17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Ataol Behramoğlu'na armağan kîtap Behramoğlu hayatı dokuyor en sade renklerle... "Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksm, ırmaklara, gö- ğe, bütün evrenc knrışırcasına, Çünkü ömür dcdiğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır Vehayat, sunulmuş bir armağandır insana." Ataol Behramoğlu I ^*~~^ enel olarak şiir, şiir dili m üzerine yazarken, kendi ^ ""•" şiiri ve şiir estetiğinden ^ ^ . J en fazla söz eden şairle- rin başında gelir Ataol Behramoğ- lu. Yazarlarm ve şairlerin farklı ya- zınsal türlerde üretükleri metinlerle yetinmeyip, doğrudan kendi yazm estetiklerini, poetikalarını ve buna bağlı olarak dünya görüşlerini, yazınsal kurgu tekniklerini, dil-dünya, dilhayat, dil-toplum, dil-düşünce, dil-gerçeklik ilişkileri üzerine düşüncelerini anlatışını hep ilginç bulmuşumdur. Kuşkusuz, bu kaygınm yazar ve şair açısmdan nedenle- ri çeşitlidir; kendi metinlerinin 'doğru' anlaşılması; sanatsal ve düşünsel 'du- ruş'lannı açıklama ya da savunma gerek- sinimi, sanatçı Ue aydın sorumluluğu, sa- natsal/ düşünsel bir etkinlik ortaya koy- ma isteği, kendi üretimini, düşüncelerini paylaşma duygusu ya da tüm bu gerek- çelerin dışında, sırf "Meraklısı için Not- lar" yazma, vb. nedenler sayılabilir. Yazar ve şair açısından 'doğal' sayılabi- lecek bu kaygıların okur ve eleştirmen açısından ne ifade ettiği konusu -bilgi- lendirme kaygısı dışında- özellikle iki noktada önem kazanır. Birincisi, yazarm ya da şairin kuramsal anlamda kendi ya- zın estetiği konusunda söylediklerinin uygulamada, metin veya yapıt düaeyinde SAYFA 10 Ataol Behramoğlu'nun şiiri hayattan, doğadan besle- nir ancak onları taklit' etmez; tam tersine, onlara sö- zündolaysızlığında kendi gerçeğini',biçeminiekler. Gerçeğin temsiliyet' sorunu, onda bir sorun' olmak- tan çıkar; toplumsal ya da bireysel olgular, ger- çeklikler, tarih' kendi iç gerekirlilikleri, yapıları ve bağıntıları içinde sadece boyut değiştirir, ki- şiselleşir, derinleşir, arınarak, yalınlaşarak, güzelleşerek, etkileyerek. biyatın vazgeçümezleri de değildir. 'Izm'ler -bir anlanıda dünya görüşü'- her zaman sanatın/ edebiyatın 'yumuşak karnı' olmuştur. Victor Hugo'yu büyük kılan romantikliği değüdir; Baudelaire, Rimbaud, Mallarme simgeci; Nâzıın Hikmet, Mayakovski, Neruda da top- lumcu oldukları için büyük değildir. Çünkü, gerçek (otantik) sanatçılara, ya- zarlara 'kalıp'lar her zaman dar gelir; de- ha, yaratıcı güç, yani kendine özgülük, kendilik, kişilik 'kuraT ve 'kalıp'lardan taşan şeydir. Yapıtı tam da bu noktada aramanın önemli olduğunu düşünüyo- rum. Ataol Behramoğlu'nun şiirini önemli kılan toplumculuğu mudur? Bence ha- yır! Tüm doğallığı, içtenliği ve yalınlığı içinde hayatla, somut hayat olgularıyla kurulan ilişki olarak nitelendirebileceği- miz toplumsallığı, Behramoğlu'nun şii- rinde öncelikle okurla kurulan bir 'ön alan', bir yakınlık bağı ilişkisi olarak görmek abartılı olmaz; bu durum, kuş- kusuz onun dünya görüşünün de bir ge- reğidir. Ancak şiiri, -dünyayı, eşyayı, in- sanı algılamada getirdiği geniş olanakla- ra karşın- 'toplumcu içerik'le sınırh alanda değil, başka yerde aramak gere- kir. Nitekim, bu 'ön alan' ya da 'araf ye- rinde durmaz Behramoğlu'nun şiiri. Çünkü, burada, tam da bu sınırlar için- de, onu, bir şair için katlanılmaz ceza olan 'slogan' ve 'düzyazı' beklemektedir. Gerçekten de 'toplumcu şiir'in en 'iflah olmaz' yanı buradadır; fikir, -içerik-, ço- ğu zaman şiiri ezer, araçsallaştırır. Beh- ramoğlu'nun 'mekanik toplumculuk' di- yerek haklı olarak karşı çıktığı ve içi ön- ceden doldurulmuş kavramlarla örül- müş 'diyalektik' karşıü bir anlayıştır bu. Ne yazık ki, şiirimizin son akmış yılında bu yönelimin örneklerine sıklıkla rast- lanmaktadır. Behramoğlu'nun şiiri hayata açdan ka- pılardır: "Kulağı bütün tıkırtılarda/ Ve gözleri ardına kadar açık/ Ama sanki en çok/ Kendi içini dinleyen"(l) bir şiirdir bütün insanlıkta; "Dünya nasıl doğru dürüst bir dünya olabilir? Aşkı, dosdu- ğu, çocukçu saflığı nasıl korumalı? Ada- let, eşitlik, özgürlük düşlerinin gerçeğe dönüşmesi bu kadar mı güçtür? Nasıl yapmalı, nasıl yaşamalı ki, yaşam yaşan- maya değer bir şey olsun?"(2) sorulany- la iç içe. Ancak, güçlü çekinceler koyar yine de şiir adına; toplumsal, insancıl so- runlan -özgürlük, kardeşlik, dayanışma, insanlık onuru ve saygınlığı, keyfiliğe, ne derece doğru] ana- i | bildiği; ikin- M cisi de, bu tür 'açıklayı- cı' bilgilerin daha baştan okura bir 'sınır' çizip çizmediği konusudur. Şurası bir gerçek ki, metin üretildiği andan itibaren yazarından bağımsızlaşır. Yazann metni- ne kartığı anlam, biçem, metnin bir kez yaratılıp da 'bitmiş' özelükleri değildir. Okur ve eleştirmen, metni çoğunlukla yazarın sunduğundan 'farklr biçimde alımlar, yeniden üretir. Bakış açıları ço- ğaldıkça metin de çoğullaşır. Kuşkusuz, sanat yapıtının da en temel niteliğidir bu. Ataol Behramoğlu'nun kendi şiiri hak- kında söylediklerini de bu çerçevede görmek gerekir kanısındayım. Ben, ken- di payıma, 196O'lı yılların sonundan iti- baren, Behramoğlu'nun yaklaşık kırk yıl içinde şiir, Türk şiiri, dünya şiiri ve kendi şiiri üzerine yazdıklannı, kendi içinde tu- tarlı -kimi tespitlerini tartışmah bulsam da- öğretici, bilgilendirici, çözümleyici bir bütünlük olarak görmüş ve onlardan çok yararlanmışımdır. Ancak bu yazıda, yukarda sözünü ettiğim 'kuramsal görüş- metin/ şiir ilişkisi' ve okurun/ eleştirme- nin özgürlüğü ve özerkliği açısından, Behramoğlu'nun kendi şiiri hakkında söylediklerini tartışmaktan çok, şiirinin bir okur/ eleştirmen olarak bendeki ye- rinden söz etmeyi yeğlediğimi belirtmeli- yim. MEKANİK TOPLUMCULUĞA DİRENİŞ Genel anlamda sanatın, edebiyatın, özel anlamda şiirin, yaratıcılık, kurgusal- lık ve esfetik kaygdarın dışında, bireyci- lik, toplumculuk, soyutçuluk, gerçekçi- lik gibi nitelemeler ya da 'izm'lerle eti- ketlenerek değerlendirilmesine başından beri yakın durmamışımdır. Dönem, maddi koşullar, kültürel coğrafya, mi- zaç, dünya görüşü, ideoloji önemsizdir denemez kuşkusuz, ancak sanatın/ ede- sömürüye, baskıya direnme, aşk, yalnız- lık, ölüm, vb. konular- şiir konusu yap- manm, yazılanı her zaman şiir kılmadığı- na yazılanyla, denemeleriyle tanıklık eder durur. Ona göre, ölçüt tektir ve bunda da haksız sayılmaz; "Içten ve dü- rüst olmak ve özgürce aramak"(3); yani, kendi olmak, kendi kalmak, kendi dilini konuşmak "toplumsal"ın içinde. Bu açı- dan, onda 'toplumsal', ne ideolojik bir saplantı, ne 'şiirsel dekor', ne de 'birey- sel ben'i yutan; 'bireysel ben'in, içinde eriyip yok olduğu bir ana örgendir; ol- duğu şeyin, bireysel varlığının, kişiselli- ğinin bir boyutudur, daha doğrusu te- mel boyutudur: "Dostları özlemle ku- caklamayı unutma/ Çocuk sevmeyi, çi- çek koklamayı unutma/ En zorlu anın- dayken bile kavganın/ Gökyüzüne bak- mayı unutma"(4); "dosdar", "kavga" toplumsalsa, "gökyüzüne bakma", bir "parça" olarak "büyük bütünde" gör- mektir kendini. Behramoğlu, şiirini doğrudan hayatın kendisinden çıkarır, tıpkı Baudelaire'in kendi şiirini "dünyanın.çamuru"ndan çıkarması gibi: bu nedenle, bu şiir doğ- rudan hayattan gözlemlenen olguların, hayattan gelen etkilerin, izlenimlerin ni- teliğine göre lirik, epik, didaktik, ironik, felsefi, vb. söylemlere açıktır. Hayatm içerdiği olağanüstü çeşitlilik, ayrıntı, karmaşa, karşıtlık, derinlik, değişkenlik, süreklilik, akıcdık, kopuşlar, birleşme- ler, tüm bu "organik süreç" içinde Beh- ramoğlu'nun hayatla kurduğu bire bir ilişki, içinde yaşanılan toplumsal tarihin olduğu kadar, kendi kişisel tarihinin de dinamiklerini, dahası diyalektiğini ele verir: "Hayatın şarkısını söylüyorum/ Uçsuz bucaksız hayatın/ Tarihin sayfa- larında tekrar eden/ Kendi hayatımın tarihinin/ Her hayatm bir tarihi vardır/ Kısa uzun sıradan ya da görkemli/ Ama hepsi de ufalanan kaderlerdir/ Bir yerde her şey eşitlenir/ Toz zerrelerine dönü- şerek/ Ve toz da parçalandığında/ Geri- ye kalan hiçlikten başka nedir/ Öyleyse her şey hiçbir şeydir/ Ya da hiçbir şey her şey"(5). Konuşan Behramoğlu değil de "Evrenin varkğmı bilmeyen, kendisi- nin de nerede olduğunu bilmez" diyen Marcus Aurelius'tur sanki. Bu bağlamda, denebilir ki bu şiir, - felsefi, ironik ara tonları saymazsak iki temel eksen üzerine kurulur: "Epik" ve "lirik." lnsanüstü, doğaüstü nitelikleriy- le değil, akli, düşünsel boyutlarıyla öne çıkan "epik söylem", direniş, eylem, de- ğiştirme, dönüştürme, yani tüm bir "oluş", bir "duruş", bir "karşı duruş" stratejisine dayanır. Doğası gereği dışa dönük, insancıl ve toplumsal olan bu söylem insanı ve onun direniş gücünü kutsadığı için 'trajik' olanı dışlar. Bu an- lamda, Behramoğlu'nda epikin, insan olma onuru ve saygınlığı ile hayatı yü- celten yönüyle Corneille ile Malraux arasmda bir yerlerde durduğu söylene- bilir. Behramoğlu, "epik"i fazlaca "kur- gusal" bulsa da; hayatm toplumsal ve bireysel düzlemde dinamik bir süreç ve insanın da bu süreç içinde "eylemleri- nin" bir sonucu olduğu düşünülürse, sanıldığının tersine 'epik'in bir 'dip akıntısı' gibi derinden derine şiirinin iç- eriğini olduğu kadar, söylemini, edasmı, tonlamasını belirlediği görülecektir. Doğası gereği anlatıya, öykülemeye ve betimlemeye dönük epik biçemin düz- yazıya çok yakın durduğu, bu nedenle de şiiri düzyazdaştırma riskini hep taşı- dığı bilinen bir olgudur. Behramoğlu bu tehlikenin farkında- dır: Destansı söylemin çizgisel öyküle- meciliğini yalın ve güçlü bir lirik söylemle kaynaştırır: "Yağmurlar C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 0 3 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle