25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Jacob Bronovvski'den İnsamn Yukselisı Yeni bir felsefe yaratmak NuriyeBlLİCİ * ngiltere'de BBC televizyonu I yetmişli yılların başında Jacob Bronovvski'den bilimin ve uy- -1_ garlığın gelişimini anlatan bir belgesel program hazırlamasını is- tedi. Bronowski bu iş için biçilmiş kaftandı. Saygın bir matematikçi, şair, oyun yazarı ve hümanistti. Uğ- raşları bununla kalmıyor, hem fel- sefeyle hem de uygarlığın gelişim çizgisi içinde yer alan, insana dair her di- siplinle ilgileniyordu. Çalışmalarını anla- tan bir düzine kitap yazmıştı. California Biyolojik Araştırmalar Enstitüsü însan Biyolojisi Konseyi direktörüydü. Belge- sel teklifi kendisine ulaştığında, bilimsel çalışmalarına ara verip bunu yapmanın ne kadar doğru olduğu üzerinde düşün- Jacob Bronovvski, İnsanın Yükseli$ty\e yirminci yüzyılın her şeyini içinde barındıran bir felsefe kurmayı amaçladığını belirtir; bunun da Tanrısal açıklamalar ya da bilim felsefesinden çok, bir doğa felsefesi olacağını söyler. dü. Televizyon bir şeyi çeşitli yollardan anlatmak için ideal bir araçtı. Etkili bir biçimde ve anında göze hitap edebiliyor, izleyiciyi anlatılan süreç ve yerlere götü- rebiliyor, tanık oldukları hakkında da bi- linçlendirebiliyordu. Uygarlığın gelişimi sadece zihnin değil, insanlığın da ürü- nüydü. Televizyon bu düşünceleri so- mutlaştırmak için kullanılmazsa bir işe yaramamış olurdu. Hemen kolları sıvadı. Uzun bir hazır- lık sürecinden sonra 13 bölümlük belge- selin tüm bölümleri hazırlandı ve çekil- di. Yayınlandığı dönemde, basit ve arila- şılır dili, sunumu ve görsel malzemesiyle oldukça ses getirdi. Ancak iş, Bronowski için burada bitmemişti. Ona göre tel- evizyonun tüm olanaklarına karşın, bası- lı kitabın bir ayrıcalığı vardı. Herhangi bir konuşma zamanın ileri doğru akışına amansız biçimde bağlı iken kitapta durum böyle değildi. Okuyucu, izleyicinin yapamadığı şeyi ya- pabilir; durur, düşünür, sayfaları geriye doğru çevirir, üzerinde tartışır, bir olgu- yu diğeriyle karşılaştırır ve genelde, dik- katini dağıtmadan her ayrıntının zevkini çıkarabilirdi. Böylelikle Bronowski belgesel aracılı- ğıyla anlattığı her şeyi, zaman kısıtlaması nedeniyle belgesele koyamadığı ayrıntıla- rı ve ömekleri de katarak, kâğıda dök- meye başladı. Sonunda ortaya şimdi eli- mizde bulunan ve Say Yayınları tarafın- dan çevirisi basılan İnsanın Yükselişi ad- lı bu yapıt çıktı. Kitaba bu adı vermesinin nedenini "iç- eriğinin büim alanından daha geniş ol- ması ve kültürel evriminin tüm aşamala- rını içermesi" olarak açıklıyor Bronovvs- ki. Amacı, yirminci yüzyılın her şeyini bir bütün halinde toplayacak felsefesini yaratmak. Bunu da Tanrısal açıklama ya da bilim felsefesinden çok, doğa felsefesi olarak açıklıyor. Ona göre insan biyoloji- sindeki son bulgular bilimsel gelişmeye yeni bir yön vermiştir: Genelden bireye geçiş. tnsansız felsefe olamayacağı gibi doğru dürüst bir bilim de olamaz. Doğa- nm anlaşılması, hedef olarak insanın do- ğasının ve insanın doğadaki konumunun anJaşılmasını içerir. Hal böyle olunca çalışmanın içeriği ve içeriğinin zenginliği baş döndürücü. Bronovvski ilkel insandan başlamış, tarı- mın ve teknolojinin başlangıcından, ate- şin bulunuşuna ve sanayi devrimine, ora- dan kültürel ilerlemeler ve DNA'nın keşfine kadar alt başlıklar halinde anlat- mış. Bana göre kitabın doruk noktası Charles Darvvin ve evrim kuramının an- latıldığı bölüm. 1850'lerde Darvvin ve Wallace tarafından birbirinden bağımsız olarak ortaya atılan bu kuram, tam anla- mıyla şok yaratmış, o zamana kadar bili- nen tüm ezberleri bozmuştu. llk şok at- latıldıktan sonra başlayan tartışmalar gü- nümüzde bile sürüyor. Çünkü tarihte ilk kez bilimsel bir araştırma, kutsal kitap- larda yazılanların karşıtı savlan bu kadar açıklıkla ileri sürüyordu. Bu, bilinenlerin sorgulanması ve yeniden düzenlenmesi anlamına geliyordu. Aslına bakarsanız bunu öngören Darvvin, çalışmalarını ölü- münden sonra açıklanmak üzere kansına bırakmıştı. Ama hemen hcmen aynı dö- nemde Wallace'ın aynı sonuçlara ulaş- ması ve bulgularını Darvvin'le paylaşma- sı, sonunda onu kabuğundan çıkarmış ve Türlerin Kökeni'ni bu sayede yayımlama cesareti göstermişti. Daha üç beş yıl önce G. Bush tarafın- dan desteklenen "Yaratıhş Teorisi"nin okullarda ders olarak okutulması tartışı- lıyordu. Benzer bir tartışma ülkemizde de yaşanmış, günlerce ülke gündemini işgal etmişti. Sadece bu nedenle bile ki- taptaki ilgili bölümlere göz atmak, tartış- malan yeniden hatırlamak ve üzerinde düşünmek için iyi bir araç olabilir. Belli ki bu konu tartışılmaya hep devam ede- cek. İnsanın Yükselişi rafine bir kitap, iyi anlatılmış, iyi yapılmış bir çeviri. Bilim ve uygarlık tarihine derli toplu bir bakış. Bizlere tüm bu sürecin doğadan bağım- sız olamayacağını, aklımıza ve zihnimize rağmen doğanm bir parçası olduğumuzu anlatıyor. • insanın Yükselişi/ /acob Bronowski/ Çeviren: Aykut Göker/Say Yay./352 s. Öyküde kendi dilini oluşturmayı ba- şaran Jale Sancak'ın hazırladığı Is- tanbul öyküleri Antolojisfnöe Oktay Akbal, Tezer özlü, Hulki Aktunç, Mu- rathan Mungan başta olmak üzere yirmi beş yazarın seçilmiş birer ve Sait Faik'in iki öyküsü yer alıyor. n BâkİASİLTÜRK I ^g 980lerin ortalarından bu yana öykülerini okurla paylaşan Jale Sancak, hikâye anlat- ma tekniği ile olduğu kadar ilgi çekici _ 1 _ noktalarda derinleşmesiyle de farklı bir yazar profili çiziyor. Onun hikâye anlatma tekni- ği, ihtiyat payı bırakmak kaydıyla, bir şairin öy- kü yazma tekniğine benzetilebilir. Tekdüzeliğe prim vermeyen, öykünün akışını sürpriz kesinti ve başlangıçlara bırakabilen yazar, şiirselliğe uzak durmayan bir öykü dili yaratmıştır. Öyküde kendi dilini oluşturmayı başaran Jale San- cak'ın hazırladığı îstanbul Öyküleri Antolojisinde yir- mi altı yazardan seçilmiş yirmi yedi öykü yer alıyor. Edebiyat tarihimize "îstanbul öykücüsü" olarak geç- miş, modern Türk öykücülüğünün büyük ismi Sait Faik'in "Sivriada Geceleri" öyküsüyle açıhyor kitap. Ardından, yine bu büyük ustanın "Yorgiya'nın Ma- hallesi" başlıklı öyküsü geliyor. Yüreği ve kalemi in- san sevgisiyle pır pır eden Sait Faik'in pek çok öyküsü gibi bunlar da Istanbul'u insan zenginliğiyle yansıtan, kentin nabzmı kendi nabzında duyan kişilerle biçimle- nen öyküler. însan, deniz, kent birlikteüği kimi zaman uyumla, çoğunca da uyumsuzlukla kabarıyor cümleler arasında. 1940'lardan günümüze yapıtlarıyla edebiyatımızı zenginleştiren Oktay Akbal'ın "Son Vapur"u bugün de hayatımızda önemli yer tutan, yakın zamanda yeni- lenmeleri konusundaki tartışmalarda îstanbul'un sim- Jale Sancak'tan îstanbul öyküleri Antolojisi' Yirmi yedi îstanbul gesi olarak gösterilen vapurlara ve vapurlardaki insan manzaralartna odaklanıyor. Sohbet eden iki genç ka- dın, gizli gizli öpüşen geriç çift, uyuklayan ihtiyar adam, durmadan bir şeyler anlatan subay, hatta "ışıl ışıl köprü" bu vapurun son yolculan olarak yazarın kaleminde canlanıyor. Tezer Ozlü'nün "Cafe Boulevard"ında Istanbul'un ürpertici, haz verici, rahatsız edici yönleri bir karmaşa içinde resmediliyor. Kahvehane ve bulvar müdavimle- ri, garsonlar, dondurmacılar, şoförler, ütücüler, apart- man sakinleri, eski ve yeni onlarca eşya... îstanbul de- nince akla gelebilecek neredeyse her şey, Ozlü'nün ya- raocı bakışıyla buluşturuluyor. Hulki Aktunç "Pinilupi Sara"da adanın lodos ya- nından bakıyor Istanbul'a. Manastırın oralardan yan- kılanan çocuk sesleriyle, gümüşbalıklannın ürkekliğiy- le, insanın insana değmesinin yarattığı sevgiyle, yar- dımsever bir yamağın acı sonuyla kuruyor öyküsünü. Murathan Mungan'ın "Boyacıköy'de Kanlı Bir Aşk Cinayeti" öyküsü denize inen sokakların kesiştiği bir hüzün mekânını, dört mevsim sonbaharı yaşayan bir durağı getiriyor sayfalara. Yanılsamalı bir aşkm ger- çekliğini, platonik bir buluşmanın anlamını arıyor. Film kareleri gibi düşsellikle gerçekliğin iç içe geçtiği bir zamanı kovalıyor. Vecdi Çıracıoğlu ise "Oltacı Miran ve Sarıkanat"ta denize döküyor Istanbul'u. Sonra da bir oltacının düş- leriyle denizden çekiyor. Bir okacıyla bir sarıkanat ba- lığınm serüvenini iç içe geçiriyor. Kitapta Semra Aktunç, Nalan Barbarasoğlu, Jaklin Çelik, Nemika Tuğcu, Selim ileri, Bilge Karasu, Peri- de Celal vd. daha pek çok yazarm öyküleri okunmayı bekliyor. Her antolojide, seçkide olabileceği gibi, oku- run görmeyi arzuladığı bazı îstanbul öyküleri San- cak'ın hazırladığı Îstanbul Öyküleri Antolojisf nde yer almamış olabilir. Bu kitabı bir seçki olarak ele aknak gerekir ve hiçbir seçki de kronolojinin tamamını kap sayan bir edebiyat tarihi değildir. Bu antolojide Istan- bul'u îstanbul yapan pek çok aynntıyı bulmak müm- kün. Derlemenin en önemli yanı, Istanbul'un sadece nostaljiyle değer kazanan bir kent olmayıp, insanla ve yaşamla iç içe kanlı canlı bir kent olarak yansıtılması. Sancak'm seçiminin kitaba böyle bir karakter kazan- dırdığı söylenebilir. • îstanbul Öyküleri Antolojisi/ Jale Sancak/ tkaros Yayınları/248 s. SAYFA 18 C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 0 1 6
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle