26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Jacques Deguy ve Sylvie le Bon de Beauvoirdan Simone de Beauvoirözgürlüğü Yazmak1 Bağımsız benlikler için Feminizmden siyasal ve sosyal mücadelelere, büyük bir aşktan adalet ve özgüriük savaşımına dek pek çok etkinliğin öncüsü konumundaki bir kadının portresini çiziyor Jacques Deguy ve Sylvie le Bon de Beauvoir'dan Simone de Beauvoir özgürlüğü Yazmak isimli kitap. • AIİ BULUNMAZ | "ir" "W~ayat dediğiniz şey, kimi I I zaman uzun kimi za- I man kısa; ama önünde _JL JLsonunda bir yaşam yol- culuğu. Burada önemli olan onu I nasıl beslediğiniz, daha an bir an- latımla onun içini nasıl doldurdu- ğunuz. Kısacası hayatın sizc verip vermediklerine oranla sizin ona ne kattığınız. Ağızlara sakız olan, kullanıldıkça da- ha da "bilinmez" hale gelen "dolu dolu yaşamak" böylc bir şey: Hayatı anlamlı kılacak işler kotarmak. Simone de Be- auvoir'ın dünya için önemi de burada beliriyor. Hayatı boyunca üreten bu in- san, özgür benliklerin serpilmesi adına pek çok şey koydu ortaya. Çalışmalarıy- la yalnız kendisininkine değil, bir dolu insanın hayatına anlam katmayı başardı. CASTOR'UN DÜNYASI Beauvoir'm yirminci yüzyılda sol ha- reketin etkin isimlerinden biri olduğu tartışma götürmez. Ancak ironik biçim- de o, tam bir burjuva olarak hayata *" adım atar. Soyadının öntakısı "de" bu- nun en açık göstergesi. Ailesinin soylu- luğunu ifade eden bu takı, ileride bunu aşmasına olanak sağlayacak itici bir gü- ce dönüşecektir. Yazmaya ilgisi çok küçük yaşlarda başlar ve ilk karalamaları sekizinde orta- ya çıkar. Edebiyat ve tiyatro kültürünü kazanmasında babası etkili olur. Koyu Katolik aile, kızlarını küçümseyerek baktıkları devlet okulu yerine Hıristiyan gelenekçiliğini benimseyen kadın öğret- menlerin toplandığı bir okula yazdırın- ca, Simone için özgürlüğe giden yol da açıhverir. Burada tanıştığı Elisabeth Lacoin, Be- auvoir'ın deyişiyle "Zaza", en yakın dosdarından biri haline gelir. Bu yıllar- da tuttuğu günlük, hem o dönem yaşa- dığı arkadaşük ilişkilerinin hem de inanç ve burjuvalıktan kopuşu anlatır. 1929'da yakın dostu Zaza'nın ölümü- ne dair sarsınü da günlüğünde yer bu- lur. Rene Maheu'nün, Beauvoir'a "Cas- tor" adını verişi Jean-Paul Sartre'la ta- nışması da bu döneme denk düşer. Dal- galanmalar ve araya giren başka ilişki- lerle sürüp gidecek büyük aşk yolculu- ğunun temelleri de yine bu zamanlarda atılır. Eylül 1939'a gelindiğinde Avrupa üzerinde toplanan savaş buludarı yeryü- züne şimşekler indirmeye başlar. Beau- voir ve Sartre için zorunlu bir ayrılık dönemidir bu. 1940 ise Sartre'ın, Nazi- lere tutsak düştüğü yıldır. 1941'de ser- best bırakdan Sartre, Beauvoir'la bera- ber Nazilere karşı "Sosyalizm ve Özgür- lük" adlı bir direniş grubu kurmak iste- se de, büyük işgal buna engel olur. He- men iki yıl sonra, 1943'te, Konuk Kız (L'Invitee) yayımlanınca Beauvoir, hem edebiyat dünyasına girer hem de iyiden SAYFA 14 ıyıye tanınır. Edebiyat dünyasına giriş, yeni isimler- le tanışmak da demekti: Albert Camus, Michel Leiris, Raymond Queneau. Di- renişin sürdüğü Paris'le ilgili bir dizi rö- portaj hazırlayan Beauvoir, bunları Ca- mus'nün çıkarttığı Combat gazetesinde yayımlar. Aynı günlerde (1944), Fran- sa'nın Alman işgalinden kurtuluşu ülke- de büyük bir scvinç yaratır. 1945'te yayımlanan Başkalarmm Kanı 'nda (Le Song des autrcs) Beauvoir şu soru etrafında döner: "En iyi nedenlerle olsa da başkalartnın canını tehlikeye at- maya hakkımız var mıdır?" (s. 32). Al- man işgali teması çevresinde şekillenen eser, Camus tarafından "kardeş kitap" biçiminde nitelenir. 1947'de bir dizi konferans vermek üzere, keşfedilmiş kıtayı keşfe çıkar Be- auvoir. ABD, onun için de "Yeni Dün- ya" demektir. Nelson Algren aşkı, "Yeni Dünya"nın karasularında boy verir. Algren'in başka bir dünyaya ait oluşu Beauvoir'ın yaratıcılığını tetikler. Bu arada Sartre'la bağını hiçbir şekilde ko- parmaz. Sartre onu kadınlık üzerine dü- şünmeye teşvik eder ve temel ilkesi "ka- dın doğulmaz, kadın olunur" biçiminde sunulan îkinci Cins (Le Dcuxieme Sexe) yayımlanır. Beauvoir, kadınlığın ya da dişiliğin doğa değil, kültür olgusu olduğunu söyler: Dişilik tarihsel bir va- roluştan ileri gelir; kader değil bir ürün- dür. Kadının öznelliğini ortaya koymak adına çabalayan Beauvoir için tkinci Cins, önemli bir sözcülük üstlenir: Er- keğin "aşkınlığı" ve kadının "mudak ötekiliği" bu yapıtla geri döndürülemez bir sarsıntıya uğrar. Sonrasında yayımla- nan Mandarinler (Les Mandarins) ona 1954'te Göncourt Ödülü getirir. Beauvoir'm vazgeçemediğl en önemli şev eylem- dir yazmak ve Insanlarla bir araya geimek de ey- lemlerlnln başında gelir. "Castor'un bu hall, cağıyla llettşlminl hlç koparmamasının bir sonucudur aynı zamanda. 1930'luyıllardabaşla- yan gezginliği, çoğu za- man o dönemin Avru- pa'sını saran faşizmle kesişir. Seyahatleri, Be- auvoir'daki dayanışma duygusunu da güçlendirir; bağlanmaya inanış, siyasal bilincin ortaya çıkışını tetikler. KENDİNE BAKIŞ Beauvoir'a göre "her bireysel yaşam evrensel bir yan gizler." Ellili yaşlarına yaklaşırken, geçmişten bu yana yapmayı tasarladığı kendi üzerine yazma hayalini gerçekleştirmeye koyulur; "fotoğrafları duvara raptetmek" olarak nitelediği "geçmişe bakma" eyleminin peşinden gider. Bir Genç Kızın Anüarı, doğu- mundan 1929'a kadar ki Beauvoir'ı an- latır. En yakın arkadaşlarından Zaza'nın ölümüyle noktalanan yapıtta, bu trajik sonla ilgili şunları söyler: "Özgürlüğü- mün bedelini onun ölümüyle ödediğimi düşündüm uzun zaman" (s. 62). Mandarinler'in yayımlandığı günler- de, bir saldın sonrası baş gösteren olay- lar Cezayir'i sallar. Fransa'nın buradaki cinayedere göz yumması, hem Beauvo- ir'ı hem de Sartre'ı ayağa kaldınr. Beau- voir, nam-ı diğer "Castor", militana dö- nüşür; sokağa çıkar ve gösterilere katılır, Cezayir'de askere çağrılanlara sivil itaat- sizlik çağrısında bulunur. Olgunluk Çağı nı yayımladığında Fransa'da pek çok gösterici Sartre'ın idam edilmesini isteyen eylemler düzen- lemektedir. Kitap, Bir Genç Kızm Anı- lan'nın devamı niteliğindedir; Beauvo- ir'm 1929-1944 yıllarını anlattığı satırla- rı Sartre'a ithaf eder. Temel kaygı ise "Özgürlüğü kazandım, ama ne yapmak için?" sorusu etrafında şekillenir (s. 64). Akdeniz'de gezilen mekânlar da bu ki- tabın konuları arasındadır. Kısacası, ilk defa yaşanan her şey okuyucuya aktarı- lır. "Kendini anlatma sanatı", derli top- lu biçimde Olgunluk Çağı'nda gün ışı- ğına çıkar. Zaten Beauvoir'm "biliyo- rum kişi kendisini asla tanıyamaz, ancak anlatabilir" cümlesi, her şeyi açıklamaya yeter gibi görünür (s. 65). 1963'te okurlarla buluşan Koşullann Gücü, Beauvoir'm 1944-1962 yıllarını içerir. Burada geçip giden, durdurula- mayan ve yaşhlığa doğru uzanan zaman ana temadır: "Rüzgârın salladığı sıra sı- ra findık ağaçlarını yeniden görüyorum, ayaklarımın altında uzanan şu altın ma- denini, yaşanacak upuzun bir hayatı seyre daldığımda kalbimi şaşkına çevi- ren umudarı yeniden görüyorum. Ça- buk inanıveren şü yeniyetmeye zor ina- nan bir bakış yöneltirken, ne ölçüde al- dandığımı enine boyuna fark ediyo- rum" (s. 69). HEP YAN YANA Beauvoir'ın hayatında vazgeçemediği en önemli şeylerin başında eylemde bu- lunmak gelir. Çağıyla iletişimini hiç ko- parmazken, zamanın trajedileri üzerine eğilmeyi bir sorumluluk bilir; "Sartre'la beraber Batı'ya karşı Doğu'nun tarafını, bolluk ülkesi Kuzey'e karşı yoksul Gü- ney'i tercih eder" (s. 76). 1968 olayları Beauvoir'ı da edciler. Polisin baskılarına karşı öğrencilerini kollar, sol akımlara destek çıkar. Rus tanklarının Çekoslovakya'ya girişi, Sart- re ve Beauvoir'ın Sovyet rejimine verdi- ği desteği sonlandırır. 1970'lere gelindiğinde Beauvoir, ka- patılan ve toplatılan gazetelere destek için Paris sokaklarında aktif rol üsde- nir. Bunlann birinde, La Cause du pe- uple'ü satarken Sartre'la beraber rutuk- lanır. Ocak 1970'te yayımlanan Yaşlı- it'ta, ihtiyarlara karşı davranışları "uy- garlığımızın tümden başarısızlığı" diye rjetimler: Ona göre kapitalist toplum, "üretkenliğini yitiren kişileri eleyerek biyoloji yasalarını daha da ağırlaştıran insanlık dışı bir edime başvurur" (s. 83). Çünkü kapitalizm için "çalışma" gücü bulunan herkes, kendisinden "kâr elde edilecek bir malzemedir." Beauvo- ir, kadın sorunlanna yönelik eylemlerini bu zaman diliminde enikonu belirgin- leştirir: Aile planlaması ve kürtaj özgür- lüğü, eylemlerinin yoğunlaştığı konular- dır. 1972'de okurların beğenisine sunulan lyi Düşüncc, yazarın 1962-1972 arasın- daki yıllarını kapsar. Burada, kendisin- deki değişimi anlatır ve hatıralar üzerin- den hesaplaşmalara girişir. "Ben ki- mim?" sorusuyla felsefi bir sorgulama- nın peşinden gider. 14 Nisan 1980'de Sartre'ın ölümüyle büyük sarsıntı geçiren Beauvoir, Veda Törenîni kaleme alır. Bir aşk belgesi ni- teliğindeki kitap, onun gerçek bir aşkı anlatışını resmeder: "Olümü bizi ayırı- yor. Benim ölümümse birleştirmeyecek. Güzel olan, yaşamlanmızın uzun zaman uyum içinde sürmüş olması" (s. 94). Sartre'dan sonra çalışmaya, kadın so- runlannı irdelemeye ve seyahadere de- vam eden yaşamı durduran şey ise ölümdür; ölüm tarihi de hayli ilginçtir: 14 Nisan 1986. Elisabeth Badinter, ar- kasından şöyle seslenir: "Kadınlar, ona çok şey borçlusunuz." Gerçekten de öy- ledir... • Simone de Beauvoir: özgürlüğü Yazmak/ Jacques Deguy, Sylvie le Bon de Beauvoir/ Çeviren: ElifGökteke/ Yapı Kredi Yayınîan/128 s. C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1021
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear