25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
CMYB C M Y B EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Doğru Olmayan ‘Doğru’lar! PENCERE Bütçesiz Devlet Üzerine Dikta... İşsizlik olimpiyatında ön saflardayız, birinciliğe doğru koşuyoruz, 6.5 milyona ulaştık... Aferin bize... Ama işsizliği kimse takmıyor... Ya bütçe açığına ne demeli?.. Boş ver bütçe açığına... Ekonomi tepetaklak çıkmaza saplanmış... Saplansın... Bizim derdimiz ne?.. Derdimiz yok... Cumhurbaşkanı yalnız AKP’nin oylarıyla seçil- mişti... Şimdi Meclis Başkanı da yalnız AKP’nin oyla- rıyla seçiliyor... Başbakan malum... Her üçünün karısı da türbanlı imişler... Demek ki bütçesiz devletin tepesinde türban devrimi gerçekleşti... Bu karşıdevrimin üstüne bir de Ergenekon tez- gâhını oturttun mu, gel keyfim gel... Ya yurttaşın hali?.. CHP ile MHP’nin oy toplamı son yerel seçim- lerde AKP’yi geçti... Acaba neden?.. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Meclis Başka- nı’nın eşleri türbanlıyken AKP’nin oyları düşüyorsa, bu işte bir iş var... İş nerede?.. Aile bütçesinde... Ve devlet bütçesinde... Diyelim işsizlik ailenin yakasına yapıştı, ne olur?.. Aile bütçesi su koyverir... Bütçede açık vardır... Aile ne yapacaktır?.. Yaşamında kısıntı yapsa da kâr etmez, borç- la harçla bir süre idare etse de sorun büyüye- cektir... Ne olacaktır?.. Aile ya gayrimeşru yollara sapacaktır ya da da- ğılacaktır... Peki, devlet bütçesinde açık varsa ne olur?.. Devletin elinde yetkiler vardır... Açığı kapatmak için bir yandan borç harç ararken öte yandan kendi halkına yüklenecektir... Devlet bütçesindeki açığı devlet kapatmaz... Halk kapatır... Bizim işsizlikten kırılan zavallı halkımızın gö- revi de budur: - Bütçedeki açığı kapatmak... Bugün Türkiye’de devlet, AKP sayesinde ina- nılmaz bir bütçe açığıyla karşı karşıya... Açığı nereden kapatacak?.. Şaka değil, uzmanlar 60-70 milyar liraya ula- şan bir bütçe açığından söz açıyorlar... AKP ne yapacak?.. Cumhurbaşkanı ve Başbakan’dan sonra Mec- lis Başkanı’nın karısı da türbanlı olursa, belki büt- çe açığı mintarafillah kapanır... Halk bir yandan bütçe açığını kapatmak için zo- kayı yerken öte yandan Ergenekon’la oyalanır... AKP de görülmemiş bütçe açığı üzerine tek par- ti diktası programını yürütür... Fethullah’ın medyası da Albay Çiçek terfi et- medi diye çığlık çığlığa gazetecilik yapar... Evet, Türkiye’de bugün devlet bütçesi yok... Ama AKP’nin sultası var... Bütçesiz bir devlette tek parti sultasına gönül vermiş türbancıları kutluyorum... B ir öbek ‘aydın’õmõz õs- pazmoz nöbetine tutul- muşçasõna ortalõğõ vel- veleye veriyor: “Vesayet rejimine son! Vesayet rejiminden bir an önce kurtulma- lıyız!” Vesayet rejimine son derken amaç- larõ nedir? Silahlõ kuvvetlerin demo- kratik denetim altõna alõnmasõysa, kim buna itiraz edebilir? Ama ya orduyu iktidardaki partinin tahakkümü altõna alacak bir girişime payanda oluyorlarsa? Üstelik bu par- ti cumhuriyetin kuruluş felsefesini özümseme konusunda geçmişi ol- dukça gölgeli, geleceği derin kaygõ- lar uyandõran bir siyasal kuruluş ise... Köklü bir yargõ reformunu kim is- temez? Peki ya çoğunluk partisi kuv- vetler ayrõlõğõ ilkesinin temel direği olan bağõmsõz yargõ organlarõnõ kõs- kacõ altõna almayõ hedefliyorsa, şöy- le bir durup iki kere düşünmeleri ge- rekmez mi? Ne yazõk ki ‘aydın’larõmõzõn bu- günlerde sesi çok çõkan bir bölümü, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ulusal kurtuluş devrimiyle kurulduğunun pek farkõnda değiller... Böyle olduğu için de gericiliğin laik Türkiye Cum- huriyeti’nin kuruluş felsefesini hedef aldõğõnõ göremeyecek kadar aymaz- lar. Cumhuriyetimizin başka ülkelere örnek olan değerlerini bakarkör bir ni- hilistlikle hiçe sayacak kadar kendi- lerinden geçmişler... “Vesayet rejimine son!” teraneleri ardõnda, eldeki kõrõlgan demokrasinin temelinin gitgide aşõndõrõldõğõnõ gö- remiyorlar mõ? Dinci bir despotluk rejimi peşinde koşanlara gerekçe hazõrladõklarõnõ anlayamõyorlar mõ? Dimyat’a pirin- ce giderken eldeki bulgurdan da ola- caklarõnõn farkõnda değiller mi? Çorak topraktaki nazik bitki Oysa vesayet (tutelage) deyimini Türkiye bağlamõnda ve olumlu an- lamda ilk ortaya atan Fransõz siyaset bilimcisi Maurice Duverger’dir. Duverger, Fransõzcasõ 1951 yõlõnda yayõmlanan kitabõnda şöyle yazõyor- du: “ ... Türkiye örneği, engin bir uzgörü, derin bir sezgiyle uygula- nan bir tek parti yönetiminin, ile- ride gerçek bir demokrasinin ku- rulmasını olanaklı kılacak tek un- sur olan yeni bir yönetici sınıfın ve bağımsız bir siyasal elitin yavaş ya- vaş ortaya çıkmasına yol açabile- ceğini göstermektedir.” Duverger böyle yazdõktan sonra haklõ olarak şu soruyu soruyordu: “Acaba Türkiye örneğini genel- leştirerek, tek partinin, nazik de- mokrasi bitkisinin henüz bunu al- maya hazır olmayan çorak bir toprakta büyümesini sağlayacak geçici bir vâsi işlevi görebileceğini kabul edebilir miyiz?” (Maurice Duverger, Political Parties, New York, Wiley, 1954, İngilizce baskõ, sayfa 280) Bugünkü yerli ‘aydın’larõmõz dev- rimci Cumhuriyet Türkiyesi’ni ve- sayet rejimi diye aşağõlarken, Du- verger ‘Acaba bu cumhuriyet baş- ka ülkelere örnek olabilir miydi’ di- ye soruyordu. Bir başka siyaset bilimci ABD’li Profesör Walter F. Weiker, Duver- ger’in ‘geçici bir vâsi ya da veli’ kavramõndan hareketle daha sonra ‘si- yasal vesayet’ terimini kullanmõştõr. Ancak hem Duverger hem de Wei- ker, bizimkilerin tersine, vesayet kavramõna Türk modernleşmesinin temeli olarak olumlu anlamda yak- laşmõşlardõr. Siyasal vesayetin dört aşaması Prof. Weiker Türkiye’nin siyasal gelişimini dört ana aşamada inceler: Birinci aşama, 1800’lü yõllardan başlayan ve yaklaşõk yüz yõl süren ‘devrimci cumhuriyet öncesi mo- dernleşme’ aşamasõdõr. Daha sonra cumhuriyetle meyvesini verecek olan birçok yeni düşünce ve siyasal hareket bu dönemde filiz- lenmiştir. Siyasal partiler kurulmuş, çağdaş eğitim gelişmiş, yetenekli bir yönetici elit bu dönemde yetişmiştir. (Walter F. Weiker, Political Tutela- ge and Democracy in Turkey: The Free Party and its Aftermath, Leiden, E.J. Brill, 1973, sayfa 262) İkinci aşama, 1923 ile 1930 arasõ Şu Vesayet Rejimi Dedikleri... Cavlı ÇULFAZ Siyasal Bilimci - Londra Yõllar önce iki yabancõ bilim adamõ ‘vesayet’ kavramõyla modern Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yõllarõnõ ve kuruluş felsefesini açõklarken bir babanõn çocuğunun elinden tutup ona rehberlik etmesine benzeterek bu kavrama olumlu bir anlam yüklemişlerdi. Bu görüşlere katõlabilirsiniz, katõlmayabilirsiniz. Ama aradan kõrk-elli yõl geçtikten sonra kimi yerli ‘aydõn’larõmõz aynõ kavramõ tersyüz edip bugün cumhuriyetin temellerini aşõndõranlara payanda olduklarõnõn farkõnda değiller mi? SAYFA CUMHURİYET 6 AĞUSTOS 2009 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Ergenekon savcıları bile- rek yazmışlar, binlerce say- falık İddianame’leri!.. Mahkûm ettirmek değil- miş niyetleri! Kendilerini Or- taçağ kralları, imparatorla- rı gibi, dokunulmaz gören- lere bir mesaj vermekmiş!.. Çetin Altan yeni bir Er- genekon savcısı gibi ko- nuşuyor! “İmparator, Orta- çağ Kralı” diye adlandır- dıklarını mahkûm etmiyor, ama “Sizin her şeyiniz ay- rıntısıyla biliniyor” diyerek başka türlü bir suçlama ya- pıyor... Milliyet’te çıkan yazılarını kaçırmam. Ne de olsa iyi bir yazar! Ama nedense bir tu- haf tutum içinde, belki de Atatürk Cumhuriyeti’ni yıkıp, ikinci bir cumhuriyet kurmak isteyen oğullarının etkisin- de... Bakın daha sonra ne di- yor: “Ergenekon davasındaki binlerce sayfalık suç iddia- larının kanıtlanıp kanıtlan- maması ve Türk Ceza Ya- sası’nın maddelerine göre ‘suç unsuru’ taşıyıp taşı- madığının netleşmesi bir ‘yargı’ ve yargılama işlevi.. Ancak, binlerce sayfalık ay- rıntıların, ‘doğru’larla örtü- şüp örtüşmediğini içlerinden bilenler, şimdiye dek ‘do- kunulmazlık’ zırhlarının sağ- lamlığına inanmış olanlar.. Her ‘doğru’ yargı açısından kanıtlanmasa bile sürdürür ‘doğruluk’ özelliğini...” Onca profesör, dekan, rektör, general, yazar, ga- zeteci, siyasetçi aylardır Si- livri zindanlarında.. Bunlar mı, Çetin Bey’in “Ortaçağ kralları, imparatorları, do- kunulmazlık zırhına bürün- müş insanları...” Doğrusu ya, Çetin Al- tan’dan bu kadarını bekle- mezdim. Ortaya ikinci, be- şinci, bilmem kaçıncı savcı olarak çıkıyor, diyor ki: “Siz- ler belki yargı önünden kur- tulacaksınız, ama iddiana- melerdeki ‘doğrular’ sürüp gidecek...” Neymiş o doğ- rular, bir de onu açıklasa? “Her ‘doğru’ yargı açı- sından kanıtlanmasa bile, sürdürür ‘doğruluk’ özelli- ğini...” Ergenekon’da yüzlerce yurttaş yargılanıyor. Ne suç işlediğini bile bilmeden ay- larca zindanlarda çile çeki- yor; yargı daha bir karar ver- memiş iddiaların doğru ya da yanlış olduğuna! Ama Çetin Altan diyor ki: “Yargı sizi mahkûm etmese de, iddianamedeki suçlamalar birer ‘doğru’ olarak sürüp gi- decek.” 21 Temmuz 2009 günü Milliyet’te çıkan bu yazı ba- sın tarihine, adalet tarihine ilginç bir belge olarak ge- çecektir. Gençliğinde bir yıldız gi- bi parlamış bir yazarın yaş- lılık günlerinde nasıl tanın- maz bir hale geldiğinin ka- nıtı deyip geçelim mi? ‘katı tek parti yöne- timi’dir. Bu dönemde bir dizi reform ödün vermeden hõzla uygu- lanmõştõr. Hilafet gibi laikliğe aykõrõ yapõlar ortadan kaldõrõlmõş, şe- riye mahkemeleri, tek- ke, zaviye ve türbeler kapatõlmõş, Medeni Kanun kabul edilmiş- tir. Genç cumhuriyete yönelik dõş kõşkõrtma- lara, eşkõyalõğa, keyfi yerel despotluklara karşõ merkezi hükü- metin otoritesi ülke- nin her yanõna ulaştõ- rõlmaya çalõşõlmõştõr. Üçüncü aşama, 1931 ile 1946 arasõ ‘esnek tek parti yönetimi’dir. Ülke yöneticileri bu dönemde ana ağõrlõğõ modernleşme, eğitim seferberliği ve demok- ratikleşmeye vermiş- ler, 21 Köy Enstitüsü, 478 Halkevi, 4322 Halkodasõ açõlmõştõr. Buralarda halkõn siya- sal ve kültürel eğitimi için demokratik katõlõ- mõn yollarõ döşenmiş- tir. Nazilerin zulmün- den kaçan 190 dola- yõnda Alman bilim adamõna üniversitele- rimiz kucak açmõştõr. Batõlõ devletlerin ka- bul etmekten õsrarla kaçõndõğõ Sovyet dev- riminin liderlerinden Leon Troçki 1929 ile 1933 yõllarõ arasõnda güvenliğine büyük özen gösterilerek Bü- yükada’da dört yõl ko- nuk edilmiştir. Bütün bu git-gelli, inişli-çõkõşlõ aşamalarõn dördüncüsü, 1946’dan sonraki ‘çok partili dönem’dir. Özetlersek, yõllar ön- ce iki yabancõ bilim adamõ ‘vesayet’ kav- ramõyla modern Tür- kiye Cumhuriyeti’nin ilk yõllarõnõ ve kuruluş felsefesini açõklarken bir babanõn çocuğu- nun elinden tutup ona rehberlik etmesine benzeterek bu kavrama olumlu bir anlam yük- lemişlerdi. Bu görüşlere katõla- bilirsiniz, katõlmaya- bilirsiniz. Ama aradan kõrk-elli yõl geçtikten sonra kimi yerli ‘ay- dın’larõmõz aynõ kav- ramõ tersyüz edip bu- gün cumhuriyetin te- mellerini aşõndõranlara payanda olduklarõnõn farkõnda değiller mi? Biraz düşündürücü, epeyce de acõ olan biz- ce budur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle