19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 2 NİSAN 2010 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Elde Ne Kaldı? STAR televizyonunda “onuncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in yakın çevresine son anayasa değişikliği paketini değerlendirişi” biçiminde sunulan haber birçok bakımdan ilginç. Eğer iyi ve sadık yansıtılmışsa, bu ilginçlik değerlendirmenin açıklığından, içtenliğinden, kesinliğinden ve keskinliğinden ileri gelmekte galiba. Sayın Sezer Türkiye’de kalmayanları şöyle sıralıyor: Laiklik, demokratik devlet ilkesi, sosyal devlet ve hukuk devleti. Yani anayasanın değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek anayasa maddelerinden ikincisinde sayılan ilkeler. Şimdiki anayasaca böylesine sağlam biçimde korunmuş ve korunuyor bilinen bu ilkeleri “kalmadı, ortadan kalktı, sadaka kavramına dönüştü ve yeni değişiklerle ortadan kalkacak” denebilecek biçimde yok edivermek ya da ediveriyor olmak bir iktidar için büyük marifet sayılmaz mı? “Abartılıyor” diyecek olursanız, unutmayın ki abarttığını söylediğiniz kişi cumhuriyetçilikten ve devlet adamı sorumluluğundan başka hiçbir aşırılığı olmayan, son derece deneyimli ve donanımlı bir hukuk adamıdır. Böyle bir kanaate kolay kolay varmış olamaz. Aslına bakarsanız, bunlarla yetinmiş olması ve aynı maddede bulunan “toplumun huzuru, milli dayanışma, adalet anlayışı, insan haklarına saygı, Atatürk milliyetçiliği” kavramlarının akıbetlerine dokunmamış olması yine de çok ölçülü davrandığının kanıtı sayılmalıdır. Ama, o söylemiş olmasa bile ağız birliği yaparak söyleyebileceğimiz başka şeyler yok mu? Sarkıntılıkların, hırsızlıkların, cinayetlerin, intiharların çoğaldığı bir toplumda daha ne kadar “huzur”dan söz edebilirsiniz? Milli dayanışma? Dilenciler, işsizler çoğalırken ve başıbozuk ekonomide sosyal güvenlik sistemindeki eksikleri giderecek toplum bağları zayıflarken mi? Adalet anlayışı yargısız infazı andıran sınırsız tutuklularla, yargı bağımsızlığını zedeleyen yanlışların sözde reformların dışında bırakılışıyla ve onlar yerine anayasa değişikliği paketine sokulan ayrıntılarla şaşkın bir adalet anlayışsızlığına dönüşmeye başlamadı mı? İnsan haklarına saygı, o kavramdan söz edildikçe saygın suskunluklarla karşılanmıyor mu? Atatürk milliyetçiliği ise bir uçta etnik açılımlar ve teşvik edilen “mikro” milliyetçiliklerle, başka bir uçta da AB’ye tutkunlukla çoktan tarih oldu. Peki, ne kaldı? Tam bir “sıfıra sıfır, elde var sıfır” mı? Acaba “vatan bölünmez” haykırışlarıyla, resmi dil Türkçeyle, beyaz ayyıldızlı al bayrakla, “Korkma sönmez” ve “başkent Ankara”yla kendimizi mi aldatmaktayız? Yanı başındaki Hayrettin İskelesi ve otobüs durağı kaldırılmış Dolmabahçe müştemilatından bir saray parçasında Dersaadet merkezli postmodern bir padişahlığın istihare rüyası görülürken. [email protected] PENCERE Karmaşanın Saydamlaşması... 1919.. 1922.. Bu sayılar bir Türk’e neyi anımsatır?.. Neyi çağrıştırır?.. Yoğunluğuna yaşanmış kanlı üç yıl bizim yazgımızı belirlemiştir. Savaş gerçekte 1912’de Balkan Harbi’yle başlamıştı; Birinci Dünya Savaşı’yla 1918’e dek sürdü; İstiklal Savaşı’yla noktalandı. Türkçesi ‘Bağımsızlık Savaşı’dır.. Ama içeriği karmaşıktır.. Çünkü 1919’da başlayan büyük kavganın içinde her türden savaş yuvalanıyordu. 1) Etnik Savaş Ermeniler, Rumlar, Türkler, Kürtler yıllarca birbirlerini boğazladılar; Birinci Dünya Savaşı’nda başlayan etnik savaş, renk değiştirerek 1922’ye dek sürdü. 2) Din Savaşı Birinci Dünya Savaşı’nda padişah ‘cihat’ ilan etmişti; çağrı Müslümanlara vız geldi. 1919- 1922 arasında Anadolu’da Hıristiyanlarla Müslümanlar kapıştılar. Birinci Büyük Millet Meclisi’nde Hıristiyan milletvekili yoktu; bir yanda İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Rumlar, Yunanlılar, Ermenilerden oluşan Hıristiyanlar; öte yanda Türkler, Lazlar, Çerkezler, Kürtler, Araplar, Abazalardan oluşan Müslümanlar vardı. 3) İç Savaş Bir yanda ‘Hilafet Ordusu’.. Karşısında ‘Kuvayı Milliye’.. Anadolu’da kardeş kavgası yaşandı; Anzavur ayaklanmasından Çerkez Ethem’e, vb.’ye değin isyanlar bir yana, ‘Kuvayı İnzibatiye’ ya da ‘Hilafet Ordusu’ denilen padişahtan yana kuvvetlerle ‘Kuvayı Milliye’ çatıştı. 4) Dış Savaş Yunanistan 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal edince, savaş başlamış oldu; istila ordusu Anadolu’nun göbeğine kadar ilerledi. İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar ülkenin çeşitli yerlerini işgal etmişlerdi. Ege’de Yunanlılara, Antep’te Fransızlara karşı direnişle başlayan dışa dönük savaşın iç savaşla iç içe yaşanması, rastlantı değildir; padişahın hilafet ordusu ile Yunan ordusu bütünleşmişti. 5) Emperyalizme Karşı Savaş Başını İngilizlerin çektiği emperyalistler, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Anadolu’nun haritasını Sevr ile çizmişlerdi; Türklerin Avrupa’dan kovulması ve unutulmayacak bir cezaya çarptırılması kararında birliktiler. Sovyetler’in desteklediği Büyük Millet Meclisi hükümeti, emperyalistlere karşı savaşını başarıya ulaştırdı.. ki bu, tarihte ilk kez gerçekleşiyordu. Bir cehennemdi ortalık.. Bir kâbus yaşandı. Kardeşin kardeşe, komşunun da komşuya düşmanlaştığı bu kargaşada, Mustafa Kemal temel çelişkiyi yakalayarak savaşın yörüngesini bu temele oturttu. 23 Nisan 1920’de “Egemenlik ulusundur” şiarı üzerine Büyük Meclis açıldığında, devrim ‘de facto’ gerçekleşmiş; 1923 tohumlanmıştı. Resmi tarih mi, özel tarih mi, cumhuriyet mi, demokrasi mi, sağ mı, sol mu, Kürtçü mü, Türkçü mü, terör mü, gerilla mı, tarikat mı, şeriat mı derken bugün yaşanan karmaşa, hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki temel çelişkisine oturacaktır. 1919-1923’e göre bugünkü çalkantı, Anadolu halkına sinek vızıltısı gibi gelir. Şeriatın yeşil bayrağını kafasının içinde çoktan açmış olanlarla etnik savaşı temel çelişkiye dönüştürmenin nafile çabasına girenler, yeni mandacıları da yanlarına alarak bir şeyler yapabileceklerini sanıyorlar. Yok canım.. Anadolu Müslümanı, Anadolu aydını, Anadolu halkı yapacağını biliyor. (2 Ağustos 1997 tarihli yazısı) Referandum... E vrensel adõyla “referan- dum” olarak bilinen “hal- koyuna başvurma” iş- lemi Cumhuriyet döne- minde bizde de 3 kez kullanõlmõş- tõr. İlki 1961 Anayasası’nın kabul ya da reddi için yapõlan oylamadõr. Karşõtlarõ “hayır” ya da “hayırda hayır vardır” türünden sloganlarla ret oyu verilmesi için propaganda yapmõşlar, fakat sonuçta kabul oy- larõnõn çoğunluğu ile anayasa be- nimsenerek yürürlüğe girmiştir. İkinci uygulama 1982 Anayasası denilen metnin kamuoyuna sunul- masõdõr. Bu talihsiz bir uygulama olmuştur. Birinci sakatlõk, metni ha- zõrlayan “Danışma Meclisi” adõy- la Cunta tarafõndan “kurgula- nan” heyetin oluşumudur. Birkaç istisna dõşõnda bu kurulun “emir kullarından” oluştuğu bilinen bir “vakıa”dõr. Üstelik bu heyette üye olarak kendilerine görev verilenler o tarihte hayatta olan memleketin seçkin anayasa hukukçuları de- ğil, çoğu ikinci, üçüncü sõnõf hu- kukçulardõr. Ceza tehdidi Bu yasanõn halkoyuna sunulma işlemi sõrasõnda, ret oyu vermeye niyetli olanlarõn, bu oyu temsil edecek pusulalarõn rengi olan “ma- vi”yi bile telaffuz etmeleri ceza teh- didi altõnda bulunuyordu. Daha da vahim olan, karşõ görüşün (olum- suz oy kullanmasõ propagandasõnõn) açõklanmasõnõn kesin olarak ya- saklanmasõdõr. Üstelik anayasa metnini tanõtacak kişi, on altõ yaşõndaki çocuğu bile idama mahkûm eden ‘cunta’nõn “Asmayalım da besleyelim mi” diyebilen başkanõ idi. Yurt sathõnda çelik yelek giyerek tantanalõ merasimlerle dolaşan bu zat ipe sapa gelmez laf salatalarõ ile sözde anayasayõ halka tanõtmõştõ. Bu arada tanõttõğõ ve olumlu oy is- tediği metinde, anaç kuluçka ta- vuğun altına kaz yumurtası kon- ması türünden bir yaklaşõmla, ken- disinin 7 yõl için Cumhurbaşkanõ olarak “seçilmiş sayılacağı” gibi çok demokratik (!) bir hüküm de vardõ. ‘Siyaset yasağı’ Üçüncü deneme ise başka bir açõ- dan sakattõ. Bazõ siyasetçiler hak- kõnda, ikinci örnekteki anayasaya (1982) konmuş “siyaset yasağı” hükmünün kaldırılması için oluşan kamuoyu baskõsõ karşõsõnda, o za- manki ABD icazetli iktidar bu ko- nuda referandum yapõlmasõna ka- rar vermişti. Bu kararõn çok sakat bir yaklaşõm olduğu; hangi koşul- larõn ürünü olarak oluştuğu bilinen bir anayasaya konmuş böyle bir sübjektif hükmün kişinin en doğal hakkõ olan siyasal sürece katõlma hakkõndan yoksun bõrakõlamaya- cağõ; üstelik ABD icazetli iktidar parlamentoda bu “saçmalığı” der- hal ortadan kaldõrmak için yeterli çoğunluğa sahipken konuyu “yo- kuşa sürme” niyetine dayanan “halka sorma” aldatmacasõna baş- vurmanõn yanlõş olduğu muteber hukukçular tarafõndan õsrarla be- lirtilmiştir. Buna karşõn haklõ ge- rekçelere dayanan bütün bu iti- razlara kulak tıkayan iktidar, re- ferandumda õsrar etmiştir. Sonuçta hayır oyunun çoğun- lukta olmasõ ile siyasal yasaklama hükmünün yanlışlığı halkoyuyla te- yit edildiği gibi, bu gibi konularda, “siyasi gücüm var; istediğimi yaparım” tavrõ ile gereksiz yere re- feranduma başvurmanõn yanlõşlõğõ da Türk siyasi tarihinde bir ibret ör- neği olarak kaydedilmiştir. Halkoylamasõnõn yukarda özet- lenen örneklerinden bugün, ana- yasada yapõlmasõ öngörülen deği- şiklikler açõsõndan, ders çõkarõlacak yönler var mõdõr? Eğer parlamen- toda değişiklikle ilgili “paket”in doğrudan yasalaşmasõ için gerekli çoğunluk sağlanamazsa iktidarõn bu konuda halkoylamasõna gitmeyi göze aldõğõ anlaşõlõyor. Paketteki yargõ erki ile ilgili yaklaşõmlarõn te- melsiz ve yanlõş çözümlemelere da- yandõğõ kuşkusuz olduğu gibi bu tavrõn demokrasiye değil (tõpkõ Al- manya’da I. Dünya Savaşõ sonra- sõnda yapõlan ve sonuçta Hitler’i ik- tidara getiren Weimer Anayasası gibi) Türkiye’de de hukuk tanõ- mayan ceberrut bir idare şeklinin oluşumuna hizmet edeceği görül- mektedir. “Paket” adõyla açõklanan tas- laktaki diğer çözümlerin değer- lendirilmesini başka bir yazõya bõ- rakarak, son olarak şunu belirtelim: Paketin bütün olarak halkoyla- masõna sunulmasõ tamamen yan- lış bir uygulamadır. Bunun, ’82 Anayasasõ’nda yer alan K. Ev- ren’in cumhurbaşkanõ olmasõnõ sağlayan hükme benzeyen (anaç ta- vuğun altõna kaz yumurtasõ koy- mak) bir sonuç doğurmasõ ihtima- li vardõr. Yurttaşlar niçin tanımasın? Bu konuda örnek alõnacak bir hü- küm, cumhurbaşkanõnõn bir yasa- nõn tamamõnõ değil, sadece uygun bulmadığı hükümlerini yayõmla- mayarak Meclis’e göndermesi ile ilgili anayasanõn (03.10.2001 tarihli yasa ile değişik) 89. maddesinde vardõr. Bu değişiklikten önceki madde metninde böyle bir olanak yoktu; cumhurbaşkanı onlarca maddeden oluşan bir yasada bir tek hükmü uygun bulmasa bile, bütün yasayõ geri göndermek zorunda idi. Aynõ olanak birçok maddeden oluşan bir ‘paket’in halkoyuna sunulmasõnda, örneğin, sadece bir maddeye karşõ olan yurttaşa niçin tanõnmasõn? “Paket” adõyla açõklanan taslaktaki diğer çözümlerin değerlendirilmesini başka bir yazõya bõrakarak şunu belirtelim: Paketin bütün olarak halkoylamasõna sunulmasõ tamamen yanlõş bir uygulamadõr. Bunun, ’82 Anayasasõ’nda yer alan K. Evren’in cumhurbaşkanõ olmasõnõ sağlayan hükme benzeyen (anaç tavuğun altõna kaz yumurtasõ koymak) bir sonuç doğurmasõ ihtimali vardõr. Aydın AYBAY
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle