17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

samimi olduklarının umit edildiği…" belirtilmekle yetinildi. AB’NİN ‘GENİŞLEMESİ’ Hu Jintao’nun Moskova ziyareti... C S TRATEJİ 11 yarattığı fırsatı değerlendirmesini istemez misiniz? Türkiye kendi çıkarları uyarınca bir Avrasya Stratejisi geliştirse, Rusya Federasyonu ile Avrasya İşbirliği Süreci başlatsa, bu görüşmeler sürecini geliştirse olmaz mı? Bu gelişmenin ardından televizyon ekranlarını Çin Devlet Başkanı’nın Başkan Putin’le zirve görüşmeleri için Moskova’yı ziyaretine ilişkin haberler kaplayıverdi. Japonya güçleniyor. Uluslararası sorunlarda daha aktif roller üstleniyor. Hindistan da yüzyılın başında liberal ekonomik sisteme geçtikten sonra bu değişimin ürünlerini almakta görünüyor. Avrupa Birliği ise Türkiye’nin AB’ye grime yollarını tıkadıktan sonra, nüfus ve ekonomik potansiyel bakımından toplamı Türkiye ile kıyaslanabilecek boyutta olan küçük Doğu Avrupa devletlerini bünyesine alarak veya bunlara AB üyeliliği yollarını açarak genişledi. Geçtiğimiz günlerde eski sömürgeci Batı Avrupa ülkeleri "genişlemenin" başarısını kutladılar. 1957 tarihli Roma Anlaşması’ndan bu yana geçen elli yıl içinde Avrupalıların en büyük başarısının söz konusu "genişleme" olduğunu ortaklaşa vurguladılar. Gerçekten 20. yüzyılda birbirini boğazlamaktan geri kalmayan, iki dünya savaşı yapan, ayırımcılık, ırkçılık ve sömürgecilik uğruna her türlü insanlık dışı uygulamayı gerçekleştiren Avrupalılar, bu defa son elli yılda silah kullanmadan, insanları fırınlarda yakmadan, küresel ideolojik değişim ve dönüşüm süreçlerinden yararlanarak, iki kutuplu dünyadan sonra tek kutuplu dünyanın da modası geçerken, Doğuya doğru genişlemeyi barışçı yollarla başarmış olmaktan pek mutlu görünüyor ve bununla açıkça övünüyorlar. ŞİÖ TOPLANTISINA KATILIM Somut bir öneri isterseniz, önümüzdeki Ağustos ayında Bişkek’de toplanacak olan Şanghay İşbirliği Örgütü toplantısında Türkiye’nin de yer almasını önerelim. Bu toplantıya katılmak için Türkiye Moskova ve Beijing nezdinde girişimler yapsa, bu mümkün olmazsa toplantılara gözlemci olarak katılmak istese ve katılsa fena mı olur? Diğer yandan Rusya Federasyonu’nun iç dengelerini etkilemeden Türk Dünyası’nın tek uluslararası kültür Teşkilatı olan "Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi" (TÜRKSOY) çerçevesinde geliştirilen işbirliğine Rusya Federasyonu’nu da katılmaya davet etse, Türkiye Rusya Federasyonu bünyesinde yer alan Türk kökenli topluluklarla ilişki geliştirme şansını yakalalamaya çalışsa ve bu alanda da Rusya Federasyonu ile işbirliği yapsa... Türkiye’nin Rusya Federasyonu ile yasak savma ile avunma temasları yapmak yerine, Avrasya Stratejik Ortaklığı gibi gerçeklere, siyasi, tarihi, sosyal, ekonomik ve kültürel gerçeklere dayalı bir işbirliği geliştirmesinden kim rahatsız olabilir? Hemen belirtelim: önce Ermenistan, Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan, kuzey Irak’ta yaşayan bazı aşiretlerin reisleri, sonra AB ve ABD gibi Türkiye’nin batılı dostları bundan rahatsız olur. ABD‘deki Ermeni ve Yunan lobisi hemen Türkiye’nin yön değiştirdiğini ve dışlanması gerektiğini savunmaya başlar. Türkiye ne kazanır onu da söyleyelim: Türkiye İran, Türk kökenli Cumhuriyetler Suriye ve Irak ve Arap Ligi üyesi olan ülkeler nezdinde saygınlak kazanır. Komşusu Rusya ile stratejik ortaklık kazanır. Eski sömürgeci Batı ülkeleri ise gerek Türkiye ile ikili ilişkileri bakımından gerek AB çatısı altındaki ortak çıkarları açısından, Türkiye’nin kontrollarından çıkarak Avrasya ölçeğinde güç ve ekonomik çıkar sağlamasını kıskanırlar ve kuş kafesten uçmasın gibi bir sömürgeci yaklaşımla, görünürde Türkiye yöneticilerine hoş görünme eylemlerine başvurabilirler, Rusya Federasyonu ile görüşülecek hususları varsa Türkiye’nin bunları Avrupalı ve Amerikalı dostları birlikte değerlendirmesi gerektiğini dillendirirler.( İşte o zaman bunlara "geçti borun pazarı.." diyebilecek liderlere ihtiyaç olabilir… Henüz ufukta böyleleri yok..) Batılılar Türkiye’nin hem Avrupalıların kontrolunda bir siyaset izlemesini, hem de Avrupa dışında kalmasını ister, fakat özellikle Rusya Federasyonu ile Türkiye’nin gerçek bir dostluk ve işbirliği geliştirmesini istemezler. Ancak Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması Türkiye’nin saygınlığını eski sömürgeci Batı ülkeleri nezdinde de kısa vadede arttırır. En azından günümüzde olduğu gibi dışlayıcı ve nerede ise alay eder gibi sorumsuz beyanlarda bulunan Avrupalı liderler söylemlerinde daha dikkatli olmaları gerektiğini düşünmeye başlarlar.. Ne olursa olsun Türkiye, yönetimi ve sivil toplum kurumları ile birlikte herşeyden önce dünyada çok merkezli bir denge oluşumunu bilinçli olarak kabul ederek benimsemeli ve bu oluşuma katkıda bulunmayı istemelidir. Türkiye’nin, Rusya ve Avrasya’nın diğer güçleriyle ilişkilerini geliştirmesi Batı’daki saygınlığını da yeniden kazandırır. Avrasya seçeneğini göz ardı etmeyen Türkiye, Batıyla ilişkilerinden de vazgeçmemeli. Herşeyden önce Türkiye çok merkezli gelişimi değerlendirmeli... TÜRKİYE’NİN OLANAKLARI Türkiye’nin çok merkezli bir dünya dengesinde üstlenebileceği girişimler, kendi ulusal çıkarları uyarınca önerebileceği ve üstlenebileceği işbirliği düzenlemeleri olamaz mı? Yoksa Türkiye sadece Batı’nın veya ABD’nin "ortak stratejik vizyonu" olarak anılan kafeste kalmakta mı yarar görüyor? İlginç bir soru da Türkiye’nin alternatif politika üretmek gibi bir görüşü olup olmadığı veya Türkiye’nin gündeminde böyle konuların olup olmadığıdır. AB ve Kıbrıs Rum Yönetimi ile ilişkiler, kuzey Irak’ta yaşayan aşiretlerin reisleri ile ilişkiler, ABD’nin yüksek dereceli memurları ve koordinatörleri ile ilişki sürdürmek dışında, Türkiye’nin de bölgesinde gelişmelere yön veren, belirleyici bir katkı sağlayan bir ülke olması mümkün değil mi? Bu sorunların yanıtılarını aramadan once şu temel gerçeği anımsayalım: Türkiye küresel denge bakımından bir Avrupa ve aynı zamanda bir Asya ülkesi değil mi? Tarihte de böyle değil miydi? Öyle ise şöyle bir düşünce geliştirseniz nasıl olur? Türkiye’nin çıkarları Avrasya eksenine oturtulsa ve bunun doğal sonucu ve gereği olarak Rusya Federasyonu ile stratejik ortaklık görüşmelerine başlasanız. Hiç değilse Türkiye böyle bir alternatifi denese olmaz mı? Ne dersiniz? Türkiye’nin Batı ülkeler gurubu ve NATO, AB gibi Batı kulüpleri ile kontratlarını değiştirmeden, bir diğer deyişle herhangi bir taşı yerinden oynatmadan ve Avrupalı kurumlarla ilişkilerini aynen muhafaza ederek AB ile bütünleşme hedefinden sapmadan, kendiliğinden gelen çok merkezli denge düzeninin TEK KUTUBA SON Bu hususlara değindikten sonra dünyamızda tek kutuplu bir küresel düzenin artık söz konusu olmadığını vurgulamamız gerekmiyor mu? Kısaca sözünü ettiğimiz ülkeler ve ülke gurupları tablosunda çok kutuplu bir dünya görüntüsü söz konusudur artık. Komşumuz Rusya Federasyonu eskisi gibi güçlü bir baş rol oyuncusu olarak uluslararası siyasette yerini almış bulunuyor. Rusya, örneğin ABD’nin ve NATO’nun Orta Avrupa ülkelerine füze rampaları yerleştirme girişimlerinden duyduğu rahatsızlığı saklamıyor, Çek ve Macar topraklarında konuşlandırılacak füzelerin Rusya’yı hedef aldığını yüksek sesle söylüyor. Özetle artık dünyamızda çok merkezli bir küresel denge düzeninin gerçeklik kazanmakta olduğu görülüyor. Bu güncel süreçte Türkiye’ye yer yok mu dersiniz? Türkiye kendisine yön veren, demokrasi ve serbest pazar ekonomisi temelini atan, Batı değerlerine ve Batı dünyası ile girişmiş olduğu işbirliği süreçlerine sadık şekilde tek kutuplu küresel bir yörüngede seyretmek durumunda mı kalacak? Türkiye tek kutuplu tek boyutlu tek kanallı politikalarını gözden geçiremez mi? Türkiye esasen öteden beri Orta Asya, Balkanlar ve Kafkasya’da istikrar olması ve sürdürülebilir bir barış sağlanması gibi görüşleri savunmuyor mu?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle