23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 19 MART 2010 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Virüsün Numarası PENCERE Cumhuriyet Devriminin Türkiye’deki Anlamı... Köşe yazarlığı olumlu ve olumsuz yanlarıyla, birbirine dolanan dört kollu saç örgüsü gibidir. Yazar çoğu zaman aynı konuyu köşesinde çiklet gibi çiğnemek zorunda kalabilir. Kendi hesabıma ben ‘cumhuriyet’ ile ‘demokrasi’ arasındaki bağıntıyı anlatmak için son otuz yılda kim bilir kaç yazı yazdım?.. 1960’larda bu konu çok yazıldı.. 1990’larda yineleniyor. Sıradan bir ansiklopediyi açan meraklı, şu ‘harcıâlem’ satırları okuyabilir: “Cumhuriyet monarşinin karşıtıdır. Monarşi veraset yoluyla iktidara geçen bir kral ya da sultanın devlet başkanlığı yaptığı siyasal rejimdir. Ancak her cumhuriyet demokrasi değildir.” Evet, nice cumhuriyetin tepesinde diktatör var; Latin coğrafyasında bu tür devlet başkanına “caudillo” (şef) deniyor; Kuzey Amerika’da ise ABD Cumhurbaşkanı demokratik bir devletin başıdır. Kralın, devletin başında göründüğü nice Avrupa ülkesi de -İsveç, Norveç, İngiltere vb.- yeryüzünde demokrasiye örnek gösterilmiyor mu?.. 1960’lı yıllarda bu ‘basit’ gerçeği yineleye yineleye dilimizde tüy bitti; 1970’lerin sonunda İran’da şah gitti, yerine şeriatçı cumhurbaşkanı geldi; kafalar karıştı. 1990’larda durum ne?.. Şeriatçı, Kürtçü, yeni mandacı takımı son yıllarda bizim eski yazıları yineliyorlar; ama, başka amaçla!.. Hedef Türkiye’de gerçekleşen 1923 Cumhuriyet Devrimi’ni küçültüp azımsamaktır. Bu takım diyor ki: “Fransa’da devrim gerekli miydi?.. Bugün dünyanın en demokratik ülkelerinde devletin başında kral vardır; İskandinav ülkeleri bunun örnekleridir; Hollanda, Belçika, Danimarka ne güne duruyor!.. İngiltere’de kraliyet ailesinin yanı sıra İspanya’da krallık demokrasinin güvencesi gibidir.” Demeye getiriyorlar ki: “Mustafa Kemal, padişahlığı yıkmasaydı, demokrasiye daha kolay geçilirdi.” Cumhuriyeti azımsamak üzerine bir dalga, meyhaneden camiye dek uyuşturucu gibi yayılıyor, yalınkat kafa 1923 Devrimi’nin ne anlamını kavrayabiliyor ne de felsefesini... Peki, gerçek nedir?.. Avrupa’da ‘Rönesans-Reform-Aydınlanma’ süreçleri, sanayi devrimiyle yapılanan bir toplumda demokrasiyi üretti; feodal düzen aşıldı; burjuva sınıfı endüstri devrimiyle siyasal ve ekonomik iktidarı eline geçirdi; krallık, büyük burjuvazinin elinde bir oyuncağa dönüştü; laiklik (ya da sekülarizm) toplumda yaşama biçimi olarak benimsendiğinden krallığın iktidar dayanakları tarihe karıştı. Ya Türkiye’de durum neydi?.. Ülkemizde demokrasinin altyapısını oluşturacak bir sanayi devrimi olmadığı için, padişahlık ve halifelik kurumunun feodal dayanakları ve ümmet tabanı 20’nci yüzyılın ilk çeyreği sonunda da canlı güçlerini koruyordu. 1923 laik Cumhuriyeti, Türkiye’de feodal ortaçağ kurumlarını yıkarak ‘milli demokratik devrim’i gerçekleştirdi; çağdaş demokrasinin yolunu açtı. Şeriatçı (dinci-İslamcı mürteci) tehdidi altında bulunan Türkiye’de laik Cumhuriyet elden giderse, demokrasiyi ancak rüyamızda görebiliriz. Anadolu halkı için Cumhuriyet hayat memat sorunu... 1923 Cumhuriyet Devrimi, Avrupa’daki cumhuriyet örneğine benzemeyen bir tarihsel içeriğe sahip!.. Cumhuriyet, Fransa’da başka, İran’da başka, Türkiye’de ise bambaşka bir anlamı vurguluyor; toplumbilimin ve siyasal bilimin abecesinde yazılı bu ayrım... (29 Ekim 1997 tarihli yazısı) U zunca bir süredir AB’ye giriş sürecinde huku- kumuzu yeniliyoruz. Büyük bir çaba içinde temel yasalarõmõzõ ye- niden yapõyoruz. Bunun AB üyeliği için önemini biliyoruz. AB kanadõn- da da değerlendirmeler yapõlõyor, resmi raporlar yayõmlanõyor. Bu ra- porlarda kimi zaman norm boyutun- da eksikliklere yollama yapõlõrken ki- mi zaman da “normlarınız fena de- ğil, bir de uygulamayı görelim” dü- şünceleri yer alõyor. Bu bağlamda adalet sistemimizi ele alan bir raporda, Adalet Bakanlõ- ğõ’nõn konumu, yetkileri incelenirken yargõç bağõmsõzlõğõ, savcõ-yargõç mesleklerinin ülkemizdeki durumu, bu mesleklere giriş başta olmak üze- re, yargõlama sistemimizde, yargõç- savcõ-avukat üçgenine ilişkin incele- me ve değerlendirmeler yapõlmakta- dõr. AB sürecindeki müzakerelerde bu temel noktalar elbette ele alõnacaktõr. Ülkemizde özellikle 1990’lardan baş- layan reform sürecinde yapõlanlar masaya yatõrõlacaktõr. Ancak, bir ger- çeğin altõ çizilmelidir. Müzakerede “elimiz” ne denli güçlü olursa, başarõ şansõmõz da tabii artacaktõr. Ülkede en sade vatandaştan başla- yarak ülke yönetiminin en üst düze- yinde görev yapan yetkililer yargõ re- formunu istemektedirler. Bu sevin- diricidir. Yargõ reformu “engin” bir konudur. Nereden başlamalõ? Ko- nular elbette önem sõrasõna göre di- zilecektir. Üzerinde uyuşulan temel kavram yargõda bağõmsõzlõk ve gü- vencenin sağlanmasõdõr. Çözüm ne- dir? Bu konuda hiçbir ülkede örneği ol- mayan, tamamen orijinal bir projeyi ülkemin hizmetine sunmak istiyorum. Projenin amacõ, ülkemizin adalet sistemini tek çatõ altõnda toplamak, bu hizmetin vazgeçilmez üç meslek gru- bunu, yargõçlarõ, savcõlarõ ve avu- katlarõ bir kurum içinde mütalaa et- mek, buna uygun hukuki düzenle- meleri gerçekleştirmektir. Bu ku- rum, ‘Yüksek Adalet Kurumu’dur. Kurumun yapõlanmasõnõ aşağõda kõ- saca özetleyeceğim. Ayrõca belirtmek isterim ki bu kurumun adalet siste- mimizdeki yerini alabilmesi için ge- rekli olan “hukuk metinleri”ni ha- zõrlamõş bulunmaktayõm. Projenin hareket noktasõnõ, 12 Ey- lül’le başlayõp bugüne gelinen süreçte, yargõç bağõmsõzlõğõ, savcõ güvencesi ve avukatlõk mesleğine ilişkin ya- kõnmalar oluşturmuştur. Bu yakõn- malarõn temelini, ülkemizde yargõcõn bağõmsõz olmadõğõ, savcõnõn yeterli güvencelere sahip olmadõğõ, avukat- lõk mesleği açõsõndan temel sorunla- rõn varlõğõ oluşturmaktadõr. Yeni bir modelin ortaya konulmasõnõn amacõ, sorunlarõ ortadan kaldõrmak ve amaca uygun çözümler üretmektir. Bu noktada ilk belirtmem gereken husus, bu konunun önce anayasa de- ğişikliğini, sonra yasa değişiklikleri- ni gerekli kõlmasõdõr. Bu nedenle konu iki bölüm içinde ele alõnmalõdõr. Önerilen modelde adalet hizmeti- nin üç temeli olan yargõçlõk, savcõlõk ve avukatlõk ‘Yüksek Adalet Ku- rumu’ içinde toplanmaktadõr. Bu nedenle anayasamõzõn 159. madde- sinde yer alan Hâkimler ve Savcõlar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yerine bu kurum yerleştirilmekte, bu konu- daki temel noktalar belirtildikten sonra, diğer hükümlerin yasalarla düzenlenmesi öngörülmektedir. Bu düzenlemeyle bağlantõlõ olarak ana- yasanõn 159 ve 144. maddeleri yü- rürlükten kaldõrõlmaktadõr. Özellikle belirtmek gerekir ki anayasanõn 144. maddesinde yer alan, yargõç ve sav- cõlarõn Adalet Bakanlõğõ müfettişle- rince denetlenmesi yöntemi terk edil- mektedir. Bu görev kurumun içinde yapõlmaktadõr. Önerilen modelde avukatlõk kuru- mun içinde yer almaktadõr. Bu ne- denle anayasanõn 135. maddesinde de değişikliğe gerek vardõr. Bu madde- de kamu kurumu niteliğindeki mes- lek kuruluşlarõ düzenlenmektedir. Ancak avukatlõk kurum içine alõnõn- ca, anayasanõn 135. maddesine bir fõk- ra eklenerek, ‘Yüksek Avukatlar Kurulu’ için bu maddenin uygu- lanmayacağõnõn belirtilmesi, yasa- ma tekniğine uygundur. Adalet hiz- metinin üç temel mesleğini içinde top- layan kurum, kamu tüzelkişiliğini haiz, idari ve mali özerkliğe sahip bir kuruluş olarak düşünülmüştür. Ku- rum, adalet hizmetinin görülmesi görevini üstlenmekte, bu bağlamda yetkileri kullanmakta ve yasanõn ön- Yargõ Reformunda Bir Satõr Başõ Prof. Dr. Erdener YURTCAN Eski Adalet Bakanlõğõ Yüksek Müşaviri Önerilen modelde adalet hizmetinin üç temeli olan yargõçlõk, savcõlõk ve avukatlõk ‘Yüksek Adalet Kurumu’ içinde toplanmaktadõr. KAMU hizmetlerinin ticaret konusu yapılmadan kamu kuruluşlarınca yerine getirildiği eski günlerde, bir kişinin veya kurumun telefon numarasını öğrenmek istiyorsanız, fazla bayatlamamış bir rehbere bakar ya da bilinmeyen numaraların numarası olan 118’i arayıp sorardınız. Aslında hep kamu işletmesi olarak kalması gereken PTT’nin T’si çeşitli aşamalardan geçirilerek sermaye çoğunluğu yabancı elinde bir şirkete devredileli, bu hizmet de acayipleşmiştir. Numarayı öğrenmenizden önce, zaten hayli yüksek olan ücreti daha da yükseltmek için kurnazca bulunmuş yöntemlere şimdi bir yenisi eklendi. Önce 118’e 11 eklenerek uzunlaştırılmış, sonra başka rakamlarla çeşitlendirilerek taşeronlaştırılmış, “yardımcı” başka şirketlerin nemalandırılması sağlanmıştır. Ekonomik sisteme bulaştırılan “özelleştirme” virüsünün daha nerelere varacağı ve Türk halkının daha nasıl soyulacağı henüz belli değil. Siyasal sisteme bulaştırılan yeni virüs daha da tehlikeli. Onun etkisini her gün gözle görülürcesine somut olarak yaşamaktayız: Türkiye Cumhuriyeti, her organizmada bulunması istenen bütünlüğünü yitiriyor, organların uyumu bozuluyor, organ içlerine kadar giden bölünme bünyenin her yanını zayıflatıyor. Etkisini ve sonuçlarını gözlemlediğimiz, ama adını ve kaynağını tam kestiremediğimiz bir virüs bu. Numarasını öğrenmek istesek, o virüsü üretenler, müttefik de olsalar, sır vermezler. Ama, tahmin etmek kolaydır. Sonuç, Türkiye’nin zayıflatılması ise, bunu isteyebilecek olanlar bellidir: Dünyanın en kritik coğrafyasındaki bir devleti zayıflatmayı düşünenler, kendi çıkarlarına ya da bölgede oynamak istedikleri role karşı çıkanları zayıflatmak isterken bütün bünyeyi zayıflatıcı bir virüs kullanmış olabilirler; ya da bu zayıflatma cumhuriyetçi ilkelerden memnun olmayanlarca başlatılmıştır. Belki de, ikisi birden. Ellerindeki olanakları bir araya getirerek. Bunları düşününce, Atlantik ötesinde bir büyük devleti ve onun koruması altında bir tarikat merkezini akla getirmeden edemiyor insan. Böyle olunca, virüsün başarısını sağlayan adımların ihbar şebekeleri, belge imalathaneleri, haberalma mekanizmaları ve Türk asıllı sosyal psikoloji uzmanlarıyla bilimsel ve teknik açıdan bu ölçüde donanımlı olması hiç şaşırtıcı sayılmaz. Konu bu kadar kritik ve derin olduğu halde, sistemi derleyip toparlayarak devlet-içi uyumu yeniden sağlaması ve dış oyunları boşa çıkarması gereken bir devlet başkanının, sanki başka çare yokmuş gibi, son tartışmadan kalkarak yine iktidarca özlenen “yargı reformu” düşüncesini gündeme getirmesi çok ilginçtir. Şu iktidar döneminde anayasa değişikliğiyle gerçekleştirilecek bir yargı reformunun, Cumhuriyeti zayıflatma girişimleriyle başlatılan yangına körükle gitmekten başka bir sonuç vermesi düşünülebilir mi? mumtazsoysal@gmail.com gördüğü her türlü tasarrufta bulunabilmektedir. Kurumun karar organõ ‘Yüksek Adalet Kuru- lu’dur. Bu kurul 21 üye- den oluşmaktadõr. Üç meslek grubu eşit temsil ilkesi çerçevesinde kurul- da yer almaktadõr. Kuru- lun oluşumuna katõlacak 6 üye daha düşünülmüştür. Bu üyelerin kurulda yer almalarõnõn temel nedeni, adalet hizmetinin toplum için bir hizmet olduğu hu- susunun dikkate alõnma- sõdõr. Kurumun ayrõca 3 orga- nõ bulunmaktadõr. Bunlar, ‘Yüksek Hâkimler Ku- rulu’, ‘Yüksek Savcılar Kurulu’ ve ‘Yüksek Avu- katlar Kurulu’dur. Bu kurullarõn oluşu- munda dikkate alõnmõş olan temel hususlar şun- lardõr: - Yargõç bağõmsõz olur. Bu nedenle bu amaç çer- çevesinde bu meslekle il- gili olarak, stajdan başla- yarak mesleğin sonuna ka- dar tüm konular bu kuru- lun görev ve yetkisi için- dedir. - Savcõnõn güvenceli ol- masõ noktasõndan hareket- le, yukarõdaki yaklaşõm savcõlar için kendi kurulu- nun görevlendirilmesi ola- rak düşünülmüştür. - Avukatlõk açõsõndan temel nokta bir yüksek ku- rulun oluşturulmasõdõr. Bu nedenle Türkiye Barolar Birliği’nin yerini bu kurul almaktadõr; barolar var- lõklarõnõ korumaktadõr. Ku- rulun gerek oluşumunda gerek görev ve yetkilendi- rilmesinde Adalet Bakan- lõğõ ile vesayet bağõ kesil- mektedir. Bu projeye yapõlabilecek olan temel eleştiriyi de bi- liyorum. Proje ülkenin ada- let hizmetini, bu hizmeti görecek olan meslek men- suplarõna bõrakmaktadõr. Bu sistemde yargõ ‘Yük- sek Adalet Kurumu’ ya- põlanmasõ içinde gerek yet- kiler, gerek sorumluluk- lar meslek mensuplarõnõn- dõr. Bu yaklaşõm, idare hu- kukunda egemen olan, “önce yetki ver, sonra hesap sor” mantõğõnõn bir uygulamasõdõr. Eleştiri, kuvvetler ayrõlõğõ ilkesi içinde yargõnõn “öne çık- ması”na yapõlabilir. Bun- da haklõlõk olmayacağõ ka- nõsõndayõm. Bir çekincemi belirtmem uygun olur: Yargõ bu sistemde görevi- ni anayasadan başlayarak yasalara uygun yapmalõdõr. Son söz: Yakõn dönem- de yaşanan olaylar dikka- te alõndõğõnda, tüm çevre- lerin “herkes elini yargı- dan çekmelidir” söylem- leriyle oluşturulacak olan sistemin bağdaşacağõnõ söylemek yanlõş olmasa gerektir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle