25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 OCAK 2010/SAYI 1242 Bomba 15 dakika€6nra• • 'A!' ' , . > • • • • - ' • . , ' * j * patlayacak I ZUHAL AYTOLUN Berkun Oya'nın Bomba'da bir kafede tesadüfen bir araya gelen beş kişinin zihin akışlanna tanıklık edlliyor. Fotograf: VEDATARIK B eş sandalye, beş farklı hayat, arkadaki ekranda kanlı bir elin tuttuğu kanlı ayakkabı görüntü- sü... Birazdan neler olabileceğini tahmin ede- biliyor insan. Hele de oyunun adı Bomba olunca. Krek Tiyatro Topluluğu'nun sahneye koyduğu ve Berkun Oya'nın yazıp yönettiği oyun, beş farklı hayatın son 15 dakikasında yaşadıkları zihin döngüsüne işaret ediyor. Zaten oyun da 15 dakika. Bu süreyi Bartu Küçükçağlayan, Batur Belirdi, Bülent Emin Yarar, Canan Ergüder ve Görkem Yeltan da çok başanlı bir oyunculukla yansıtıyorlar. Bomba, Pazartesi günle- ri saat 19.00, 20.00 ve 21.00'de izleyiciyle buluşu- yor. Şubat ayına kadar da garajistanbul'da. Sonrasında Paris'te Odeon Tiyatrosu'nda Fra'nsız oyuncularla seyirciyle buluşacak. Biz de Berkun Oya'yla hem oyunu hem de kendi tiyatro serüvenini konuştuk. Sanıldığı ve yansıtıldığı gibi "kıl" ya da "gıcık" bir adam değil Oya, ama ken- disi de bu tanımlamalara alıştığını söylüyor. Onun için yaşam varsa yoksa yazmak. Diğer hertürlü aynntı ise onun yazma sürecini besliyor sadece. - Bomba ile özellikle vurgulamak istediğiniz nedir? - Bomba'da siyasi boyut ya da terör ön planda de- ğil. En azından benim kafamda öyle değil, böyle çı- karım yapanlar da olabilir. Ama ben daha çok pat- lama öncesi tesadüfen orada bulunan bombacı dı- şındaki kişilerin beklemedikleri o travmatik andan 15 dakika öncesinde yaşadıkları atonal bilinç akışlarıyla ilgileniyorum. Yazarken de beni ilgi- lendiren şey şahitlik duygusuydu. N 'ıt--Sizi bu oytıha yazmaya itenneydi? ! ' - Oyunu benzer bir kafede oturmuş, birini beklerken yazdım. Oradaki garson kız da oyundakinin benzeriydi. Onu izlerken baş- ladım yazma- ya. Hiç ko- nuşmu- y o r olmasına rağmen kafasından geçen ve üst üste bi- nen yüzlerce düşünceyi duydum sanki. - Görünenin ardına baktınız bir anlamda. - Evet. Sempatik bir şekilde bakıp gülümserken, biryandan da içinden "Neskafe, çay, kahve, çaya limon" diye tekrarlaması, "üç numara hesap isti- yor"u aklında tutmaya çalışması ve pek çok baş- ka düşünceyle zihninin yanmaya yakın hızı... Sonra oradan başka karakterler ve başka ha- yatlara girdim. Aslında bombanın patlaması gi- bi bir şeydi. Tarifi zor, çünkü bütün tarifler artık o her neyse, sadece bozmaya yarar. Umarım oyun, benim yapabileceğim tariflerin hepsinden daha iyi anlatır kendisini. >r , ,^ ^ ^ f e İŞİM SÜREYLE DEĞİL, ALGIYLA - Peki neden 15 dakika? - Yazdığım metin 15 dakikalıktı. Birini bekliyordum, o gelene kadar yazdım. Demek ki yaklaşık 20-25 da- kika bekletilmişim. - Metni uzatmak belki esnetmekti, ancak ylne de 15 dakika olmasınınriskliolduğunu düşündüğünüz oldu mu? - Yok hayır. Zaten birserinin parçası Bomba. Başka kısa oyunlar da yapacagım. Aslında bunu seyircinin algısını bozmaya, bükmeye, gerginleştirmeye ya da rahatlatmaya yönelik bir hareket gibi görmek mümkün. Alışıldık anlamdaki tiyatro izleme algısını tabii ki kıran bir şey bu. Seyircideki etkisini çeşitliyor, bir zenginlik doğuruyor. Iki saatlik bir oyun yapmakla 15 dakikalık bir oyun yapmaktaki endişe aynı. Ancak müthiş oyuncularla çalıştık. O yüzden işim kolaydı. - Kısa oyunlar birbirinin devamı mı olacak? - Yaklaşık 40 oyun var yazdığım. Bazıları 6 da- kika, bazıları 40 saniye. Zaten onların hepsini sah- nelemek mümkün değil. Oyunları toplayıp bir oyun çıkarma amacında değilim. Gerçekten kı- sa oyunlar yapmak istiyorum. Süreyle bir işim yok. İşim algıyla... - Bir oyun süresinde 3 oyun sah- neliyorsunuz. Geçişleri nasıl yaşı- yorsunuz? - Üç oyun tuhaf oluyor. Oyuncu arkadaşlarım- la üçüncü oyuna bir isim taktık. Refleks olarak 19.00'daki oyunu matine gibi, 20.00'dekini suare gi- bi oynuyorlar, 21 .OO'de ise aptallaşma oluyor. Ona da patine diyoruz. Patinajla geçiyor. - öğleye çekme fikriniz de var. -12.30-13.30 öğle saatlerinde de yemek arasında bir oyun izle- Krek Tiyatro Topluluğu, 15 dakikalık bir seyir olan Bomba'yla yine seyircinin algısını eğip bükmeyi hedefliyor. Oyunun yazan ve yönetmeni Berkun Oya ise Bomba'nın devamında yine t w kısa oyunlaria süre algısıyla f W P ^ oynayacak. önümüzdeki ^ süreçte öğle tatilinde bile oyun izlenebilecek. Televizyon lunapark gibi... - Peki tiyatroya yönelişiniz? Frost bir şiirinde "iki yol çatallandı ve ben ikisine de yürüyüp tek bir bir yolcu olamazdım" diyor. O yollardan birini seçince, yolun üzerindeki her şey senin hayatın gibi oluyor. Benim için en önemli yol; yazmak. Tiyatro da en güzel sosyalleşme aracı bu anlamda. Ruhunu ve egonu da terbiye ediyor. Dünyanın en iyi oyununu da yapsan, o akşam oyuncunun bir farklı yorumuyla bambaşka bir oyun olabiliyor. O zaman bütün plan bozulmuş oluyor. Hayat gibi aslında. An'ı planlayamıyorsun. - Televizyondan uzaklaştınız mı? Asıl işim o olmadığı için ara ara televizyona bir şeyler yazıyorum. Ama ekran önünde değilim, çok da istemiyorum. Ama her zaman bir iğne olma hissim var televizyonla ilgili. Şimdilerde ise Kafa diye bir müzik programı için hazırlık yapıyorum. - Televizyon programlan ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Bakmıyorum. Evimde televizyon da yok. Bu yüzden düzenli bir bağ kurmadım. Birinin evine gittiğimde gerizekalı çocuklar gibi ekranın önünde kalıyorum bir süre. Her şey o kadar renkli ve hızlı ki... Hızlandırılmış lunapark hissi geliyor izlerken. Tu ka ka demiyorum kesinlikle. Ama çok da ait oldugum bir düzen değil. izyon izler^İteârtüfcSKBzk ffiaÖSzfHÖBİîcreûzafcsınız. akkınızda da çtkan magazinel haberleri görmek mümkün. Butezatlığı nasıl karşılıyorsunuz? Ben o dünyanın içinde değilim ki. Siz kendinizi nerede görürseniz, oradasınızdır. Biri bir düzenin içindeyse, onu seçmiş demektir. ilgi alanıma girmiyor. Hani kendinizi ait hissetmediğiniz bir yerde sürekli parmak kaldırıp konuşmaya çalışmazsınız ya. Öyle bir şey. • nebilir diye düşünüyorum. Ancak tabii ofise dön- düklerinde saçları biraz bozulmuş olacak. - Farklı bir duruş ve bakış açınız var. Alışıldık algı- lan kmyorsunuz çalışmalannızda. Arayışınız nedir? - Biraz soyuta kaçmak gibi görülse de "Hop" di yebilirim. O, her neyse, "hop" yapması lazım. Sadece tiyatro için değil, her şey için geçerli; belki bir öpüş- me ya da tokat için bile. "Hop"un bazen iki, bazen üç, bazen tek "o" ile söylenmesi; o zenginliği çok gü- zel ifade ediyor. GEÇMİŞ DEPRESYON - Peki her şeyi yakalar mısınız? Günü kaçırmamak, akışa kapılmamak gibi birsorun var mı? Dahası hep bir "hop" var mı hayatınızda? - Hayatımın yüzde 95'i ıskalamalarla geçti. Kendime dönük en büyük şikâyetim budur. O "an" meselesi, iyi becerebildiğim bir mesele değil. Sonuçlan da çok sevimsiz. Geçmiş sürekli depresyon, gelecek ise ank- siyete yaratıyor. Şimdi meselesi beceremediğim, ama hep özendiğim bir şey. -Yazmak, yönetmekve oynamak. Sizin için han- gisi daha iyi bir kendini ifade alanı? - Yazmak. Benim asıl işim yazarlık zaten. Oyunculuk benim için yeni açtığın mekânda başta kimse gel- meyeceği için pistte kendi kendine dans edip, hareket yaratmak gibiydi. O yüzden oyunculuk barışık ol- duğum bir alan değil. Seyircisi oluşmuş bir tiyatro- yuz ve çalışmak istediğimiz, bizimle çalışmak isteyen oyuncular var. Artık benim o pistte deli gibi dolan- mama gerek yok. - Kendi oyunlannızda oynamaz mısınız? - Korkunç. Kendi oyunlanmda çok zor durumda kal- mazsak asla oynamayı düşünmüyorum. Bir kere ben, hemen kovarım beni tiyatrodan. Çalışmak istediğim oyunculardan biri ben değilim. • zuhala@cumhuriyet.com.tr Türkiye de TSSB'ye mi tutuldu? A IterNet'in VVashington Büro Şefi Adele M. Stan, ı~\ Amerikan halkının PTSD (Post-traumatic stress disorder) hastalığına tutulduğunu söylüyor. Türkçe'de Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) olarak tanımlanan bu psikolojik rahatsızlık, Stan'a göre son 10 yılda Amerika'da yaşanan 13 olayın sonucu... Bunların başlıcalarını şöyle sıralamak olanaklı: - 2000'deki Başkanhk seçiminde Amerikan demokrasisinin aldığı zarar-11 Eylül olayı -Enron ve VVorldCom skandalları -Irak ve Afganistan'da yürütülen savaşlar -Korku politikası kartını oynayan Bush'un ikinci kez başkan seçilmesi -Ebu Garib ve Guantanamo'daki işkenceler-Terörle mücadele kapsamında izleme ve dinleme yetkilerini genişleten "Patriot Act" adlı iç güvenlik yasası -Katrina fırtınası ve sonrasındaki dram - Ekonomik yıkım -Ilk siyahi Başkan'ın seçilmesiyle aşırı sağın yaşadığı travma ve bunun tetiklediği ırkçı kampanya -Obama'nın sağlık reformu yasasını engelleme girişimleri, sosyalistlik iddiası ve "Tea Party" hareketiyle karşı travmaya sürüklenen Amerikan solu... Bütün bunların, Amerikan toplumunda yerleşik blr'.!£*'' inancı, "Amerikan Ayncalığı" (American exceptlonalism) fikrinin yıkımına neden olduğunu belirtiyor Stan. "Yaratıcılık ve çok çalışma gibi Tanrı vergisi faziletlere sahip her Amerikalının, gelişmiş demokrasiyle bezenmiş ülkesinde, diğer insanlardan daha üstün bir durumda olduğu fikrinin" sarsıntıya uğradığını söylüyor. Bu gelişmelerin sonucunda, toplum, ulusal kimlik bunahmına giriyor ve yaşanan travmaya doğal tepki olarak öfke krizleri gündeme geliyor. Amerika'nın bu sarsıcı 10 yıllık sürecinin yarısını New York'ta bizzat yaşadım. "Amerikan Ayncalığı" düşüncesinin nasıl çöktüğüne ve toplumsal kesimler arasındaki kavganın nasıl şiddetlendiğine tanık oldum. 2000'li yıllarda Türkiye'de olanlara bakınca, bugün Türk halkının da Amerika gibi TSSB hastalığına yakalanmış olduğunu söylemek olanaklı... . Gerçi Türkiye'de hiçbir zaman Amerika'daki gibi bir DÜNYAUYAZILAR ZÜLAL KALKANDELEN "ayncalık" düşüncesi var olmadı. Türk halkı, hiçbir zaman ülkesinin diğer ülkelere göre her açıdan üstün olduğuna inanmış dadeğildi... Ama burada başka bir büyük yıkım vardı: Türkiye'de birlik, beraberlik düşüncesi, bir arada yaşama kültürü sarsıldı; etnik kimliğe göre ayrışma görülmedik şekilde ortaya çıktı. Bir ülkeyi ulus yapan değerlerin çevresinde oluşan bütünlük zarar gördü. içi boş çıkan açılımlar, toplumda derin bir hayal kırıklığı yaratırken, artan terörist saldırılar güvenlik duygusunu yerle bir etti. Laikliğe karşı odak olduğu Anayasa Mahkemesi'nin karanyla saptanan bir iktidarın yönetiminde endişeler arttı. •v. Ardı ardına gelen şoklar bunlarla da sınırlı kalmadı. Hakkını aradığı için sokaklarda polislerce dövülüp, üzerlerine gaz bombaları atılan işçiler, aldığı aylık 31 lira zamla yaşamaya çalışan memurlar ve umudunu yitiren işsiz milyonlar, son 8 yılın unutulmaz.dramlarını yaşattı Türk halkına... Bugünlerde kiminle konuşsanız, ülkede huzur ve barış içinde yaşama umudunun yok olduğunu söylüyor. Türkiye, bu büyük toplumsal travmaların etkisiyle ciddi bir stres bozukluğu yaşıyor... Yeni yıla umutla başlamak isterdim ama uzmanların söylediğine göre, psikolojide bu hastalığın tedavisinde ilk aşama, sorunun varlığını kabul edip, ona neden olan düşünceleri belirlemek. Önerilen terapide, yeniden dengeyi sağlayacak normal bir düşünce sistemi hayata geçirilmeye çalışılıyor. Türkiye'nin yapması gereken de bu... Normalleşmenin sağlanması için, travmayı yaratan sorunları açıkça ve sakin bir şekilde konuşmak gerekiyor. Terapistlik görevi de herhalde deneyimli akil adamlara düşecek... • www.zulalkalkandelen.com / kzulal@yahoo.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle