19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN Şahadatname! Yargı, yarmak sözcüğünden gelmiyor. Ama yine de her kurum gibi yarılmak isteniyor. Devletin üç ayağından ikisi ele geçirildi. Üçüncü ayak zaten kısmen avuç içinde... Yandaş veya özdeş medya üzerinden, “Benim nöbetçi hâkimim/ senin nöbetçi hâkimin!” dedikodularıyla yargının yarılmasının altyapısı kasten hazırlandı... Bu satırların yazarı, 7 yıl önce 3 Eylül 2003’te “Avukat tutma-Hâkim tut!” hissiyatının topluma egemen olduğunu yazmıştı. İktidar, yürürlüğe koymak istediği anayasa ile şimdi vicdan sahibi hâkimleri tutmak ve ellerini kollarını bağlamak peşinde. Hedefe de ele avuca sığmayan yüksek yargıçları koydu. Çünkü en büyük tehdit onlardan. Yüce Divan sıfatıyla yargılamayı onlar yapacak... Günün birinde nasıl olsa sona erecek dokunulmazlıklardan sonra mahkûmiyet cezalarını onlar verecek... Kapatma cezalarını da onlar verecek... AKP için topun ağzına yüksek yargının yerleştirilmesi kaçınılmaz bir gereklilik. Özetle, bu anayasa değişikliği toplumsal- siyasal gereksinmelere göre değil de oğullara gemi ve gemi azıya alan bir iktidarın ihtiyacına göre gerçekleştirilmek isteniyor. Aslında her şey 3 maddede düğümleniyor. Çünkü “Yüksek yargının 3 maddelik canı var!” diye düşünülüyor. Bu nedenle… Dün TBMM’de görüşülmeye başlanan TC Anayasası’nın bazı maddelerinde değişiklik yapılması hakkında kanun teklifinin gerisi lafıgüzaf.. İktidar, beylik sünnetçi yöntemi kullanıyor: “Kuşa baaak!” Dikkatler kuşa yönelirken… İki şık bir tık! Anayasa değiştirirken kullanılan yöntem, tam bir fenni sünnetçi yöntemi. Bugün sünnet, yarın deniz! - Çocuklara cinsel tacizin önlenmesi maddeleri… - Emeklilerin de toplusözleşme hükümlerinden yararlanması… - Yapılacak toplusözleşmelerin ayrıntıları… Bu maddelerin hepsi, aslında yasa konusu ve hepsiyle ilgili de yürürlükte yasalar zaten var... Kaldı ki bu konularda Türkiye’nin imzaladığı ve TBMM’de onayladığı birçok uluslararası anlaşma veya sözleşmeler de yürürlükte. Ayrıca bu metinlerin hepsi de anayasaya göre, iç hukukun bir parçası ve anayasa hükmünde… Anayasa, “devlet teşkilatının esaslarını” belirleyen temel yasa demek. O yüzden de anayasalar eskiden hukuk fakültelerinde “Esas Teşkilat Hukuku” veya “Teşkilatı Esasiye Kanunu” adıyla okutulurdu. O üç madde yani Anayasa Mahkemesi’nin yapısı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve partilerin kapatılması konusundaki maddelerin dışındaki tüm öteki maddeler referandumun elma şekerleri... TBMM artık fiilen AKP grubudur. Bu ise aslen ve aslen RTE’nin külli iradesidir. Yeni anayasa metni de bu iradenin şahadetnamesidir. SABUN NOTU: Ak Partisi metni nedense dokunulmazlığa dokunmuyor. Ama “aklık- paklık” iddiasından da vazgeçmiyor. Kirlilik sürüp gidiyor. Bu durumu “suya dokunmazmış… sabuna dokunmazmış… pise bak” diye özetlerken mısraların sahibinde yanılmışız. Mısralar Orhan Veli’nin değil, merhum Celal Vardar’ınmış. Uyaran okurlara şükranlarımla. MERİÇ VELİDEDEOĞLU Mart ayı bitimine doğru bir hafta sonu Şükran Soner ve Cumhuriyet’in “Gençlik” sayfasını hazırlayan Figen Atalay ile birlikte Server Hoca’yı yoklamaya gittik. Ziyaretimizi sevinçle kabul ettiği bize bildirilmişti; ama yine de içimizde bir kaygı vardı, acaba rahatsız eder miyiz, diye. Yanılmışız; üçümüzü de ayrı ayrı, bakışlarıyla adeta kucakladı. Çevresi, başta kız kardeşi, oğlu olmak üzere ailesinin bireyleri ve üzerine titreyen hemşiresiyle birlikte öyle bir sevgiyle sarılmıştı ki, Tanilli’nin büsbütün iyi olmaktan başka şansı yok. Server Hoca’nın biraz gecikmiş doğum gününü kutlama keyfini de yaşadıktan sonra, ülkenin sorunları üzerine koyu bir söyleşi başladı. Bu arada hocalarını hiç yalnız bırakmayan, apartman komşusu Özkısacık çifti de bize katılınca, tam bir açık oturuma dönüştü söyleşimiz. Şükran Soner bir ara Tanilli’ye: Le Monde’da yayımlanan “Yeni Aydınlanma” başlıklı makalenizin şimdi tam zamanı; dahası İlhan Selçuk konuyu “dizi” olarak yayımlamanızı düşünüyor, dedi. Server hoca içtenlikle güldü; “Olabilir!” diye yanıtladıktan sonra hemen de düşünmeye daldı. Tanilli’nin insanüstü çabasını bildiğimizden, bugün olmasa da yarın bunu da gerçekleştirir, diye umutlandık. Kuşkusuz bu konu yalnızca ülkemizle ilgili değil, evrensel boyutta; İlhan Selçuk isteğinde çok haklı. İşte bu bağlamda, yedi yıl önce Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın “17 Aralık 2003”te Elysee Sarayı’nda türlü ülke temsilcilerinin önünde, “Cumhuriyetin Laiklik İlkesi” başlıklı uzun konuşmasını anımsamadan edemedim. Konuşmanın tümünü Cumhuriyet “dizi” olarak yayımlamıştı. J. Chirac değişen dünyadaki gelişmelere - örneğin göçlerle adeta sınırların kalkmasına- ülkesinin nasıl yanıt vereceğini dile getirirken “yeniden” bir ortaya koyuştan söz eder. Chirac, Fransa toprakları üzerinde en yeni din olan İslamın artık iyice yerleşmiş olduğunu belirttikten sonra, bu durum dolaysiyle “laiklik ilkesi”nin ülkesinde uygulanışının tartışma konusu olduğunu vurgular. Sonra da, “Ama” der ve sürdürür: “Cumhuriyet’in yasa ve ilkelerine dini özgürlük örtüsü altında itiraz edilmesi hoş görülemez! (...) Bugün artık laikliği yeniden tanımlamak ya da sınırlarını değiştirmek söz konusu olamaz! (...) Laikliğin zayıflamasına göz yumamayız. Onu yeniden güçlendirmeye çalışmalıyız!” Ve bu konuda yapılması gerekenin, “laik”liği bütün Fransa’nın “yeniden” duyumsaması, özellikle de ülkedeki Müslümanların içlerine sindirmesini sağlayacak olan bir “Laiklik Yasası” çıkarılması olduğunu belirtir. Bu yasa, laikliğe ilişkin “ilke” ve “kural”ları bir araya toplayıp düzenleyecektir. J. Chirac bu önerisinin ardından da, “Cumhuriyet”in bu temel ilkesinden “sapma”ları gözlemleyip anında uyaracak bir “Laiklik Gözetim Evi” kurulmasını ister. Fransa Cumhurbaşkanı’nın laiklikle ilgili bu “yenileme” atılımına ne “ABD”den, ne Batı ne de “AB” ülkelerinden hiçbir “olumsuz” ses gelmez. Bu denli “katı, sert, buz” gibi laiklik olur mu, diye bir soru ya da biraz “ılımlı” olsun, “ılımlaştırın!” diye bir “uyarı” da duyulmaz. Çünkü bunu denemeye kalksalar ne Fransız “halk”ından ne de “yönetim”inden kendilerine destek olacak “işbirlikçi”leri pek bulamayacaklarını bilirler. Ama “ABD” ve “AB” karması her iki tür “işbirlikçi”yi de bizde bol bol bulduklarından, “toptan” bir “ılımlaştırma” izlencesi (program) hazırladılar Türkiye için. Çünkü böylece “kullanma”sı kolay, eli yakmayan, ılık, “ılımlı” bir ülke oluyorduk. Bu izlenceye göre ilkin “İslam”ı bizler için “yorum”ladılar; buradan hareketle de yola koyuldular; işte birkaç örnek: “Ilımlı İslam”, “ılımlı laiklik”, “ılımlı anayasa”, “ılımlı kadın-erkek eşitliği”, “ılımlı yasama”, “ılımlı yürütme”, “ılımlı Yargıtay”, “ılımlı Danıştay”, “ılımlı HSYK”, “ılımlı TSK” ve yazılı görüntülü “ılımlı medya”, “ılımlı STK”, “ılımlı baro”, “ılımlı meslek odası”, “ılımlı sendika ve sendikacı”, “ılımlı emekçiler”, “ılımlı kamu çalışanları”, “ılımlı üniversite”, “ılımlı rektör”, “ılımlı öğretim üyesi”, “ılımlı sanat ve sanatçılar”, “ılımlı sanat ürünleri”, “ılımlı çevreci”, yandaşlar için devletten, “ılımlı ihale”, “ılımlı içki” diyerek örnekleri burada keselim; çünkü bu kadarı bile yeter artar “ılımlı İslam Türk Devleti”ni “elde” etmek için. Server Hoca ile Söyleşi [email protected] 9 NİSAN 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Van’da Baykal’a AKP’liler taşla saldırmış... Menderes’in adamlarına özenmişlerdir! Davet Ertan Somunkıran: “Kandil ve Mahmur’dan gelen teröristler hakkında dava açılmış. Peki, davet edip, karşılayanlar hakkında!” Zehir Tarık Emre: “Yüksek yargıyı iyot gibi açığa çıkmakla aklınca suçlayan kişi, rejimi karbon monoksit gazı gibi zehirlemekte bir sakınca görmüyor!” Emine Gülfatma Carlık: “Devletin uçağıyla düğüne giden Recep’in Emine’sinin en sevdiği türkü: Parmağında yüzükler, kolunda bilezikler, konakta mı büyüdün oy oy Emine?” YağmurDeniz Tedbirler hangi maksatla alınacak? CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Anayasa Mahkemesi’nin yapısını değiştiren maddeler ve parti kapatmayla ilgili madde dışında, Recep’in anayasa değişikliği paketine olumlu bakıyor. Baykal anayasanın eşitlik ilkesiyle ilgili 10. maddesine eklenecek “Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz” cümlesine ise itiraz etmiyor. Okurlardan Timur Demirel, “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz” şekline dönüştürülmek istenen maddeye şöyle itiraz ediyor: “Genel yaklaşım, ülkemizde kadına eşit davranılmadığı ya da kadına yönelik uygulamalarda haksızlık yapıldığı yönünde. Peki, ya biri çıkar da bunu aslında erkeğe eşit davranılmadığı şeklinde yorumlar, kadına pozitif ayrımcılık geliyor derken erkeğe pozitif ayrımcılık olur ve ona göre tedbir alırsa sizce ne olur? Bir düşünün bakalım!” Biraz daha düşününce, bu değişiklikle türbanın serbest bırakılmasının yolunun da açılacağı anlaşılıyor. Çünkü ne tedbirler alınacağını bir Allah biliyor bir de adeta ikinci peygamber Recep! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” TÜRK bayrağının gönderden indirilmekte olduğunu söylüyor Hilmi Kayıhan ve düşüncelerini bir çığlık, bir haykırış olarak anlatmaya çalışıyor: “Çocukken oynadığım bir piyeste, ‘padişahım savaş çıktı’ diyecektim, ‘kavga çıktı padişahım’ demiştim. Büyük Ortadoğu Projesi eşbaşkanı, orduyu kastederek ‘Kurumlar arasında kavga yok’ diyor. Hedefteki ordu ise zaten onun adı kavga değil savaştır! Evet, Türkiye büyük bir savaşın içinden geçiyor. Son dakika haberlerine bakın; teslim olan, gözaltına alınıp tutuklanan, aranan general ve amiral isimleri; terörist muamelesi gören ordu ve kolordu komutanları. Bir televizyon muhabiri, kaçan mahkûmları kovalayan esir kampının zimmetli köpeği gibi askeri hastanenin önünde tel örgüleri kokluyor canlı yayında! Yapılan adaletsizlikleri gördükçe vicdanımız sızlıyordu. Bu sızının çok ötesine geçtik şimdi; beynimiz zonkluyor. Onun için diyoruz ki; ağrıyan yerimiz bunun hukuksal bir olay olmadığını savaş olduğunu söylüyor paşam! Televizyonlar savaş haberlerini canlı veriyor. Elinde mikrofon işgal kuvvetleri komutanlığından son dakika haberleri bildiriyor, öteki muhabir esir kampındaki sorgulamaları, canlı yayında anlatıyor. Yenilmiş, işgal edilmiş bir ülkenin komutanlarına çağrı yapıyor televizyon kanalları: Gelin diyor, teslim olun, Büyük Ortadoğu Projesi’nin evrensel hukukuna güvenin! Gazetelerde ordu komutanlarına, kolordu, tugay ve alay komutanlarına çağrı yapılıyor rütbe ve adları tek tek açıklanarak, ‘teslim olun’ deniyor. Evet, bu bir savaş, hem de kıran kırana geçen bir savaş. Bir adım bile geriye çekilecek yerimiz kalmadı. Balyozdan sonra dozer operasyonu gelecek paşa, dozerden sonra kepçe; ölüyü gömmek için. Çözüm yolu ise çok basit: Ordular! İlk hedefiniz Büyük Ortadoğu Projesi’nin kozmik odası. İleri!” Çözüm basit ama nerede o basiret ve cesaret? İlhan Selçuk’un dediği gibi; herkes paşa olabilir ama komutan olmak herkesin harcı değil. Yılda bir kez “İçimizde“ diye bağırıyorlar, her fırsatta “İzindeyiz” diyorlar ama “İleri”yi çoktan unutmuşlar, sıtmaya razı olmuşlar. Nasıl olur derseniz, durumu Necati Cebe özetliyor: “Amerika’daki sümüklünün Ankara’daki müritleri askeri böldü. Kimi can derdinde, kimi de emeklilik!” Savaş KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Düşünce birliği içeri- sinde olma; konsensüs. 2/ Büyük pana- yõr... Briçte, atõlan bir kâ- ğõtla eşine oy- namasõnõ iste- diği kâğõdõ be- lirtme. 3/ Pa- dişah ahõrlarõ- na ve onlarla ilgili gereçlere bak- makla görevli kimse. 4/ Bir meyve... Bit- kisel kökenli bir yi- yecek ya da içeceğin damakta algõlanan hoş kokusu. 5/ Uğ- raş... Bir nesneye zo- runlu olarak bağlõ olmayan ve onun özünde bulunmayan nitelik. 6/ Asya ile Avrupa’yõ ayõran dağ sõrasõ... Bir nota. 7/ Kemal Bilbaşar’õn bir romanõ... Bü- yük erkek kardeş. 8/ Yüksek bir yerden bakõlõn- ca göz önüne serilen geniş görüntü. 9/ Roman, öykü gibi anlatõ türlerinde giriş bölümüne veri- len ad... Altõn. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yõlan zehirlenmesi. 2/ İş, hizmet buyruğu... Es- krimde kullanõlan üç silahtan biri. 3/ Bir hedef tah- tasõna küçük oklarõn fõrlatõlmasõyla oynanan oyun... Çõkar yol, çare. 4/ Bir etkinliğin geçici ola- rak durdurulduğu süre... Düşünülenin tersini söyleyerek yapõlan ince alay. 5/ Babanõn kõz kar- deşi... Kemiklerin yuvarlak ucu. 6/ Yeni Zelan- da’nõn yerli halkõ. 7/ Uçaklarõn yolcu indirip bin- dirdikleri yer... Çõplak toprak. 8/ Ağõr kanlõ, ra- hatõna düşkün. 9/ Güney Amerika’da yaşayan ve yünü dokumacõlõkta kullanõlan bir hayvan... Utanç duyma. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 B Ü R Ü M C Ü K O R U N İ R E M L E Ş A N E M İ A M E T İ S T T Y N O T İ L O I R A K İ M A M R Ö L A N S G A L İ U R G A N S E F R A T R İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle