõn tespitinde gözetileme- yeceği düzenlenmektedir. İlk bakõş- ta dahi iktidardaki siyasal parti için de- ğişiklik yapõlmak istendiği anlaşõl- makta. “İdarenin eylem ve işlemle- ri”nin iktidarda olmayan partileri il- gilendirmediği açõk. İktidarõn em- rindeki idari yapõda görev yapanlarõn siyasi partiler rejimi yönünden ana- yasanõn yasakladõğõ fiillerine rağ- men onlara yaptõrõm uygulamayan partinin ayrõca bundan yararlanmasõ ve sorumlu tutulmamasõnõ hukukla açõklamak olanaksõz. Yetki kısıtlaması Böyle bir değişiklikle iktidara ge- len parti ya da partilerin, olasõ bir odak olmadan kurtulmak ve korumadan ya- rarlanmak için görevlileri yönlendi- rebileceği de düşünülebilir. “Teklif”le ayrõca Yargõtay Cum- huriyet Başsavcõsõ’nõn yetkisi kõsõt- lanmakta ve parti kapatmada izin sistemi getirilmekte. TBMM’de gru- bu bulunan siyasi partilerin Meclis Başkanõ’nõn başkanlõğõnda oluştura- caklarõ komisyona yetki verilmekte. Komisyonun kararõna karşõ yargõ yo- lu kapatõlmakta. Yüksek Askeri Şûra ile Hâkimler ve Savcõlar Yüksek Kurulu’nun ilişik kesme kararlarõna karşõ yargõ yolu açõ- lõrken parti kapatmada izin verecek komisyonun kararõna karşõ yargõ yo- lunun kapatõlmasõ düşündürücü. Ay- rõca ve en önemlisi reddedilen izin başvurusunda Yargõtay Cumhuriyet Başsavcõsõ tarafõndan ileri sürülen sebeplerin bir daha hiçbir şekilde yeni bir başvuruya konu olamayaca- ğõ önerilmekte. Bu suretle parti ka- patma bütünüyle olanaksõz kõlõn- Cumhuriyeti Dönüştürme Belgesi Hamdi Yaver AKTAN Yargõtay 8. Ceza Dairesi Üyesi Çözümlenmesinden görülmektedir ki; siyasi partiler rejimi açõsõndan öngörülen değişikliklerin cumhuriyeti dönüştürme belgesi olarak nitelenmesi yanlõş değildir. makta. ‘Yandaş yargı’ Öte yandan değişiklik “teklifi” ile anayasanõn 69. maddesinin 5. fõkra- sõndaki “Bir siyasi par- tinin tüzüğü ve progra- mının 68’inci madde- nin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı bu- lunması halinde temel- li kapatılma kararı ve- rilir” şeklindeki hüküm de kaldõrõlmaktadõr. Buna göre bir siyasi partinin tüzüğü ve prog- ramõ devletin bağõmsõz- lõğõna, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarõna, eşitlik ve hukuk devleti ilkele- rine, millet egemenliğine, demokratik ve laik cum- huriyet ilkelerine aykõrõ olabileceği gibi bir siya- si parti, diktatörlüğü ve suç işlenmesini tüzük ve programõna alabilecek- tir. Köktendinciliği, ül- kenin bir bölümünün ay- rõlmasõnõ, laik cumhuriyet yerine bir başka cumhu- riyeti(?), hukuk devleti gereği bağõmsõz yargõ ye- rine “yandaş yargı” ya- ratõlmasõnõ vb. tüzüğüne ve programõna yazabile- cektir. Bir ülke düşü- nülsün ki bağõmsõzlõğõna, ülkesi ve milletiyle bö- lünmez bütünlüğüne, in- san haklarõna, ulusal ege- menliğine, hukuk devle- ti, eşitlik ile demokratik ve laik cumhuriyet ilke- lerine, suç işlenmesini teşvik etmeye, diktatör- lüğe yani anayasa ve bu- na dayanan yasalarõn ön- gördüğü yasaklamalara aykõrõ hareket etmeyi tü- züğüne ve programõna alan bir siyasal partiye “özgürlük” ve “örgüt- lenme hakkı” tanõsõn! Böyle bir ülke var mõdõr, sorusuyla dünya harita- sõndaki ülkelerin anaya- salarõnda arama yapõl- masõna gerek yok. Çö- zümlenmesinden görül- mektedir ki; siyasi parti- ler rejimi açõsõndan ön- görülen değişikliklerin cumhuriyeti dönüştürme belgesi olarak nitelen- mesi yanlõş değildir. Bu arada Georges Vidal’õn “Gerçi demokrasi siya- sal partiler olmaksızın yaşayamaz; ancak bir gün siyasal partiler yü- zünden ölebilir de” söz- leri anõmsanmalõ. mumtazsoysal@gmail.com KENDİNE “asker millet” diyen, davul zurnayla askere giden, selametçileri “En büyük asker bizim asker!” diye bağıran, şehit oğlunu toprağa verirken “Vatan sağ olsun!” diyerek acısını içine gömen bir halkın ordusuna ömürlerini adamış olanları birbirine düşürmek cinayettir. Ya da intihar. Bunun, ister istemez, emeklilerden görevlilere bulaşması ve karalamanın, onur yaralamanın, kalp kırmanın, bezdirmenin, meslekten soğutmanın ve sonuçta aileden aileye, yakınlardan ahbaplara bütün askerliğin yıpratılması cinayet değildir de nedir? Belki, gelecekteki sonuçları açısından, ulusal bir intihar. Adam öldürmek en ağır suç oluyor da vatan toprağının bağımsızlığını korumaya ant içmişlerin moralini bozmak, aslında topraklarına göz konmuş bir ulusu günün birinde yokluğa mahkûm etmek olduğu için ağır suç sayılmaz mı? Öyle bir olasılık, bırakın uzak geçmişi, daha yüzyılı bile dolmamış bir yakın tarihte Balkan bozgunlarıyla yaşanmadı mı? Yok edilme tehdidine karşı varını yoğunu ortaya koyan Anadolu halkının desteğini kazanmış bir ordu değil midir son vatan toprağını işgalden ve insanlarını zilletten kurtaran? Bu ülke üzerine yapıldığı son yıllarda açıkça meydana çıkan dış hesaplar ve oynanan oyunlar, kurulan kumpaslar, beslenen niyetler göstermiştir ki, geçen yüzyılın başlarında yaşanan büyük tehlike, şimdi yine, değişik taktiklerle kapıdadır. Ama, toprakları Avrupa’ca paylaşılmak istenen zayıf, mecalsiz bir “hasta adam” yok ortada artık. Tam tersine, dinamizm ve yaratıcılık belirtileri gösteren, kendine “muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmak” gibi büyük hedefler çizmiş bir cumhuriyet var. Daha önemlisi, ortak savunma mekanizmaları içinde yer aldığı halde başkalarının oyunlarına kolay kolay gelmeyen bir de ordu. Almanlarla birlikte Cihan Harbi’ne sürüklenmenin dersini almışçasına, Baba Bush’un Irak seferine “amenna” dememek için istifayı göze almış bir Genelkurmay başkanıyla ve Oğul Bush’un ortak taarruz daveti karşısındaki isteksizliğiyle, Enver Paşalık oynamayacağını belli eden bir yüksek askeri komuta düzeyi. Kısacası, ülkeyi kendi halkına ters düşen maceralardan esirgeyen, Kıbrıs’a yönelik “Ver kurtul!”cular gibilere direnen, Ege’deki ulusal haklar kadar cumhuriyetin ilkelerini de sahiplenen bir çetin ceviz var bugünün Türkiyesi’nde. Sorun ve dava, dolayısıyla asıl hedef, bu çetin cevizin zayıflatılmasıdır. Böyle bir hedef uğruna seferber olan yabancı devletleri, sözde müttefikleri, onların resmi makamlarını, sivil toplum örgütlerini, gizli servislerini, buralardan oralara kapağı atıp yabancı eteklere yapışanları anlamak mümkündür de içtekileri, bir toplu intihara hazırlanırcasına kendi askerini zayıflatma peşinde koşanları anlamak gerçekten, ama gerçekten çok güçtür. Gerçi, akıl almasa da nedenleri anlatılabilir, belki.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle