16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 19 MART 2010 CUMA 20 KÜLTÜR ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Homeros Bizim Değil mi? [email protected] Homeros, yaklaşık yirmi beş yüzyıldan bu yana uygarlık tarihinin sayfalarından hiç eksik olmamış bir ad. Bu ozanın kaleminden çıkma iki dev eser, yani İlyada ve Odysseia ise günümüzde de Batı mitolojisinin ve yine Batı’nın edebiyat üslubu geleneğinin temel taşlarını oluşturuyor. Peki ama, kimdi bu Homeros? Sadece ‘Yunanlı’ bir ozan mı? Onun iki eserini A. Kadir ile birlikte nefis bir Türkçeyle dilimize aktaran Azra Erhat, İlyada için 1981’de yazdığı kapsamlı önsözde şöyle diyor: “…Homeros tartışması Platon’la başlar…ona göre de Homeros, Yunan dünyasında bütün inanışların babasıdır, bu dünyada dile gelen ne varsa, onunla dile gelmiştir… Yunanistan’da eğitimin Homeros destanlarının üstüne kurulmuş olduğu herkesçe bilinen bir gerçekti, yani yalnız Atina değil, bütün Yunan devletleri Homeros’u bir çeşit kutsal kitap gibi, her türlü bilginin özü diye benimsemişlerdi. Yunan insanı din olsun, politika ya da askerlik olsun, gemicilik ya da hekimlik olsun, çeşitli bilgileri öğrenmek için Homeros destanlarına başvurur, daha doğrusu A’dan Z’ye kadar ezbere bildiği bu destanları canlı bir kitaplık gibi içinde taşırdı…” İÖ 8/7. yüzyıllarda yaşayan Homeros, kendisinden önceki bütün mitolojiyi İlyada ve Odysseia’da belgelemişti. Mitolojinin önemi, yalnızca tanrılar dünyasıyla sınırlı değildir. Her toplumun mitolojisi, o toplumun kültür tarihi olma niteliğini de sergiler. Bunun nedeni, henüz tektanrılı dinlerdeki soyut Tanrı kavramına ulaşılmamış olduğu çağlarda insanların tanrılar arasında olup bitenleri kendi toplumlarındaki yaşamdan yola çıkarak kurgulamış olmalarıdır. Bundan ötürüdür ki, çoktanrılı dönemlerin tanrıları “tanrılaştırılmış insanlar” ya da “insanlaştırılmış tanrılar” diye de nitelendirilmektedir. Böylece yüzyılların akışı içersinde oluşan mitoloji, türlü inançların yanı sıra, aslında yeryüzü yaşamına ait bir dağarcık niteliğini de taşımaktadır. Azra Erhat’ın Homeros’u böylesine bilgi kaynağı sayılmış olmasının nedeni de budur. İlyada ve Odysseia, Homeros’a kadar uzanan bir kültür tarihinin belgeleridir. Üstelik bu eserler, içlerinde zengin bir geleneğin belgelenmiş olmasından ötürü, yalnızca bir tarih olmanın ötesinde, geleceği de yönlendirmiştir. Homeros ve eserleri, bizleri “eski Yunan dünyasının ürünleri” deyip geçemeyeceğimiz kadar yakından ilgilendiriyor. Her şeyden önce Homeros, bir Egeli; üstelik bir söylentiye göre doğum yeri de İzmir. Ayrıca Shakespeare’in “tarihin en görkemli savaşı” diye nitelendirdiği ve İliada Destanı’nın konusunu oluşturan Troya Savaşı da bizim topraklarımızda, Çanakkale yöresinde verilmiş olan bir savaş. Homeros’un her iki eserde derlediği kültürel malzemenin ise bugün üstünde yaşadığımız topraklarda yaşamış ve yaşamakta olan kültürlerin derin izlerini taşıdığından kuşku duyulamaz. Yaşar Kemal, Azra Erhat ile yaptığı ve A. Erhat’ın “Homerosoğulları” başlığıyla “Homeros - Gül ile Söyleşi” adlı kitabına aldığı bir söyleşisinde, konuya bu doğrultuda önemli bir açıklık getiriyor. Yazara göre sözü edilen iki destanın Türkçe çevirilerinin başka pek çok dile yapılmış çevirilerden çok daha başarılı olmasının nedeni, Anadolu kültürüyle bağlantılarından ötürü dilimizde pek çok sözcüğün ve söylemin doğrudan karşılıklarının bulunmasıdır. Dolayısıyla Homeros’la tanışmak, Anadolu kültürünün en önemli kaynaklarından biriyle de tanışmaktır. Yaşar Kemal’in yukarıda andığım söyleşide: “…bugün Türkiye’de, Anadolu’da yaşayan epik gelenekten Homeros’a gidebiliriz, Homeros’u bugünkü çağımıza bağlayabiliriz…” diyecek kadar bize ve çağımıza yakın bulduğu Homeros’un izlerini kültürümüzde sürmek için yeterince çaba harcadık mı acaba? [email protected] E limizdeki değerlerin değerini bil- memek gibi bir huyumuz var. Son iki haftadõr Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nden çalõnan eserleri oku- dukça; bilinçsizliği, bilgisizliği, denetimsiz- liği gördükçe, bir kez daha cehaletin sanki top- lumun ve yaşamõn her alanõnõ ele geçirdiği- ne inanõr oluyorum. Geleceğimizden endişe duyuyorum. Ha bire soyulan… Tadilat gerekçesiyle ha bire kapatõlan… İçindeki eserlerin devlet kurumlarõna bol keseden dağõtõldõğõ… Hoca Ali Rıza’nõn 441 eserinden sadece 56’sõnõn kaldõğõ… Değerinin hiç ama hiç bilinmedi- ği bir müze. Kültür Bakanõ Ertuğrul Günay, suçu 12 Eylül yönetimine attõ ama bence bunca basit değil. Asõl suç değer ölçülerimizin erozyona uğratõlmasõnda… Asõl suç toplumun her kat- manõnda cehaletin yaygõnlaştõrõlmasõnda… Kabadayõlõğõn, kurnazlõğõn, çõkarcõlõğõn erdem sayõlmasõnda… Soygunculuğun yüceltilme- sinde… Soygunu yapanõn yanõnda kâr kal- masõnda… Bu kara düşünceler içindeyken, özel sek- törden yeni kültür merkezlerinin müjdesi geldi. ‘SOYUNUP’ ASLINA DÖNEN YAPI Bir zamanlarõn Voyvoda Caddesi, günü- müzün Bankalar Caddesi’ne şu günlerde yo- lunuz düşecek olursa “Osmanlı Bankası Müzesi” diye bildiğimiz Garanti Banka- sõ’na ait binada hummalõ bir faaliyet göre- ceksiniz! İçeri girmeye kalkmayõn, hem ya- sak hem de toz dumandan göz gözü görmü- yor. Çünkü ustalar minicik aletlerle, binanõn içini “soyuyor”, yõllar içinde atõlmõş kat kat boyayõ, sõvayõ, yabancõ her tür maddeyi iğ- neyle kuyu kazar gibi, sonsuz ince ayar bir iş- çilikle bertaraf ediyor. Yani zaman içinde de- falarca restorasyon görmüş yapõyõ, aslõna 100 küsur yõl önceki haline döndürüyor- lar… Ama durun baştan başlõyorum: Garanti Kültür A.Ş. yeni bir yapõlanmaya giderek çeşitli kültür ve sanat kurumlarõnõ (Os- manlõ Bankasõ Müzesi, Platform Güncel Sa- nat Merkezi ve Garanti Galeri’yi) bir çatõ al- tõnda yeniden değerlendiriyor. Bankalar Caddesi’nde Fransõz asõllõ Le- vanten Mimar Alexandre Vallaury’nin ta- sarõmõ olan, 1892 yõlõnda Merkez Bankasõ (Bank Imperiale Ottomane) olarak hizmete açõlan, Türkiye’de döneminin en önemli mi- mari yapõtlarõndan olan bina bir süre önce tü- müyle boşaltõldõ, bütün bankacõlõk faaliyet- lerinden arõndõrõldõ. Şimdi burasõ on bin met- rekarelik bir kültür sanat merkezine dönüş- türüyor. Kültür merkezine dönüştürülecek ikinci ya- põ ise Beyoğlu’ndaki Platform Garanti Gün- cel Sanat Merkezi… Burasõ da beş bin met- rekare… Restorasyon çalõşmalarõ mimar Han Tü- mertekin tarafõndan yönetiliyor. HEY! YANDAKİ MERKEZ BİNASI! Galata binasõnõ mimar Tümertekin, prog- ram direktörü Vasıf Kortun, Garanti Ban- kasõ Genel Müdür Yardõmcõsõ Nafiz Kara- dere ve Garanti Kültür Genel Yönetim Di- rektörü Sima Benaroya eşliğinde dolaşõrken şu bilgileri alõyorum: Her iki yapõnõn da özgün mimarisi ortaya çõkarõlacak. Farklõ işlevlere ama sürekli iliş- kiye sahip olacaklar. Galata’dakinde 100 bin cilt kapasiteli bir kü- tüphane, açõk ve kapalõ arşivler, çok sayõda se- miner ve toplantõ salonu, oditoryum, Osmanlõ Bankasõ Müzesi, sergi salonlarõ yer alacak… Giriş holünde dijital teknoloji duvarõyla son- suz iletişim… Beyoğlu’ndaki yapõ ise yoğun insan trafi- ğini karşõlayacak. Caddenin devamõ gibi. Bu- rada aynõ anda çeşitli sergiler açõlabilecek. He- defte ulusal ve uluslararasõ etkinlikler var. Gezim sona erip Bankalar Caddesi’ne çõk- tõğõmda karşõmdaki görkemli dõş cepheye bak- tõm ve EYVAH! Bu ikiz binanõn yarõsõnda halen Merkez Bankasõ var. Düşünün bir yanõ aslõna uygun biçimde yenilenmiş 100 yõllõk görkemli bir ya- põ ve içinde çağdaş bir kültür merkezi… Ya- nõnda kararmõş yõpranmõş bir banka! Merkez bankasõ da bir an önce restorasyona karar ver- meli ve burayõ bir kültür kurumuna dönüş- türmenin yollarõnõ aramalõ. LEONARDO’DAN SEVGİLER 1978’den beri Ankara’da hizmet veren Leonardo Sanat Galerisi İstanbul’da da et- kinliklere başlayalõ meğer beş yõl olmuş! Orayõ görmem için ve ben bu galeriyi bunca zamandõr görmemiştim! Gitmem için Mus- tafa Eren gibi sõkõ bir grafiker, bin yõllõk bir dostun sergi açmasõ gerekti… Levent’te aynõ zamanda atölye işlevi gören bahçe içindeki bu galeride, Mustafa Eren’in hat sanatõnõ Latin Harfleri’yle de yorumlayarak nelere getirdiğini görün… 13 yaşõnda De- nizli’de “tabelacı çıraklığıyla”, sonra İstanbul Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nda ya- zõ bölümünü seçen tek öğrenci olarak başla- yan bir serüven… “Sanat Dergisi”nin emek- tar çizeri Mustafa’ya “Güzel sözler, güzel ya- zılmalı” dediği için de teşekkürler. [email protected] faks: 0212.257 16 50 Bankalar Caddesi’ne paranõn değil, sanatõn gücü egemen olacak mõ?.. Yeni kültür merkezleri Kültür Servisi - Uçan Sü- pürge Uluslararasõ Kadõn Filmleri Festivali 6-13 Mayõs’ta 13. kez sine- maseverlerle buluşma- ya hazõrlanõrken, “Uçan Süpürge Onur Ödülü” ve “Bilge Olgaç Başarı Ödülleri”nin sahipleri de belli oldu. Onur Ödü- lü “Yeşilçam sinema- sında kötülüğü zara- fetle taşıdığı, manken- likten tiyatro ve sinema oyunculuğuna, müzik- ten resme pek çok sa- nat alanında kendine özgü bir duruş yarattı- ğı” gerekçesiyle oyuncu Lale Belkıs’a; Bilge Ol- gaç Başarõ Ödülleri ise “1983’te başladığı si- nema hayatında Dağı- nık Yatak’tan Züğürt Ağa’ya, Deniz Bekli- yordu’dan Kahpe Bi- zans’a pek çok filmin perde arkasında ince- likli işlere imza attığı, sinema ve televizyon için çekilen edebiyat uyarlamalarında usta- lığını ayrıntılara gizle- diği, sektördeki pek çok gence esin verdiği için” sanat yönetmeni Deniz Özen ile “Ka- rakterlerine kattığı de- rinlik, rollerinden ba- ğımsız kılınamayan po- litik kimliği ve top- lumsal belleğin uyan- dırılmasını dert edin- miş kişiliğiyle Türkiye sinemasına hep umut veren bir oyuncu ol- duğu için” Gülsen Tun- cer’e verilecek. ‘Uçan Süpürge’ler bellioldu GalataBinası
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle