21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
CMYB C M Y B EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Gerçek Darbe Oyla Gerçekleşir... PENCERE Öğretim Düzeni Düşman Üretiyor.. 24 Kasım “Öğretmenler Günü” idi... Nasıl kutlandı?.. Şanlıurfa’daki toplantıyı, bilinçli değil, “Şuurlu Öğretmenler Derneği” düzenlemiş... Nasıl düzenlemiş?.. Harem-selamlık düzeninde düzenlemiş... 13 yaşındaki örtülü (tesettürlü) bir kız öğrenci şiir okumuş... Saidi Nursi’nin kitapları dağıtılmış... Aferin!.. Atatürk Cumhuriyeti 29 Ekim 1923’te kuruldu, dört ay sonra 3 Mart 1924’te “Öğretim Birliği Yasası” çıkarıldı... Gerekçesi neydi yasanın?.. Perihan Ergun 24 Kasım günü Cumhuriyet’in ikinci sayfasında çıkan yazısına gerekçenin bir bölümünü almış: “Ulus bireyleri ancak bir tür eğitim görebilir. Bir ülkede iki türlü eğitim iki tipte insan yetiştirir. Duygu ve düşünce birliğini, dayanışmayı bütünüyle yok eder bu...” ‘Öğretim Birliği Yasası’ bugün ‘fiilen’ rafa kaldırılmıştır... İki türlü eğitim (akıl bilim eğitimi-dinci eğitim) iki türde insan yetiştiriyor... Bu iki türde insan birbirine düşmanlaşıyor... Ulusal birlik yok ediliyor... Ulus ikiye ayrılıyor... 2 Temmuz 1993’te, Sıvas’ta, birbirine düşmanlaşan yurttaşlardan dinciler laikleri yaktılar... Madımak Oteli’nde bir toplu-öldürüm gündeme girdi... ‘Edebiyatçılar Derneği’ bu ‘katliam’ üzerine bir kitap çıkardı... Kitabın arka kapağında “Hiçbir Şey Birdenbire Olmadı” başlığı altında ne yazıyordu?.. “Önce ezanı Arapçaya çevirdiler.. Dinlediniz. Sonra ‘Siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz’ dendi.. Demokrasi sandınız. Sonra bir çığ gibi Kuran kursları, imam hatip okulları açıldı... Din dersleri anayasal zorunluk oldu.. Kabullendiniz. Tesettür arttı, cami sayısı okulları geçti.. İnanç özgürlüğü saydınız. Daha sonra bilim adamı ve yazarları vurdular.. Şairleri ve dansçıları yaktılar.. Kimin yaptığını düşünüp durdunuz. En sonunda kapınızı çalacaklar.. Size kendinizden başka.. Yardım edecek kimse kalmayacak.” Aymazlık sürüyor... ‘Takıyyeci-dinci iktidar’a karşı bilinçlenip birleşme gerçekleşemiyor... İki türlü eğitim iki türlü insan yetiştiriyor... İki tür insan birbirine düşmanlaşıyor... Ulusal birlik yok ediliyor... Yazık değil mi Türkiyemize?.. Yazık değil mi insanımıza?.. (26 Kasım 2006 tarihli yazısı) 12 Eylül zindanõndan geçen bir ay- dõn Demirtaş Ceyhun. Öyle enflas- yona uğrayan kavramõn değil, aydõn- lanmanõn gerçek anlamõnda bir aydõn. Hem yazar olarak, hem mimar olarak. Yaşamõnõ aydõnlanmaya adamõş bir ya- zarõn ve mimarõn, toplumun nabzõyla ve can damarõyla sürekli alõşveriş içinde olmasõ, kavramõ dolduran ba- şat içeriktir. Ceyhun, ilk gençliğinden başlaya- rak, sonuna kadar Marksist düşünce- yi sindirmiş tutarlõ bir sosyalist kaldõ. Bu duruşundan en ufak ödün ver- meksizin, özellikle 12 Eylül ertesin- de, “Atatürk’ün büyüklüğünü gün- den güne daha fazla anlıyorum” de- mesi, onun olgunluğunun bir sonu- cudur. Çünkü, okuyup araştõrdõkça ve yaşadõkça, birey ve toplum aydõnlan- masõnõn Batõda yüzyõllar süren geli- şimini, dâhi bir önderin insanlõk tari- hinde az rastlanõr, belki hiç rastlanmaz devrimci bir kararlõlõkla iki on yõla sõğ- dõrdõğõnõ kavradõ ve özümsedi. Süre- ğen bir hedef olan çağdaş uygarlõğõn tek temeli aydõnlanmaydõ. Devrimle- rin geniş toplum kesimleri tarafõndan da anlaşõlabileceğini ve desteklene- ceğini gördü. İnsana duyulan devrimci güvenin, bireyin de güvenilirliğini geliştirdiğini ve pekiştirdiğini anladõ. Tutarlı düşünce ve duruşu 12 Eylül, toplumda bir ayrõştõran ola- rak, kişilik kaypaklõklarõnõ, iğretilik- lerini, kayma ve sapmalarõnõ somut bi- çimde yaşattõ ona. Özellikle izleyen sü- reçte kişileri tersyüz eden sapkõnlõk- lar, rakipsiz kaldõğõnõ sanan kapita- lizmin ve emperyalizmin moderne ve aydõnlanmaya karşõ, gerçeğe ve ger- çekçiliğe karşõ ortaya attõğõ postmo- dern ideolojiyle savaşõm, onun tutar- lõ düşünce ve duruşunu perçinlemiş, berkleştirmiştir. Cumhuriyet devrimlerini tersine çevirme -açõkçasõ karşõ devrim- ça- balarõ karşõsõnda, yaşamõnõn son otuz yõlõnõ araştõrma, irdeleme ve incele- meye adadõ. Tarih, toplumbilim, kül- tür, uygarlõk, yazõnbilim, siyasetbilim vb bu çalõşmanõn alanlarõ oldu. Laik düzeni savundu Aydõnlanmanõn olmazsa olmazla- rõnõn, resmi dil ile anadil arasõndaki ay- rõşmanõn ortadan kalkõp, eğitim dili- nin, resmi dilin, giderek ibadet dilinin anadil olmasõnõn kaçõnõlmazlõğõnõ, bu süreçleri geçirmiş ülkelerden şaşmaz ve kesin örneklemelerle bir kez daha ortaya koydu.Uygarlaşmada, çağdaş- laşmada anahtar kavramlarõn saptõrõl- masõ, yozlaştõrõlmasõ karşõsõnda, temel kaynaklarõna, felsefesine dayanarak, bu kavramlarõ yeniden tanõmladõ. Bunlarõn başõnda da laiklik gelir. Bu- nun en keskin ve en hassas tanõmõnõ bir tümceyle ortaya koydu: Egemenliğin, göksel bir gücün değil, yurttaş birey- lerden oluşan ulusun ve toplumun olmasõ! Yurttaş birey olmanõn yolu da yal- nõzca akla ve bilime dayanan çağdaş laik eğitimden geçer. Düşünen yurttaş bireysiz demokrasi olmaz. Dolayõsõyla demokrasinin temeli de laik düzendir. Demirtaş, yõlmadan usanmadan bun- larõ yazõyla, sözle anlattõ. İktidara ve iktidarõn dõş destekleri- ne yamanma kolaylõğõyla, gerçekten düşünme zahmetinden sõyrõlan sözde aydõnlarõn, bu ezber bozmalar, öneri- ler, eleştiriler karşõsõnda suspus kal- malarõ, Demirtaş Ceyhun’u hem şa- şõrtmõş, hem öfkelendirmiştir. 12 Ey- lül ile başlatõlan, gerçekten düşünce or- tamõnda tartõşmanõn yok edilmek is- tendiği sürece karşõ inatla direnmiş, dü- şünme ve tartõşma eylemini sür- dürmüştür. Düşünce üretmeyen bir toplumun, çağdaş uygarlõğõ yakalamasõ olanaksõzdõ. Sevgili Aziz Nesin gibi, Ceyhun da halkõnõ ölesiye seven bir aydõndõ. Bu yüzden, onu çağdaşlõktan uzaklaştõran tavõr ve davranõşlar karşõsõnda, derisini seven debbağ gibi kendi toplumunu eleştirmekten de hiçbir zaman geri kal- madõ. Bu onun aydõn sorumluluğuy- du ve de dürüstlüğüydü. Eksikler bunca göze batarken, kendi kendimi- zi övmenin kimseye bir yararõ yoktu. Ama insanca tutum ve davranõşlar özellikle yazõnsal yapõtlarõnda hep yüceltilmiştir. 12 Eylül sonrasõ edebiyat çalõşma- larõnõ büyük ölçüde yavaşlatmõş, in- celeme, irdeleme ve araştõrmalarõ öne çõkarmõştõr. Ama üç romanõ, on kadar öykü ki- tabõyla zaten çağdaş edebiyatõmõzda yerini almõştõ. Gerçekçi edebiyatõmõ- zõn ustalarõndandõr. Bu yüzden, postmodern sürecin, edebiyatõ ve sanatõ toplumdan ve dü- şünen bireyden koparõp, toplumla ve insanla gerçek bağõntõsõ yerine, tõpkõ ortaçağdaki gibi, masal havasõna sok- masõ, bir kitabõna ad olan, edebiyatõ ge- ri istemeyi de gündeme getirmiştir. ‘Cadı Fırtınası’ romanı Şimdi Cumhuriyet Yayõnlarõ ara- sõnda yeni baskõsõ yapõlan “Cadı Fırtınası” romanõ, benim görüşüme göre, gerçekçi edebiyatõmõzõn bir başyapõtõdõr. Türkiye’de yarõm yüzyõlõ aşkõn bir süredir yaşanan büyük göç- le, kõrsaldan kente gelen insanõn, arada kalmõşlõğõnõn mükemmel bir ro- manõdõr. Demirtaş Ceyhun, 17 Aralõk günü 75 yaşõnda! Bu kutlu bir gündür. Her dem delikanlõlõğõ ve kaysõ gülüşüyle, anõmõzda ve belleğimizdeki tazeli- ğiyle o da bu günü bizimle kutlayacak. Onun arkadaşõ olmak benim için hep bir ayrõcalõktõ. Sevgiyle anõyorum. Demirtaş Ceyhun 75 Yaşõnda... Yüksel PAZARKAYA SAYFA CUMHURİYET 17 ARALIK 2009 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Önümüzdeki yıllarda yapılacak genel seçim, oldukça renkli geçeceğe benziyor... Yetmiş kadar siyasal parti var! Şimdi yenileri de eklenince sayı daha da artacak... Artacak, ama ne değişecek? Seçim yasasında yüzde onluk baraj kalkmadıkça, önemli bir değişiklik beklenemez. Yeni eski partiler yüzde onun altında kaldıkça, CHP ile MHP de yüzde yirmileri geçemedikçe AKP yüzde otuzlarla iktidarını sürdürür... Yeni partiler diyoruz; Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün adı daha belli olmayan “hareket”i, Tayyip Bey’in eski yardımcısı Abdüllatif Şener’in “Türkiye”si, Hüsamettin Cindoruk’un orta sağı toparlayacak “Demokrat”ı, Ali Balkız’ın solda yer alacak “Aleviler”i, Masum Türker’in “Demokratik Sol”u, Rahşan Ecevit’in “Demokratik Sol Halk”ı, Doğu Perinçek’in “İşçi”si, Erbakancıların “Saadet”i, Kürtlerin “Barış ve Demokrasi”si, Özkan’ın “Yeni Parti”si... Bu arada yılların CHP’si, MHP’si?.. Görülüyor ki bu kez siyaset sahnesinde etkin olacak partilerin güç oranları da küçümsenir gibi değil... Bu partilerin her biri seçmenden oy isteyecek ve alacak... Yüzde birler mi, beşler mi? Yüzde on barajını kaçı geçebilecek? Önemli olan seçimlerde halkın oylarıyla AKP’yi yenebilmek, yedi yıllık ‘tek adam’ yönetimine son verebilmek? Bunun en kolay yolu oyları dağıtmak değil, güçlü bir Cumhuriyet cephesinde toplamaktır... CHP’den böyle bir görevi üstlenmesi beklenirdi, ama anlaşılıyor ki değişmez lider Baykal’ın böyle bir niyeti yok! Elindeki gücü kimseyle paylaşmak istemiyor. Baraj altında kalmak tehlikesini bile göze alarak yüzde yirmilerde oy toplayabileceğini düşünüyor!.. Oysa bu kez biraz değişik bir gerçek var: Alevi oylarının kendi partilerine gitmesi, CHP’nin bu önemli destekten yoksun kalması, Mustafa Sarıgül’ün partisinin CHP’den epey oy alacağının da unutulmaması... “Darbe geldi, gelecek, geliyor; orda burda askerler, siviller AKP’yi devirmek için kumpaslar kuruyorlar” diye ortalığı karıştıran Taraf’lar maraflara inanan AKP, bir de bakacak ki yurttaş gerçek bir darbe yapıp Tayyip Bey’in tek adamlığına son vermiş!.. AKP muhalefete düşerse, ayakta kalabilir mi? Muhalefet partisi olarak gücünü koruyabilir mi? AKP beklenilmedik bir sürpriz yapıp iktidara gelmişti. Muhalefet sıralarındaki bir AKP’nin ayakta kalması kolay olmayacaktır. Gerçek “darbe” birkaç yıl sonra yaşanacak... Halkın oy darbesi asker darbelerinden daha ağır, daha etkin, daha güçlü olur. Yakın tarihte bunu kaç kez gördük. Şimdiden kesin bir şey söylemek zor. En İyisi bekleyelim, görelim... Ne göreceksek!.. B aşbakan’dan sonra Adalet Bakanõ da kõzõnõ bir işada- mõyla evlendirmiş. Ne di- yelim? Hayõrlõ olsun. Damat beylerin böyle- sine genç yaşta ‘işadamı’ unvanõ almalarõ göğsümü- zü kabartõyor! Yakõn yõllara değin o makamlarda oturanlarõn, kõzlarõnõn ilk tercihleri bi- lim adamõ, sanatçõ, mülki- yeli, tõbbiyeli, harbiyeli.. gibi mesleklerdi. Devlet ve hükümet adamlarõ, ak- çalõ işlere kendileri kesin girmezler, yakõnlarõnõ da uzak tutarlardõ. A. Men- deres ticaret yapacağõnõ söyleyen oğluna, ‘Sakın ha!’ der. Şimdiki oğullar ise tica- retin engin denizinde en önde... Günümüzde mo- da olan dönüşüm, burada da kendini gösteriyor. Atatürk zamanõnda en gözde mesleklerden biri de öğretmenlikmiş. O den- li gözdeymiş ki, bir ile öğ- retmen atandõğõnda, ilin valisi öğretmeni il sõnõrõn- da karşõlarmõş. Böyle biri- sine kõzõnõ kim vermez? Günümüzde damat adaylarõnõn kaçõ, ‘Sanata yakınlığınız, kitap okuma alışkanlığınız var mı? Üç şiiri ezberden okur mu- sunuz’ türünden sorularla karşõlaşõyor? İnsanõ insan yapan bu niteliklerdir. Şim- di, ilgililere ilk soru, ‘Ma- lın, mülkün, paran, yatın, katın, fabrikan var mı’? Aziz Nesin, ‘Koşan Ka- zanıyor’ adlõ öyküsünde bir kõz babasõnõ anlatõr. Gelen damat adaylarõna ‘İyi koşuyor musun’ diye sorar. Adaylar şaşõrõr bu soruya. Sonunda biri açõk- lama ister: ‘Koşmanın da- matlıkla ne ilişkisi var?’ Baba anlatõr: ‘Ben iyi ko- şucu değilim. Koşama- dığım için, yaşamım bo- yunca zarar gördüm. Ör- neğin, adam beni döv- dü. Ben karakola yöne- lince, o benden önce ka- rakola koştu. Benden da- vacı oldu. Ben iyi koşa- bilseydim, şikâyetçi ben olacaktım.’ İşadamõ damat adaylarõ öyküdeki kõz babasõnõn ka- põsõnõ çalsaydõ, acaba ne yanõt alõnõrdõ? - Başka kapõya... Damatlõğõn da dönüşü- mü yaşanõyor. İyi mi? Damatlarõn Dönüşümü... Nusret ERTÜRK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle