19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN Dokunaksız Referandum!.. Arada dönüp geriye bir göz atmak gerek. Nereden gelip nereye gidildiğini görmek için çok yararlı… Tam iki yıl iki gün önce (3 Nisan 2008 günü) aşağıdaki satırları yazmışız… AKP grup salonunda yeniden kükrüyor: - Bize kimsenin bedel ödetmeye hakkı yoktur! Bedel ödetmek isteyen kim? Bedel ne? Bunu açıklamaya gerek görmüyor. Haklı. Kafalar Anayasa Mahkemesi’nin kapatma kararı alıp almayacağına takılmış kalmışken... Muhatabı ilan etmeye ne hacet! Anlayan hemen anlıyor, mesaj yerini buluyor. Yürekler ferahlıyor.. Ama yürekleri asıl ferahlatacak olan, boynunu giyotine uzatmamak... Madem “Uysal koyun değiliz!” dedi... Bunun gereğini yapmalı... Tedbirini almalı... Tedbir? - ‘Mahkeme’nin önünü kesmeli mesela? - ‘Anayasa’yı derhal değiştirmeli.. - Parti kapatma maddesini yok etmeli. - Ardından da ‘referandum’a gitmeli. Ve azımsanan o yüzde 46.5’i... Yüzde 66.5’e... Hatta yüzde 76.5’e çıkartmalı... Ya çıkartamazsa? Ya da işler çıkmaza girerse... “Onu da, o zaman düşünürüz!” Madem “Durmak yok” denildi... Çare yok: “Yola devam!” ‘Devam’ın sonu... İnşallah selamet! Ne sihirdir, ne keramet... El çabukluğu marifet... ‘Anayasa’dan madde çıkartıp ... Kendi kendini peşinen affetmek! Ve ‘referandum’a gitmek değildir marifet! Asıl marifet ve maharet ... O ‘refarandum’a... “Dokunulmazlıklar derhal kalkmalı!” Diye bir madde eklemektir, eklemek!... NOT: İki yıl iki gün önce biraz da şaka ile yazılan bu yazı gerçek oluyor. Anayasa değişiyor. Anayasa Mahkemesi değişiyor. Devletin yapısı değişiyor. Ama bir tek dokunulmazlığa dokunulmuyor. Akla ister istemez Orhan Veli’nin şiiri geliyor. - Suya dokunmazmış, / sabuna dokunmazmış... Pise bak! MERİÇ VELİDEDEOĞLU 2. Ergenekon davasından “tutuklu” yargılanan M. Balbay ile T. Özkan, geride bıraktığımız mart ayında üç “açık mektup” yayımladı. Anımsanacağı gibi bu mektuplardan ilki “8 Mart” günü “gazeteci”lere bir seslenişti. Çünkü onlar da gazeteciydi. “Yargılanmakta olan bizim gazeteciliğimiz ve düşüncelerimizdir!” diyorlar ve “meslekdaş”larıyla “dayanışma” içinde olmak istiyorlardı. Kuşkusuz haklıydılar; Silivri’de “özel” bir mahkeme kurulmuş, adeta özel bir “yargılama” yürütülüyordu. İnsanlar, örneğin, üniversite hocaları, rektörler, yazarlar, gazeteciler, parti ve sendika başkanları, TV çalışanları, türlü kesimden aydınlar, TSK’nin üyeleri vö’ler Silivri’de hazırlanan bir “depo”ya doldurulmuşlardı sanki. İnsan böyle duyumsamaktan kendini alamıyor. Günlerle, haftalarla, aylarla değil, yıllarla, örneğin iki yıldır, bir yıldır “depo”lanmış gibi ordalar. Nasıl bir “hukuk” anlayışıdır bu? Üç üyeli yargı kurulunun “başkan”ı, “tutuksuz” yargılansınlar diyor, öteki iki üye “Hayır! Olmaz” diye diretiyor. Bu durum “bir” kez yaşanmakla kalmadı. İki, üç, dört, beş, altı belki de yedi, sekizinci kez yaşanıyor; hem de aynı sanıklar için. Doğrusu bizler bu durumu anlamakta çok zorlanıyoruz; hem de çok... Yargılananlar üzerinde yaptığı, “yıkım”ın boyutunu, “insan” kendini ancak yoğun bir biçimde onların yerine koyarsa anlayabilir. “Yargıç”lar için de böyle olmalı diye düşünüyorum... Öte yanda Ergenekon davasının ilk günlerinde, dahası ilk aylarında “basın” duruşmaları yoğun bir biçimde izlerdi. Mahkeme salonunda gazetecilere ayrılan bölüm dolardı. Ama zamanla sayı öyle azaldı ki, kimi oturumları “Cumhuriyet”ten Hatice Tuncer’in tek başına izlediği oluyordu. Oysa yaklaşık yüzyıl önce benzer bir olayı, “Dreyfüs Davası”nı yaşayan Fransa’da, “basın” davayı “sürekli” izleyip, “gündem” de tutmak için “el ele” vermişti. Ünlü gazeteler, “Le Matin”, “Le Figaro”, özellikle “Auror” başı çekenlerdi. “Türkiye’de gündem öyle hızlı değişiyor ki, basın yetişmekte güçlük çekiyor!” gibi bağışlatıcı bir neden her zaman ileriye sürülebilir. Belki de -gazeteci olarak- Balbay ile Özkan bunu bildiklerinden “ikinci” çağrıyı yaptılar. “16 Mart”ta “Siyasi Partiler”e seslendiler. “Bu gidişe seyirci kalmayın, gelin yakından izleyin!” dediler. “Çağrı”ya yanıt geldi: “DSP”den -biri eski biri yeni- iki milletvekili duruşmayı izledi. Sağ olsunlar! Ötekilerden ise pek bir ses çıkmadı; “seyirci” kalmayı yeğlediler. “CHP”li milletvekilleri ilk günlerde izlemişlerdi duruşmaları; yeterdi... Bilindiği gibi Balbay, Cumhuriyet’in “Ankara Temsilcisi”dir. Başkent gazetecileri “siyaset”le iç içe yaşarlar, soluk alıp verirler. Dolaysiyle bugünlerde “Anayasa” konusuyla Ankara’nın ne denli ısındığını, “siyasi partiler”in ne denli terlediğini (!) çok iyi bildiği için olacak, Özkan ile birlikte “üçüncü” çağrı, “Kamuoyuna Açık Mektup” başlığıyla yapıldı. Bu “çağrı” da, “toplum”a, daha doğrusu toplumun “duyarlı” kesimlerine ve toplumun “temsilci”lerine seslendiler. Mektubun bir yerinde: “Ergenekon davası kamuoyunu böldü! Bunun somut örneği sık sık yayımlanan “anketler”dir. Bu anketlerde insanlarımızın Ergenekon’a inanıp inanmadığı sorulmaktadır. Salt bu durum bile davanın kamuoyu katında ne kadar “hukuk”tan “uzak” olduğunu göstermektedir” diyorlar. Ve yürekten vurgulayıp şöyle uyarıyorlar: “Anketle hukuk aranmaz!” 21. yüzyılda, bir “hukuk devleti”nde böyle bir “uyarı”ya yer var mıdır? Ne var ki, 2002’den bu yana süren “AKP” iktidarıyla, “hukuk devleti” olmaktan adım adım uzaklaştırılmamız, böyle bir uyarıya neden olacak “ortam”ı yaratmıştır. Mektubu okumayı sürdürürsek ne denli haklı olduklarını “bir kez” daha görürüz: “Bu ortamda çözüm; adil, hızlı ve tutuksuz yargılamadır” derler. Ancak bunun yerine, Ergenekon davası kapsamındaki herkesi: “Halkın gözünde suçlu gösterme ve halk katında mahkûm etme”ye yönelik bir “yargılama”nın öne çıktığını belirtirler. Ama bu “özel yargılama”nın toplum katında “ters” teptiği ortadadır. İşte bunun açıkça belirtilmesi için, Balbay ve Özkan: “Toplumun duyarlı kesimlerini ve temsilcilerini cuma günleri duruşmaları izlemeye” davet ediyorlar. Böylece Ergenekon davasında olup-bitene, yani bu “süreç”e “tanıklık” etmeye çağrıyorlar. Haklı ve yerinde bir “çağrı” . İşte bu “çağrı”ya uyup, bir yıllık “Simgesel Nöbet Eylemi”mizi, Silivri’de “Duruşmaları İzleme Eylemi”ne dönüştüreceğiz. 5 ve 9 Nisan tarihinden başlayarak, genelde “cuma” günleri “Silivri”de olacağız, “Kapılar Açılana Dek!”. ‘Anketle Hukuk Aramak!’ [email protected] 2 NİSAN 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Ekonomi yüzde 4.7 küçülmüş. Neredeyse Recep’in cebine girecek! Referandum Erol İşisağ: “Recep’in paketi için yapılacak referandum, halkın hapı yutup yutmayacağına karar vermesidir!” Oyuncak Gülfatma Carlık: “Almanya Başbakanı Merkel, Recep'e oyuncak güvercin vermiş. Eee, hep Recep çocukları oyuncakla kandıracak değil ya!” Kantinci İstemi Sel: “Yargıçlar için, ‘Meraklıysan siyasete gir’ diyen ticarete meraklı Recep de siyaseti bırakıp kantinciliğe dönmelidir!” YağmurDeniz Rüyadaki ak sakallı dede! AK sakallı bir dede girmiş rüyasına İlker Çamkır’ın. Rüya bu ya, yorgun ve üzgün görünen ak sakallı dede karşısına geçip oturmuş: “Dede, neler anlattı, neler: ‘Ülkede anayasa değişikliği gerçekleştikten sonra, sultanın ilk işi din kardeşi ile birlikte tüm yüksek yargıya kadı atamak oldu. Sonraki aşamada hâkimlerin ve savcıların yüksek kurulu lağvedip, yerine kadılar ve müddeiumumiler âlî heyeti kuruldu. Devlet ile aynı yaştaki muhalefet partisi, muhalefet ettiği için kapatıldı. Ordu da lağvedilip, yerine yeniçeri ocağı oluşturuldu. Kayıtsız, şartsız her koşulda sultanın avukatlığını yapmak istemeyenler tutuklandılar ve haklarında idam talebiyle dava açıldı. Muhalefet ve eleştiri kelimeleri yasaklandı. Sultanın fermanını eleştirmenin cezası; erkeklerde 50 kırbaç, kadınlarda recim olarak açıklandı’ dedi. İşte tam bu sırada dehşetle uyandım. Kendi kendime ‘kötü bir kâbustu, neyse ki Türkiye Cumhuriyeti böyle bir devlet olmaz’ diye düşündüm. Yan gelip yatarak uykuya devam ettim!” Bu arada Avni Kurtuldu’nun anayasa değişikliği için bir uyarısı var: “Hapı yutmamak için virgülüne bile dikkat etmeliyiz. Örneğin ‘Oku da adam ol baban gibi, eşek olma’ lafını bize ‘Oku da adam ol, baban gibi eşek olma’ diye yutturabilirler!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” CHP Genel Başkanı Deniz Baykal çok ciddi bir konuya dikkati çekiyor. Anayasa değişikliğinin, hukuk devleti ilkesini ve yargı bağımsızlığını ortadan kaldıracağı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilme olasılığından söz ederken “Bu durumda anayasayı ihlale teşebbüs ortaya çıkar” diyor. Baykal, iktidara “yapmayın” diyor fakat yaparlarsa yani anayasayı ihlale teşebbüs ederlerse ne olacağını söylemiyor! Ne olacağını, Türk Ceza Kanunu’nun “Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar” bölümünde yer alan “Anayasayı ihlal” başlıklı 309. madde açıklıyor: “Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar. Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur. Bu maddede tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.” Buyurun bakalım... Ancak ortada cebir ve şiddet kullanma durumu yok. Anayasal düzenin hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı ilkesini anayasa değişikliği ile değiştirme teşebbüsü var! Değil yasa koyucunun şeytanın bile aklına gelmeyecek bir durum. Bu durumda ne olur? İstanbul Barosu’nun eski başkanlarından ve özellikle 12 Eylül döneminde açılan “anayasayı ihlal” davalarının deneyimli avukatlarından Turgut Kazan’a sorduk. Kazan, Baykal’la aynı düşüncede değil. Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliğini iptal ederse “anayasaya aykırılık” gerekçesiyle iptal edeceğini bunun da yani anayasaya aykırılığın anayasayı ihlale teşebbüs sayılamayacağını söylüyor. Kazan, bu arada iptal kararının başka bir gerekçeye dayanabileceğini, değişikliğin hükümet tarafından hazırlanmasının anayasaya aykırı olduğu görüşünü yineliyor. Öte yandan “Deveye niye boynun eğri diye sormuşlar ‘nerem doğru ki’ demiş” hesabı, bir de anayasa değişikliği önerisinde imza skandalı yaşanıyor. Daha mahkemelik olmadan “Recep’in paketi” neresinden tutsanız, elinizde kalıyor! Teşebbüs KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Kar ve pek- mezle, bazen de şerbetle yapõlan kar helvasõ. 2/ Terazi kefesi... Ceket altõna gi- yilen kolsuz ve kõsa giysi. 3/ Köpeğin arka ayaklarõ üzerin- de ayağa kalk- masõ... Çoban, deveci, göçerle- rin giydiği uzun ve ya- kasõz üstlük. 4/ Bir tür tuzsuz ve yumuşak peynir. 5/ Dam üze- rinde biriken karõ at- makta kullanõlan bü- yük tahta kürek. 6/ AB ülkelerinde ve Türki- ye’de bir ürünün gü- venli olduğunu belirt- mek için konulan sim- ge... Korunmak için bir yere bõrakõlan eşya. 7/ Sõvas’õn Şarkõşla ilçesinde bir kaplõca... Eski dilde su. 8/ Oyunda cezalõ çocuk... Buyruk. 9/ Türk müziğinde “usul” anlamõnda kullanõlan sözcük... Go oyununda, bir taşõn ya da taş öbeğinin etrafõnõn sarõlarak zapte- dilmesine verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kurutulmuş üzümün içine ceviz konarak yapõlan ve “saruç” da denilen bir yiyecek. 2/ Hõristiyan ermiş- lerine verilen san... Kuş kanadõnõn büyük tüyü. 3/ Ya- kasõz ve iliksiz bir tür kõsa ceket... Eski Türk güreş- lerinden biri. 4/ Süt ve kuru incirle yapõlan bir tatlõ. 5/ Harman yerinde kalan toz ve samanla karõşõk taneler. 6/ Seryum elementinin simgesi... Bir kimseyle birine gönderilen para ya da eşya. 7/ İzmir’in Selçuk ilçesinde bir dağ ve boğaz... Fas’õn plaka imi. 8/ Nine... Niğde, Nevşehir ve Ürgüp yörelerinde yetişen, nitelikli bir şa- rap veren beyaz üzüm cinsi. 9/ Yapma, etme... Bir bil- gisayar oyunu. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 B Ü K O L İ K Ç A D I M B A S E T E R S A M U R İ B A D E T M İ S A Ç I E K E K A Ş K O L U A N I R A M A K F İ R K E T E B Ş U P A T K A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Çelenk ve Mutlu Gün Bağışlarınız için 21 Yüzyıl Eğitim ve Kültür Vakfı (YEKÜV) Tel: 0212.274 15 02 - 213 74 02 www.yekuv.org, [email protected] Vakıflar Bankası Osmanbey Şubesi 00158007287986476
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle