17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 USAM ve Türk Metal Sendikası’nın 22 Mart 2007’de düzenlediği "Türk Jeopolitiği ve Türkiye’nin Yeni Ufukları" Paneli’nde açılış konuşması yapan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal "Uluslaşma süreci henüz tamamlanmamıştır ve şimdi uluslaşma süreci bir tarafa bırakılmıştır, ayrıştırma süreci Türkiye’ye dayatılmaya başlanmıştır" dedi. Sayın Baykal’ın konuşmasının özeti şöyle: "Sayın Özbek’in coşkulu, heyecanlı, inançlı, vatanseverlik duygularıyla dolu değerlendirmesini zevkle izledik. Birazdan buradaki panelde Türkiye olarak içinden geçmekte olduğumuz zaman diliminde, bulunduğumuz coğrafyada karşı karşıya kaldığımız tehditleri, tehlikeleri ve fırsatları değerlendirme şansını elde edeceğiz. T CHP Genel Başkanı Baykal: C S TRATEJİ sahip olması karşısında sergilenen kararlı, caydırıcı tavrın yeterince etkin olmadığına tanık olduk. Şimdi Ortadoğu’da verilen mücadelenin altında Amerika’nın bölgeyi istediği gibi şekillendirmekte karşılaştığı güçlüklerin yattığına tanık oluyoruz. İran tablosu ciddi şekilde kaygılandırmaya başlamıştır ABD’yi. Ortadoğu’da Hizbullah ve Hamas etkisizleştirilememiştir. Büyük bedeller ödenmiş olduğu halde Ortadoğu istenilen şekilde kontrol altına alınamamıştır ve artık yavaş yavaş yeni bir sürecin ortaya çıkmaya başladığı görülmektedir. Bu Türkiye için bir takım tehditleri de beraberinde getiren bir manzara oluşturuyor. Türkiye bakımından tabloya baktığımız zaman Türkiye’nin stratejik konumunu belirleyen temel unsurlar; coğrafyamız, tarihimiz, nüfusumuz ve ekonomimiz. Bunlar Türkiye’nin bu bölgedeki gücünün, etkinliğinin değerlendirilmesi bakımından temel faktörleri oluşturuyor. Coğrafya belli, dünyanın en kritik coğrafyası. Ortadoğu, Balkanlar, Kafkasya, Avrupa Asya bağlantısı ve Akdeniz, Karadeniz, Boğazlar olağanüstü önemli, müthiş bir stratejik coğrafi konum. Tabi bunun beraberinde getirdiği riskler ve sorunlar da var. Ama bu aynı zamanda olağanüstü önemli bir stratejik potansiyeli de sunuyor. Tarihimiz bir başka temel faktör. Bin yılı aşkın bir süredir bu coğrafyadayız. Bu coğrafya içinde varlığımız kesintisiz ve bizim egemenliğimizde devam etmiştir. Beylikler oldu, Selçuklu oldu, Osmanlı oldu, Cumhuriyet oldu ama daima bu bölge burada yaşayan bu insanların egemenliği altında bir temel coğrafya oluşturdu. Sonra bu coğrafya Balkanlara, Kafkaslara, Avrupa’ya, Afrika’ya, Ortadoğu’ya doğru genişledi. Bu coğrafyanın kimliğinin o bölgelere taşınması sonucunu doğurduğu için genişlemelerin çok önemli etkileri oldu. Günümüzde stratejik değerlendirmelerde geleneksel olarak üstünde durulan faktörlerin, yani askeri gücün, doğal kaynakların, ekonomik gücün hala belli bir önemi vardır. Ama bütün bunlardan bence daha önemli olan, stratejik ağırlık taşıyan temel faktör nüfustur. Nüfus, varlığı ortadan kaldırılamaz, yok edilemez sosyolojik ve giderek siyasal bir gerçek olan fevkalade önemli bir unsurdur. Bugün Kıbrıs’ta haklarımızı sanmayın ki sadece Londra ve Zürih Anlaşmalarıyla sürdürüyoruz. Oradaki nüfus varlığımızla sürdürüyoruz. Bugün diğer coğrafyalardaki varlığımızın Türkiye bakımından olağanüstü önemli bir stratejik, jeopolitik değeri vardır. Nüfusu sadece bir sayı olarak anlamak mümkün değildir. Nüfus eğer bir kültür anlayışıyla, bir dayanışmayla, bir beraberlik duygusuyla uluslaştırılabilmişse, milletleştirilebilmişse işte o zaman fevkalade önemlidir. Bizim bu konuda sistemli bir çabamız daha önceki dönemlerde olmadı. Yani İmparatorlukların Anadolu coğrafyasından taştığı dönemlerde ne Anadolu’da ne Anadolu dışındaki coğrafyalarda bir millet oluşturma konusunda sistematik bir çaba içine girilmedi. Tam tersine başka milletlerin gelişmesi, başka kimliklerin kökleşmesi için olanaklar sağlandı ve daha sonra millet bilincinin ortaya çıkmasıyla TÜRKİYE’NİN ETRAFINDAKİ ÇERÇEVE Dünyadaki son büyük çalkantıların sonucunda kritik bir yeni dönemin içinden geçmekte olduğumuz açıktır. Yani Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla stratejik denge bozulmuştur ve yeni ortaya çıkan bağımsız cumhuriyetlerin bu coğrafyada ayaklarını yere basmaya çalışmaları ve onlara dayalı yeni bir siyasi tablonun şekillenmeye başlaması yeni stratejileri gerektirmektedir. Öte yandan İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünyada temel egemen/emperyal güç olan ABD’nin artık etkinliğini, yönlendiriciliğini kaybetmeye başlamasının Türkiye’nin etrafındaki oluşumun ana unsurlarını belirlediğini düşünüyorum. Yani bir yandan Sovyetlerdeki çözülmenin yol açtığı yeni oluşumlar öte yandan ABD’nin artık dünya üzerindeki tek egemen güç olma konumunu kaybetmeye başlamış olması ancak hala egemen güç anlayışı içinde politikasını sürdürmekte ısrarlı olması, hatta daha saldırgan bir politikaya ihtiyaç hisseder hale gelmesi Türkiye’nin etrafındaki stratejik çerçeveyi oluşturuyor. Sovyetlerin dağılmasıyla yeni bir Avrasya dengesi oluştu. Ama ABD’nin artık dünyayı yönlendirme, nihai hakem olma, son sözü söyleme konusundaki emperyal gücünün artık kaybolmaya başlaması, bu tablonun Ortadoğu sahnesinde kendisini göstermeye başlaması, bunun yol açtığı kargaşa, bunu yol açtığı gerginlikler, tehlikeler, tehditler herhalde Türkiye’nin önümüzdeki dönemde dikkate alması gereken yepyeni bir pencereyi oluşturuyor. Dünyada güç dengeleri tarih içinde belli ülkelerin etrafında şekilleniyor. 19. yüzyıl İngiltere’nin egemenliğinde bir güç tablosuyla şekillendi ve onun sonunda İngiltere artık dünyada değişen güç dengeleri gerçeğini kavrayarak yavaş yavaş çekilmenin yollarını buldu ve dünyanın başına da büyük tehlikeler açmadan Hindistan gibi bir büyük coğrafyayı bağımsızlaştırmayı da içine sindirerek geri çekilmeyi gerçekleştirdi. 1950’de egemenliğini netleştiren ABD’nin artık bunu sürdürme şansına sahip olmayacağı, dünyada yeni güç merkezlerinin ortaya çıktığı, Çin’in ve Hindistan’ın yükselmeye başladığı, Sovyetlerin çözülmesinden sonra Rusya’nın bir bağımsız güç olarak kendisine yeni bir yer arama ihtiyacı içine girdiği daha dağınık bir tablonun şekillenmesine tanık oluyoruz. Putin’in Münih Güvenlik Konferansında Amerika’ya yönelik değerlendirmeleri bir ilk sinyali oluşturmuştur. Ayrıca gene hepimiz Kuzey Kore’nin nükleer silahlara ‘Türkiye’ye ayrıştırma süreci dayatılıyor’ ‘Türkiye, nüfusunu ve ulusal bütünlüğünü, uluslaşma sürecinin içinden geçmekte olduğumuz bu kritik ortamda özenle sahiplenmek ve sürdürmek durumundadır.’ Baykal
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle