19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
KULTUR* DOĞAN KUBAN Osmanlı Istanbul haritasını neden yapmadı? 4- Ayşe Yetişkin Kubilay, 1422-1922 arasındaki Istanbul haritalarını çok iyi hazırlanmış ve basılmış bir kitapta yayımladı (Istanbul Haritaları, Denizler Kitapevi, Ocak 2010). Bu ki- tap tarihlerini öğrenmemiş, fakat ona çok saygılı kimi insanlarımızı düşündürmeli. K oca Osmanlı lmparatorluğu kendi başkentinin ha- ritasını 1907'ye kadar neden yapamamış, ya da yap- tnayı aklına getirmemiş? Neden 20. yiizyıla kadar ka- dastrosunu bile yabancılara yaptırmış? Kuşkusuz buna pa- ralel sonsuz soru var. Barbaros'un Kaptan-ı Derya olduğu bir çağdan Amiral Hobart Paşa'ya doğnı bir gelişme neyi anlatıyor? Türkler bu bilimsel coğrafya alanına neden el ata- mamışlar? Oysa lslam ortaçağında büyük İslam coğrafyacılan var. Osmanlılar başkent haritasına ilk kez 1907'de başla- mışlar. 1907-1917 arasında harita yapanların hepsi asker. 1907-1917 yılları arasındaki bütün İstanbul haritaları Erkan-ı Harbiye (Genel Kurmay) tarafindan basılmış. İyi ki agkrrlik vannıg. 18. yüzyılda topçu ve mühendislik okullan açıldığı zaman matematik, geometri, haritacılık ve serbest resim, sonradan doktorluk, veterinerlik öğrenenler hep askerlerdi. tlk ressamlarımız, haritacılanmız, mate- matikçilerimiz, mühendislerimiz asker kökenli. Türk eği- tim tarihinin bu geçtniş içeriğini Batı ile karşılaştırarak li- sede öğretmek gerek. 19. yüzyıl yaşamında hâlâ ağır basan medrese geleneğinin bilimsel içeriğini dünya biliminin ge- lişmesi çizgisinin karşısına nesnel olarak koymazsanız, Osmanlının neden çöktüğünü anlayamazsınız. Politikada ağırlıklı olmakta devam eden medreselerden ressam zaten yetişmedi. Fakat mühendis, matematikçi, coğrafyacı, haritacı, doktor, veteriner de yetişemezdi. Üniversitenin açılamama nedeni ya da tarihçi ve coğ- rafyacı yetişmemesi de medrese dışında öğretimin gelişe- memesi sonucudur. 19. yüzyılda Rüşdiye ve İdadilerin ta- rihini ve ders programlarını Avrupa hatta Rusya ile karşı- laştınrsak nesnel bir değerlendirilme yaptna olanağı artar. Türkiye'de coğrafyacı, tarihçi (vakanüvis değil), yani tbni Haldun gibi bir yorumcu, bir kaşif, hatta 3. Murat'ın astronomu Şamlı Takivyüddin'den sonra kayda değer bir astronom da yoktur. EvliyaÇelebi olmasaydı, Osmanlı'nın kendi dünyasına bakan bir gözü de olmayacaktı. Neden Rusya bozkırlarından tran'dan Cezayir'e kadar uzanan bir imparatorluğun başkentinin 20. yiizyıla kadar bir haritasını Türkler yapamadılar? Osmanlı tarihçileri onca yüzyıl 'neden biz harita yapanuyoruz? 1 diye sormadılar. Neden haritaya bakmadan yazdığımız bu tarih nedir, diye düşün- mediler. Doğrusunu söylemek gerekirse, günümüzde de Türk ta- rihçilerinin yayımladıkları kitapların haritaları zavallıdır. Coğrafya ile tarihin ilişkisini ne kadar.kurduklannı hâlâ sor- gulayabiliriz. Gerçi bu hastalık yabancı tarihçilerde de var- dır. Ne var ki Batı'da, tarihe paralel gelişmiş bir kartogra- fi tarihi var. Bir ayağı Akdeniz ve Avrupa'da olan Osmanlı'nın Avrupa'daki haritalardan haberi olmaması ola- naksızdır. Çünkü Osmanlı idarecisi denilen insanların bü- yük çogunluğu devşirmeydi. Bunların içinde Peçevi gibi Avrupa kökenli tarihçiler de vardı. Istanbul'da Avnıpalılann yaptığı haritalar ellerinde iken, Osmanlı'nın harita yapa- cak insan yetiştirmemesinin yanıtını bugünkü Osmanlıcı allameler verebilirler mi? Bu konunun insanoğlunun çevresini merak etmesiyle ilgisi var. Bu merakın sistematik bilgiye dönüşmesi de bi- lim denilen şeyi yaratıyor. Milatlı Hekateus ilk coğrafya ki- tabını -500'de yazmıştı. Herodot'un Akdeniz çevresinde ve Kızıldeniz ve Basra Körfezine ilişkin bilgileri ondan daha ileri gitmişti. +150'de tskenderiye'de Ptoleme'nin coğraf- yası ise antik çağın coğrafya alanındaki bilgilerini toplayan bir kitaptı. İlk Hıristiyanların dini amaçlı haritaları bir ke- nara konulursa, 12. yüzyılda tslam da büyük bir gelişme gös- termiş, fakat harita açısından Batılı düzeyde harita üret- memiştir. Denizciler için portolaniar dışında harita geliş- mesi keşiflerin getirdiği bilgilere, matbaanın gelişmesine bağ- lıydı. 16. yüzyıl ortasından başlayarak gravür tekniğinin ge- lişmesiyle birlikte, ltalyanlar atlaslar yayınlamaya başladı- lar. Kuşkusuz medresenin coğrafi bilgiye karşı çıkması söz konusu olmamıştı. Sorun Osmanlı kültüründe maddi dün- ya ile ilişkinin gelişmemiş olmasında yatmaktadır. Dünyayı bir kez Tanrı tarafindan yaratılmu ve değişmez gören bir düşüncenin dini öğreti dışında hiçmr öğrenme motivasyonu ulmamıştır. Osmanlı ordularının yeni topraklar ele geçirip Kırım'a, Moldavya'ya, Macaristan'a, Kafkasya'ya uzanması da, bil- gi kasasının anahtannı cebe koymuş mollayı ilgilendirmi- yordu. Ordunun ayak bastığı her yer Osmanlı ülkesiydi. Dağlannı, derelerini, ormanlarını da orada yaşayanlar za- ten biliyorlardı. 1500 hektarlık bir İstanbul'un haritasını ka- ğıt üzerine çizmenin pratik bir yararını da görmemiş ol- malıdırlar. Haritanın bir bilgi kaynağı olduğu düşüncesi eskidir. Fakat bilgiyi Kuran'da özetlerumş olarak bulanlar için, dün- ya ve yaşama ilişkin başka bilgilerin önemi yoktu. Kuran bilgisinin yanında imparatorluklar devrilene ve İslam dünyası gelişen dünyanın sömürgesi olana kadar başka bil- gilerin statüsü değişmedi. Gücün bilim ve sanayide olduğu çağıtnızda bile İslam dünyasının bir bölümü çağdaş bilginin göz açan aydınlığı- na erişmiş değildir. Bütün Batı dünyasında killsenin gücünün sürmesine karşın Müslümanlar dünyayı hâlâ ortaçağ göz- lüğu ile seyrediyorlar. Fakat Avrupa, kilise öğretisinin yanına felsefe ve bi- limi koyacak kadar esnek olduğu için yarışı kazandı. Gerçi tarihi bir iki nedene bağlamak komik olur. Ama ne- denler ne kadar karışık olursa olsun, sonuçlar basittir. Bugün coğrafi bilgi bir egemenlik aracıdır. Sokağınızdaki evinizi bile Google'da bulmanızı sağlayan bir dünyada ya- şıyoruz. North Carolina'da tasarım okulu profesörü olan Denis Wood'un 'The Pover of Maps', London 1993 (Haritalann Gücü) adlı bir kitabı var. Harita dünyasını çağ- daş bir gözle anlatıyor. Geçmişte harita yapmamakla ne- lerden uzak kaldığımızı da anlatıyor. Kitaptan birkaç başlık seçerek, harita yapmayan Osmanlı çağmın nelerden yoksun olduğunu söyleyebiliriz. Harita bizim durduğumuz yerde göremediğimiz bir dünyayı anlatıyor. Harita geçmiş ve geleceği bugüne getiriyor. Harita sahtp olduğumuz şeyin (ülke, kent, arsa) doğasını ve sı- nırlannı anlatıyor. Harita sadece dünyanın fotoğrafını çek- tniyor, onu anlaşılabilir bir yapı haline sokuyor. Ve bu ya- pısal özellik tarihin yapısını da oluşturuyor. Rönesans res- samlarının perspektifleri dünyayı olduğu gibi göstermenin geometrik yolunu öğretiyordu, Matraki İstanbul minya- türünde, İstanbul'un anlaşılabilir bir görüntüsünü değil, bir sözlükteki gibi var olan belli başlı yapılan, fazla benzemeseler de yan yana koyuyordu. Oysa 1480'de bir Rönesans ressamı, bize Floransa'nın o dönemde 'olduğu gibi' bir görünüşünü sunuyordu. O yüz- den Osmanlı başkentinin tarihini biz Avrupalı ressamla- nn gravürlerine, Avrupalılann yaptıklan haritalara baka- rak yazıyoruz. Avrupalı dünyaya egemen olmadan önce ha- ritayla o dünyayı tanıyor ve ona düzen getiriyordu. Osmanlı da dünyaya düzen getirmişti, diyen çıkacak- tı. İskender, Cengiz Han, Timur dünyaya soyut geometrik bir düzen getirmeden dünya egemeni oldular denebilir. 'Dünya haritasını biliyorlardı, ama İngilizler de egemen- liği yitirdiler,' denebilir. Burada bugünkü Türklerin hâlâ ayırdına varmadıkla- rı şey, dünyanın haritasını bizden önce yapanların bugün bizden daha bilgili, zengin ve güçlü olduğudur. Biz Moskova'ya gttmedik. Ruslar İstanbul'a geldiler. Biz Viyana, Paris ya da Roma'ya ulaşamadık. Fakar.Avrupalılar İstanbul'u işgal ettiler. Onlar üniversitelerinde bilimi öğ- renmek için Türkçe öğrenmiyorlar. Biz imamlara İngilizce öğretmeye kalkıyoruz. Bunu yapınca Müslümanlar birin- ci sınıf uygar olmuyorlar. İkinci sınıf dünya vatandaşı olu- yorlar. Geri kalmışlığın yapısı, bilginin dünya haritasını ya- pamamaktan, bilginin bütünlüğünü kavramamaktan kay- naklanıyor. Ve bir eczanedc olduğu gibi küçük kutulara kon- muş bilginin adı da kahve kültürü olabilir. Ama çok bü- yük bir kahve. Türkiye Büyük Milet Meclisi'nden YÖK'e, üniversiteden derneğe, dernekten kahvehaneye kadar uzanan bir safsata dünyası. Crovvdsourcing: Kalabalıkların Gücü Bir Işe Nasıl Şekil Verebilir? Jeff Howe KoçSistemYayınlan Işinden evine dönöp tek amacı internette ho- bisiyle ilgilenmek olan kalabalıklar, nasıl olur da dünyaca ünlü şirketiere bir gecede milyon dolar- lar kazandırır; saniyeler içinde, yeni ürünler, yeni markalar yaratr? Milyar dolarlık bu iş modeli na- sıl bir güçtür ki, maddi hiçbir kazancı olmayan ka- labalıkları, birARGE ordusuna dönüştürûr? Bu akıl almaz durum 'Crovvdsourcing" kavramı ile açıklanıyor. KoçSistem Yayınlan, gazeteci- yazar Jeff Hovve'un yazdığı, dün- yada büyük ses getiren yeni iş modeli "Crovvdsourcing'in anla- tıldığı "Crovvdsourcing: Kalabalıklann Gücü Bir Işe Nasıl Şekil Verebilir?" (Crovvdsourcing: VVhy The Povver Of The Crovvd Is Driving The Future Of Business) rehber kitabını Türk okurlanyla buluş- turdu. Kitap, Nisan ayında Optimist Yayıncılık işbirli- ğiyle, kitapçılarda satılacak. -
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle