16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SON ARAŞTIRMALAR to 113 O Oû 1 TÜMKANITLAR METEORİT ÇARPIŞMASI- NIGÖSTERİYOR Dinozorların hundan 65 ınilyon yıl önce dünyn sahnesinden silinınesinden ne volka- nik olaylar ne de iklim değişiıni sorumlu. Uluslararası bir araştınna ekibi meteorit çarp- masıyla ilgili yeni kanıtlar buldu (Science der- gisi). Tebeşir devrindcn Uçüncü Zamana (Tertiyer) geçişte, dinozorların da sonunu ge- tiren gelmiş geçmiş en biiyük toplu yok oluş yaşanmıştı. Bu yok oluşun dev bir meteorıt çarpmasıyla, yoksa korkunç volkanik etkin- liklerle mi meydana gcldiği hep tartışmalıy- dı. Jeologlar utuz yıl kadar öncc meteorit çarp- masıyla ilgili ilk sağlam kanttları buldu. Yirmi yıldan bu yana çarpma yeri de biliniyor: Güney Meksika'daki 200 ktn büyüklüğünde- ki Cbicxulub krateri. Buraya çarpan mereo- rit tahminlere göre yakhışık olarak 20 km büyüklüğün- deydi ve sani- yede 20km'lik bir hızla dünya- ya savrulmuş, toz ve açığa çı- kan kükürt içe- rikli gazlar dün- yamızın tiim gökyüzünü karartmıştı. Ancak bu teoriyi kabul etmeyen bilim in- sanları da var. Mesela Princeton Üniversitcsi'nden bir grup araştırmacı, dino- zorların ve diğer türlerin yok oluşundan Hindistan'daki Deccan Trapps bölgcsindeki volkanik etkinlikleri sorumlu tutmuştu. Araştırmacılar iklim gazları ve kükürtlü ae- rosollerin iklimi önemli ölçüde değiştirerek toplu ölümlere yol açtığrna inanıyor ve buna neden olarak da büyük yok oluşun, Chicxulub'daki büyük çarpışmadan 300.000 yıl sonra gerçekleşmiş olma.sını gösteriyorlar- dı. Bu kuşkuyu ortadan kaldırmak isteyen Amerikalı, Meksikalı, Kanadalı, Japon ve Alınan bilim insanlarından oluşan kırkı aşkın araştırmacı, son verileri analiz etti. Bu ince- lemeler Princeton gnıbunun sonucunu çürü- tüyor. Nitekim Hindistan'daki volkanik et- kinlikler, dünya genelindeki yok oluştan 500.000 yıl önce haşlamış ve küresel tür çe- şidi üzerinde önemli bir etki yapmamıştı. Meteorit teorisi karşıtları, krater etrafın- daki az sayıdaki «,\>keltilcri dikkate alıyorlar. üysa bu büyüklükteki bir çarpışma sırasında en büyük atoın bombasından milyonlarca misli enerji nçıjja çıkmakta. Çarpışma muaz- :am snrsıntılar, dev kaymalar vc tsıınaınilere yol açmış. Bu açıdan hakıldığında Chicxulub'ıın hemen yakıntndaki kayaç ta- bakaları ise, 65 milyon yıl önceki olaylar sil- silesini açıklamak için en uygunsuz kanıtlar- dır. Uzak mesafedeki kayaçlar ise daha elve- rişlidir. Son araşrırma da meteoridin hinler- ce kilometre uzaklıkta bile Güney Meksika'daki kratere ait küçük kaya parçala- nnın bir tür parmak izi hıraktığını ^istermekte. Sonuçlar öte yandan türlerin yok oluş seyri- nin de meteorit çarpmasına bağlı küresel ekolojik neticelerle uyunılu. Çünkü aniden or- taya çıkan karanlık ve soğuk, kara ve deniz canlıları üzerinde eşit etki yapmıştı. YILLARDAN SONRA İLK KEZ ÎKÎZ FÎL YAVRULARI Tayland'ın Surin bölgesinde yaşayan birfıl, ikiz yavru dünyaya getirdi. Fillerdc ikiz doğumlar çok enderdir. The Nation gazete- sindeki habere göre, on beş yıldan sonra ilk kez ikiz fîl yavruları dünyaya geldi. On beş yıl önce dünyaya gelen ikiz bebekler dişiy- di, bu sefer iki erkek yavru doğdu. Otuz beş yaşındaki anne fil Phang Thong Khun ve yavrulann saglık durumlan iyi. Yavrulann her biri yetmiş kilo ağırlığında. Tayland'da es- kiden 100.000 fil yaşıyordu ve ormanlarda yük hayvanı olarak kullanılıyordu. Bugün ge- riye kalan 4000 kadar fil ise turistleri taşıyor. HANGİSÎ DAHA TEHLİKELİ? Uzun bir süre- dir insan k a l ı t ı - mındaki bozukluk- 1 a r ı n , yüksek enerjili ısınlama sırasında serbest radikallerce oluşturulduğu sanılı- yordu. Ancak Alman bilimciler, ısınlama es- nasında başka bir parçacığın DNA için da- ha tehlikeli olduğunu buldu. Bu, hidratize ol- muş, yani su molekülleriyle çevrili elektron. Max-Planck Dinamik ve Oto- Organizasyon Araştırmaları Enstitüsü araş- tırmacılarınm, Nature Chemistry dergisin- deki yazılan, kanser hasuılıklarında kullanılan Araştırma ışın terapisi için önem taşımakta. Sonuçlar ışın dozlarının yeniden ayarlanmasını ge' rektirebilir. Suda serbest olarak gözünmü; elekrronun keşfinden kırk beş yıl sonra bilim insanları, elektronun daha önce bilinmeyen bağlama enerjisini öl^-meyi başardı. Bu enerji elek- tronun yeniden su yevresinden ayrılması için gereklidir. Yüksek enerjili ışın hücrenin bir DNA'sına girdiğinde, hücrenin yaşaınsal önem taşıyan içerikleri bozulur. Bu meka- nizmadan kanserle mücadelede kullanılan ışın terapisinde yararlanılmakta. Ancak ışın aynı zamanda saglıklı hüc- relere de zarar verir. Yüksek enerjili ışınla- mada biyolojik dokudaki suda, örneğin zar veya biyomolekül duvarları gibi sınır böl- gelerde suda çözünmüş elektronlar oluşmakta. Bilim insanları incele- ıneler sırasında bugüne kadar bilin- meyen bir türe rastladı: Sınır bölge- sinde, kısmen çözünmüş bir elek- tron. Bu parçacığın varlığı ve ömrü, kısa ömürlü reaktif parçacıklar için özel olarak üretilmiş hızlı bir kame- rayla saptanmış. Yeni saptanan elek- tronlar, bağlama enerjisiyle DNA'yı bölebildikleri için bu kadar tehlike- li. Ayrıca uzun yaşadıkları içinde za- rarlı etkilerini sürdürmeye dcvam ediyorlar. SİBİRYA DENÎZLERİ METAN KAYNIYOR Doğu Sibirya'nın eriyen deniz diplerin- den, diğer denizlerin tütnünden daha fazla metan açığa çıkıyor. Açığa çıkan tnetan ora- nı biryık bölgede yüzde seksen arttı. Science dergisindeki yazıya göre, bu artışın ne ka- darından insanların sorumlu olduğu henüz bilinmemekte. Metan, karbondioksite kıyasla 23 misli sera etkisine yol açması nedeniylc önemli bir iklim faktörü. Gaz her şeyden önce nemli topraklardaki bakterilerin indirgenmesiyle açığa çıkar. Kuzcy Kutbu'nun önemli bir kıs- mı hâlS donmuş durumdadır. Bu permiyen toprakları eriyecek olursa, çok hızlı bir şekilde muazzam miktarda metan atmosfere yayıla- bilir. İklim modelleri, donmuş deniz diple- rinde depolanan metanın, sadece yüzde bi- rinin erimesi halinde iklimi önemli ölçüde ısıtmaya yeteceğini göstermekte. Peki tehlikenin boyutu ne? "International Siberian Shelf Srudy" araş- tımıasıyla bu tehlike son yıllarda ayrıntılı bir şekilde araştırıldı. Araştırma bölgesı Kuzcydoğu Sibirya suları. Bilim insanları bu- rada bol miktarda metanın açığa çıktığını bi- liyor. Doğu Sibirya denizleri, Sibirya tun- drasının devamıdır. Bu bölge son buzul devrinde, buzulların erimesiyle sular altın- da kalarak deniz seviyesini yükseltmiştir. Bu topraklar bol miktarda organik malzeme içerdiğinden, bakterilerin indirgenmesiyle yo- ğun olarak metan açtğa çıkıyor. Araştırma çerçevesinde yüz bölgeden alı- nan ömeklerde metan ölçümü yapıldıktan sonra veriler daha önceki ölçümlerle karşı- laştırılmış. Bu şekilde derin sulardaki metan yoğunluğunun yüzde seksen, yüzey sularda ve havada ise yüzde elli arttığı ortaya çtkmış. Hatta bazı ömeklerde yoğunluğun doğal değerlerin yüz mislisi olduğu görülmüş. Bilim insanları permiyen toprağının ne şe- kilde ısındığının ve bu sürecin metan emis- yonu üzerindeki etkisinin öğrenilmesi önem- li, diyor. Ayrıca metan artışının kalıcı bir sü- reç olup olmadığının öğrenilmesi için yeni araştırılmaların yapılması gerekiyor. Nilgün Özbaşaran Dede D VİTAMİNİ, BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİN ANAHTAR H0RM0NU Araştrmacılar D vitamininin kalsiyum metabolizmasını desteklemesinin yanı sıra, bedenin savunma/bağışıklık sistemi için de önemli bir rol oynadığını buldu. Kopenhag Üniversitesi bilim insanlarına göre, bedende D vitamini eksik olduğunda, bağı- şıklık sisteminin savunma askerleri olan T- hücreleri reaksiyon gös- termiyor, dolayısıyla da bedende- ki hastalık etkenleriyle savaşamı- yorlar. T-hücreleri, bakteri veya vi- rüsleri bulup yok edebilmek için ön- ce zararsız bağışıklık hücrelerin- den, hastalık etkenlerini zararsız hale getirebilen katil hücrelere dönüşmek zorunda. Bu dönüşüm için de D vitaminine ihtiyaçları var. Vitamin olmadığı zaman T-hücreleri etkinleşmiyor. Uluslararası Sağlık, Immünoloji ve Mikrobiyoloji Bölümü'nden Carsten Geisler'ın açıklamasına göre, bir hastalık etkeniyle mü- cadele etmeye hazırlanan bir T-hücresi, antene benzeyen bir reseptörle D vitamini aramakta. Bu da T-hücresinin etkinleşebilmesi için muhakkak D vitaminine ihtiya- cı olduğu anlamına gelmekte. T-hüc- resi kanda yeterince D vitamini bu- lamazsa hareketedemez.T-hücre- lerinin hareket edebilmeleri için D vitaminine ihtiyacı olduğunun bu- lunmasını önemli bir gelişme olarak kabul eden bilim insanları, yeni bul- gularıyla bağışıklık sistemi araştır- malarındaki bir boşluğu doldurabi- leceklerine inanıyorlar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle