23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN Yaşam Bu Merkezde!.. Ankara Oran’da geçen yıl bir alışveriş merkezinin açılışında belediye başkanı ile bakanlar kaykaylı araba yarışı yapmıştı… Çocuklar gibi oynamış eğlenmişlerdi. Her kentimiz gibi, başkent de çoktan zaten büyük bir oyun alanı haline geldi.. “Arkamda millet desteği var!” diyerek har vurup harman savuruyorlar... “Açılım var!” diyerek kendileri çalıp Kürt’ü, Aleviyi, Romanı oynatıyorlar… Darısı “işsizlik açılımı”.. “Emeklilik açılımı”nın ve “Türk açılımı”nın da başına… Radyo, TV, gazete reklamıyla satılmaya çalışılan alışveriş merkezi destekli üç çeyrek milyonla milyon arasında değişen yeni konut alanları şimdi sahiplerini bekliyor. Ama oynayan yok. Yakında oynatan çok olacak. Ankaralının ödediği ve ödeyeceği bedeli artık sadece mahalleli değil, yolu oralardan geçen yüzbinlerce başkentli biliyor ve görüyor. O yüzden oynayamıyor. Ama yine de imam bildiğini okumuştu.. Dar gelirliye konut yapıyoruz diye diye TOKİ’nin arazi yağması sürüyor. Başbakanlık adına, Başbakanlığa vekâleten... TBMM’ye ait 400’ün üzerindeki üç katlı villanın hepsi yıkıldı. Orman vasfı kazanmış ağaçlı, yemyeşil binlerce metrekarelik arazi talan edildi. Göz boyamak için ağaçlar kökünden söküldü. Dış duvar çevresine tahta perde gibi dikildi. Elbette bu ağaçların hepsi daha inşaatlar bitmeden kuru odun haline geldi. Zaten asıl amaç içeride yok edilen yüzlerce ağacı, yeşili–doğayı yutan onlarca dozerin faaliyetini gizlemekti. Asıl başarılan yerin beş altı kat altına girilmesi, ortalığı betonla, aynalı camla kaplamak oldu. Bunun için önce yemyeşil iki tepe ile kocaman bir vadi yok edildi. Herkes, altın bulmak için yok edilen Kazdağı ile uğraşırken, Ankara’nın ortasında yok edilen yemyeşil ağaçlıkla arazi ve vadi gözlerden kaçırıldı. Her iki üç ayda bir yenisi dikilen 45- 50 katlık dev binalar ortalığı sardı. Sarmaya da devam ediyor. Ortada dev bir alışveriş merkezi ve bunu çevreleyen binlerce dev konut... Tam altı adet sayın bakanın katılımıyla hizmete açılı açılıveriyor. Pandora’nın kutusu gibi içinde İstanbul’u mumla aratan rezil bir trafik karmaşası çıkıyor... Çankaya’yı çevreye, çevreyi Konya-Eskişehir yoluna bağlayan bu tek güzergâh, içinden çıkılmaz, geçilmez hale geliyor. Bu her gün bir yenisi ya Başbakan ya da birkaç adet sayın bakan tarafından hizmete sokulan yeni “yaşam merkezleri”mizinden birisi… Haklılar… Yeni yaşamımız bu merkezde olacak! Yabancı levhalı dükkânların içinde ve dışında kredi kartına 10 taksitle borç içinde harcayarak geçecek. Geçenlerde bir gazetenin başlığı şahaneydi: “Milleti alışveriş manyağı yaptılar!” Doktorlar elbette muhalif gazetelerden biraz daha kibar. “Manyaklık ” yerine “hastalık” diyorlar: Nedenini ise Ruh Bilim Uzmanı Doktor İbrahim Bilgen şöyle açıklıyor: “Mutsuzluk, yalnızlık, öfke, engellenme ve sinirlilik gibi olumsuz duygular alışveriş hastalığına yol açıyor!” Özetle… Açılan her alışveriş merkezi, bir tür klinik, bir tür hastane… Buraları Başbakan’ın, adet adet bakanların, belediye başkanlarının açması çok doğal. Milletçe, hepimize geçmiş olsun.. Allah bizim şifamızı... Bu iktidarın da müstehakını versin. Duaya desteğiniz “Amin” ise… Durmak yok yola… Ve yolmaya, yolunmaya devam! ahmettan@tbmm.gov.tr MERİÇ VELİDEDEOĞLU Her yıl mart ayının “üç”ü, “Üç Devrim Yasası”nın anılıp, değerlendirildiği gündür. 86 yıl önce TBMM’de uzun uzun görüşülüp kabul edilen bu yasalardan “birinici”si kısaca, “şeriat yasaları”na son verilerek, “laik yasalar”a geçileceğini ve “Diyanet”in kurulacağını; “ikincisi” ise “laik eğitim”e geçişi; “üçüncü”sü de “Halife ve Hilafet Makamı”na son verilip kaldırıldığını bildirir. İşte bu “Üç Devrim Yasası”nın günü olan “3 Mart”, bu yıl, yalnızca “Diyanet İşleri Başkanlığı”nın “kuruluş günü”ne indirgenerek “yürütme” (hükümet) tarafından kutlandı. “Yasama”dan (TBMM) “tık” çıkmadı; Atatürk’ün kurduğu parti olmakla övünen “CHP”den de... “Yargı”ya gelince, “3 Mart”ı savcı Z. Öz mü, O. Şanal mı, yoksa “Ergenekon”un yargıçları Özese ile Haşıloğlu mu kutlayacaktı ki... Peki, “laik TC Devleti”ni temsil eden “Cumhurbaşkanı”ndan bir ses, seda geldi mi? Gelmedi; gelemezdi de; ama insan “takıyye” yollu da olsa bir ses bekliyor nedense. “3 Mart”, yöneticiler tarafından böylece sahipsiz bırakılınca, kimi “kalemler” meydanı boş bulup, “kargaları bile güldürecek” savlarla ortalara döküldüler; “Hilafet” kavramını kullanmaya kalkıştılar. “Üç Devrim Yasası”nın üçüncüsü, yasa diliyle: “Halife hal edilmiştir. Hilafet, Hükümet ve Cumhuriyet mana ve mevhumunda mündemiç olduğundan Hilafet Makamı mülgadır” der. İşte bu içerik saptırılıp: “Hilafet kaldırılmadı, bu görev TBMM’ye verildi” (*) deniyor, ve dolayısiyle bu görevin günümüz Meclis’i için de geçerli olduğu belirtiliyor. Böylece “Hilafet’e dil uzatmak, Meclis’e dil uzatmaktır, bir Devrim Yasası’na dil uzatmaktır, bu da yasaktır” savı ileriye sürülüyor. Yapılmak istenen kafa karışıklığının ne denli zavallıca olduğunu ortaya koymadan önce 14. yüzyılın tanınmış Müslüman bilim adamı İbni Haldun’un: “Hilafet’in dinsel değil siyasi bir kurum, Hilafe’nin de devlet başkanı olduğunu” ünlü yapıtı “Mukaddime”de belirttiğini anımsatalım. İbni Haldun’dan altı yüzyıl sonra 20. yüzyılda, bu üçüncü yasayı öneren Urfa Milletvekili Şeyh Saffet Efendi de, 1924’ün 3 Mart günü TBMM kürsüsünde: “Dini İslam nazarında Hilafet, hak ve adil üzere icrayı Hükümet’tir!” diyecektir. Ardından kürsüye gelen Adalet Bakanı, İstanbul Üniversitesi İslam Hukuku Profesörü Seyyit Bey de: “Hilafet meselesi dini olmaktan ziyade dünyevi, siyasi bir meseledir; itikada taallükü (ilgisi) yoktur. İslam Hilafeti hiçbir ayeti kerimede yer almaz” der. Ve bunun nedenini de: “Çünkü Hilafet, Hükümet demektir. Doğrudan doğruya millet işidir; zamana göre değişir” diyerek dile getirir. Ayrıca yüzyıllar boyunca neden “Hükümet” denmemiş de “Hilafet” kullanılır olmuş sorusuna da: “Gerek asrı saadet de gerek sonraları, Hükümet tabiri mustalah (pek kullanılır) olmamıştır. Hükümet kelimesi lügatte emir ve menetmek, tahakküm etmek demektir. Şer’an pek makbul bir şey değildir. Onun için ol vakitler Hükümet tabiri kullanılmamış onun yerine Hilafet tabiri istimal edilmiştir” diye bir yanıt verir. Uzun konuşmasında: “Hilafet, Hükümet demektir!” vurgulamasını pek çok kez tekrarlar. (TBMM Zabıt Ceridesi, 3.3.1340) Bu durumda yasa metninde geçen “Hilafet”in, “Hükümet ve Cumhuriyet’in mana ve mevhumunda mündemiç olması”nın “anlam”ı kuşkusuz “Hükümet demek olan Hilafet”in yeni kurulan “Hükümet ve Cumhuriyet”in içinde yer almasıdır. Öte yanda, “Hilafet”in bu anlamdan uzaklaştırılıp “dinsel” bir içerik yüklenmesinin ve dolayısiyle “Halife”ye de “İslam Halifesi” sanı verilmesinin, Batı emperyalizmi tarafından kullanılmasına da bu “devrim yasası” son vermiştir. Gerçekten İngiltere, Hindistan’ı sömürgeleştirirken, Hint Müslümanlarının karşı koymalarını önlemek için, Abdülmecit’ten “İslam Halifesi” sanını taşıdığını ileri sürüp, “ferman” almıştı. Bunun az da olsa işe yaradığından söz edilir; ama padişahın “İslam Halifesi” sanının kendi ülkesine yarar sağladığından pek söz edilemez. Sultan Reşat “İslam Halifesi” olarak “cihad” çağrısı yaptığında, Müslümanlar İngiltere’nin yanında yer alarak yanıt vermişlerdi. Bütün bunları bilen, dahası kimisini yaşayan Atatürk, “Hilafet”in bu anlamda “Cumhuriyet”in içinde “mündemiç” olduğunu kabul eder miydi? Bunun, değil söylenip yazılmasına, düşünülmesine bile “karga”lar güler... (*) A. Dilipak, Vakit. 9.3.2010 Buna Kargalar da Güler!.. m.velidedeoglu@hotmail.com 19 MART 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Recep: “100 bin Ermeniyi Türkiye’den gönderirim.” İhracat açılımı! Kemal Öncü Orhan Keskinsoy: “Yazılarıyla Vaziyet’e katkıda bulunan Kemal Öncü hocamızı 16 Mart’ta Datça’da toprağa verdik. Tüm dostlarının ve Kemalist Cumhuriyet çocuklarının başı sağ olsun.” Kasımpaşalı Avni Kurtuldu: “Recep, Roman hemşerilerine ‘Beraber büyüdük biz buralarda’ diyor ama ‘Beraber yürüdük biz bu yollarda’ diyemiyor!” Kesik Tarık Emre: “Eskiden emir demiri keserdi. Şimdi bir ihbar TSK’yi kesiyor!” YağmurDeniz Sıfır sorun; sıfırı tüketmiş hükümet! AKP-FG koalisyonunun hariçten Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu biliyorsunuz “sıfır problem” iddiasındaydı. Okurlardan Sadi Yak “Amerika’da ve İsveç’te Ermeni soykırımı kabul edilince iki gol yedi, kendisi hâlâ sıfır” diyerek durumu özetledi. Okurlardan Sıtkı Ergüney’in yorumu ise şöyle oldu: “Dış politikasını dünyada hiçbir devlete nasip olmayan, ‘komşularla sıfır sorun’ hayalciliği ya da edilgenliği içinde yürütmeye çalışan; Ermeni soykırımı iddiası karşısında Ermenistan’a ödün verme stratejisini benimseyen, bu bağlamda Ermenistan’la imzaladığı protokollerle ABD ve AB’nin ‘teveccühüne mazhar’ olmayı uman hükümet ‘sıfır sorun’ diye diye sıfırı tükettiğini görmüyor mu? Protokollerin imza törenini televizyonda izlerken ABD ve AB’li meslektaşlarının önünde ellerindeki imza kalemleri ile poz veren Türk ve Ermeni Dışişleri Bakanlarının görüntüsünün, ‘yaramazlık yapan çocukların mahallenin büyükleri tarafından barıştırılması’ndan farksız olduğunu düşünmüş ve ülkem adına rahatsız olmuştum. Ardından İsmet Paşa’nın 86 yıl önce Lozan’da sergilediği kişilikli duruşun anlamını ve önemini bir kez daha hatırlamış, aradaki farkı görünce üzüntüm bir kat daha artmıştı. Son söz; ‘milli irade’ olanların farkında mı, yoksa...” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” YUNANİSTAN’Aborçlarına karşılık adalarını satmasını önermişti Almanlar... Marmaris’teki Güney Ege Turistik Otelciler Birliği başkanı da fırsattan istifade Rodos ve Kos adalarına talip olduklarını açıklamış. Mustafa Saraç diyor ki: “Marmarisli turizmciler bu teklifi uluslararası ticaret kapsamındaki masum bir girişim sayıyor olabilir, ancak konunun komşuluk adabıyla ve ulusal haysiyet kavramıyla ilgili boyutları unutulmamalıdır. Komşulukta, zor durumdaki komşuya ‘alım’ değil, ‘yardım’ önermek esastır. Bir gün aniden, bir Yunan işadamının ‘Marmaris’e talibim, kaç para istiyorlarsa söylesinler’ gibi bir beyanat vermesi durumunda, ülkemiz insanının ve bu arada Marmarisli turizmcilerin, söz konusu teklifle ne denli incinebileceği hesaba katılmalıdır. Bir iki patavatsız Alman siyasetçinin emperyalist ruh haliyle yaptıkları hoyrat teklife, bu ağır hakarete, yakın tarihi sömürgeciliğe karşı mücadele ile yazılmış bir ülkenin yurttaşları, güle oynaya katılmak durumunda değildir. Ticari etik açısından, zor durumdaki bir şahsın malına talip olmak sevimsiz, bu mala sahibi henüz satış rakamı telaffuz etmemişken bir alış fiyatı önermek daha da sevimsizdir. Hele bu rakam, komşunun maddi sıkışıklığı bilinerek ve ‘fırsat bu fırsat’ düşüncesiyle eller ovuşturularak, kasten düşük tutulmuş ise, olay sevimsizlikten öte ‘vicdansızlık’ olarak tanımlanmalıdır. Kaldı ki, adalarını bugün satmayan komşumuz olur da bir gün satmaya karar verse bile, Marmarisli bazı turizmcilerin Marmaris’i ne denli çirkin betonlaştırdığını gören Rodos ve Kos sakinlerinin ‘Aman adalarımızın içine edilmesin’ paniğiyle satıştan vazgeçmesi kuvvetle muhtemel görülmelidir. Aynı şekilde, Irak’taki bebek katliamlarına katılan ABD savaş gemilerinin (Başta Barlar Sokağı esnafı olmak üzere) Marmarisli turizmcilerce sık sık ‘konuk’ edildiğini gözlemleyip ‘Rodos ve Kos, Marmaris gibi ABD üssüne dönmesin’ kaygısına kapılan Yunan savaş karşıtlarının da, olası bir satışa şiddetle karşı çıkması beklenmelidir. Marmarisli turizmcilerden önce, ünlü Türk müteahhitleri de adalara talip olmuştu. Bunlardan en zengin ve en ünlü olanının ‘Hurda demir ve deniz kumuyla inşaat yapıp zenginleştim’ şeklinde, itirafta bulunduğunu basından okuyan Yunanların, inşaatçılarımıza da deprem kuşağında yaşadıkları için hayati tehlike gözüyle bakacakları açıktır!” Fırsatçılık SESSİZ SEDASIZ (!) KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Yumurta çal- kanarak yapõlan bir çeşit tatlõ. 2/ Birleşik bir şeyi oluşturan yalõnç şeylerden her bi- ri... Attilâ İl- han’õn bir şiir kitabõ. 3/ Geçen yõl, bir yõl önce... Bir nota. 4/ Bir gõda maddesi... Karşõlõk bekle- nilmeden yapõlan yar- dõm. 5/ Gösteriş. 6/ Bir işi yaptõrabilme gücü... Dönence. 7/ Üzüm ve- ren bitki... Nazilerin politikasõnda Germen õrkõndan kimselere ya- kõştõrõlan ad. 8/ Yankõ... On iki hayvanlõ eski Türk takviminde tim- sah yõlõna verilen ad. 9/ At arabasõnõn tekerle- ğine geçirilen demir çember... Bilgisayarda, bir kişi ya da kuruma ait internet kurulumu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tatar mutfağõna özgü, kuşbaşõ et ve pirinçle hazõr- lanan bir tür börek... Hayat arkadaşõ. 2/ Ölen bir kim- senin ardõndan yazõlan şiir türü... “Örneğin --- içiyo- ruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi (Edip Cansever). 3/ Romatizma ağrõsõ... Bir siniri oluşturan uzun lifle- rin her biri. 4/ “Uslan ey --- uslan ihtiyar olmaktasõn” (Şarkõ). 5/ Halk dilinde şeftaliye verilen ad. 6/ Diyar- bakõr yöresine özgü, sütle yapõlan bir hamur tatlõsõ... No- tada durak işareti. 7/ Tuzağa düşürülen şey... Çipura ba- lõğõnõn küçüklerine verilen ad. 8/ Yozgat ilinde ünlü bir höyük. 9/ Resmi bir erkek giysisi... Bir ilimiz. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 H U M B A R A S A C I Ş E L E K R A S T I K R A R K A T A F O T A R A L K E S K E L E T E R Ş A Z B A T A R A İ L E K Y O N U L A A P İ K O 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle