02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2C DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN olaylar ve görüşler Gelecek Liderlerimizi ABD Yetiştiriyor, Bilin! Masrafları IRI’nin Amerikan hazinesinden NED aracılığıyla aldığı dolarlarla karşılanan çalışma arasında Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli ve Deniz Baykal’la da buluşan gençler, AKP milletvekili Alev Dedegil (aynı zamanda İstanbul Kadın Araştırma Merkezi kurucusu) ve İnsan Hakları Gündemi yöneticisi Günal Kurşun’dan birer eğitici konferans dinlediler. ??? Yugoslavya’da, Gürcistan’da, Azerbaycan’da, Kırgızistan’da, Kazakistan’da vb. birçok ülkede olduğu gibi bir model meclis oluşturuldu; gençler geleceğin ‘demokrasi’ liderleri olarak bilgi ve becerilerini arttırdılar. Amerikan dolarıyla bir ay boyunca Ankara’ya konuk olan 100 genç ayrıca, master ve doktora çalışmaları için Amerika’dan burs almak isterlerse hangi kapıyı çalacaklarını da öğrenmiş ve Amerikan Cumhuriyetçi Parti ile kimler aracılığıyla ilişki kuracaklarının da bilincine varmış olabilirler. Gerçekten çok; ama çok iyi niyetli(!) gençlik çalışmalarıyla ABD başkan adayı, savaş çığırtkanı John S. McCain III’ün cumhuriyetçilikten öteye bir ilişki var. McCain, yurdumuzda sivil ağ kurucusu, besleyicisi IRI’nin yönetim kurulu başkanıdır. Middendorf, Kirkpatrick, Eagleburger, General Scowcroft gibi eski kirli işler deneyimlileri ile Irak işgal yöneticisi Paul Bremmer de aynı yönetim kurulundadır. (Tam liste ve özellikler için S.Ö.A.) IRI 2007’de, ABD hazinesinden yalnızca Türkiye eylemleri için (Genel seçim öncesi parti eğitim(!) çalışmaları dahil) 700.000 dolar aldı. İç siyasetimize açıktan karışmak için çok para değil. Bu durum karşısında en azından diyeceksiniz ki; yurdumuzda milyarca dolara sahip işadamları, siyasetçiler durup dururken gençlerin masrafları için neden işgal yanlısı Amerikan örgütlerine muhtaç olunuyor? Ya da ‘40 milyon genç arasından 100 genç seçmekle demokrasimiz mi kurtuluyor’ diye merak da edebilirsiniz. Böyle bir merak ‘abesle iştigal’ ise Kuran kursu binasının altında can veren küçümencik yavruların anababalarının dedikleri gibi ‘Takdiri ilahi’ diyerek vicdanınızı rahatlatabilir misiniz?” asirmen?cumhuriyet.com.tr 8 AĞUSTOS 2008 CUMA Nâzım Hikmet ve Frankfurt Yüksel PAZARKAYA PENCERE Normal mi Çatlak mı?.. ustafa Yıldırım’ı okurlarımız tanırlar ve değerli yazarın çok ilginç yazılarına zaman zaman burada yer verdiğimi bilirler. Bugün de kendisinin başkaca yoruma gerek bırakmayan “Bush’un Partisi ve 100 Türk Genci” başlıklı yazısını bilginize sunuyorum. Söz M. Yıldırım’ın: “Arizona deyince akla Amerikan kovboy filmleri kadar uçsuz bucaksız çöl de gelir. Arizona deyince önümüzdeki birkaç ayı ve belki de yedi yılı düşünmek zorunda kalıyoruz; çünkü Amerikan Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı John S. McCain III yıllardır Arizona senatörüydü. McCain, Bush’lar yönetiminin en kışkırtıcı savaş meraklılarındandır. Geçen yıl Bağdat’a gittiğinde Irak’a daha çok Amerikan askeri gönderilirse barışın daha çabuk geleceğini söylüyordu. ‘İsrail’e her türlü silahı vermeliyiz’ diyen McCain, 2002’de ‘İsrail’in güvenliğine tehdit oluşturan İran, Irak, Suriye gibi kızıl rejimler silahlarını geliştirirken öyle durup bekleyemeyiz’ diyerek bir yandan Amerikan silah satıcılarının önünü açıyor, bir yandan da Ortadoğu işgalinin genişlemesi için ortam hazırlıyordu. ??? ‘Güzel yaz sabahı nerden çıktı şu kan kokulu Amerikan başkanlığı öyküsü?’ demeyin. Daha bir ay önce ‘IRI’nin Staj Yemi’ başlıklı yazıda Amerikan Cumhuriyetçi Parti organı IRI (Uluslararası Cumhuriyetçiler Enstitüsü) derneğinin Türkiye’de Gençlik Meclisi Staj Programı’ndan (Aslında Ankara’da toplu eğitim) söz etmiştik. IRI’nin Türkiye bürosunun Ayşegül Gizem Kargı imzalı çağrısında da ‘14 Haziran 2008 11 Temmuz 2008 tarihinde gerçekleştirilecek olan’ programla ‘Türk gençliğine siyaset ve yönetim alanında teorik bilgilerini pratiğe çevirebilme olanağı sağlamak ve deneyim kazanabilmeleri için fırsat yaratmayı amaçlamaktadır’ deniliyordu. Amerikan Cumhuriyetçi Parti, seçmece 100 Türk gencini Ankara’da TBMM’de topladı. Bir ay boyunca onları masum masum eğiterek sempatilerini kazandı. Onların AKP merkeziyle, MHP ile ilişkilerini kurdular; bir parti nasıl çalışırmış gösterdiler. Adalet, Tarım, Dışişleri, Milli Eğitim bakanlarıyla çalıştılar; sivilce örgüt yöneticileriyle halvet oldular. M D ünyaca ünlü piyanist ve komponist Fazıl Say, kendi yapıtı olan Nâzım Hikmet Oratoryosu ile Kitap Fuarı sırasında Frankfurt’a gelecekti. Bir süre önce Kültür Bakanlığı, onun yerine Yunus Emre Oratoryosu’nu Frankfurt’a getireceğini açıkladı. Bu açıklamayı yoğun bir tartışma izledi. Aslında tartışılan niçin Yunus Emre Oratoryosu değil. Çünkü, herkes onun da çağdaş Türk müziğinin bir başyapıtı olduğunu biliyor. Sorun, Fazıl Say’a verilmiş sözden dönülmesinin ardında yatan gerekçeye kuşkudan kaynaklanıyor. Kültür Bakanı, Fazıl Say’ın yapıtını Moskova’da izleyerek çok etkilenmiş ve Fazıl Say’a, bunu Türkiye’nin onur konuğu olduğu Frankfurt Kitap Fuarı sırasında Frankfurt’ta gerçekleştirmeyi önermiş. O da kabul etmiş. Böyle bir sözden dönüş, acaba Fazıl Say’ın hükümet politikasına muhalif tavrı yüzünden mi, yoksa gerçekten bakanlıktan yapılan açıklamada belirtildiği gibi, bütçe gerekçesiyle mi? Bütçe gerekçesi de elbette doyurucu değil. Türkiye Frankfurt’ta onur konuğu olmak için yüklü bir bütçeyi zaten bu işe ayırmıştır. Ayrıca, fuarın ancak altmışıncı yılında bu daveti alabilmiştir. Bir altmış yıl daha böyle bir şey söz konusu değildir. Dolayısıyla bu fırsatı en etkili biçimde değerlendirmek gerekir. Bu tartışmalar sürerken, Kültür Bakanı’nın TRT televizyonunda yaptığı bir konuşmada ileri sürdüğü yepyeni bir gerekçe, tartışma boyutunun da ötesinde ortalığı karıştırdı. Bu konuşmayı ben izlemedim. Gerçekliği konusunda kesin bilgim yok. Ancak, tepki gösteren yazar arkadaşlar, böylesine sert bir tepkiyi boşuna göstermezler. Gerçekten Bakan Bey, böyle bir açıklama yapmışsa, çok ayıp etmiş. Ayıbın da ötesinde, örneğin Almanya’da benzer bir açıklamada bulunan bir Kültür Bakanı, aynı gün istifa eder. Neymiş bu açıklama? “Nâzım Hikmet ideoloji olarak Moskova’ya uyarmış, ama Frankfurt’a o denli uymazmış...” Bu söz Bakan Bey’e mal ediliyor. Böyle bir şey söylenmişse, ayıbın ötesinde çok yanlış bir saptama... Ankara’dan yüz tane kültür bakanı gelir geçer, hepsinin adı unutulur. Ama Nâzım Hikmet adı, geçmişte olduğu gibi gelecekte de, yalnız Türkiye’de değil, Almanya dahil bütün dünyada unutulmaz. Çok iyi anımsıyorum, Almanya’ya geldiğim ilk yıllarda, Türkiye deyince, Almanlar iki isim anımsıyorlardı: Atatürk ve Nâzım Hikmet. 1964 yılında “Memleketimden İnsan Manzaraları”nın dördüncü kitabı “In jenem Jahr 1941” adıyla H. Wilfrid Brands’ın müthiş güzel çevirisiyle Luchterhand Verlag tarafından yayımlandıktan sonra, Almanya’nın edebiyat dünyasında bir Nâzım Hikmet sevgisi dalga dalga yayılmaya başladı. Öyle ki, bu yapıtı, tanınmış yazar ve yönetmen Heinz von Cramer o zamanki SDR radyosunda radyofonik oyun olarak düzenleyince de, eleştirmenler, evet Batı Alman eleştirmenleri, Nâzım’ı yere göğe koyamadılar. Oyun daha sonra hemen hemen bütün Alman radyo kurumları tarafından Noel Haftası’nda, Dünya Kardeşlik Haftası’nda defalarca tekrarlandı. Aradan otuz yıl geçti.. hâlâ zaman zaman tekrarlanır. Bununla da kalmadı. Yetmişli yıllardan başlayarak, “Bir ağaç gibi tek ve hür / Ve bir orman gibi kardeşçesine” dizelerinin Almancası, yeni yıl tebriği olarak gönderilmeye, sayısız etkinlikte belgi olarak kullanılmaya başladı. Nâzım Hikmet’in Almanya’daki resepsiyonu kitaplar doldurur. Şairin 100. yılında da Avrupa’nın en büyük yayın kuruluşu WDR bir saatlik canlı yayınla onu en güzel biçimde andı. Burada keseyim. Sahi, ‘bakan’ın adını bilen Alman var mı? Umarım, Bakan Bey böylesine tıynet belirten bir açıklama yapmamıştır. Temiz Eller Operasyonu ‘Temiz Eller’, İtalya’daki siyasal çürümeye karşı yapılmış bir operasyondu. Gladyo ise, asal görevi olmadığı halde, solcuları etkisizleştirmeye ve yok etmeye yönelik eylemlerde bulundu. İşte bu bakımdan ne ‘Temiz Eller’ ne de Gladyo olgularının, son gözaltına alınmalar ve tutuklamalarla ilişkisi yoktur. Altay GÜNDÜZ Prof. Y. Müh. İTÜ, YTÜ E. Öğretim Üyesi ti’nin Sicilya mafyasıyla ilişkisi olduğunu kanıtlayan belgeler bulundu. On kez başbakanlık ve 36 kez bakanlık yapmış Hıristiyan Demokrat Giulio Andreotti (1919), mafya türü yapılanmayı örgütlemek ve cinayete teşvik suçundan yargılandı. Andreotti ve yirmiyi aşkın bakan, üyelerini daima en üst ve en etkin kurum ve kuruluşlara yerleştiren Kudüs’teki Katolik “Kutsal Mezar Tarikatı”nın üyeleriydi. Andreotti’nin, mafya ailelerinin kriminal gelirlerini idare eden Milanolu Banker Michele Sandoni ile Milano’da bulunan Banco Ambrosiano’nun yöneticisi Roberto Calvi’nin intihar süsü verilerek öldürülmesinde parmağı olduğu ve eski Başbakan Aldo Moro’nun cumhurbaşkanı olacağı sırada kaçırılıp öldürülmesini azmettirdiği ileri sürüldü. Andreotti, 1991 yılında yaşam boyu senatör oldu (!?) Değil kürsiye vâiz, arşa çıksan âdem olamazsın Sâbit, 17. yüzyıl divan şairimiz üşünme ve sorgulama yetenekleri geliştirilmemiş standart bireylerden oluşan kitle toplumları, kendi toplulukları dışında hiçbir kimseye karşı sorumluluk duymayan çok küçük bir azınlık tarafından yönetilir. Azınlık, büyük ticari kuruluşlar ve finans grupları tarafından desteklenir. Böyle toplumların bulunduğu ülkelerde iktidarlar, kitleleri güdümlemek ve yönlendirmek için tekelleştirdikleri kitle haberleşme araçlarından yararlanırlar. Özellikle, görsel kitle iletişim araçları, toplumun en üst düzeyinde bulunan kimselerin iletilerini, milyonlarca kişiye en kısa sürede ulaştıran güdümleme aracı olarak kullanılır. Anılan ülkelerde hükümet sözcüleri, olur olmaz zamanlarda, Orwell’in antiütopist romanı 1984’teki büyük kardeş edasıyla ekranda görülürler ve gerçeklerle ters orantılı iletiler verirler. Başka bilgi kaynakları olmadığı için kitleler, bu iletilerin doğruluğunu sınayamazlar. Sınasalar ve karşıt görüşte olsalar bile, eşit koşullar altında duyuramazlar. Klasik demokrasinin tartışmaya dayanan dinamiği gerçekleşmez. Kitleler, pasif öğeler durumuna indirgenir. Kimi kavramlar ve tanımlara ilişkin genelgeçer belirlemelerin var olmadığı bir ülkede yaşadığım için, hükümetle onu destekleyen kitle iletişim araçlarının son gözaltı operasyonunu, ‘Temiz Eller’ operasyonu adıyla vaftiz etmelerini ve Gladyo’yla ilinti kurmalarını yadırgamadım. Kasıtlı yapılmış savlar ve iletilerdi bunlar. Kitle iletişim araçlarının bu bağlamdaki rolünü, Prof. Noam Chomsky (ABD) şöyle tanımlıyor: “Aptal kitlelerin ‘gerekli yanılsamalar’la aldatılarak rızanın üretilmesi.” D DOĞU BLOKU’NUN BATI’YI İŞGAL ETMESİ 1950’li yıllarda hemen hemen tüm NATO ülkelerinde, paramiliter karakterde, genelde ‘Stay Behind (Geride Dur/Gölgede Kal)’ terimiyle adlandırılan birimler oluşturuldu. Bunların resmi görevi, Doğu Bloku’nun Batı’yı işgal etmesi halinde düşman cephesinin arkasına sızmak ve kimi özel görevleri yerine getirmekti: Düşman topraklarındaki stratejik öneme sahip hedeflerin yok edilmesi, önemli iletişim ve lojistik hatlarının sabote edilmesi... Örgüt, ilgili NATO karargâhlarına bağlı çalışıyordu. Parlamentonun ve kısmen hükümet denetiminin dışındaydı. Kimi hükümet başkanlarına örgütün varlığı bildirilmemişti. Örgüt, ülkelere göre değişik adlar alıyordu: İtalya’da Gladyo, Yunanistan’da Kızıl Koç Postu ve Türkiye’de Özel Harp Dairesi gibi. Ne var ki kimi örgütler zaman içerisinde resmi görevlerinin sınırlarını aştı. Örnekse, gazetecilerin 19901 yıllarında yaptıkları araştırmalar, Gladyo mensuplarının yurtiçinde de faaliyette bulunduğunu, muhalefet politikacılarını izlediğini, kara listeler hazırladığını, solcuların üst düzeylerde görev almaması için çeşitli manipülasyonlara başvurduğunu gösterdi. ‘Temiz Eller’, İtalya’daki siyasal çürümeye karşı yapılmış bir operasyondu. Gladyo ise, asal görevi olmadığı halde, solcuları etkisizleştirmeye ve yok etmeye yönelik eylemlerde bulundu. İşte bu bakımdan ne ‘Temiz Eller’ ne de Gladyo olgularının, son gözaltına alınmalar ve tutuklamalarla ilişkisi yoktur. elin şu işi kısa tutalım, bir özel telefon konuşmasında Hikmet Çetinkaya için demişim ki: “ Bizim Hikmet normal değil...” ? Ne hayatı bilen, ne yaşamdan zevk alabilen, ne mizahın tadını çıkarabilen, ne insan insana yaşamanın kerrat cetvelini hesap edebilen; ne kişiden kişiye güvenin, çelişkinin, çatışmanın, sevginin hesabına aklı eren, dost muhabbetinden ve kardeşlik duygusundan habersiz geri zekâlılar, çok özel telefon görüşmesinden bir tek tümceyi cımbızla çıkarıp iddianameye koyarken gazetelerinde itiraf ettikleri üzre şunu düşünmüşler: İlhan Selçuk ‘Bizim Hikmet normal değil’ diye konuşmuş, bunu açıklarsak araları bozulur, Cumhuriyet’i kundaklamış oluruz; bunlar birbirlerine girerler... Girer miyiz?.. Oysa biz birbirimizle böyle konuşuruz, gümrüksüz, pasaportsuz, vizesiz... Birbirimizi birbirimize çok güzel çekiştiririz; bizim çocuklar da benim hakkımda neler de neler söylerler... Cumhuriyet böyle yaşar... Gelişir... Beyinsel temrinler gazetede böyle başlar... Dört dörtlük politikacı, ikiyüzlü çıkarcı, koltuk sevdalısı hesapçı olsaydık, zaten Cumhuriyet olamazdı... İnsan insana yürek çatışmasının, kişiden kişiye beyin fırtınasının içinde yaşıyoruz... Hayatın tadı da zaten burda... ? Hikmet normal mi?.. Ben normal miyim?.. Hepimiz biraz çatlağız... Cumhuriyetçiler normal mi?.. Büyük bir tarihsel kıyametin içinde dünyanın en büyük gücüne karşı, kelle koltukta savaşımı göze alan kişiler nasıl normal olabilirler ki?.. Bir dostum anlatmıştı... Akşama kadar didinip çırpınıyorum, saat 5’te bir kadeh rakı içip normalleşiyorum... Eeee?.. Ardından bir kadeh daha içip daha çok normalleşiyorum... ? Şimdi gelelim polise.. Savcıya.. Özel telefon konuşmalarını gereksiz yere iddianameye geçirip medyadaki yandaşlarına dağıtanlara... Geçmişte vurguladığımız gibi Türkiye’de bir NATOAmerikan gladyosu vardı... Bugün İslamcı gladyo oluşturuluyor... NATOAmerikan gladyosunda kimi askerler rol oynuyorlardı... Bugün İslamcı gladyoda başrol polisin... Polis İslamcı gladyonun omurgasını oluşturacak... Askeri bu işe yatıracak... İlk adımlar atılmaya başladı bile... Polis, bu hesaba göre askeri vesayetine alacak... NakşiFetocu örgütlenme polisin içinde hem de çok etkili... Ergenekon operasyonunun amacı, askeri polisin vesayetine almak için hazırlanmış senaryoda sırıtıyor... Bu operasyona da demokrasi adını takmaya çabalıyorlar. ? Her neyse 2450 sayfalık iddianamedeki özel telefon konuşmaları anlaşılıyor ki daha uzun bir süre medyada tefrika edilecek... Seç seç al... Yayınla... İnsanları birbirine düşüreceğine inan... İnsanın insanlığından nasibini almayınca böylesine ham ervah hayallerin peşinde koşarsın... G POLİTIKACI, İŞADAMI VE BÜROKRAT İtalya’daki akıl almaz yolsuzluklar 1992 yılında Milanolu savcı Antonio Di Pietro’nun ‘Temiz Eller (Mani Pulite)’ operasyonunu başlatmasına neden oldu. Yaklaşık 1500 politikacı, işadamı ve bürokrat tutuklandı. Aralarında 250 milletvekilinin bulunduğu üç bin İtalyan hakkında soruşturma açıldı, on sanık intihar etti. Yargıçlar bu dev yolsuzluğun kökünü kurutmak için 60 bin kişinin yargılanması gerektiğini bildirdiler. Bu bağlamda, Hıristiyan Demokrat Par
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle